GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: ASKERLİK KANUNU İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
Yasama Yılı:4
Birleşim:58
Tarih:06.02.2014

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; "Meclisimizi ve bizi izleyen yurttaşlarımızı saygıyla selamlıyorum." diye başlayacaktım ama sanırım bu saate kaldığından ötürü bizi izleyen yurttaşlarımız az olduğu gibi bizi izleyen milletvekillerimiz de az. Bu duruma üzülsem mi sevinsem mi bilemiyorum çünkü çok olunca dinleniyor mu dinlenmiyor mu ondan endişeliyim çünkü hatip konuşurken Mecliste laf atan arkadaşlarımız, gürültü çıkaran arkadaşlarımız çok olduğu için diğer arkadaşlarımız da dinleyemiyor. Umarım, bu saatte bizi burada dinlemek için kalan arkadaşlarımız... Özellikle iktidar milletvekili arkadaşlarımızı, kulislerde olan varsa ya da odalarında, çağırmayı bir görev biliyorum. Belki, her askerlik kanunu görüşüldüğünde bizi dinleyen ve bizi bekleyen, sorunların çözümünü bekleyen, eşitsizliklerin kaldırılmasını bekleyen asker kişiler ya da asker personel yurttaşlarımız var, onların sorunlarına çözüm bulmakla ilgili önemli bir adımı atmış oluruz diye düşünüyorum. O nedenle de, inanın, 17 Aralıktan beri sizleri rahatsız eden bazı konulara değinmeden konuşmamı devam ettireceğim. Aslında bu konulardan rahatsızlık duydukları için arkadaşlarımdan da memnunum çünkü rahatsızlık duyuluyor ki bu sorunların çözümüne ilişkin de vicdanlarda biraz da olsun bir çaba hissediyorum diye düşünüyorum.

Bir defa, her askerlik kanunu ya da askerlikle ilgili bir kanun geldiğinde Millî Savunma Komisyonunda görev yaptığımızdan bu yana, üç yılı aşkın bir süredir birçok eşitsizliği gidermek için çaba göstermeye çalıştık. Eşitsizlikten kastım, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapan personelle ilgili önemli eşitsizlikler var; Türk Silahlı Kuvvetlerinden herhangi bir nedenle atılmış, emekli olmuş ya da cezaevine düşmüş ya da orduyla ilişkisi kesilmiş eski personel arasında eşitsizlikler var. Onların giderilmesiyle ilgili önemli çabalar gösterdik. Bu çabaların çok az, belki yüzde 10'u gibi bir kısmında Bakanın ve Millî Savunma Komisyonundaki diğer partilere mensup arkadaşlarımızın da çabasıyla bir iyileştirme söz konusu oldu fakat "Bu eşitsizliklerin giderilmesinin neresindesiniz?" derseniz bir arpa boyu ilerlemediğimizi düşünüyorum. Bunları da örnekleriyle anlatmaya çalışacağım değerli arkadaşlarım.

Bu tasarı Komisyona geldiğinde de aslında 61 maddeden oluşan bir kanun tasarısıydı. 15 değişik kanunda da değişiklikler içeriyor. Bu değişiklikleri görüşürken çok önemli konularda da, birazdan anlatacağım birçok önemli konuda da bazı değişiklik önergeleri verdik fakat her seferinde olduğu gibi, hem Komisyonda çok kısa sürede inceleme fırsatı verildiği için -yani, bir gün önce bize iletiliyor bu tasarı, bir gün sonra da "Bununla ilgili önerileriniz varsa Komisyonda toplanın." deniyor- gerek zaman eksikliğinden ötürü gerekse dışarıda hazırlanan tasarıları Komisyonda değiştirme çabası, iradesi gösterilmediği için önemli değişiklikler yapamadık.

