| Konu: | Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 65 |
| Tarih: | 20.02.2014 |
CHP GRUBU ADINA DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 560 sıra sayılı Teklif'in ikinci bölümünde grubum adına konuşmak üzere söz almış bulunuyorum.
Bugün çok sevinçli bir haber aldık, Fatih Hilmioğlu'nun tahliyesini gerçekten büyük bir sevinçle duyduk. Ancak sadece Fatih Hilmioğlu'nun tahliyesi ve diğer hasta tutuklu ve hükümlülerin hâlen daha cezaevi koşullarında yaşamaya mahkûm edilmesi ne yazık ki bu sevincimizi buruk bir hâle getirdi.
Fatih Hilmioğlu'yla ilgili, İstanbul Çapa Tıp Fakültesinden bir rapor çıktı ve dendi ki: "Cezaevi koşullarında yaşaması mümkün değildir, tedavisi için en uygun koşulların olduğu bir ortamda yaşaması gereklidir." Bu rapor adli tıptan alınamadı. Neden alınamadı, bunu bir sorgulamanız lazım. Anayasa Mahkemesi adli tıbba başvurmadı, oysaki biliyorsunuz, tüm raporlarda Adli Tıp Kurumu son rapor mercisi olarak görülür ama o kadar güven zedelendi ki Adli Tıp Kurumuna artık, Adli Tıp Kurumuna Anayasa Mahkemesi bile başvurmuyor. Çapa Tıp Fakültesinden 9 profesörden alınıyor ve yıllardır Fatih Hilmioğlu'nun hastalığı gündeme getirilmesine rağmen, ne yazık ki ancak bugünlerde böylesi bir rapor alınabildi ve bugünlerde böylesi bir gelişme sağlanabildi.
Ama bununla bitmiyor, yüzlerce hasta tutuklu ve hükümlü var. Yine Balyoz ve Ergenekon davalarından, hâlen daha çok ağır hasta konumunda olan, örneğin pankreas hastalığının, pankreas kanserinin dördüncü evresinde olan, ölümün eşiğinde olan Muzaffer Tekin hâlen daha cezaevinde. Kuddusi Okkır cezaevinden tahliye edilmediği için ve tedavi olamadığı için ne yazık ki cezaevi koşullarında öldü. Aynı sorunların Doğan Temel, Muzaffer Tekin, Levent Ersöz, Kemal Alemdaroğlu ve diğer tutuklu ve hükümlüler için gerçekleşmemesi için en kısa zamanda önlemlerin alınması gerekiyor ve Sayın Adalet Bakanımıza şunu söylemek istiyorum aslında: Adli Tıp Kurumunu lağvetmek lazım demek ki. Artık Adli Tıp Kurumuna Anayasa Mahkemesi bile güvenmiyorsa, Adli Tıp Kurumundan ölümcül hastalarla ilgili bile artık rapor verilmiyor ve "Cezaevi koşullarında yaşayabilirler, cezaevi koşullarında bu yaşamları devam edebilir ya da tedavi edilebilir." deniyorsa artık Adli Tıp Kurumunu Sayın Bakan lağvetmelidir diye düşünüyorum. Çünkü, bunun aslında lağvına ilişkin kararı bugün Anayasa Mahkemesi verdi diye düşünüyorum.
Özel yetkili mahkemeler ve terör mahkemelerinin kaldırılmasıyla ilgili hükmün gerekçesine yani bu teklifin gerekçesine baktığımızda şunları görüyoruz: Bu mahkemelerin adil yargılanma ilkelerine aykırı oldukları ve doğal yargıç ilkelerine aykırı oldukları belirtiliyor Hükûmet gerekçesinde ya da yasa teklifinin gerekçesinde. "Günaydın" diyoruz biz. Biz yıllardır bunları söyledik ama ne yazık ki kulaklarınızı tıkadınız. Şimdi bu aşamaya gelmiş olmanız aslında olumlu bir gelişme. Olumlu ancak yetersiz.
