GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFLERİ
Yasama Yılı:4
Birleşim:59
Tarih:11.02.2014

BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün Meclis fabrika gibi çalışıyor; Anayasa Komisyonu, yukarıda Adalet Komisyonu, aşağıda torba kanun.

İZZET ÇETİN (Ankara) - "Torba komisyonu" da desen olur.

HASİP KAPLAN (Devamla) - Fakat bu torba kanunun bir özelliği var; yüz yıldır, yani cumhuriyetin kuruluşundan bu yana en hızlı çıkan -en hızlı çıkan- torba kanundur bu. Sabah 10.30'da toplandı, tartışmalardan sonra, iki saat sonra alt komisyona verildi, iki saat sonra alt komisyon toplandı, muhalefet şerhini yazdırma vakti vermeden üst komisyon toplandı, üst komisyon ara vermeden, itirazları da dikkate almadan bu torba kanun çıktı. Artık Adalet ve Kalkınma Partisi adını değiştirsin "acil kanun partisi" diye. "Acil kanun partisi", hızlı çıkar kanun.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Onları koruma, "ayakkabı kutusu partisi" o.

HASİP KAPLAN (Devamla) - Yukarıda hızlı çıkıyor konjonktüre göre kanunlar, komisyonlar çalışıyor, burası çalışıyor. Daha ne diyeyim?

Şimdi, arkadaşlar bu torbanın içinde afet var, komisyonunda görüşülmedi; İçişleri Bakanlığıyla ilgili çok önemli bir düzenleme var, görüşülmedi komisyonunda; başka, Millî Savunma Bakanlığıyla ilgili maddeler var, komisyonunda görüşülmedi. Plan Bütçeye getirdiler. Plan Bütçe artık şeye döndü, bundan sonra hepsini toplayıp toplayıp, komisyonları çalıştırmayıp Plan Bütçeden çıkarıyorlar. Bu yaklaşım tarzı çok kötü, sağlıksız bir yasallaşma süreci.

Bakın, size bu usul içinde çok tehlikeli bir şey anlatacağım, bu tehlikeli olan kısım şu: Büyükşehir belediyelerini kurdunuz, büyükşehir belediyelerini kurduğunuz zaman il özel idarelerini lağvettiniz, onun yerine büyükşehir belediye meclisleri kurulacak. Bu çok önemli bir değişiklik; İl İdaresi Kanunu'nun değişmesini gerektiriyor, bütçeyi gerektiriyor, toplanan vergileri, harcamaları, KÖYDES'inizi, BELDES'i, projelerinizi bile değiştiriyor arkadaşlar çünkü paralar il özel idaresinden çıkıyordu.

30 tane büyükşehir. Seçime gideceğiz, kanunu getirdiniz, kanunu getirirken eksik getirdiniz, büyükşehir belediye meclisleri nasıl kurulacak bilmiyorsunuz. İl özel idareleri iptal edilecek, onun yetkileri ona, büyükşehir belediyesine devredilecek, nasıl devredilecek bilmiyorsunuz. Kanunu çıkardınız, eyvallah, elli gün sonra da seçime gideceğiz. E, bu seçime gideceğiz ya, büyükşehir belediyesi seçilecek; il özel idaresi duruyor. Onu kapatacaksınız, onun yerine bunu koyacaksınız. Bunu koymak için bu kadar acele ederseniz, siz ne demokrasiyi uygulayabilirsiniz ne doğru dürüst bir yerel yönetim politikasını ne Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'nı uygularsınız ne yerel demokrasiden bahsedebilirsiniz ve zaten bu ruh hâlidir ki, Hükûmeti her şeyin başına bir vali koyma, dikme, Türkiye'yi valiler cumhuriyeti yapma alışkanlığı geliştirmeye başladı. Eski valiler kıskanıyor, diyor ki: "Şimdi Hükûmetin valisi olacaksın ki millete ne dersen de yanına kâr kalsın."

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Ben hiç kıskanmıyorum.

MEHMET ERSOY (Sinop) - Bir şey kalmadı, biz hiçbir şeyi kıskanmıyoruz Hasip Bey. Yok, kurudu.

HASİP KAPLAN (Devamla) - Bakın arkadaşlar, şimdi, bu torba yasaya göre, il idare meclisini kaldırıyorsunuz. Yerine kim geliyor? Büyükşehir belediye meclisi. Bir kere kapattınız, bütün belediyelerin günahını, ahını alıyorsunuz. Ben Konya Kulu'ya gitmiştim, beş altı tane belde gezdim. İşte, kimi "Elli yıllık belediyeydik." diyor, kimi "Altmış yıllık belediyeydik." diyor. Yani, demokrasiyi yerele yaymaktan niye korkuyorsunuz? Büyükşehir belediyelerini oluşturdunuz, yerellere güç, yerellere imkân, yerellere bütçe vermekten niye korkuyorsunuz?