Bu kanun tasarısı gündeme geldiğinde yani Komisyonumuza iletildiğinde yarattığı bir algıdan bahsetmek istiyorum. Bu algı şuydu, hatırlayın: 17 Aralıkla ilgili, bazı savcıların talimatlarıyla harekete geçildiği zaman, bazı yolsuzluk soruşturmalarını ve rüşvet ilişkilerini sorgulamak için harekete geçildiğinin hemen ertesinde, aslında bu yargının harekete geçmesinin nedeninin yolsuzlukları ortaya çıkarmak olmadığı, aslında Hükûmete karşı bir kumpas olduğu algısı yaratılmaya çalışıldı ve bu yaratılan algıya hizmet etsin diye de millî orduya da kumpas kurulduğu hem Başbakan tarafından hem de Başbakanın Danışmanı tarafından ifade edilmeye çalışıldı. Bu algıyı yaratmak için öyle şeyler de kullanıldı ki daha önceleri tu kaka edilen ve hedef gösterilen Barolar Birliği bile bu algının yaratılması için umut olarak görüldü ve onun Cumhurbaşkanıyla, Başbakanla görüşmeleri sağlanarak ve onlarla görüşüldükten sonra "Talimat verdim. Evet, millî ordumuza kurulan kumpastan ötürü artık ordu mensuplarımızın, komutanlarımızın yeniden yargılanması için önemli hazırlıklar yapılıyor." dendi ve bu "yapılıyor" denilmesinin üstüne hemen bu yasa tasarısı geldi ve özellikle biraz önce MHP Grubu adına konuşan milletvekilimizin de ifade ettiği gibi komutanların yargılanmasına ilişkin bir madde de, 61'inci madde de bu yasa tasarısının içine kondu. Hâl böyle olunca, birden, artık bu tasarıyla, 61'nci maddeyle komutanların yeniden yargılanmasının önü açılıyor gibi bir algı yaratıldı. Bu algıya biz de kapıldık ve "Bu yargılamanın yolunu açacak bir düzenlemede bizim de katkımız olsun." dedik ve 61'inci maddeye ilişkin bir önerge getirdik. Yani öyle bir algı yaratıldı ki bu operasyonu yapanlar vatan haini, operasyonun mağdurları da memleketi sevenler. Ve memleketi sevenler algısının içerisine "Millî orduya kumpas yapıldı." denilerek yargılanan, haksız yere, hukuksuz yere Balyoz ve Ergenekon davasında yargılanan komutanlar da katılmış oldu.

Bu yeniden yargılamaya bir faydası olsun diye getirilen 61'nci maddedeki öneriye sadece iki kelime önerdik. "Madem 61'inci maddeyle ilgili Türk Silahlı Kuvvetlerine mensup komutanların, Genelkurmay Başkanı ve komutanların yargılanmasının, Yüce Divanda yargılanmasının yolu açılıyorsa -aslında bu bir Anayasa maddesiydi, daha önce de bu madde geçerliydi fakat böyle bir algı eğer yaratmak istiyorsanız ve bunu gerçekleştirmek istiyorsanız- o zaman 'görevleri sırasında yaptıkları fiillerden dolayı' diye iki kelime ekleyelim." dedik, bu kelime asla kabul edilmedi. Niye kabul edilmediğini de ne Millî Savunma Bakanımız ne de AKP'li komisyon üyesi arkadaşlarımız haklı bir gerekçe göstererek bize anlatabildiler. Biz de anladık ki takiye devam ediyor yani Başbakanın söylediği ayrı, yapmak istediği ayrı. Sonra anlaşıldı ki, 61'inci maddesinin altını okuyunca anlaşıldı ki aslında yapılmak istenen şey Türk Silahlı Kuvvetlerinin komutanları üzerinde yargı düzenlemesi yapıldıktan sonra istediği zaman, istediği bir biçimde bu komutanları yargılamanın ya da yargılatmamanın yolu açılıyor. Yani eğer bu 61'inci madde olduğu gibi kabul edilirse ve geçerse, yani komutanların yargılamasıyla ilgili izin Başbakana bırakılırsa ve Başbakanın oluşturduğu kurula savcı yetkisi verilirse -açıkça o madde okunduğunda görülecektir- Başbakan Türk Silahlı Kuvvetlerinin komutanlarını istediği zaman kahraman -Roboski katliamının sorumlularını gizlemek için gösterilen çabada olduğu gibi- istediği zaman da Balyoz ve Ergenekon davalarında olduğu gibi terörist ilan edebilir. Çünkü bu maddede aynen -bunu kayıtlara geçsin diye de bir okumak istiyorum- şu yetki veriliyor, en can alıcı noktası da burasıdır: "Soruşturma sırasında 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun cumhuriyet savcısına tanıdığı bütün yetkilere sahip olup soruşturma sırasında hâkim kararı alınması gereken hususlarda yetkili mahkemelere başvurur." Yani savcının yapması gereken işi Başbakanın oluşturduğu bir kurula olduğu gibi devrediyor.

