| Konu: | BDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 62 |
| Tarih: | 14.02.2014 |
TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; BDP grup önerisi aleyhine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, bugün Sevgililer Günü, Sayın Meclis Başkanımız da güzel sözlerle ifade etti. Paylaştıkça çoğalan en güzel duygudur sevgi ve sevgiyi şiirle ifade etmek gerektiğinde Sezai Karakoç'un tüm sevenleri tüm sevgiyi kapsayan çok güzel bir şiiri var, diyor ki o mısralarda: "Sevgili / En sevgili / Ey sevgili / Uzatma dünya sürgünümü benim..."
Dolayısıyla, tüm sevgilerin içinde olduğu, ülkemizde ve dünyada sevginin, barışın ve kardeşliğin yüceldiği bir yaşam diliyorum sevgiyle. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Evet, konuşmama başlamadan önce, Ahıska Türkleriyle ilgili, bir önceki gündem dışı konuşmayla ilgili birkaç konuya işaret etmek istiyorum. Çünkü ben de bir Ahıska Türküyüm ve Ahıska Türkleriyle ilgili eksik bilgi verildiğini düşünüyorum, o nedenle, bir iki ayrıntıya değineceğim hızla.
Biz, dönem dönem vatandaşlık haklarıyla ilgili, soydaşlarımızın bu konudaki mağduriyetlerini gidermeye yönelik çok ciddi adımlar attık ve ben Ahıska Türkü olarak şunu ifade etmeliyim ki, en son 2009 Mart ayında Cumhurbaşkanımızın da onay verdiği kararla birlikte, soydaşlarımızın binlercesi bu haktan faydalanmaya devam etti. Şu anda, 1944 yılında Stalin zulmünden kaçmak ve yurtlarını terk etmek zorunda kalan kardeşlerimiz, soydaşlarımız için attığımız adımlar çok değerli. Bursa Milletvekilimiz Sayın Hüseyin Şahin, Gürcistan Dostluk Grubu Başkanı ve şunu çok rahat ifade etmeliyiz ki, sadece varlıklarını kabul edip, varlıklarının devamı ve topraklarına geri dönebilmesi için sadece Türkiye boyutunda değil, uluslararası arenada da ciddi adımlar attığımızın işaretini ve bilgisini vermek isterim. Ve sadece vatandaşlık haklarıyla ilgili değil, hem sağlık hizmetlerinde hem de çalışma izni alabilme konusunda bizim Hükûmetimiz döneminde sağlanan avantajlara da dikkat çekmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, BDP grup önerisinin gündemi, basın özgürlüğüyle ilgili. Bunula ilgili, ifade hürriyeti ve basın özgürlüğünün, demokrasimizin ayrılmaz unsurlarından biri olduğuna işaret etmek istiyorum ben ama önce, bugün yapılan bir basın toplantısından bir bilgi vermek istiyorum.
Neydi bugünkü basın toplantısı? Yine, Cumhuriyet Halk Partisinden bir kadın vekilimiz, ne yazık ki bir hemcinsim, basın toplantısı yaptı. Sevgililer Günü'yle ilgiliydi basın toplantısı ama bu toplantıda İstanbul'da yaşanan Kabataş olayıyla ilgili de birkaç cümle söyledi ve arkasından da iddia sahibi olarak Başbakanımızı dava edeceklerini ifade etti. Bir defa, şunu söyleyeyim: O açıklamada, basın açıklamasına baktığınızda, kadına yönelik şiddetle ilgili bilgiler aktarılıyor, arkasından kadın mağduriyetleriyle ilgili bilgiler veriliyor ama arkasından ne yapılıyor arkadaşlar? Çok ilginç, bir kadına, bir anneye -ki kendi beyanı esastır- yaşadığı mağduriyetle ilgili sanki yargılarcasına ifadelerde bulunuyor. Bunu bir kadının yapıyor olmasını gerçekten kınıyorum. Bunu bir kadın vekilin ağzından duymuş olduğum üzüntüye de özellikle dikkat çekmek istiyorum ve sahte buluyorum ve samimi bulmuyorum ve gerçekten bunu yürekten ifade ediyorum ki, burada, bu sabah...
İZZET ÇETİN (Ankara) - Samimi olmayan, Kabataş söylemi. Bu olay açığa çıktı, Başbakan yalan söyledi.
