GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BDP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:62
Tarih:14.02.2014

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Barış ve Demokrasi Partisi olarak, Türkiye'de basın özgürlüğü önündeki engellerin bütün boyutlarıyla araştırılması için bir araştırma önergesi verdik.

Biliyoruz, demokrasilerde güçler ayrılığı vardır, yargı, yasama, yürütme; bir de her zaman dördüncü bir güç olarak medyanın, demokrasinin oluşmasında, haber hürriyetinde en önemli güç olduğu söylenir.

Maalesef son zamanlarda "basın" dediğimiz zaman, "medya" dediğimiz zaman Türkiye'yle ilgili iç açıcı hiçbir şeyden bahsedemiyoruz. Yani, bakıyoruz ki düşünce, örgütlenme özgürlüğünde çok kötü bir sıralamadayız, tutuklu gazeteciler sayısında dünyada 1'inci olan bir ülkeyiz. 1'inciliğimiz o kadar çok ki dünyadaki bütün gazetecilerin, kuruluşların, hepsinin açıklamalarına baktığımız zaman, örneğin, Uluslararası Gazetecileri Koruma Komitesinden tutun da Sınır Tanımayan Gazetecilere kadar, Türkiye'deki ulusal cemiyetlere kadar...

Şimdi, ben öncelikle hâlâ düşünceleri nedeniyle, özgür haber yaptıkları için, alo basın hattında olmadıkları için şu an cezaevinde olan bütün tutuklu gazetecilere buradan sevgilerimi göndermek istiyorum.

Şimdi, şunu çok açık olarak görmek lazım: Türkiye, evet, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Birleşmiş Milletler Medeni, Siyasi Haklar Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi derken bütün sözleşmeleri imzalamış olmasına rağmen, Türkiye'de medyanın holdingleşmesi, medyanın özellikle enerji ve maden alanına dalması, enerji ve maden alanındaki çalışmalarının ağırlık kazanması, enerji gibi Türkiye'nin ithalatında 100 milyarı bulan bir rakamın, madencilik gibi direkt ruhsat onayı 2012'de Başbakana bağlı olan bir sektörde medya patronları, medya holdingleri maalesef özgür bir gazetecilik, basın görevini yapmamaktadır. Çıkarları ve tehdit altında olmaları nedeniyle bir telefon hattında, bir vergi denetiminin hattında, yine enerji ve maden şirketlerine vergi denetmenlerinin gönderilmesi durumunda, bunların hepsinin tehdidini dikkate alan basın, maalesef çok iç açıcı bir yerde değil. Bakın, Türkiye'de, Mecliste dört parti grubu var. Çözüm süreci, barış süreci, kardeşlik süreci o kadar önemli bir süreç ki hiç kimsenin umurunda değil. Dün bizim yapılan basın toplantımızda grup başkan vekillerimizin açıkladığı çok tarihî, önemli açıklamalar, verdiğimiz yasa teklifleri bir satır olarak dahi basında yer almıyor.

Evet, biliyoruz, eskiden ne vardı? Biliyorsunuz, Mehmetçik basını vardı yani Genelkurmaydan akrediteli, apoletli medya vardı. Apoletli medya arkadaşlar, biliyorsunuz, değil mi? Apoletli medyada Genelkurmay başkanları derdi ki: "Sen, sen, sen geleceksin, diğerlerine girmek yasak." Türkiye'nin basın özgürlüğü buydu. Sonra bir baktık, Hükûmet de farkına vardı, bir paralel basın çıktı. En son gündeme düşen, günümüzde şu an "Fatihçik" basın. Basın özgürlüğünün böyle tehdit altında olduğu bir ortamda, yerel basının zaten ekonomik sıkıntılarını, ilan sıkıntılarını, yerel basının nasıl baskı altında olduğunu, valilerin, kaymakamların, emniyet müdürlerinin, komutanların aleyhinde tek haber yapamadıklarını ve tek güvencelerinin olmadığını hepimiz biliyoruz. Koskoca medya holdingleri, tir tir titriyor arkadaşlar. Koskoca medya holdingleri kendi maden şirketlerinin kârına kâr katmak için sermaye olarak siyasetle anlaşıyorlar. Enerji ithalatında ve enerjinin Türkiye'deki nükleer ve termik santrallerin, HES santrallerinin tamamında yine 12 tane medya holdingi var. Bunların da tek tek ismini saymamıza gerek yok, zaten Başbakan açılış törenlerine o patronlarla beraber gidiyor. Ama buradan şunu ifade etmek istiyorum ki bu patronların, bu iş adamlarının bir de milletin sırtından kazanıp millete küfredeni yok mu, o küfürbazların da hesabını bu halk görecektir. Bakın, açık söylüyorum size: Herkes ettiğinin karşılığını bulur.

