GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:65
Tarih:20.02.2014

BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. 560 sıra sayılı Teklif üzerinde parti görüşlerimizi açıklayacağız.

Değerli milletvekilleri, adalet herkes için, hukuk herkes için sığınılacak bir limandır. Adaletin olmadığı bir ülke için herkes çok şey söyler, söyleyebilir: "Adaletin olmadığı yerde herkes suçludur." diyenler var, "Adaletin olmadığı yerde barış olmaz." diyenler var, "Adaletin olmadığı yerde esenlik, düzen olmaz." diyenler var ve çok yönlü olarak bu konuda konuşabiliriz. Ancak Türkiye'nin konumunu koyduktan sonra "Bu yasayla ne yapılmak isteniyor?"a cevap aramaya çalışacağız ve biz neden buna muhalefet ediyoruz, bunu açıklamaya çalışacağız.

Değerli milletvekilleri, Türkiye 2001 Anayasa değişikliğiyle adil yargılama hakkını kabul eden, Anayasa'nın 90'ıncı maddesini 2004 yılında değiştirerek sözleşmeleri iç hukukta kanun hükmünde gören, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yargısını ve daha sonra Birleşmiş Milletler -iki sözleşmeli olan- Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi ve Ekonomik Sosyal Sözleşme ile adil yargılanma hakkı, bölgesel Strazburg mahkemesinden tutun da Cenevre'den New York'a kadar, Birleşmiş Milletlerin bütün komisyonlarına kadar Türkiye yükümlülüğü kabul etmiş, sözleşmeye taraf bir ülkedir. Bu sözleşmeler bu Meclisten geçti. Sözleşme demek ahde vefa demektir. "..."(X) olarak da Latincesi konulan bu kavramın gerçekten ahde vefa, sözleşmeye saygı temelinde hayata geçirilmesi bir uluslararası evrensel hukuk açısından gereklilik.

Peki, Türkiye'de ne oluyor? Türkiye'de adalet deyince, polisin ilk kapıyı çaldığı andan itibaren demeyeceğim, polis kapıyı çalmadan önce delillerin toplanmaya başlanıldığı andan mahkemenin kararını verdiği ana kadar ve hatta cezaevinde yaşanan standarda kadar o sürecin bütününü ilgilendiren bir süreç. Adalet, bütün boyutlarıyla birbirini tamamlamadığı zaman asla ve asla gerçekleşmiş sayılmaz. Eğer mahkeme kararı olmadan dinleniyorsa insanlar, gizli dinlemelerle deliller elde edilip bunların üzerinden kurmaca deliller ahlak dışı, hukuk dışı olarak elde edilip insanların hayatı karartılıyorsa ve bunların sonucunda bu insanlar düşüncesine, konumuna bakılmaksızın, hiçbir şekilde ayrım yapılmaksızın eğer Türkiye'de özel yetkili bir mahkemede en ağır cezalara çarptırılıyorsa, eğer ülkemizde insanlar en uzun tutukluluk sürelerine tabi tutulup Avrupa mahkemesinde mahkûm oluyorsa Türkiye, eğer Türkiye'de İnternet gibi, bilgisayar kayıtları gibi, CD, DVD gibi bilişim alanında teknikle oynanarak, üzerinde yükleme, çıkarmalar yapılarak insanların hayatı karartılıyorsa ve bunun sonucu ağır cezalar alıyorlarsa, eğer bir belediye başkanı ifadesini açıkladı diye terörist olarak yargılanabiliyorsa, uzun süre, beş yıl gibi tutuklu kalıp hakkında hâlâ mahkemeler sürüyorsa, eğer bu ülkede Cumhurbaşkanının ve Başbakanın beraber görev yaptığı Genelkurmay Başkanı "teröristbaşı" sıfatıyla yargılanıp ceza alıp Silivri'de cezaevine konuluyorsa ve birlikte aynı görevi yapan kurulun bu konuda bunu bilmemesi veya biliyorsa şeriki olmaması gibi durumu tahlil edemeyen bir anlayış karşısında, Türkiye'de en fazla gazetecinin tutuklu olduğu, en fazla hukukçunun, avukatın tutuklu olduğu, en fazla düşünce suçlusunun tutuklu olduğu, hükümlü olduğu, Türkiye'de 150 bini bulan, cezaevlerinin cenderesinde inim inim inleyen insanların sessiz çığlıklarına dikkatinizi çekmek istiyorum.

