| Konu: | Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 63 |
| Tarih: | 18.02.2014 |
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Muhterem Başkanım, çok saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; Sayın Milletvekilimiz Sayın Yılmaz "BAĞ-KUR kaydı olmadığı için emekli olamayanların da emekliliğe hak kazanabilmeleri için bir sorunları var. BAĞ-KUR kaydı olmadığı hâlde bunlar için bir yasal düzenleme yapacak mısınız?" diye sordu. Bu Hükûmet -yani ben en azından, astsubayları, uzman jandarmaları, subayları veya Silahlı Kuvvetler personelini bire bir çok iyi bildiğim için söylüyorum- ülkenin ekonomisi imkân verdiği ölçüde bu milletten aldığını geri tekrar bu millete döndürüyor. Gerçekten bunu bir siyasi polemik olarak söylemiyorum. Ama uygun bir vakitte 2002'de aldıkları neyse, -her biri, öğretmenlerimiz, esnafımız, çiftçimiz, tarım işçisi- her birine, her ne olduysa mümkün olan en fazlasını yapmaya gayret ettik. Burada, emeklilikte bir havuz var. Havuza primlerle bir para konulur, dolayısıyla bu havuzdaki prim bir aktüerya hesabıyla çalıştırılır, ondan sonra da emekli olanlara dağıtılır. Eğer burada havuza konan prim az ise dağıttınız fazla ise o zaman sosyal güvenlikte açık verirsiniz, sıkıntıya düşersiniz. Mesela, ben de hissediyorum Sivas'a gittiğimde, Sivas inanın ki Doğu'dan da Güneydoğu'dan da yoksul ve garibanların en fazla olduğu illerden birisi, gerçekten öyle. En çok karşılaştığım durum da bu, diyor ki: Emekli maaşım çok düşük, bunu arttırmanız lazım. E, kime çıkarmak lazım? Prim borcunu daha fazla verene çıkarmak lazım. O zaman da prim borçlu diyecek ki: Ben on beş yıldır prim ödüyorum, diğer adam on yıldır prim ödüyor. Sen on yıl prim ödeyeni, on beş yıl prim ödeyenle nasıl denkleştirirsin? Dolayısıyla da bir adaleti, hakkı, hukuku tutmak inanın ki çok kolay bir işlem değil ama herkesin ödediği prime uygun şekilde bir emeklilik aylığı alması için çalışıyoruz. İnşallah, bununla ilgili de yapılabilecek bir şey varsa Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına aynen aktarırım.
Bir başkası... Tabii, sayın vekilimiz, Sincan-Batıkent metro hattı açıldı. Muhakkak ki biz bu hizmeti açarken vatandaşımızın hayat standardını iyileştirmek için açıyoruz, vatandaşımıza biraz daha rahat ulaşım imkânı sağlansın diye yapıyoruz. "Şimdi, zaten, Batıkent'in nüfusu yoğundu. Dolayısıyla, mevcut hatlardaki trenlerde vatandaşı taşımak için bir sıkışıklık oluşuyordu, Sincan'ı da buraya taşıdınız, onları da buraya verince, âdeta insanlar oturamaz hâle geldi." Muhakkak ki amacımız, insanımızı rahatlatmak. O hâlde sefer yapan üstyapının, işte trenlerin, vagonların sayısını artırmak lazım. Bunu da gerekirse Ulaştırma Bakanlığına, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı vasıtasıyla -bu sorunuzu da oraya- iletiriz. Ancak, şundan hiç şüpheniz olmasın ki: Ben 2002'de Ankara'ya geldiğimde on dakikada günün her saatinde her yere ulaşabilmek mümkündü ancak son on yılda Ankara ikiye katlandı, yaklaşık 2,5 milyon olan nüfus 5 milyona çıktı. Ama, bilin ki şehirlerin, huzur içerisinde, rahat içerisinde, esenlik içinde olabileceği makul bir nüfus var. Belli bir nüfusu artırdıktan sonra -ister bu New York'ta olsun, Londra'da var mesela- isterseniz 8 katlı metro yapın... Ancak şehrin bazı yörelerine girmek isterseniz ilaveten para ödemek zorundasınız. Aynı şey Singapur'da da var, bazı caddelere girdiğinizde mutlaka para ödersiniz belli saatlerde. Dolayısıyla, Ankara'nın nüfusu 5 milyona geldi, hâlâ da nüfus artıyor Ankara'da. Dolayısıyla, altyapıyı da mümkün olduğu kadar iyileştiriyoruz ancak trenlerin sayısının artırılması için de mutlaka gereken yerlere ileteceğiz.
Yine, Sayın Doğru, Muhterem Bakanım, bankalardan kredi alınıyor, gerçekten masraf alınıyor. Hayati Bey, sorumlu bakanımız, gerçekten, tüketicinin korunmasıyla ilgili yasa çerçevesinde Bakanlar Kurulunda da bir sunum yaptı. Muhakkak ki verilen hizmetin karşılığının alınması lazım, alınmazsa onlar da yapamazlar ancak bunun fahiş olmaması lazım; bunun vatandaşı zorda bırakarak bir haksız kazanca dönüşmemesi lazım. Dolayısıyla, Hayati Bey, Bakanlar Kurulunda bu konuda bir sunum yaptı. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında değerlendirildi. Birçok banka bazı masrafları indirdiler, almayacaklarını söylediler ama daha da makul hâle getirilmesi için bir çalışmamız var.