Şimdi, halk, büyükşehir belediye başkanını seçecek. Büyükşehir belediye başkanı gelecek... İstanbul'a büyükşehir belediye başkanı seçilecek, bir de Van'a. İstanbul deprem yaşamış 99'da, birçok kredi almışsınız ve bu krediler il özel idaresi üzerinden harcanıyor valilik kanalıyla. Şimdi, il özel idaresinin yerine kim gelmiş? Büyükşehir belediye meclisi gelmiş; o gitti, o geldi. Ne olacak? Normali, bu kredilerin, bu paranın, il özel idare parasının büyükşehir belediye meclisine aktarılması değil mi? Öyle. Olmaz, değil mi? Valilere teslim edin, valilere, Hükûmetin valilerine; devletin değil, milletin değil, partizan valilere teslim edin ki o parayı hangi müteahhide vereceğini, nerede harcayacağını, Hükûmetin çıkarına nasıl kullanacağını bilsin.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) - İl başkanı, il başkanı.

HASİP KAPLAN (Devamla) - Ben Hükûmetin, AK PARTİ'nin yerinde olsam biraz daha dikkatli olurdum, hele hele bu 17 Aralık operasyonundan sonra yoğurdu biraz üfleyerek yerdim. Yani, insan biraz ders alır, ibret alır. Yani, niye bu yanlışı yaparsınız?

İl özel idaresi bir meclisti arkadaşlar, il genel meclisinden oluşurdu. Vali, sembolik olarak son dönemlerde il genel meclisinin başkanlığını bile yapmıyordu, kendi başkanını kendi içinden seçiyordu. Peki, siz, atanmış birini, Hükûmetin tayin ettiği birini, paralel içinden gelmiş birini veya dikey iktidarın içinden gelmiş birini, fark etmez, seçilmiş bir belediye başkanının ve meclisinin tepesine dikip vesayeti sonuna kadar uygularsanız bunun adı demokrasi değil -kimse kimseyi kandırmasın, demokrasicilik oynamıyoruz- açıkça o büyükşehir belediyesini ve meclisini, İstanbul gibi yerde milyonlarca oyu, Kocaeli gibi deprem görmüş yerde binlerce, yüz binlerce seçmeni, Van gibi deprem görmüş yerde yüz binlerce seçmeni tanımıyorum, iradesini tanımıyorum, bu kredileri onlara teslim etmiyorum, güvenmiyorum anlamını taşıyor. Peki, millet oyunu verip bu belediyelerin yönetimini, güvenini onlara verdiği zaman siz niye vermiyorsunuz? İşinize gelmiyor. Bütün mesele burada.

Şimdi, büyükşehirlerde yeni bir moda oluşturmaya başladınız: Sosyal yardımlaşma vakıfları. Eskiden Fakir Fukara Fonu'ydu, sonra Sosyal Yardımlaşma Fonu oldu, şimdi vakıf. Vakıf nedir arkadaşlar? Hukukçu arkadaşlarımız var aranızda. Tüzel kişi. Bir vakfın kurucuları belli olur, 3 kişi, 5 kişi. Sonra, bir senedi olur, bir amaca vakfedilir. Sonra, hadi, vakıf kurucusu olmayan birini mütevelli heyetine seçebilirsiniz. Farz edin ki o dönemki bürokratlar mütevelli heyetine seçildi. Nasıl yapacaksınız? Siz, sadece bir ayda 3 bin tane polisin, 600 tane hâkim, savcının, eğitimde, sağlıkta... Bir de eğitim teklifi geliyor Meclise, bütün il yöneticilerini Millî Eğitim okullarında atayacaksınız, değiştireceksiniz, hallaç pamuğuna çevireceksiniz Türkiye'yi. Hangi mütevelli heyeti, hangi yerde bir seneden fazla kalacak? Herkes artık seyyar valizle geziyor, bürokratlar. Emniyette şube başkanları, emniyet müdürleri artık seyyar, içinde küçük tıraş takımı, bilmem nesi olan seyyar valizlerle geziyorlar çünkü bir günde üç yere tayini çıkıyor onların. Siz, bunları mütevelli heyetine koyduğunu düşünün. O mütevelli heyeti de çalışır mı?