TÜLAY KAYNARCA (Devamla) - ...Anadolu Ajansına bir basın açıklaması yapıldı. İlgili mağdur kardeşimiz, avukatı aracılığıyla bir basın toplantısı yaptı ve bu basın toplantısında çok ilginç bir şeye işaret etti; bakın, çok ilginç: Cumhuriyet savcısı gizlilik kararı veriyor; bütün avukatlar, bütün bireyler, sanık ve müşteki her biri bilir ki, eğer siz, gizlilik soruşturması varsa, gizlilik kararı varsa bununla ilgili yargılayıcı konuşamazsınız, o gizliliğin ihlalinin gerçekten ne boyutta olduğunun bir hukuk sisteminde, hukuk devleti olan Türkiye'de ne boyutta olduğunun fotoğrafını, algısını ve değerlendirmesini de size bırakıyorum. Yani kadına şiddeti, kadın mağduriyetini dillendireceksin, sonra da bir anneyi, sonra da canı yanmış, yedi aylık bebeğiyle birlikte kaldığı mağduriyeti, gözyaşlarını, üstelik bugün onu yeniden basına taşıyarak... Bakın, konumuz da çok ilginç, basın özgürlüğü, konumuz da çok ilginç, yine basının bu konudaki ifadesi.
Peki, kişisel haklar ve hürriyetler nerede kaldı? Bir bireyin mağduriyeti ve o, yeniden üzülüyor, yeniden ağlıyor, yeniden aynı travmayı yaşıyor. Buna kimin hakkı var? Kimin nasıl hakkı olabilir? Yedi aylık bebeğine sarılıp koruma içgüdüsüyle yaptıklarını düşündüğünüz zaman, bunu siyasallaştırmak kadar çirkin bir şey yok diye düşünüyorum. Bir anne olarak söylüyorum. Bırak, bir birey, bir kadından öte, bir insan olarak söylüyorum, kimsenin o anneye o travmayı yeniden yaşatma hakkı yok.
Tamam, basın özgür. Ben de bu meslekte yıllarca ekmek yedim, ben de bu meslekte basın kartı sahibi olarak görevimi yaptım ama basın sorumluluklarını yerine getiriyorken, basın bu sorumluluklarını yerine getirdiğindeki ilke ve o belirlenen kanunlar çerçevesinde neye dikkat etmek lazım? Kamu menfaatine dikkat etmek lazım, kişisel, bireysel hak ve hürriyetlere dikkat etmek lazım, çünkü işin bütününe baktığınızda bunu göreceksiniz, bu fotoğrafın bütününü göreceksiniz. Ben, bu anlamda sözlerime gerçekten etkilendiğim için o kısmıyla başlamak istiyorum.
Basın özgürlüğüyle ilgili BDP, grup önerisi verdi ama çıkıp gittiğine göre demek ki cevabı da önemsemiyor. Bu konuda, Basın Kanunu'nda, Türk Ceza Kanunu'nda, hele RTÜK'te yaptığımız düzenlemeler var, merak ediyorlarsa açıp bakarlar, öğrenirler ama ille siyasallaştıracak, Türkiye'yi başka bir noktada gösterme gayretinde olacaklarsa yapabilecek bir şey yok. Muhalefet bu değildir, sesinizi çok yükselttiğinizde çok haklı olmuyorsunuz, gerçek dışı ifade ettiğinizde de bu konuda gerçeği ifade ediyor olmuyorsunuz. Hukukta bireyin düşüncesi ve fikri önemlidir, onun ifadesi reel ve gerçek kabul edilebilir.
Yine, tekrar sabahki toplantıya değineceğim. Kadın olarak, kadın hakları olarak, Türkiye'nin bugün dünle bugün arasında geldiği nokta çok değerlidir. Sabahki basın toplantısında "Şiddet şu kadardır.", "Kadına mağduriyettir..." Bunlar popülist politikalarla söylenmiştir. Oysa, reel rakamlara baktığınızda, gerek istihdamda gerek eğitimde gerek sosyal haklarda dünle bugün arasında, son on yılda -merdivenin birinci katından direkt en tepeye çıkamazsınız ama- görüyorsunuz ki adım adım belli bir noktaya gelinmiş, istihdam oranlarında ciddi noktaya gelinmiş, eğitimde Türkiye güzel fotoğraf vermiş, bebek ve anne ölüm oranlarında Dünya Sağlık Örgütü örnek kabul etmiş. Siz bütün bunları yok sayacaksınız, asla samimi olmayan bir ifadeyle, asla samimi olmayan ve gerçek dışı ifadelerle bunu yorumlayacaksınız ve arkasından da bir kadının, bir annenin mağduriyeti üzerinden siyaset yapacaksınız. Bu, yakışmaz, bu, kimseye yakışmaz. Bunun adı siyaset değil, bunun adı bana göre ne vicdani ne insani ne de siyasettir diyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)