İşte bu sessiz çığlıkta 550 tane ölüm sınırındaki hasta hükümlünün her zaman burada dile getirdiğimiz ve burada dile getirdiğimiz andan iki saat sonra tabut içinde tahliye olan ve adli tıbbın önünde rapor beklerken ambulansın içinde yaşamını yitiren hükümlülerin olduğu bir Türkiye'den bahsediyoruz ki, bütün bunlar dikkate alındığı zaman Türkiye'nin konumu çok vahim bir durumda arkadaşlar.

Bugün Anayasa Mahkemesinde Hilmioğlu'nun tedbir kararıyla tedbiren tahliye edilmesi karşısında şunu ifade etmek istiyoruz: Bu 550 hasta hükümlüden kendi yemeğini yiyemeyecek, su bardağını tutup su bardağından su içemeyecek noktada olan hükümlülerin nasıl adli tıp raporuna rağmen bir polis raporuyla, ailesinin PKK'ye yakın, müzahir bir mahallede oturduğu ve güvenlik yaratacağı gerekçesiyle tahliye edilmeyerek ölüme mahkûm edildiği acımasız bir cenderenin çarklarından bahsediyoruz. Bu acımasız cenderenin içinde 70 yaşında hükümlüler var, bu cenderenin içinde çocuklar var, bu cenderenin içinde kadınlar var.

İşte bütün bunların içinden şunu ifade etmek istiyoruz arkadaşlar: Gerçekten bu vahim durumda, örneğin Bakırköy Cumhuriyet Savcılığının talebiyle Mersin Emniyetine yazılan bir yazıda Salih Tuğrul adlı bir hükümlünün mahkeme kararına rağmen, adli tıp kararına rağmen, bir polis raporuyla güvenlik gerekçesiyle infazı ertelenmemiştir.

Bugün Anayasa Mahkemesinde Hilmioğlu'nun durumu, tedbiren alınan bir kararla bir hükümlünün tedbiren tahliyesinin Anayasa Mahkemesi düzeyine gelmesi, bu özel yetkili mahkemelerin adaletsizliğinin, acımasızlığının, ceberutluğunun, siyasi düşman hukukunu uygulamasının, zalimliğinin, bunların hepsinin toplam bilançosudur.

Tabii ki arkadaşlar, bunu bu kadar anlatırken, yine bu özel yetkili mahkemelerin, bu ülkede darbe yapıp bu Meclisi kapatan generalleri beş yıldızlı GATA'da misafir kabul ederken "Darbelerle hesaplaşıyorum, darbecileri yargılıyorum." diyenlerin gidip beş yıldızlı GATA'da Kenan Evren'i de bir ziyaret ediverseler de yüzleşseler, bu gerçekleri de bir görseler iyi olur.

Kimse kimseyi kandırmasın arkadaşlar. Bu kanunlar istek üzerine aniden, teklifler aniden geliyor; ne İç Tüzük dinleniyor ne Anayasa hükümleri dinleniyor ne ilgili komisyonlarda görüşmeler yapılıyor. Bakın, biz, burada, Mecliste çalışma yaparken, aynı konuda, bu teklifin aynısı olan özel yetkili mahkemelerin kaldırılması kanun teklifini verdik. "Getirip birleştirin." dedik, birleştirmediler. Uzun tutuklulukla ilgili CMK değişikliği teklifi verdik, "Getirin." dedik, getirmediler, birleştirmediler. Biz, bilişim suçlarında, teknikte, yapılması gereken düzenlemeleri getirdik İnternet'te, "Onu birleştirin." dedik, onu da birleştirmediler. Biz "Bu ülkede düşünce, örgütlenme özgürlüğü gelsin." dedik, onu da getirmediler. Biz "Anayasa Mahkemesinin aldığı uzun tutukluluk süresi beş yılı geçmemelidir." kararı karşısında "2+1'i geçmemelidir." şeklindeki tekliflerimizin olduğunu söyledik, onu getirdik, onu da birleştirmediler.

Peki, bu torbada neyi getiriyorsunuz arkadaşlar? Özel yetkili mahkemeleri kaldıracaksınız değil mi? Yani "bağımsız yargı" deyince sadece bağımsız mahkemelerin şeklî olarak olması değil, tarafsız bir yargının da olması adil yargılamanın ön koşuludur. HSYK'sından tutun da ilk kapıyı çalan polisine kadar eğer siyasi iktidarın emri altında görev yapıyorsa ve hukuk yerine o emirleri uyguluyorsa o ülkede adaletten bahsedemezsiniz. Döner dolaşır, bumerang gibi bir gün sizi bulur. KCK soruşturmasından belediye başkanlarımız, il meclis üyelerimiz, parti yöneticilerimizin binlercesi parti meclisinin aldığı kararları, yasal, legal alandaki çalışmaları nedeniyle terörist olarak şu an içeridedir.