Peki, o vakfa yatırılan para, o vakfın mal varlığı... Devlet hazine arazisini verdi oraya, o vakfın o parasını, o malını mülkünü... Farz et ki o günün kaymakamı, tarım müdürü, millî eğitim müdürü, spor müdürü, işte, sosyal yardımlaşma müdürü birlikte kurdular, sonra da tayinleri çıktı, her birisi bir yere gitti veya yaşlanır insan, sonuçta biyolojik bir ömrü vardır, ölür. Ne olacak o paralar? Miras diye bir şey yok mu? Usul ve füruuna intikal etmiyor mu? Onun çocukları, eşi çıkıp bu vakıftaki mal varlığını "Bizim babamız kurdu bu vakıfları." deyip talep etmeyecek mi? Ederse ne yapacaksınız? Bu kadar basit arkadaşlar. Bir işi yaparken düşünmüyorsunuz. Bir işi yaparken yanlış yapıyorsunuz. Üstelik, büyükşehir belediyelerine vakıf kurduruyorsunuz, o vakfın başına da, her seçilmişin başına bir atanmış dikiyorsunuz. Ne iştir bu, söyler misiniz?

Şimdi, o atanmışlar çıkıyor, diyor ki: "Ben, devleti ve Cumhurbaşkanını ve Hükûmeti, Başbakanı temsil ediyorum." aynen böyle. Zaten -şimdi, bir sataşmada bulunacağım valilere- hep boşuna demiyorlardı "Önce Mülkiye, sonra Türkiye."

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Bir dakika, Mülkiyeye laf atma.

HASİP KAPLAN (Devamla) - Elitaş geldi zaten...

OKTAY VURAL (İzmir) - Hangisi, kavas olan mı, kavas valiye mi?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Mülkiyeye laf yok.

HASİP KAPLAN (Devamla) - Şimdi, böyle valileri, atanmışları seçilmişlerin tepesine dikip tersine demokrasi, Zihni Sinir projesi gibi şey yapıyorsunuz. Ben bunu... Bir ara il özel idareleri vergiyi de topluyordu, biliyorsunuz yani kadastro geçmeyen yerlerden, zilyetliğe dayalı kayıtlı yerlerden para toplarlardı. Bizde rahmetli İbrahim Efendi vardı tahsildar, 70 yaşında emekli oldu. Bir çantası vardı deriden, kırk beş yıldır aynı çantayı taşırdı ve içinde tahsilat makbuzları. Bir gün bir köye geliyor, dağ köyü, orman köyü, "vergi" diyor, vergi yok. Çıkarıyor kibriti "Verginizi vermezseniz köyü yakacağım." diyor. Devlet, özel idare ve tahsildar olarak orada vatandaşın karşısında gözüküyordu. Şimdi, vatandaşlar tabii ki köy yakılmasın diye ağlıyorlar, biraz da vergi ödüyorlar, dönüyor. Aynı sistemi 21'inci yüzyılda sürdürmenin demokrasiyle ne alakası var, hukukla ne alakası var Allah aşkına?

Şimdi, büyükşehirlerin başına valileri dikiyorsunuz, adına da "yerel yönetimleri güçlendirmek" diyorsunuz. Eğer harbiyseniz, bu Meclisin çıkardığı Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı var, hodri meydan, gelin çekinceleri beraber kaldıralım. Mademki demokrasiyi seviyorsunuz, yerel yönetimlerde de bütün partilerin şeyi var, gelin çekinceleri kaldıralım. Kaldırır mısınız? Kaldırmazsınız, çünkü... BDP istiyor diye kaldırmazsınız en azından. BDP'nin istediği bir konuda refleks oluşuyor, böyle üçlü birleşme oluşuyor, böyle üçlü bir refleks oluşuyor. Artık, gerçi o refleks kırılmaya başladı, AK PARTİ'de de, CHP'de de biraz artık o refleksin dışına çıkan çok arkadaş görüyorum ben ve şimdi buradan bakıyorum, bu felakettir, yanlış bir uygulamadır arkadaşlar. Keşke bütün sosyal yardımlaşma, bütün trafik, bütün eğitim, bütün okullar, elektriğine kadar, yollar o büyükşehre, o yerel yönetime verilseydi ama yok.

Şimdi, bakın, organize sanayi bölgelerini de yine merkezîleştiriyorsunuz. Her şeyin başına illa vali. Burada da vali getiriyorsunuz. Ya, biraz o esnafa güvenin; ticaret odaları var, sanayi odaları var, şoför var, bilmem ne var. Yani insan sivil toplumlarına güvenmeyecek de kime güvenecek? Burada da yanlış bir yaklaşım var.

Yani, olimpik sporculara yardım etmek isteriz, etmek istemeyen parti olduğunu sanmıyorum. Ama şunu da sormak isteriz: Ya, bu olimpiyatlarda niye hep sondan birinci oluyoruz? Soçi'ye 8 kişiyle mi ne gitmiş. 76 milyonluk Türkiye'den 8 dalda yarışmaya katılmışız.

HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) - Dağlarda kar yok, ondandır.

HASİP KAPLAN (Devamla) - Arkadaşlar, şimdi, Soçi'ye 8 kişiyle giderseniz 80 kişilik madalya getirecek hâliniz mi var? Demek ki bu kadar çıkarabiliyorsunuz, değil mi? Olimpiyatlarda durum iyi değil.