Bir defa, bunun tümüyle karşısında olduğumuzu belirtmek istiyorum. Aslında her şey düşünülmüş; itiraz mercisi olarak da, yani bu kurulun aldığı karara, soruşturma yetkisini veren kurulun aldığı karara itiraz yetkisi de Cumhurbaşkanına bırakılmış. Yani Anayasa'da tanınan denetim yetkisinin Danıştayda olduğu ifadesi sanki unutulmuş, kalkıp bu yetki Cumhurbaşkanına tanınmış. Yani tümüyle bu döneme uygun, çünkü Cumhurbaşkanına gönderilen her madde bir onay makamı olarak geliyor. Yarın eğer Başbakanın Cumhurbaşkanı olma yolu da bir biçimde açılırsa ve devam ederse bu işlem aynı şekilde, yargıç aynı, soruşturma yapan kişi aynı, Danıştaya itiraz edilmesi gerekirken Cumhurbaşkanına itiraz yapıldığı zaman da "İkimiz bir fidanın güller açan dalıyız." gibi onaylayan da aynı olduğu için Türk Silahlı Kuvvetleri üzerinde aslında bir demokratikleşme gibi gösterilen şey tümüyle Türk Silahlı Kuvvetleri komutanlarının ve sistemin yargı tehdidiyle baskı altına alınmasıdır değerli arkadaşlarım.

Bu tasarıyla eşitsizlikler gideriliyor mu? Öyle bir umut beslendi, hatta bu tasarının görüşüleceği haberi alınınca Türk Silahlı Kuvvetleri personeli olarak hâlâ göreve devam edenler de, atılanlar da, ayrılanlar da ve mahkemeye düşenlerin yakınları da bizi ziyaret etmeye başladı, "Ne olur, bu bir fırsat, bizim eşitsizliğimizi bir parça da olsa giderin." dedi. Ama öyle bir şeyle karşılaştık ki tasarıyla, eşitsizlikler devam ettiği gibi, bu eşitsizliklerin daha da çözülememesi için çaba harcandığını gördük ve her seferinde umut ettiğimiz bir başka askerlik kanunundaki görüşmeye kadar bu umutlar ertelendi.

Kısaca o eşitsizliklerden bahsetmek istiyorum. Her askerlik kanunu geldiğinde bundan bahsettik ama bu vesileyle de bahsetmek istiyorum: Bütün yurttaşlarımızın da bildiği gibi, Meclisteki Sayın Başkanın ve milletvekillerinin de bildiği gibi hem 12 Mart döneminde hem de 12 Eylül döneminde siyasal düşüncelerinden ötürü yani darbecilerin hoşlanmadığı siyasal düşüncelere sahip asker personelimiz, Türk Silahlı Kuvvetlerindeki subaylar, astsubaylar, ordudan atıldı fakat onlara denildi ki: "Sizin mahkeme yolunuz açık, mahkemeye başvurup geri gelebilirsiniz." Herhâlde o dönemin mahkemelerinin, generallerin attığı subayların geriye dönüşünün sağlanamayacağını herkes biliyordu. Ve bu dönem kapandı ama şûra kararıyla atılan bütün subay ve astsubayların, Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının özlük hakları ve mali hakları iade edildi; bunlarınki hâlâ iade edilmedi ve iade edilmeme konusunda da ısrar ediliyor.

En son Askerlik Kanunu görüşülürken ben Bakanımıza bir çağrı yaptım, buradan bir çağrı daha yapmak istiyorum. Aslında her Komisyonda aynı çağrıyı yapıyoruz. Çok iyi niyetle belki, Bakanımız da diyor ki: "Öbür yasa gelinceye kadar bir çalışma yapıyoruz, bu sorunu halledeceğiz." Komisyonda, evet, nisan ayında bir torba yasa hazırlıyoruz, o zaman bu sorunla ilgili bir çalışma yapalım. eğer cinayet işleyerek ya da komutanına silah çekerek... Yani bizim de affedemeyeceğimiz bazı şeyleri ayıklayıp bu resen emekli olan arkadaşlarımızın da haklarını iade edelim. Belki bu sakin ortamda bu talebimiz, daha doğrusu bizim dilimiz olduğu yurttaşlarımızın talebi daha iyi anlaşılır ve bu sorun çözülür.