Şimdi, ben bu özel yetkili mahkemelerde beş yıla yakın süredir tutuklu olan belediye başkanlarımı buradan selamlıyorum. Sizlere söz veriyoruz, yerel seçimlere az zaman kaldı, bunu yapanların fitil fitil burnundan getirip o sandıklarda sizin ahınızı onların burnundan çıkaracağız.

Böyle zalim, böyle adaletsiz bu özel yetkili mahkemeleri kaldırmak için biz burada mücadele ederken bu özel yetkili mahkemeleri kapatıp ellerindeki davaları sürdürsünler diye sizlerin burada önerge verdiğiniz günü size hatırlatmak istiyorum. O gün o önergeye karşı etkili bir muhalefet yaptığımız zaman şurada yüz kişiyle üzerimize saldırmıştınız. Bir sene geçti aradan. Yüz kişiyle saldırdığınız bu yasayı, o gün "Kaldırın." dediğimiz bu yasayı bugün siz kaldırmak zorunda kalıyorsunuz. Neden? 17 Aralık sarsıntısından sonra. Neden? O özel yetkili mahkemeler dönüp dolaşıp sizi de yargılayacaktı, bulacaktı ondan sonra. Peki ne yapıyorsunuz getirdiğiniz teklifte? Hiç bir şey yapmıyorsunuz. Özel yetkili mahkemeleri kaldırıyorsunuz, Terörle Mücadele Kanunu aynen duruyor. Terörle Mücadele Kanunu aynen durduğu sürece arkadaşlar, Terörle Mücadele Kanunu daima bu özel yetkili mahkemelerin mevzuat gıdası olmuştur; iki katı cezanın gerekçesidir, iki katı infazın gerekçesidir. Siz Terörle Mücadele Kanunu'nu değiştirmediğiniz zaman, özel yetkili mahkemeleri kaldırsanız, o zaman bölge özel yetkili mahkemelerinin yerine 133 tane özel yetkili mahkeme kurmuş olacaksınız. Buradan size bu yanılgıyı hatırlatmak istiyorum.

Eğer adil bir yargılanma, eğer adil bir yargılama gerekiyorsa bu ülkede masumiyet karinesi olacak, tanıkların çapraz sorgulaması olacak, sanıkların avukata erişim hakları olacak, savunma yargılamanın asli unsuru ve süjesi olacak, tercüman hakkı olacak. "Silahların eşitliği" denen iddia ve savunmanın eşitliği, öyle kılıçların, tabancaların eşitliği değildir. Hâlâ Türkiye'de savcılar, hâkimlerin yanında tepeden bakıyorlar avukatlara ve sanıklara. İddia makamının tepede olduğu ve iddia makamının iktidara, Adalet Bakanına bağlı olduğu bir ülkede asla adalet gerçekleşmez arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, adalet öyle bir şey ki her yerden sizi bulur. Parti müziği "Dombra"yı da yaparsanız birisi çıkar, der ki: "Ben de telif hakları için sizi mahkemeye veririm." Onun için torba kanuna teklif mi getireceksiniz şimdi? Yapmayın arkadaşlar. Bu özel yetkili mahkemeleri kaldırdığınız zaman uzun tutukluluk süresi çözülmüyor. Bakın, size bu konuda Diyarbakır Barosunun Meclis komisyonumuza gönderdiği bir raporu gösteriyorum. Türkiye Barolar Birliğinin temsilcisi konuştu, bunun bu şekilde olamayacağını söyledi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin uzun tutuklulukla ilgili kararlarını döktük. Biz bunların tamamını dökerken Anayasa Mahkemesinin kararı Temmuz 2013'te verildi arkadaşlar. Şurada dört ay, kısa bir süre kaldı. Siz bunun için özel düzenleme yapmak zorundasınız. Dolanmayın etrafını. Öyle "ÖYM'ler kalktı. Zaten cezalar yarı yarıya düşüyor." gibi hileye hurdaya taşmayınız. Kimseye bu kazandırmaz arkadaşlar.

