| Konu: | MHP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 62 |
| Tarih: | 14.02.2014 |
CAHİT BAĞCI (Çorum) - Teşekkür ediyorum Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi, bugün, özellikle hanehalkı borçları ve vatandaşlarımızın borçlarının sosyoekonomik etkileri ve ortaya çıkan sorunlar ve çözüm önerileri konusunun gündeme alınmasına ve bu çerçevede bir Meclis araştırması açılmasına yönelik bir taleptir. Bu talebin aleyhinde söz aldığımı belirterek hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, tabii ki borç konusunu gündeme alırken, borcu konuşurken borcun fiyatların genel düzeyiyle, faiz oranlarıyla ve genel anlamda gelir dağılımıyla, özel kesim yatırımlarıyla, sermaye piyasalarıyla ve ödemeler bilançolarıyla da ilişkisini değerlendirmek durumundayız. Benden önceki konuşmacı arkadaşlar ağırlıklı olarak hanehalkı borçlarını gündemde tutarak açıklama yapma çabası içerisinde olurken ekonominin genel dengelerine de değindiler. Borç Türkiye'de sürekli gündemde tutulmaya çalışılıyor ve her yasama döneminde de kredi kartları konusu ve vatandaşın tüketici eğilimleri çerçevesinde yaptıkları harcamalar ve bu harcamalar neticesinde ortaya çıkan sorunlar ifade edilmeye çalışılıyor. Ve her dönem de Türkiye Büyük Millet Meclisinde kredi kartları borçlarının yeniden yapılandırılması hususunda ortaklaşa birtakım tedbirler almak durumunda kalıyoruz. Ama, geldiğimiz noktada, Türkiye'nin borçla ilgili durumunu ve hâlihazırdaki hem ülke borcu hem özel kesim borçları hem de hanehalkı borçlarının hangi alanlara kanalize olduğu hususunu da doğru ortaya koymak durumundayız. Borcu sürekli gündemde tutarak, Türkiye'nin gidişatını, ekonominin genel dengelerinin iyi olmadığını ve pozitif ve istikrarlı bir ortam olmadığını ifade ederek aslında Türkiye'nin genel gidişatına ve güvenilirliğine de birtakım zedeleyici etkilerin yapıldığını görmemiz gerekir. Gelir dağılımındaki düzelme, kendi evinde oturma oranları, yıllık trafiğe çıkan araç sayıları gibi pek çok olumlu göstergeler aslında borcun hane halkı düzeyinde nerelere kanalize olduğunu göstermektedir.
Ülkemizde, değerli arkadaşlar, çok sayıda gelir araştırması yapılmaktadır ki bunların hangisine isterseniz ona bakın. TÜİK, bazı finans kuruluşları, piyasa araştırmacıları ve akademisyenler tarafından çeşitli araştırmalar yapılmakta ve gelir dağılımının hangi ölçüde olduğu ve gelirin nerelere kanalize olduğu, harcamaların nerelerde odaklandığı ve nerelerde yoğunlaştığı çeşitli araştırmalara konu olmaktadır.
Bu çerçevede, ortaya çıkan somut durum ve ifadeleri ben sizlere şu şekilde ifade etmek istiyorum: Gelir dağılımında düzelme vardır, bütün raporlarda ortak görüntü budur. Ekonomi bir denge kazanmıştır, olumlu seyir izlemektedir ve Gini katsayısında da ciddi iyileşmeler yaşanmaktadır.
Borcu ifade ederken değerli arkadaşlar, Avrupa Birliği tanımlı olmasına dikkat etmek durumundayız, uluslararası tanımları kullanmak durumundayız. Dün, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanımız, Plan ve Bütçe Komisyonuna bir sunuş yaptı. Bu çerçevede, ortaya konulan tabloyu ben sizlere tekrar hatırlatmak istiyorum: Benden önceki hatip arkadaşlar hem kamu kesimi borçlarına hem de özel kesim borçlarına değindiler. Değerli arkadaşlar, Türkiye, kamu kesimi borçları, Estonya, Lüksemburg ve Bulgaristan'dan sonra en düşük seviyede olan ülkelerden bir tanesidir ve yüzde 40'ın altındadır. Pek çok Avrupa Birliği üyesi ülke, Almanya, İspanya, İngiltere, Fransa yüzde 100'ler seviyesindedir yani gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 100'ü oranında bir kamu kesimi borçlanması söz konusudur.