Yine hızla geçmek istiyorum. 1402 sayılı Sıkıyönetim Yasası nedeniyle üniversitelerden atılan öğretim üyesi arkadaşlarımız var, ağabeylerimiz var. Yine 1402 sayılı Sıkıyönetim Yasası gereği generallerin beğenmeyip emekliye sevk ettiği memurlarımız var. Bütün bunların mali hakları ve özlük hakları iade edilsin diye belli düşüncelerimizi hep ortaya koyduk. Sanırım önümüzdeki nisan ayında yapılması düşünülen torba yasayla, yine Askerlik Kanunu'yla ilgili bir tasarıyla bu sorumluluklar giderilir diye düşünüyorum.

Yine, bir bedelli askerlik sorunumuz var, hâlâ her dönem gündeme getirilen ve bir türlü kökten çözülemeyen bir bedelli askerlik sorunu. Aslında bunun kökten çözülmesi konusunda irade göstermesi gereken yer bugünkü AKP iktidarı çünkü öyle bir kaosa sürükleniyor ki çıkıyor bir AKP genel başkan yardımcısı umut veriyor, "Bedelli askerlik gündemimizde var, bu sorun çözülmesi gereken bir sorun. Daha önceki bedelli askerliklere yeterince bir talep olmadı, bedelli askerliği çıkaracağız." diyor. İki gün sonra başka bir AKP yetkilisi çıkıyor "Bu açıklama doğru değil, bedelli askerlik gündemimizde yok." diyor. Yine aynı kişi aradan on beş gün, yirmi gün geçiyor, bedelli askerliği yine gündeme getiriyor. Onun için bizim bir bedelli askerlik kanun teklifimiz var ve bu kanun teklifi eğer daha önce çıkan bedelli askerlik yasasından önce dikkate alınsaydı daha çok talep olacaktı ve "Zenginimiz bedel öder, askerimiz fakirdendir." lafı da tarihe karışacaktı çünkü fakir askerimiz de bu bedellilikten yararlanabilecekti, bizim verdiğimiz kanun teklifi ile bu bedellilikten yararlanabilecekti. Bu umutlarımızı da nisan ayına kadar olan süreçte özellikle yerel seçimlerden sonra çözmek istiyoruz. Ama giderek eriyen oyların toparlanması konusunda yardımcı olunacağı düşünülüyorsa 30 Marttan önce çıkarmanız da hem yurttaşlarımız için gerekli olur, daha iyi olur diye düşünüyorum çünkü istenildiği zaman istenildiği tasarının birden komisyona getirilmesini ve bu Meclisten bugün olduğu gibi hızla çıkarılmasını sağlayabilen maşallah iyi bir iradeye sahip Hükûmetimiz. Onun için bunun da çıkmasını istiyoruz.

Eşitsizlikler başka bir alanda da devam ediyor. Özellikle astsubaylar ile subaylar arasında, uzman jandarmalar ile astsubaylar arasındaki eşitsizlikler devam ediyor ve bu eşitsizliklerin giderilmesi için de her seferde "Bu bir mali konu, Maliye Bakanlığına sormak lazım. Bütçe müsait olmayabilir..." çünkü bu eşitsizliklerin başında astsubaylar ile subaylar arasında aynı işe yakın işler yapmalarına rağmen farklılıklar söz konusu. Örneğin astsubayların yükseköğrenimi bitirenlerine 1'in 4'üne kadar yükselme şansı tanındı ama 1'in 4'ünün karşılığı olan ek göstergeler verilmedi. Dolayısıyla maaşlarına, aldıkları ücrete, bu zor yaşam şartlarında aldıkları ücrete yansıyacak bir düzenleme yapılamadı.

