GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:64
Tarih:19.02.2014

AYTUN ÇIRAY (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gezi olaylarının sosyal ve siyasal sonuçları, ipucu vermeye başlayan ekonomik kriz işaretlerinin görülmesi, görülmemiş çaptaki yolsuzluk soruşturmaları, Cumhurbaşkanlığı peşinde olan Başbakanın planlarını bozmaya başladı. Bunun üzerine Başbakan kuvvetler birliğini tahkim edecek olan bir HSYK Yasası çıkarttı. Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı HSYK Yasası'nı veto etmediği takdirde Başbakanın kurmak istediği tek parti devletini tahkim etmiş olacaktır yani böylece tarihin geriye atılmış en ileri adımına şahit olacağız. Bu hâl, içeride sıkışan Başbakanın millî onurumuzu ve yüksek çıkarlarımızı ithal meşruiyet ile takas etmesinin önünü açacaktır, şimdi Kıbrıs'ta yapılmakta olduğu gibi.

Değerli milletvekilleri, insanların iç ve dış politikadaki tutumlarını aynı zamanda tıynetleri belirler. Başbakanın ve onun zavallı Dışişleri Bakanının Kıbrıs'tan nasıl ekmek çıkarmak istediklerinin hikâyesi onların zihnî tıynetindedir.

Kıbrıs, Doğu Akdeniz'de olağanüstü stratejik öneme sahip bir adadır. Zaten tarihi de Kıbrıs'ın askerî, siyasi değerini ortaya koymuştur. Ancak, Doğu Akdeniz'de İsrail ve Kıbrıs Rum yönetiminin yürüttüğü doğal gaz ve petrol aramaları, Kıbrıs'ın stratejik değerine ekonomik bir de boyut katmıştır.

Doğu Akdeniz'de İsrail'in "Tamar ve Leviathan" adlı sondaj sahalarında üretilebilir 685 milyar metreküp doğal gaz bulundu. İsrail ile Kıbrıs arasındaki bölgede de yapılan sondajlardan son derece vaatkâr neticeler elde edildi. İşte, bu büyük enerji oyununda müttefiki olduğumuz güçler Kıbrıs'ın statüsünü netleştirmek, İsrail'in de güvenliğini garanti altına almak istiyorlar çünkü enerji oyunları güvenlik açığı kabul etmez.

Kıbrıs'ta, Annan Planı'nın, Rumların sonsuz iştahları yüzünden akamete uğramasının üzerinden tam on yıl geçtikten sonra yeni bir müzakere süreci başlatılmasının altında yatan neden budur. Ancak bu gerçekler yeni değil. Onun için, müzakerelerin zamanlamasına dikkatinizi çekerim; Başbakanın içeride kaybettiği meşruiyetini dışarıda aradığı bir dönem seçilmiştir. Asıl yolsuzluk bilgisinin, yıkıcı yolsuzluk bilgisinin Batılıların heybesinde olduğu iddiası da çok endişe vericidir. Yani özetle, Batılılar, Kıbrıs müzakerelerini rehin alınmış bir Başbakan ve onun zavallı Dışişleri Bakanıyla yapacaklar.

Buradan Türk milletine sesleniyorum: 1954'ten beri millî davamız kabul edilen Kıbrıs'ta hem Rum hem de Yunan tarafının en zor yılları yaşadığı dönemde Rumlar atacakları her adımı ulusal konseylerinde tartışırken bizimkiler ortak açıklamanın sessizlik emrine uyup bu görüşmeleri Türkiye Büyük Millet Meclisinden gizliyorlar.

Değerli arkadaşlar, bu görüşmelere en çok sevinen kim biliyor musunuz? Başpiskopos II. Hrisostomos. Başpiskopos diyor ki: "Bu kez referandumdan 'Evet' çıkması için tüm partilere elinizden gelen desteği veriniz." Neden mi? Söyleyelim: Ortak bildiride Annan Planı'nda bile olan "ortak kuruculuk" kavramı yok. 1960 Anayasası'nda kabul edilen "iki kesimlilik, iki egemenlik" yok. Eğer, iki değil, tek bir toplum oluşacaksa bunun doğal neticesi Türklerin garantörlük hakkının ortadan kalkmasıdır. Yani, bu, Enosis'in Avrupa Birliği potasında gerçekleştirilmesi demektir. Enosis'in Avrupa Birliği potasında gerçekleştirilmesiyle Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu biraz önceki Cumhurbaşkanı tartışması kadar ilgilenmiyor.