Nasıl bu aşamaya geldiğinize de şöyle bir baktığımızda, bunun yetersizliğini çok açık seçik görüyoruz. Ne zaman aklınıza geldi bu hükümlerin ortadan kaldırılması ve adil yargılanma ilkesine aykırı olduğunun belirtilmesi? 17 Aralık operasyonundan sonra. Ne dediniz, Başbakan ne dedi, bakanlar ne dedi? "Bu mahkemeler masum insanları sahte ve uyduruk delillerle, sahte ihbar mektuplarıyla, ayarlanmış yargıçlarla mahkûm ettiler." dedi. Ancak çözüm buldunuz mu bu mağduriyetlere, çözüm var mı bu mağduriyetlere? Biz komisyonda da söyledik, gerçekten, önergelerimizde de bu mağduriyetlere bir çözüm yolu bulmak istedik ama sizler, AKP Hükûmeti ve Bakanımız ve sizler, AKP milletvekilleri, sadece bu mağduriyetleri kullanıyorsunuz, başkaca bir çözüm üretmiyorsunuz.
Ne dedik biz? "Bu mağdur olan kişilerle yani terör mahkemeleri ve özel yetkili mahkemelerde karar verilmiş olan bu kişilerle ilgili yeniden yargılanma yapılmalıdır." dedik. Barolar Birliği Başkanı bunu söyledi, biz yasa teklifleri verdik ama komisyonda herhangi bir değişiklik olmadığı gibi, ne yazık ki bizim vermiş olduğumuz önergemiz Genel Kurulda da reddedildi. İşte burada bir samimiyetsizlik var, işte burada bir kullanılmışlık var. Uzun tutukluluk sürelerinin kısaltılmasıyla ilgili çok özgürlükçü bir yasa hükmü getirdiğinizi söylediniz, dediniz ki: "Terör mahkemelerinin, Terörle Mücadele Yasası'nın 10'uncu maddesinin kaldırılmasıyla beraber tutukluluk süresini beş yıla indiriyoruz." Oysaki bu maddenin aslında, 102'nci maddenin asıl metninde 2+1 olması gerekirken yani ağır ceza mahkemelerinde en fazla üç yıl tutukluluk olmasına rağmen, beş yılı sanki çok özgürlükçü bir yaklaşım biçimiymiş gibi gösterdiniz ve bizim bu konudaki önergelerimizi reddettiniz. Aynı zamanda, Yargıtay safhasının da uzun tutukluluk süresine dâhil olması gerektiğine ilişkin önergemizi yine reddettiniz. Gizli tanıklıkla ilgili, bu mahkemelerde özellikle kullanılan, CMK 58/3 uyarınca kullanılan gizlik tanıklık müessesesinin kaldırılmasıyla ilgili Komisyonda önerge verdik, reddettiniz; burada önergemiz var, onu da reddedeceğinizi biliyoruz çünkü samimiyetsizsiniz. Dijital verilerin tek başına delil olmamasıyla ilgili yine önergemiz var, Komisyonda reddedildi, burada da reddedileceğini biliyoruz çünkü artık sizleri tanıyoruz. Bunları kabul etmediniz; kabul etmediniz çünkü samimi bir şekilde, bu mağduriyetlere maruz kalan Ergenekon, Balyoz ve diğer siyasi davalardaki mahkûmiyetleri, mağduriyetleri ortadan kaldırmak istemiyorsunuz. TÜBİTAK raporuyla belli oldu ki, bu davalarda kullanılan 5 no.lu hard disk aslında sahte. Danıştay çetesinin, Danıştay cinayetinin aslında bir şeması olduğu iddiasıyla Genelkurmaydan bir şema geldiği iddia edildi ve Genelkurmay bunun da sahte olduğunu söyledi ama siz bu sahteliklere karşı en ufak bir şey yapmıyorsunuz.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Dilek Hanım, Komisyonda önerge verdiniz.