GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANLIĞININ TEŞKİLAT VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
Yasama Yılı:4
Birleşim:56
Tarih:04.02.2014

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, aslında geçmişe baktığımız zaman, bizim hemen yakın tarihimizdeki Osmanlı Devleti'nde özellikle, bugün "engelli" olarak adlandırdığımız "âmâ" ve "malul" adı altında insanlar, ta 1400'lü tarihlerde her bir ilin mahalle mahalle tahrirleri tutulduğunda orada yaşayan insanların her biri tek tek baba adlarıyla bile tespit edilmiştir. Yani âmâ olanlar baba adlarıyla tespit edilmiştir, malul olanlar yine baba adlarıyla birlikte tespit edilmiştir ve ilginçtir ki bugün muafiyetleri yüzdelere böldüğümüzde o zaman bir anlam taşımamaktadır ve bunlar, tümüyle vergilerden muaf tutulmaktadır. Yani, biz 1450 yıllarındaki duruma bile şu an gelememiş durumdayız. Yani o tarihlerde, düşünün ki engelli olan insanlar tümüyle vergilerden muaf tutulmuştur ve onlara bütçenin beşte 1'i ayrılmak suretiyle aynen şu tabir kullanılır: "Kâr u kisbden mahrum olanlarla, kimsesiz, dul ve yetimlerin iaşe, ibate ve ilaç bedelleri olmak üzere." der. Yani bizim altı yüz yirmi dört sene dünyaya hükmeden devletimizin sosyal yönünü ortaya koyan çok önemli bir ifadedir. Bugün Türkiye Cumhuriyeti modern tarihinde maalesef buna ulaşılması hayal edilememektedir.

Değerli milletvekilleri, sadece bunlar değil. O tarihlerde cüzzamlıların adalara sürgün edildiği veya akıl hastalarının toplumdan tecrit edildiği bir ortamda, Osmanlı Devleti bunlarla ilgili özel hastaneler kurmuştur. Edirne'ye gitmişsinizdir, sadece II. Bayezid Külliyesi'nde bile şunu görürsünüz: Akıl hastalarının, su sesiyle, müzik ve kuş sesleriyle tedavi edildiğini görürsünüz. Aslında, bugün, modern tıbbın yerine getirdiği olayları ta 1460'lı yıllarda,1480'li yıllarda görmektesiniz; bu, çok önemli bir durumdur.

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) - Selçuklu döneminde de var.

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) - Selçuklu döneminde de var ama ben "Yakın tarihimiz." dedim dikkat ederseniz. "Yakın tarihimiz." dedim çünkü çok uzaklara gitmeden de bunları ortaya koyuyoruz. Dolayısıyla, bizim -zannediyorum ki- daha henüz yolları bile ayarlayamadığımız, bir mekâna giderken engellilerin rahatlıkla o mekâna çıkamadıkları bir ortam düşünün bugün Türkiye Cumhuriyeti'nde ama bundan beş yüz yıl önce bunu temin eden bir devlet; işte gerçek devlet odur. Gerçek devlet ne yaptığını bilen devlettir, gerçek devlet topluma hizmet eden devlettir ama bakın, bizler milletvekili seçildik. Kim seçti bizi? Türk milleti seçti, milletimiz seçti ve Anayasa'mızda şu yazar: "Her milletvekili, seçildikten sonra bütün Türkiye'nin milletvekilidir, sadece bir şehrin milletvekili değildir." Dolayısıyla, şu boş sıralara baktığımız zaman -saat ne olursa olsun- bu boş sıralarda yer almayan milletvekillerinin her birinin, aslında o milleti temsil etme yetkisinin olmadığını düşünüyorum.

SITKI GÜVENÇ (Kahramanmaraş) - MHP sırasında da kimse yok.

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) - Hayır, ben kendim için de söylüyorum, sadece sizin için değil.

TÜLAY BAKIR (Samsun) - Çalışma saati fizyolojik değil.

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) - Bu Mecliste yer almayan herkes için söylüyorum, sadece sizin için söylemiyorum, sadece CHP veya MHP... Kim varsa... Yani, bir göreve geliyorsanız, size bir görev tevdi edilmişse o görevi hakkıyla yerine getirmeniz gerekir. Dolayısıyla, bunu yapmıyorsak... Bakın, aldığımız her kuruşun karşılığı kul hakkıdır. Kim ne derse desin, aksini iddia edemezsiniz.

TÜLAY BAKIR (Samsun) - Çalışma saatleri fizyolojik değil.

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) - Ben diyorum ki, o zaman birileri kimin vasıflarını taşıyacak, kimin vasıflarını taşımayacak? Ama milletvekilleri konuştukları her şeye dikkat etmek zorundadır, Başbakan da konuştuğu her şeye dikkat etmek zorundadır çünkü her biri normalde milletvekilidir. Birilerinin çıkıp da ne Allah'ın tüm vasıflarını birine yükleme hakkı vardır ne de bir başbakanın tutup bir muhalefet liderinin konuşmalarını kaldırma yetkisi vardır.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Kim böyle bir şey söyleyebilir ya?

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) - Arkadaş, kendinize gelin, bir şey söylüyorum, dinleyin.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Aklını kaybetmesi lazım...

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) - Orada bir vasfı eğer birilerine yüklüyorsanız, bunu da tenkit etme hakkını taşımamız lazım, sizin de bunu taşımanız lazım.

AHMET AYDIN (Adıyaman) - Hocam, düzeltti onu, düzeltti ya.

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) - Eğer dürüstseniz bunu taşıyın, "Yanlış yapmıştır." deyin, "Yanlış yapmıştır." deme büyüklüğünü gösterin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Elbette yanlıştır ya, elbette yanlıştır ki buna...

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) - Hayır, tüm vasıflar... Videosu da elde var.

"Tüm vasıfları" dediğim zaman yaratıcılık vasfı da girer.

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) - Parti sözcüsü açıklama yaptı bununla ilgili. Niye duymazlıktan geliyorsunuz?

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) - Kardeşim, boşa konuşuyorsunuz.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - İnsanın aklını kaybetmesi lazım böyle bir şey söyleyebilmesi için.

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) - Parti sözcüsü konuştu, açıklama yaptı. Yeterli değil mi? Niye istismar ediyorsunuz?

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) - Açıklama yapması şudur...

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) - Niye istismar ediyorsunuz?

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) - O zaman... İstismar etmiyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Halaçoğlu.

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) - Sayın Başbakanın da kalkıp bunu söylemesi lazımdı.

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) - Parti sözcüsünün açıklaması yeterli değil mi?

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) - "Sen ne halt ediyorsun be adam." demesi lazımdı. Niye demedi?

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) - Ayıp ya, ayıp!

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Halaçoğlu.

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) - Parti sözcüsü açıklama yaptı, yetmedi mi?

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) - Başbakan yaptı mı?