Şimdi, bu ortak açıklama için peki Davutoğlu ne diyor? "Bu metin müzakereler çerçevesini ortaya koyan bir metin." diyor, iyi mi! Bu gidişle Erbakan'ın ruhu bu Davutoğlu'nu çarpacak arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, iktisadi, demokratik ve siyasi müttefiklerimizin yani Amerika Birleşik Devletleri ve AB'nin bu konuda çıkarları için etkili bir şekilde bastırmalarını anlıyorum. Ancak, anlayamadığım vahim nokta şu: Omuz omuza savaştığımız müttefiklerimizin Adalet ve Kalkınma Partisinin siyasi tıynetinden sonuna kadar istifade etmeye çalışmalarıdır. Kendi ulusları için en yüksek hukuki ve demokratik standartları esas alan müttefiklerimiz, kapalı kapılar arkasında eleştirdikleri bir zorba anlayışı yeniden övmeye başladılar. Bunun nedeni gayet açık; başımızda siyasi ömrünü uzatmak uğruna Türkiye'nin çıkarlarını görmezden gelen bir iktidar var ve Başbakan sırf bu tavizkâr tutumu nedeniyle Batılılar için kendini vazgeçilmez görüyor. "...(x)" tiyatrosunun arkasında bu gerçek var. Mavi Marmara'da İsrail'e karşı sözde cihat seferinde 9 vatandaşımızın ölümlerinin nedeni de bu. Annan Planı'nın onaylanması için AKP'nin yürüttükleri çabanın arkasında da bu senaryo var. Libya'da Kaddafi öldükten sonra... Onu en ahlaksız bir biçimde ölüme terk etmek de bu tıynetin eseridir, Suriye'de ortak bakanlar kurulundan sonra yaşananları saymıyorum bile. Kendi iktidarını sürdürmek için dışarıda onuru bir tarafa bırakıp içeride zorbalık rejimi tesis etmek de yine bu tıynetin doğal neticesidir. Bu tıynet şimdi de doğasının gerektirdiğini yapmaya çalışıyor, bundan şüphemiz olmasın fakat zaman hükmünü icra edecek, biz de bu tıynetin meşum özünü gizleyen pulları dökeceğiz.

Değerli milletvekilleri, buradan kendi değerleri arasında onur bulunan ve hukukun üstünlüğünü şiar edinen küresel müttefiklerimize seslenmek istiyorum, onlara ortak değerlerimizi hatırlatmak galiba en iyisi olacak:

Dostlar, sizlerin felsefeden sanata, siyasetten ekonomiye büyük önem verdiğiniz bütün yüksek değerleri yerle bir eden bir siyasi anlayışın içyüzünün anlaşılmasını geciktirecek politikalardan vazgeçin çünkü bu politikalar Türk milletine çok zarar veriyor. Bu politikalar, Batı'nın bu politikaları Adalet ve Kalkınma Partisine karşı Türk milletinin gerçeklerle buluşmasını geciktiriyor. Köklerinizi oluşturan Latinlerin bir atasözü var: "...(X)" Yani "Gerçek seni özgür kılar." diyor. Biz şu anda özgürlük mücadelesi veren bir milletiz. Gelin, bütün bu müzakereleri özgür insanlarla yapın. Çıkarlarınıza ne kadar uygun olursa olsun zorbalık rejiminin aktörlerine kurtulmalarını sağlayacak dalı uzatmayın. Böyle yapmanız İkinci Dünya Savaşı'nda Hitler'in zaman kazanmasını sağlayan Normandiya Çıkarması'nı ertelemesinden farkı yoktur.

Değerli müttefikler, böyle yapmakla elde edeceğiz çıkarlar daha büyük gözükebilir ama bu, gelecek kuşakların nefretini kazanmanızdan daha önemli olmamalı. İktidardaki zihniyetin çaresizliklerinden ve korkusundan sonuna kadar yararlanmak istemeniz iyi değil, hayırlı değil; ne sizin için ne bölgede güvenilir, gerçek dost arayan İsrail için ne de ekonomik kriz içerisindeki Kıbrıs Rumları için. Hasar Türk milleti için telafi edilemez boyutlara gelir ve bu Kıbrıs'ta somutlaşırsa belki de bunlardan en çok siz sorumlu tutulacaksınız. Bir milletin zaten ödemeye başladığı bedelleri daha da ağırlaştırmayın. Böylece bunun hem size yansıyabilecek acı sonuçlarını önlemiş olursunuz hem de iki yüz yıldır modernleşme projesinde sizlerle birlikte yürüyen Türk milletinin.

CHP'nin görüşüne gelince, adaletli ve millî her türlü uzlaşmadan yanayız ama biz TPAO'nun devlet adına petrol arama hakkını kaldıran, Akdeniz'de hükümranlık haklarımızı koruyacak donanmamızı kumpasla ortadan kaldıran ve hakları şehzadenin gemileriyle koruyacağını zanneden bu Hükûmetin yaptığı müzakerelere hiçbir şekilde destek vermeyeceğiz.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)