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) - Yılmaz Bey, yapmadınız. Yani, samimiyetle biz sizden bunları istedik ama ne yazık ki yapmadınız. Sadece, bu mağduriyetleri kullandınız. Vatandaşlar zannediyorlar ki, bu çıkan özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasıyla beraber sanki Balyoz ve Ergenekon davası gibi davalarda yargılanan kişilerin de bu mağduriyetlerinin giderileceğini zannediyor ama gerçeği söylemiyorsunuz onlara. Hâlen daha Başbakan bu mağduriyetleri kullanıyor ama bu yasa teklifinde en ufak bir gelişme sağlamadınız. Ne yapıyorsunuz şimdi? Yolsuzlukların üzerini örtmek için bu mağduriyetleri kullanıyorsunuz. Bu algı yanılmasını yaratıyorsunuz ve kullanıyorsunuz. CMK 128'inci madde, mal varlığına el koymayla ilgili, yolsuzlukla ilgili mal varlığına el koymayla ilgili bilirkişi raporunu zorunlu tutuyorsunuz. Şimdi, yeni verdiğiniz önergeyle de gördük ki, en azından beş ay beklemek durumunda. Yani, yolsuzluk ve hırsızlık mallarına artık bu memlekette el konulamayacak. Onun dışında ne yapıyorsunuz? El koyma, bilgisayar verilerinden örnek alma, dinleme, gizli soruşturmacı, teknik araçlarla izleme konusunda, ağır ceza mahkemelerinin oy birliğiyle karar verilmesi gerektiğini söylüyorsunuz. Oysaki genel uygulama nedir? Oy çokluğu, 2+1, ağır ceza mahkemeleri... Bizim önergelerimiz bu doğrultuda. Olması gereken şey: Bu siyasallaşmış yargıyla bunları engellemeye çalışıyorsunuz, oysaki olması gereken şey, ağır ceza mahkemelerinin oy çokluğuyla karar verilmesine ilişkin hükümleridir.
Burada, özellikle şunu belirtmek istiyorum: Uzun tutuklulukla ilgili konularda bir kafa karışıklığı var. Deniyor ki: "Beş yıla indirdik bunu." Siz indirmediniz, Anayasa Mahkemesi indirdi on yıllık süreyi beş yıla; Anayasa Mahkemesi iptal etti.
Tutukluluk nedir? Şunu biliyoruz ki biz, Ceza Muhakemeleri Kanunu'nda, iddianamenin kabulünden, soruşturmanın başlangıcından itibaren hüküm kesinleşinceye kadarki olan süreç aslında tutukluluk süresi olarak değerlendirilmesi gerekirken, Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun 2'nci maddesinin (b) fıkrasında "Sanık: Kovuşturma evresinden hüküm kesinleşinceye kadar şüphe altında kalan kişidir." denmesine rağmen; yine, Ceza Muhakemeleri Kanunu'muzda "Kovuşturma süreci, iddianamenin kabulünden hüküm kesinleşinceye kadar olan süreçtir." denirken; yine, Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun 104'üncü maddesi uyarınca, Yargıtayca da resen tahliyeye karar verilebileceği belirtilmişken, Anayasa'mızın 38/4 maddesinde "Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar suçlu olarak görülemez." maddesi varken bunların hepsi göz ardı ediliyor, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin daha geride olan bir düzenlemesi yani "İlk derece mahkemesinde karar verildiği takdirde bu artık hüküm özlü tutukludur." diye bir garabet dayatılıyor bize. Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu da ne yazık ki bu garabete yol vermiş durumda. Oysaki ceza hukukunun evrensel ilkesi nedir? Roma hukukundan beri, sanık lehine olan hüküm uygulanır. Sanık lehine olan hüküm nedir? Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun şimdiye kadarki, 2011 yılına kadarki uygulamalarıdır. O zaman, uzun tutukluluk süresiyle ilgili, Yargıtay safhasının da geçerli olduğuna dair, bizim Ceza Muhakemeleri Kanunu'muzun uygulanması gereklidir. Bu konuda, uygulamadaki yanlış anlamaları ortadan kaldırmak...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) - ...için vermiş olduğumuz önergemizi de ne yazık ki kabul etmediniz.
İşte, o nedenle samimiyetsizsiniz; işte, o nedenle bu mağduriyetleri kullanıyorsunuz. Hiçbir şekilde özgürlükçü bir yaklaşım biçiminiz de yok. [AK PARTİ sıralarından alkışlar (!)]
Teşekkür ederim Bülent Bey alkışladığınız için ama alkışlamanızı değil, bu konudaki önergelerimize destek vermenizi beklerdim ben sizden. (CHP sıralarından alkışlar)