Uluslararası Yayıncılar Birliğinin raporlarına bakıyoruz, medya-ticaret ilişkilerine dikkat çekiyor. Siyasetçi bağı, medya, siyasetçi, artı, devletin içindeki paralel ve hatta Gladyo'dan buraya, Özel Harpten buraya özel konumlu medya, şimdi de son çıkarılan yasalarla istihbarat içinde yer alan medya. Evet, bu medya, özgür bir medya değil, özgür bir basın değil, bunu özgürleştirmek Meclisin görevidir arkadaşlar. Bunu özgürleştirmediğiniz takdirde Nikaragua, Tanzanya, Kuveyt gibi ülkelerin gerisinde kalırsınız. İşte, Türkiye'nin bugün düştüğü bu nokta dehşet vericidir. Kim diyebilir ki "Türkiye basın özgürlüğünde bu noktada kendisiyle iftihar edebilir." Başbakan, rahatlıkla bir telefonla susturabiliyor, istediği yasağı koydurabiliyor. Hükûmetten Başbakanın bir danışmanı dahi bir köşe yazarını hemen görevinden aldırtabiliyor.

Bakın, birçok köşe yazarının nasıl görevden alındığını hepiniz biliyorsunuz; iktidarın beğenmediği yazılar yazmışlar, muhalefet etmişler. Ama unutmayın, bugün Hasan Cemal'in de yazısı düştü "Başbakan, bulunduğum yerde yazarken benim de görevime son verilmesini patronumdan istedi." dedi. Ben, buradan bütün basın emekçilerine, basında çalışan bütün çalışanlara, hepsine şunu açıklıkla ve yürekli bir şekilde söylüyorum ki: Sizin üzerinizde baskı kuranlarla hesabımız var. Siz emekçilerin eline bırakılırsa Türkiye'nin geleceği için çok düzgün bir basın ve habercilik işlevi yaparsınız. Basın emekçilerinin burada zerre kadar günahı yok. Bu, medya patronlarının koyduğu yayın ilkeleri ve bu dehşetli baskının sonucudur. Bir taraftan özel yetkili mahkemeler, bir taraftan maliyenin denetmenleri, bir taraftan özel, gizli tanıklarla basının susturulması ve özellikle Kürt basınının, sol basının, sosyalist basının, özellikle, bu ülkede muhalefet eden, dimdik ayakta duran bütün basın özgürlüğü savunucularını buradan sevgiyle selamlıyorum. Bunun yanında, yalaka -"yalaka" diyorum- ihale kapan, rüşvet, para, çıkar, bunun için, menfaat için, basını da bu konuma düşürenleri buradan lanetliyorum. Lanetlidirler bu insanlar. Hangi tarafın, hangi partinin, hangi ekibin etrafında olurlarsa olsunlar, bu ülkeye ihanet içinde ve zarar veren mahluklardır onlar. O mahluklar şunu bilsinler ki, bu ülkenin onların paralarından üstün bir vicdanı, bir insanı var. Bu kadar da, basın özgürlüğünü bile bile bu kadar ayak altına almanın, bu kadar kâr hırsından vahşi davranmanın, vahşi bir politika uygulamanın bir anlamı yok. Tetikçi, yandaş, candaş basına buradan da söyleyecek sözümüz yok.

Şunu söylüyoruz: Bu ülkede basın özgürlüğü olmadığı sürece, bu ülkenin gazetecileri tutuklu olduğu sürece, özel yetkili mahkemelerde süründürüldüğü sürece bu ülkeye demokrasi gelmez ve bütün gazetecileri, tutuklu gazetecileri, hükümlü gazetecileri tekrar buradan sevgiyle selamlıyorum. (BDP ve CHP sıralarından alkışlar)