| Konu: | CHP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 64 |
| Tarih: | 19.02.2014 |
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin Meclis araştırma önergesi üzerine söz almış bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri, şimdi Başbakandan öğreniyoruz ki Gezi olaylarında şiddeti uygulayan paralel yapılanmaymış. Gezi'deki kırmızılı kadına biber gazı sıkan yüzü maskeli kişi Çevik Kuvvetten değilmiş, bir türlü teşhis edilememiş. Meğer İstiklal Caddesi'ndeki olaylarda amirler bilerek, hedef gözetmeden atış talimatı vermiş. Peki, bunları bugün dile getiren Başbakan neredeymiş? Bugün usta bütün bu olaylar devam ederken yurt dışına çıkmış. Orada medyaya müdahale ederek, Anayasa'nın 28'inci maddesine aykırı olarak sansür uygulatmış ama asıl, Başbakan Gezi olayları sırasında yurt dışına giderayak, yüzde 50'yi evde tuttukları gibi, toplumu birbirine düşürecek, talihsiz bir açıklama yapmış. Gezi olaylarında kucağında çocuğu ile eyleme katılanlara sınırlar aşan şiddet uygulayan güvenlik güçlerine "Destan yazdınız." övgüsünü de düzen Başbakan, hayrettir ki 17 Aralıktan sonra övgü düzdüklerini "paralel yapılanma" olarak suçlamaya başlamış, binlerce güvenlik görevlisini tarumar etmiştir. Bir darbeyi önlediklerini ve destan yazdıklarını söylediklerine nasıl olmuş da 17 Aralıktan sonra "çete" unvanını vermiş ve bugün bunların de temizlenmesiyle demokrasinin önünde engel kalmayacağını ifade etmiştir?
Yine, ne gariptir ki, 2010 yılında referandumla yapılan anayasa değişikliği üzerine Başbakan, 12 Eylül 2010 akşamı, AKP İstanbul İl Başkanlığı balkonundan, coşkulu bir kalabalığa şöyle hitap ediyordu: "Ne mutlu bize ki demokrasinin, hukukun, adaletin çıtasını el birliğiyle yükseltmiş bulunuyoruz. Dünyanın dört bir yanından, okyanus ötesinden bu sürece destek veren tüm kardeşlerimi kutluyorum." diyerek Fethullah Gülen'e teşekkürlerini iletmeyi de ihmal etmemiş.
Yine bu konuşmasında, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısını demokratik ülkelerdeki işleyişine uygun hâle getirdiklerini, yargıda artık katılımcı demokrasi döneminin başladığını, Adalet Bakanının, yetkilerinin birçoğunu artık devrettiği müjdesini de vermiştir. HSYK Yasası'nın gerekçesinde ise, teftiş kurulunun HSYK'ya bağlandığı, hâkimlerle ilgili denetim işlemleri ile soruşturma izni konusunda Adalet Bakanının yetkilerinin büyük ölçüde kurula devredildiği, kurulun bağımsız bir kurul olarak teşkilatlandırıldığı, görevlerini yerine getirirken ve yetkilerini kullanırken hiçbir organ, makam, mevki veya kişinin kurula emir ve talimat veremeyeceği de belirtilmiştir. Aradan üç yıl geçmiştir; 16 Aralık değil, 17 Aralıktan sonra Başbakan, birdenbire, o güne kadar söylediklerinden vazgeçmiş ve yanlış yaptıklarını söyleyerek, HSYK'nın yapısının değiştirilmesi için kanun teklifi getirilmiştir. Türk milletini bununla bir kere daha aldatıyordu Başbakan. Üstelik Başbakan, 2010 referandumuyla yapılan değişiklikleri AB süreciyle ilgili yapılması gereken değişiklikler olarak açıklarken muhalefeti ise darbe yönetimine ve darbecilere destek çıkmakla suçluyordu. Dünkü Başbakana mı, bugünkü Başbakanın sözlerine mi inanacağız? Açıkçası, dünkü söyledikleriniz doğru değilse, bugünkü söylediklerinize nasıl inanmamızı istiyorsunuz? Aslında siz, "milletim", "milletim" dediğiniz ama hangi millet olduğunu bir türlü belirtemediğiniz aziz Türk milletini aldatmaktan ne zaman vazgeçeceksiniz?