Yine bu kapsamda, TEDAŞ'ın açma-kapama... Hizmet alınacak ama dediği gibi makul seviyede olması gerekir diye düşünüyoruz.
Sulama birlikleriyle ilgili olarak... Gerçekten, sulama birlikleriyle ilgili, doğal sulamada çok ucuz, elektrikle olan sulamalarda ise diğerinden 4-5 kat fazla. Dolayısıyla, bu insanların ödeyerek diğer doğal sulamayla ürün elde edenlerle rekabet edebilmeleri, yarış edebilmeleri mümkün değil. Sulama birlikleriyle ilgili bir düzenleme var, bununla ilgili de Orman ve Su İşleri Bakanlığımız ile Tarım Bakanlığımızın bir ortak çalışması var. İnşallah, seçimden sonra makul bir hâle getirilecek. Fiyatlar, üsttekiler inecek, alttakiler de çok az bir kısım yükselir, en azından makul bir dengeyi sağlamak istiyoruz. "Bu faizleri silinebilir mi, asıl borçları ödenebilir mi?" diye... Onunla ilgili de biz Sayın Bakana bu talebi aynen iletiriz.
Sayın Şandır'a da bir bilgi iletiyorum. Mut'ta, Gülnar'da, Silifke'de, Aydıncık'ta mülkiyet el değiştiriyor, araziyi topluyorlar, hatta 10 bin, 20 bin dönüm yapılıyor... Bununla ilgili, Muhterem Bakanım, ben arkadaşlara sorarım: Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünden mutlaka bu konudaki bilgiyi alır, sizlere iletilmesini de sağlarız. En azından, kimlerin bu arazi toplulaştırmasına -öyle diyelim- gitmiş olduklarını öğreniriz ama sakıncalı olan bir hususa Hükûmetimiz müsaade etmez.
Yine, "Ne mutlu Türk'üm diyene" den vallahi biz bir rahatsızlık duymayız. Biz, bu ülkede yaşayan insanların hepsini Türk kabul ederiz, onda hiç şüphemiz yok. Biz Türk kabul ederiz de ben Türk değilim diyen de var. Dolayısıyla da biz hiçbir insanımıza "Sen nesin, hadi sen ırkını açıkla, Türk müsün?" diye bir soru sorulmasını da Türkiye içinde doğru bulmayız. Ama yani bu milletin adı Türk milleti, Türkiye devleti; bunun içerisinde ben Kürt'üm diyen olur, Çerkez'im diyen olabilir veya Kürt olup Türk'üm diyen olabilir veya Türk olup da Kürt'üm diyen de var. Dolayısıyla, bu coğrafyada bin yıl beraber yaşayanlar hem birbirlerine karıştılar hem her taraflı asimilasyon oldu, onu söyleyeyim. Kürt'ten Türk'e geçtiği gibi Türk'ten de Kürt'e geçti. 76 milyonu bir kardeş bilmek lazım, 72 milleti bir kardeş bilmek lazım; kimsenin ne diline ne ırkına ne diline ne de inancına bakmak lazım. Diyor ki Ebul Hasan Harakanî Hazretleri: "Allah'ın kendi nefsini taşıması için izin verdiği insanların gelene dili nedir, dini nedir veya sofrasında yer var mıdır denilmesinden ben utanç duyarım.". Allah'ın ruhunu taşımaya layık görülen her insan dini, dili, ırkı, konuşması ne olursa olsun başımızın üzerinde yeri vardır, eşrefi mahlukattır.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Kozan'da öyle bir problem yok Sayın Bakanım.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Yani, biz de onu söylüyoruz, biz de bir rahatsızlık duymuyoruz, biz kendimizden eminiz. Birisi rahatsızlık duyuyorsa onda da gönül arzu eder ki ya, bundan rahatsızlık duyma! Almanya'ya gittiğinde hiç şüpheniz olmasın Güneydoğu'daki işte Kürt kardeşlerimize nerelisin dense ya Türkiyeliyim diyecek ya Türk diyecek. Eğer, biraz daha derine inersen, Türkiye'nin neresinden dersen Diyarbakır veyahut Siirt'ten, ondan sonra Arap mısın, Kürt müsün diye sorar. Ama Türkiye'de yaşayanların ortak adı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır, Türk vatandaşıdır, biz bundan bir rahatsızlık duymuyoruz.
Tüm soru soran milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Bu sorularını tek tek bürokrasiye de söyleyeceğim, tek tek takip ederek yazılı olarak da soru sahiplerine cevap verilmesini sağlayacağım.
Tekrar teşekkür ediyorum Muhterem Başkanım.