Terörle Mücadele Kanunu'nun bütün karşılıkları temel kanun olarak Türk Ceza Kanunu içine alındı. İnfaz ve usul hukukları CMK'ya alındı, İnfaz Kanunu'na alındı. Onu alan profesörler gelip komisyonda diyor ki: "Biz bunun gereğini yaptık, bu fazladandır, bunu kaldırın." Senelerdir diyor bunu, hiç kimsenin kafası almıyor Terörle Mücadele Kanunu'nu kaldırmaya. Ta ki Terörle Mücadele Kanunu bir gün kendisine uygulanacak zamana erişene kadar.

Değerli milletvekilleri, çok tehlikeli bir süreç bu. HSYK'yı kendinize bağlayabilirsiniz; polisi kendinize bağlayabilirsiniz; arkasından TİB'i kendinize bağlayabilirsiniz, Cumhurbaşkanının onaylayıp Meclise nasihat ettiği, "Bunu biraz değiştirin." dediği kanunları; dinlemeyi kendinize bağlayabilirsiniz. Şimdi de Millî İstihbarat Kanunu'nu getirerek, millî istihbaratın içeride, dışarıda her türlü operasyonel yetkisini kendinize bağlayabilirsiniz, adaletin temeli olan gizli dinlemede ve delil toplamada ve her türlü operasyonel olayda, yurt içinde de kullanabilirsiniz. Bunun adı o zaman, bu ülkenin adı hukuk ülkesi, insan hakları ülkesi, demokrasi ülkesi olmaz, bu ülkede adalet olmaz; bu ülkenin adı diktatörlük olur, bu diktatöryel bir rejim olarak, merkezî olarak hükûmete bağlanmış bir yönetimin adı olur. Bu, otoriter, totaliter bir rejimin adı olarak bir uygulamaya dönüştüğü zaman asıl Türkiye'nin en büyük tehlikesi bu olur.

Şimdi, buradan sesleniyoruz size arkadaşlar: Sizler, hep kıyamete kadar iktidar koltuklarında oturacağınızı mı sanıyorsunuz? Bu ülkenin bu kadar ağır yükleri varken adalet konusunda, cezaevleri konusunda soruşturma konusunda, dinleme konusunda bunlara bir düzen ve ayar vermeyen iktidarlara -önümüzde üç tane sandık var, bir tanesi çok yakın- halkımız da düzen ve ayar vermesini bilecektir elbette.

Bugün, çok önemli bir konuda şunu ifade etmek istiyorum: Bu getirdiğiniz yasayla kendinizi koruma altına alıyorsunuz. Bu yasayla mahkemelerin tedbir kararları karşısında, yolsuzluk, rüşvet ve ihale gibi konularda mahkemelerin verdiği tedbir kararlarının önünü kesmek, hiçbir zaman adalet için yapılan bir şey olamaz.

Düşünebiliyor musunuz, 2003'te -gelir gelmez- "nereden buldunuz yasası"yla ilgili uygulamaya son vermek, AK PARTİ iktidarının ilk işi oldu. Bu yasayla da "nereden bulurum yasası"na dönüştürmeye çalışıyorsunuz. "Nereden bulurum?" Bu anlayışla adalet bulunmaz arkadaşlar, bu anlayışla soruna çözüm bulamazsınız.

Değerli meslektaşlarım, içinizde var; içinizde hukukçular var, avukat olanlar var, hâkim olanlar var, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde yargıçlık edenler var. Yani, şu hâle bakın: Bu şekilde, uluslararası hukukun bu kadar içinde olan, 1950'de Avrupa Konseyinin kuruluşunda yer alan, Avrupa Mahkemesine yargıç veren Türkiye'nin geldiği noktada, hâlâ özel yetkili mahkemeler, hâlâ olağanüstü yargılamalar, hâlâ adaletsizlik, hâlâ uzun tutukluluk, hâlâ infazda katlamalı ceza, infazda işkence, infazda zulüm, baskı, hâlâ cezaevlerinden cenazelerin çıktığı ve AKP iktidarının on iki yılında 950 tutuklu ve hükümlünün öldüğü cezaevleriyle bu ülkede adalet sağlanamaz.

Sizleri bu konuda uyarıyoruz, sizleri hem uyaracağız hem önergelerimizle uyarmaya devam edeceğiz. Aksi takdirde, zaten muhalefet şerhimizde belirttiğimiz gibi, biz, buna ret oyu vereceğiz.

Saygılarımla. (BDP ve CHP sıralarından alkışlar)