| Konu: | AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANLIĞININ TEŞKİLAT VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 58 |
| Tarih: | 06.02.2014 |
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gecenin bu saatinde hitap ediyorum ancak bir iki konu var demin dile getirilmişti, bunlarla ilgili bir düzenleme yapmamız, düzeltmemiz gereken konular var.
Şimdi, şurası hiçbir zaman unutulmamalıdır ki her kim olursa olsun, bir ülkede yaşayan, her kim olursa olsun, o ülkede yaşayan her kişi için hukuk tek olmalıdır. Onun dışında başka bir ayrıcalıklı hukuk sistemini düşünmek mümkün değildir, o takdirde zaten demokrasiye uymayan bir sistemi kabul etmiş olursunuz. Ancak, şunu söyleyeyim: Tabii ki özel kanunlara sahip kurumlar vardır ama bunlar "koruma kanunu" adı altında olmamalıdır. Bunu hatta daha ileriye giderek söyleyebilirim, milletvekilleri için de aynı şey geçerlidir, milletvekilleri de eğer adi suçlar işlemişlerse -kürsü dokunulmazlığı dışında- onların da ayrı bir hukuk sistemi içerisinde telakki edilmemesi gerekir ki birçok Batı ülkelerinde, Amerika Birleşik Devletleri'nde başkan da dâhil olmak üzere sorguya çekilebilmekte ve yargılanabilmektedir.
Değerli milletvekilleri, Türk ordusuyla ilgili demin bir şeyler söylendi, ki Türk asker olarak doğar. Türk asker olarak tabii ki doğmaz ama her Türk askerliğini yapar çünkü her Türk'ün yaptığı askerlik vatan hizmeti olarak telakki edilir. Bu sebeple de askere gitmemiş çocuklar, gençler, bir defa kendi içlerinde askerlik yapmadıkları için bir eziklik duyarlar, aileler eziklik duyar. Bu, bizim geleneğimizdir, iki bin beş yüz yıldır var olan Türk ordusunun temelinde yer alan bir husustur. Gelenekleri bir kenara bırakamazsınız, her milletin kendi kültür ve gelenekleri vardır ve bu gelenekler çerçevesinde hayatiyetlerini devam ettirirler. Dolayısıyla, bunu bir kenara atmanız, bir çırpıda değiştirmeniz söz konusu değildir. Orduda profesyonel asker muhakkak ki oluşturabilirsiniz ama her vatandaşın askerlik yapması demek o vatana bağlılıkları anlamına gelir, o toprağı vatan telakki etmeleri anlamına gelir. Ama söylendiği gibi ücretli askerlik yaptırttığınız takdirde, Amerika'da vesairede olduğu gibi, bunların karşılığı sadece menfaate dayanan askerlik sistemleridir.
Bu arada şundan da bahsetmek istiyorum: Tabii ki, bugün Türkiye Cumhuriyeti'nde bir askerî arşiv bulunmaktadır, çok değerli belgelere sahip olan bir arşivdir. Bu arşiv, birçok araştırıcının da hizmetine sunulmaktadır. Ama Türkiye'nin çok kritik konularıyla ilgili bilgileri havi olan arşivdir. Bu konuda herhangi bir tavsiyede bulunmuyorum çünkü zaten çok ciddi şekilde değerlendiriliyor.
Bunun dışında, bedelli askerlik yerine kısaltılmış askerlikler yapılmıştı daha önce, 1975'te ilki uygulanan askerlik yapılmıştı. Buna benzer bir askerlik sistemi zannediyorum ki parası olan ve olmayan için, tümüne daha uygun gelecek adil bir sistem olacağı için bunun tercih edilmesi daha doğru olur diye düşünüyorum.
Şimdi, diğer taraftan, bugün, 2010 yılında kabul edilen Anayasa değişikliğiyle birlikte hukuk sistemimizde birtakım değişiklikler yapıldı ve birtakım iddialarla orduya mensup pek çok şerefli subayımız tutuklandı ve hatta Engin Alan Paşa gibi bazı kahramanlar da mahkûm edildi. Ama bu mahkûmiyet de aradan üç sene geçtikten sonra anlaşıldı ki efendim, millî orduya kumpas kurulmuş. Tabii, sürekli olarak bu mahkemelerde dile getirilen bir husus vardı, hepiniz bilirsiniz, hatırlarsınız, orada şunlar söylenmişti: Bir, gösterdiğimiz şahitler dinlenmiyor. İki, mahkemeler normal hukuk sistemi çerçevesinde yürütülmüyor. Üçüncüsü de konulan delillerin şüphe götürdüğü ifade ediliyordu. Nitekim bugün, 2010 yılında şiddetle Anayasa'nın bu değişikliklerini kabul eden Hükûmet de şu an, büyük bir hata işlediklerini, millî orduya kumpas kurulduğunu söyleyecek duruma gelmiştir.