Yine uzman jandarmalar ile astsubaylar arasındaki eşitsizlikler. Uzman jandarma görevi yapan yurttaşlarımız her defasında bize, AKP'li Komisyon üyelerine ve Bakanımıza ulaşabildikleri ölçüde gelmelerine rağmen herhangi bir düzenleme, düzeltme yapılamadı. Biliyorsunuz, 24 bine yakın -yanlış bilmiyorsam- uzman jandarma görevi yapan arkadaşımız var. Bunların 20 bini yükseköğrenim mezunu ve bunlar son çıkan bir yasayla 55 ilde astsubaylarla aynı görevleri yapar hâle geldiler. Hatta bana bir çizelge getirdiler, o çizelgede aldıkları dersler aynı. Şöyle, işaretlemişler hepsini. Aldıkları dersler ne bir eksik ne fazla yani uzman jandarmalar da aynı dersleri görüyor, astsubaylar da aynı dersleri görüyor ve artık uzman jandarmalar Türkiye'deki bugün 55 ilde astsubayların yaptığı bütün işleri yapıyorlarmış. Bir yanlışlık varsa Bakanımız çıkar düzeltir. Bana Uzman Jandarmalar Derneğinin ilettiği bilgi. Böyle olunca aldıkları maaşlar arasında 700 liraya yakın bir fark var yani aynı işi yapan astsubay 1.700 lira alıyorsa aynı işi yapan jandarma 1.000 lira alıyor. Emekliliklerinde biri 1.700 lira alıyorken biri 2.200 lira alıyor. Emekli ikramiyelerinde biri 60 bin lira alıyorsa biri 70 bin lira alıyor. Farklılık ne? Sadece birinin adı uzman jandarma, birinin adı astsubay, yaptıkları görev aynı. Bir farklılıkları var yalnız: Bu dersleri birisi bir yılda alıyor ama hızlandırılmış bir biçimde alıyor yani bir günde birisi dört saat ders görüyorsa diğeri sekiz saat görüyor, birisi iki yılda alıyor. Bunun dışında hiçbir farklılıkları yok ama ona rağmen bu eşitsizlik giderilmiyor değerli arkadaşlarım.

En sonunda ilave etmem gereken şu ki, yine Komisyonda dile getirdik: Biliyorsunuz, yeniden yargılanmanın tartışıldığı bu dönemde Balyoz davasından hükümlü olan askerler askerî cezaevinden sivil cezaevlerine nakledilmelerinin doğru olmadığını söylüyorlar ve böyle bir talepleri var. Bu, Askerî Ceza Kanunu'ndaki bir değişikliği, bir kanun değişikliğini gerektirebilir ama eğer yönetmeliklerle ya da hemen hızlı bir değişiklikle bu asker kişilerin hâlâ Türk Silahlı Kuvvetleriyle ilişkileri kesilmediği için sivil cezaevine nakledilmelerinin önüne geçilirse bu mağduriyet de bir ölçüde giderilmiş olur. Çünkü hâlâ Başbakan eğer bu Balyoz sanıklarının yeniden yargılanması konusunda samimiyse, bu konuda Meclise yeni gelmesi düşünülen -tırnak içinde- "demokratikleşme paketi" adı verilen pakette bu düzenleme düşünülüyorsa bu sevk işlemi durdurulmalı ve Balyoz sanıklarının istedikleri, talepleri, askerî cezaevlerinde kalmaları sağlanmalıdır. Yani, öyle bir noktaya gelindi ki Türkiye'de, haksız yere yargılanan, hüküm giyen askerler, tahliye edilmeleri talepleri, defalarca iade edilmeleri talepleri reddedilmesine rağmen, reddedilirken, bari askerî cezaevlerinde kalabilelim noktasına geldiler. Bu talebin dikkate alınmasını rica ediyoruz Balyoz davasından tutuklu komutanlar, subaylar, askerler adına.

Bütün bu uzman jandarmalarla astsubaylar arasında, subaylarla astsubaylar arasındaki eşitsizlikleri giderelim derken her sefer karşımıza çıkan bir gerekçe: "Maliyeye sormak lazım, bütçe izin vermeyebilir." Bir tavsiyem var değerli arkadaşlarım, aslında hepimize tavsiyem: Türkiye'nin kalkınmasının ve ilerlemesinin en önemli koşullarından birisi tasarruf etmesidir. Bütün ekonomiyle az çok ilgilenen, aile bütçesini bilen herkes... Tasarruf edilirse aile bütçesi, şirket bütçesi, devlet bütçesi daha iyi yönetilir ve kalkınma daha iyi sağlanır. Eğer 1'e yapılacak işler 3'e yaptırılmaktan vazgeçilirse, devletin toplanan vergileri çarçur edilmezse ve yolsuzluklar engellenirse astsubaya da, subaya da, emekliye de verilecek para bulunur, bunun yolu budur.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu saatte bizi dinleyen milletvekili arkadaşlarıma da teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)