Aynı şekilde, özel kesim -ki, özel kesim bir borçlanma yaparken bu borçları çeşitli alanlara kanalize etmekte kullandığını bilmemiz gerekir- bir banka, bir kredi kuruluşundan veyahut da yurt dışından ve yurt içinden çeşitli araçlarla bir borçlanma yapıyorsa bu borç çeşitli tasarruflar aracılığıyla, mevduatlar aracılığıyla oluşmaktadır ve dışarıdan gelmektedir. Değerli arkadaşlar, işte Türkiye'nin son durumu; özel kesim borcu yüzde 60'lar civarındadır gayrisafi yurt içi hasılayla orantılı olarak söylediğimizde. Avrupa Birliği ortalaması yüzde 133'tür. Lüksemburg, İrlanda, Güney Kıbrıs, Danimarka, Portekiz yüzde 300'lere yakındır.
Borçlanmak kötü bir şey değildir. Hem kamu kesimi borçlanması hem de özel kesim borçlanmasında, borcun nerelere kanalize olduğu, hangi alanlara yatırımlar yapıldığı, yatırımlara yönelindiği ve yatırımların finansmanında kullanıldığını da görmemiz gerekir. Bu çerçevede, hem özel kesim borçları hem de kamu kesimi borçları açısından Türkiye olumlu bir noktadadır ve olumlu bir çizgi izlemektedir. Bu çerçevede, borcu tarif ederken Avrupa Birliği tanımlı borcu kullanmak durumundayız.
Değerli arkadaşlar, 2000'lerin başında Türkiye'de şöyle bir sarmal vardı: Yüksek açık, yüksek faiz ve yüksek borç stoku sarmalı. Türkiye, bu sarmaldan kurtulmuştur.
Benden önce konuşma yapan arkadaşlar -hem Meclis araştırma önergesinin gerekçesinde de ifade edildi- borçlanmayla ilgili, hanehalkı borçlarıyla ilgili, kişilerin yapmış oldukları borçlanmayla ilgili bir değerlendirme yaparken borcun ödeme kabiliyetiyle ilişkisini de değerlendirmek durumundayız. Hiçbir kredi kuruluşu, hiçbir banka, ödeme kabiliyeti olmayan gerçek ve tüzel kişiye borç vermez ancak borçlu, borçlarını ödeme ve yükümlülüklerini yerine getirme hususunda, önceliklerinde sapmalar yaşamaktadır ve Türkiye'nin ana sorunlarından bir tanesi de budur; borçlunun yükümlülüklerini yerine getirmesi ve önceliklerini planlamasındaki yaşadığı sorunlardır. Hanehalkının aşırı borçlanmasını önlemek için de hem ekonomi politikaları düzeyinde hem de bankacılık uygulamaları çerçevesinde çeşitli tedbirler alınmıştır ve alınmaya da devam edecektir. İstikrar, huzur ve güven olduğu sürece Türkiye büyümektedir ve büyüyecektir; her şeye rağmen Türkiye büyümektedir.
Kişi başı millî gelir -az önce Sayın Külünk ifade etti- 3.492 dolardan 10.744 dolara yükselmiştir. 2004'te, değerli arkadaşlar, kendi evinde bilgisayar olan insan sayısı sadece yüzde 11'di, bugün 60'ın üzerindedir. Aynı şekilde, hanehalkı harcamalarının nerelere gittiğini göstermek açısından, gene 2004 yılında 100 kişiden 54'ünün cep telefonu varken bugün bu oran yüzde 100'lere yaklaşmıştır. Alım gücü arttıkça hanehalkının tercihleri ve tüketim eğilimleri de farklılaşmıştır ve sınırlanmıştır. Hanehalkının tüketim eğilimlerinin sınırlanması gibi bir politikayı asla benimsemiyoruz ancak gelir ile borçlanma arasındaki dengenin kurulmasını önemsiyoruz. İktidarımız döneminde borçlanma faizleri yıllık yüzde 8'lere kadar düşmüştür ve TL cinsinden borçlanma yükselmiştir, döviz cinsinden borçlanma ise daralmıştır; ekonomi daralırsa telafisi olmayan maliyetlerle karşı karşıya kalırız.
Değerli arkadaşlar, son olarak bir rakam daha vermek istiyorum, hanehalkı harcamaları, gelirin hangi alana kanalize olduğu ve yöneldiği konusunda önemli bir rakamdır. 2000'li yılların başında, Türkiye'de, kendi evinde oturma hayalini dahi kuramayanlar bugün ev sahibi olmuştur ve kendi evinde oturma oranı yüzde 65'e ulaşmıştır. Bu, Türkiye'nin başarısıdır; bu, hepimizin başarısıdır diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)