Bu bahis oyunlarından bir türlü elinizi çekmediniz. AK PARTİ'lilere hep söyledim. Cemaatle hep kavga edersiniz ama cemaatle aynı konuda kesişiyorsunuz. Bu bahis oyunlarından niye vazgeçmiyorsunuz, kumardan? Spor Toto, Loto, voto, ondan sonra, bahis oyunları İnternet üzerinden... Devlet ne için karışıyor bu kumara?

İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Caizdir, caizdir!

HASİP KAPLAN (Devamla) - Her şeyi özelleştirdiniz de bu kumarı niye özelleştirmiyorsunuz?

İZZET ÇETİN (Ankara) - Çok kârlı!

HASİP KAPLAN (Devamla) - Çok mu getiriyor?

İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Bazıları "caiz" diyor.

HASİP KAPLAN (Devamla) - Vallahi, tefecilik de kârlı, kumar da kârlı, kaçakçılık da kârlı ama yakalanınca sonu iyi olmuyor.

OKTAY VURAL (İzmir) - Haram para aklama...

HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) - HSYK'yı değiştiriyorlar.

HASİP KAPLAN (Devamla) - Şimdi, bakanlıklarda, kararnameyle, bir yaz günü, tam Meclis tatile girerken bakanlıkların durumu değiştirildi. Her bakana bir bakan yardımcısı koydular. O bakan yardımcıları imam mı değil mi diye şimdi düşünmeye başlıyorum, paralel mi dikey mi diye. Eski arkadaşlarımız, Mecliste de her gün gördüğümüz arkadaşlar tabii. Şimdi soruyorum arkadaşlar: Eğer bakanın yanında o müsteşarı, yardımcıları, genel müdürleri iş yapamıyorsa bu bakan yardımcılıklarını niye koydunuz, onlar ne işe yarıyor? O işe yaramıyorsa şu torbada getirdiğiniz rehberlik ve denetim başkanlığı ne iş yapacak, bana söyler misiniz, neyin rehberliğini yapacak, neyi denetleyecek? Ya, neyi denetleyecek arkadaşlar? Bu gelen giden para, ihale, trafik vesaire, havuz mavuz... Yani, bu işleri mi denetleyecek yoksa bakanlığın devasa işlerini mi denetleyecek? Orası denetleyecekse Maliye neyi denetleyecek, İçişleri Bakanlığı idari olarak neyi denetleyecek? Bu rehberlik ve denetim başkanlığı "sugar" kadro, şeker kadro derler ya, en yakınları... Bu bakanlıklarda -bir paralel devlet vardır- "dikine devlet" Hükûmete bağlı yeni bir güç oluşturuluyor. Bu da yanlış. Bunun kanunu çıkarılıyor ama ne iş yapacağını bilmiyoruz yani rehberlik ve denetim başkanlığının ne iş yapacağını bilmiyoruz.

Şimdi, bu torba kanunda kooperatiflerle ilgili bir hüküm de var. Sayın Vahap Seçer bu konuyu çok güzel irdelemiştir, eminim. Pankobirlik, pancar üreticileri kooperatifi var. Kooperatif dedin mi, kooperatif, hakikaten, şeker sanayisinde çalışıyor, anlarız. Fakat, binlerce batık inşaat kooperatifi var, farklı sektörlerde çalışan binlerce kooperatif var. Maalesef, üniversitelerdeki bazı kooperatifleri idare edemedikleri için, üniversite yönetiminden biri o kooperatifte olsun diye, bütün kooperatifleri getirip bu torbanın içine koymuşlar.

Arkadaşlar, siz, eğer böyle kanun manun yapacaksanız, bu işi de bürokratlara verecekseniz, bürokratlar da artık, kendilerinden sonra gelen dördüncü, beşinci sıradaki memurlara hazırlatacaksa ve her gün sizin başınıza iş açacaksa bu torbanız da yok olsun, size destek yok.

Açık konuşuyoruz, yanlış yapıyorsunuz. Yanlış yapıyorsunuz, acele ediyorsunuz. Niye büyükşehirle beraber belediye meclislerinin yetkilerini belirlemediniz? Niye dört tane partiyle konuşup doğru dürüst bir yapılanma getirmediniz? Seçime giriyoruz: Yarın, büyükşehir belediyesi ile valiler birbirine -yakasına- girecektir, göreceksiniz. Valiler ile büyükşehir belediye başkanları kavgasını başlatan bu Hükûmetin bu yanlış düzenlemeleri olacak.

Bizden oy yok.

MEHMET ERSOY (Sinop) - Yapmayın!

HASİP KAPLAN (Devamla) - "Nayır!" Hayır! "..."(X)!