Şimdi, böyle baktığınız zaman, o takdirde şunları yapmak zorundadır Türkiye: İnsanları içeride beş yıldan fazla tutuyorsunuz, aileleri, çocuklarını mahrum ediyor ediyorsunuz ve onları bir şekilde toplum içerisinde de kötü duruma düşürüyorsunuz. Ben şunu ifade edeyim, mesela bir ülkenin Genelkurmay Başkanı -İlker Başbuğ Paşa- 2003 yılından itibaren eğer atamalarına bakacak olursanız: Önce, 2003 yılında Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanlığına, ardından Genelkurmay Kurmay Başkanlığına, ardından 1. Ordu Komutanlığına, ardından Kara Kuvvetleri Komutanlığına, ardından Genelkurmay Başkanlığına atanmıştır 2008 ile 2010 yılları arasında. Şimdi, bütün bu atamalar kim tarafından yapılmıştır? Bakanlar Kurulu, Başbakan ve Sayın Cumhurbaşkanı tarafından yapılmıştır ve neyle suçlanmıştır bu kişi? Terörist olmakla suçlanmıştır. Şimdi, bu kadar atama yapılırken, bu kadar önemli görevlere getirilirken bir teröristin farkına varmayan bir yönetim aslında acizliğini ortaya koyar. Dolayısıyla bu acizlik başka bir ülkede olsa derhâl istifa eder eğer bu iddialar doğruysa ama yok bu kişi gerçekten terörist değilse, o zaman terörist olmayan bir kişiyi nasıl mahkûm ediyorsunuz, teröristse bunu buraya getiren insanlar bu kadar istihbari bilgiler elinde olmasına rağmen nasıl oluyor da bununla ilgili atamalar sırasında bilgi sahibi değil? Yani aslında sopanın hangi tarafından tutarsanız tutun elinizde kalır çünkü eğer böyle bir teröristi iş başına getiriyorsanız 700 bin kişilik bir ordunun başına getiriyorsunuz demektir; yani aslında siz bir orduyu, silahlı bir orduyu bir teröriste teslim ettiniz anlamına gelir ama böyle bir şey yoksa o zaman da ortaya çıkan vahim durum, yani hakkında verilen yanlışlar ve bir Genelkurmay Başkanının bu kadar içeride tutulması zannediyorum hukuk skandalı olarak adlandırılır.
Nitekim daha sonraki incelemelerde, işte en son TÜBİTAK incelemesinde, CD'nin sonradan yapıldığı ortaya çıktı. Ben bununla ilgili bir soru önergesi de vermiştim "Nasıl olur da 2003 yılında tertiplenen bir olayda 2007 Windows kullanılabilir?" diye ama cevap gelmedi. Ama bugün görüyoruz ki TÜBİTAK'ta, tarih değiştirilmek suretiyle CD hazırlanmış; öyleyse şimdi kökten, aslında verilen kararların tümü çökmüş oluyor. Verilmiş olan tüm kararların Yargıtay Başsavcısı tarafından da Ceza Genel Kurulunda ifade edilip, bugüne kadar verilmiş tüm kararların, mahkeme kararlarının yok sayılıp yeniden yargılama dönemine geçilmesi gerekir ve tahliye edilmeleri gerekir. Ama tabii ki, bunu yapmak için bir hukuk devleti olmak gerekir. Dolayısıyla bunu yapmadığınız takdirde, şahitlerin dinlenmediği takdirde -ki dinlenmedi birçok şahit de- bu insanların karşında devletin adil olduğunu söylememiz mümkün değildir.
Değerli milletvekilleri, dün, bugün sürekli olarak birtakım -ve bundan sonra da çıkacağa benziyor ki- ses kayıtları vesaire çıkıyor. İşte, en son ses kaydında da Habertürk gazetesinin yaptırdığı veya televizyonun yaptırdığı bir ankette Milliyetçi Hareket Partisinin oylarının 3 puanının BDP'ye verilmesi şeklinde bir konuşmalar zinciri söz konusu. Bunun içerisinde de Sayın Başbakanın oğlu ile yine Habertürk'ün Genel Yayın Yönetmeni Fatih Saraç ve yine Fatih Altaylı'nın yer aldığı ve telefon konuşmaları ve kayıtları ortaya çıkmış vaziyette. Şimdi düşünün ki...
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Yalanladılar.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) - Bu o kadar önemli değil, ne olup olmadığı da önemli değil ama şu önemli: Siz demek ki basını belli bir ölçüde kontrol ediyorsunuz, yoksa ankette şunu göstermeniz, bunu göstermeniz hiçbir önem taşımaz, nasıl olsa sandık gerçekleri gösterecektir ama burada böylesine bir harekete girmenin, böyle bir olayın içerisinde yer almanın ne kadar yanlış olduğunu ifade etmek istiyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)