Evet, diğer bir millî meselemiz Kıbrıs meselesine gelince, 2004 yılında Kıbrıs'ta bir referandum yaptırttı Hükûmet olarak. Bu konuda da Başbakan, o tarihte Kıbrıs Cumhurbaşkanı olan ve Kıbrıs'ın bağımsızlığını ilan etmesi üzerine kederinden ağladığını belirten ve bunu televizyonda açıkça söyleyen o tarihteki Başbakan Talat'la, Kıbrıs eski Cumhurbaşkanı ve mücahidi rahmetli Denktaş'ı nasıl alaşağı edeceklerini telefonlarda konuşuyorlardı. Referandumda Allah'tan ki Rum tarafı "Hayır." dedi de Kıbrıs meselesi kurtuldu. Yoksa, bugün Türkiye'nin bir Kıbrıs meselesi olmayacaktı.
Şimdi de Kıbrıs'ın özellikle enerji zenginliği sebebiyle yine devreye -Annan Planı'na bile taş çıkaracak yeni bir plan ortaya çıktı- ABD girdi, çok büyük rezervi olan Kıbrıs'ın güneyindeki gaz kuyularıyla ilgili bir politika yürütmeye başladı. Sayın Başbakan, BOP'ta olduğu gibi yanlış yapmayın. Ege'deki adalarımızın Yunanistan tarafından işgal edildiği fakat hiçbir tepki göstermediğiniz gibi, Ege adalarını nasıl terk ettiğiniz gibi Kıbrıs'ı da terk etmeyin. Unutmayınız ki, Piri Reis gemisiyle, sismik araştırma gemisini gönderip yağıp gürlediğiniz o tarihlerden sonra nasıl süt dökmüş kediye döndüğünüzü çok iyi biliyoruz. Piri Reis gemisi nerede şu an? Kıbrıs'ta herhangi bir araştırma söz konusu edildi mi, yapıldı mı? Yapılmadı. Peki, Güney Kıbrıs bölgesinde yapılan araştırmalarda... Hani yaptırım gücüydü, hani bu bir savaş sebebiydi? Ne yaptınız? Herhangi bir işlem yapmadınız. Bugün, Kıbrıs Rum kesiminin, daha doğrusu ABD'nin rüşvet kabilinden Türkiye'ye sunduğu ve ortaya çıkacak gazın Türkiye üzerinden Avrupa'ya pazarlanması gibi bir rüşvetle âdeta Kıbrıs'ı yeniden Rumlara satma planları içerisindesiniz. Burada da size sunulan konu Türkiye-İsrail iş birliğinin gelişmesi ve düzeltilmesi uğruna Kıbrıs'ın peşkeş çekilmesidir.
Değerli milletvekilleri, buradan tekrar uyarmak istiyorum, bugün, Kıbrıs'ın çok önemli bir durumundan haberdar etmek istiyorum. Kıbrıs'ın yüzde 70'i vakıf arazisidir ve bu vakıflar daha çok Lala Mustafa Paşa ile Abdullah Paşa vakıflarına aittir. Dikelya ve Ağrotur üsleri bile Abdullah Paşa Vakfı arazisidir. Maraş'ın yüzde 78'i Abdullah Paşa Vakfına aittir ve 1913'te İngilizler tarafından bu vakıf arazileri Rumlara peşkeş çekilmiş ve verilmiştir. Bunların defterleri Kıbrıs'tadır. Vakıf arazilerini siz burada verirken oradaki vakıf arazilerinden haberdar olmamanız mümkün değildir. Bunlar mazbut vakıflardır, bu vakıflar herhangi bir şekilde takas edilemez, devredilemez, hibe edilemez vakıflardır. Bunların varislerini bulup mahkemeye başvurdurttuğunuz takdirde Kıbrıs Rum kesimi tarafının Kıbrıs Türklerine ödeyeceği ve bu vakıf sahiplerine ödeyeceği para 100 milyar dolarlar üzerindedir. Siz, Kıbrıs'ı birleştirmek suretiyle -adı altında daha doğrusu- Kıbrıs'ı resmen satmış olursunuz, elinizdeki bu kozu da kullanmamış olursunuz.
Tekrar ediyorum, Kıbrıs'ı ABD politikalarına kurban etmeyin 2004 yılında olduğu gibi. Yaptığınız yanlışı görün ve bu yanlışı tekrarlamayın. Kıbrıs bugün bağımsız bir ülkeye sahiptir, Türk cumhuriyetine sahiptir. Bunu bir şekilde elinizde tutun. Eğer bunu kaybedecek olursanız Türkiye'nin gemisini karaya oturtursunuz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)