| Konu: | Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 65 |
| Tarih: | 20.02.2014 |
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Evet, Sayın Yılmaz'ın "Gizli tanıklık müessesesini kaldıracak mısınız, bununla ilgili ne düşünüyorsunuz?" sorusuna ilişkin olarak; şu anda gizli tanıklık müessesesinin kaldırılmasına yönelik Bakanlığımızda yürütülen bir çalışma yok. İleride böyle bir çalışma yapılabilir mi tabii mümkün ama şu anda Bakanlığımız tarafından bu yönde yürütülen bir çalışma bulunmadığını ifade etmek isterim.
Sayın Aldan'ın savcılarla ilgili dava açılması hususu; dediği doğru. Şu anda 93/A maddesi yürürlükten kalkıyor. Esasında 93/A maddesinin yürürlükten kalkması uygulamada fazlaca da bir şeyi değiştirmeyecek. Çünkü hem Hukuk Muhakemesi Kanunu'nun 46'ncı maddesi hem Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 143'üncü maddesi hem de 2802 sayılı Yasa'nın bu kanunda hüküm bulunmayan hâllerde Devlet Memurları Kanunu'nun hükümlerinin uygulanacağına ilişkin düzenlemesi esasında bir boşluk ihtimali karşısında o boşluğu da dolduran bir düzenleme. Şu anda Anayasa'nın 129'uncu maddesine göre devlet memurlarına veya "kamu görevlilerine" diyelim daha geniş, doğrudan dava açma hakkı zaten yok, rücu edilmek kaydıyla devlete karşı açılıyor. Esasında bu 93/A'nın kaldırılmasından sonra savcılarla ilgili veya hâkimlerle ilgili veya müfettişlerle ilgili veya başkaca kişilerle alakalı kamu görevlerinden kaynaklı doğrudan dava açılması gene mümkün olmayacaktır ama tabii kişisel birtakım şeyler söz konusu olduğu zaman onlarla ilgili hukuk ayrıdır.
Adli dinleme konusundaki şu anda getirilen güvenceler son derece önemli. Hem heyet hâlinde görüşme hem oy birliği hem sadece kuvvetli şüphenin, tek başına "Şüphe ediyorum." demekle yetmemesi, bu kuvvetli şüpheyi doğuran somut bazı verilerin, delillerin aranacak olması son derece önemli, süre sınırlamasının getirilmesi önemli, torba dinleme maddesinin kaldırılması son derece önemli düzenlemeler. Bunlara sınır koymak çok önemli çünkü buradan hareketle kişilerin mahkûmiyetine, çok ağır cezalar almasına neden olacak sonuçlar ortaya çıkmaktadır. O nedenle bunu sağlam bir hukuki güvenceye bağlamak doğru olandır. Tabii, önleme dinlemeleri bildiğiniz gibi delil olarak kullanılan dinlemeler değil. Tabii, onun -siz daha iyi bilirsiniz- delil olarak nasıl kullanıldığını veya onu delile nasıl dönüştürdüklerini yargı mensupları daha iyi biliyorlar ama hukukumuzda doğrudan önleme dinlemeleri bir delil olarak kullanılmamaktadır ama kamu düzeni bakımından son derece önemli, suçların önlenmesi bakımından son derece önemli. Tabii, orada, şu anda dediğiniz gibi bir sınırlama düşünmedik çünkü onlar ayrı kanunlarda hem de tabii demin söylediğim gibi sonuçları bakımından, delil hukuku bakımından farklılıklar olduğu için burada ayrı bir çalışmamız olmadı.
Şimdi, tabii, Sayın Acar'ın İdari Yargılama Usul Kanunu'nun 27'nci maddesine ilave edilen cümleye ilişkin eleştirisi, sorusu daha önce de benim cevaplandırdığım bir soru. Şu anda açıkça idare mahkemeleri veya Danıştay kendine açılan bir davada idarenin savunmasını almadan yürütmenin durdurulması kararını verememektedir. Yasa bunu yasaklamaktadır, savunmayı şart koşmaktadır. Buna bir istisna getiriyor, diyor ki: "Uygulanmakla etkisi tükenecek nitelikte olan bir idari eylem veya işlem varsa, işte, o zaman idarenin savunmasını almadan yürütmeyi durdurma kararı verebilirsin ama idarenin savunmasını aldıktan sonra da bu kararı yeniden gözden geçirmek durumundasın." Şu anda bunun uygulaması nedir diye geçmişe dönük bakacak olsak karşımıza şu çıkıyor: Daha ziyade belediyelerin yıkım kararları var. Bina yıkacaksınız, onun telafisi imkânı yok, etkisi hemen görülecek bir iş ve yürütmeyi durdurmayı verdiğinizde netice alma imkânınız yok. Yine, işte, bir söküm kararı veriyorsunuz yani bir yerde diyelim ağaç sökülecek, tartışmalar çok yaşandı. Şimdi, siz orada bir savunma beklerseniz oradan ağaç sökülmüş olacak. Böyle bir durumda savunmayı almadan bir karar verilebilmektedir ama atamalarla ilgili kısım böyle uygulanmakla etkisi tükenecek bir idari işlem değildir.
Son zamanlarda mahkemelerin verdiği bazı kararlarda atanmayla ilgili kısmın da uygulanmakla etkisi tükenecek idari iş ve işlemlerden sayıldığına ilişkin değerlendirmeler yapılıyor. Ben Komisyonda söyledim; işte, bir polis görevlisinin TEM'den alınıp asayişe verilmesi veya bir başka yere verilmesiyle ilgili bir idari tasarrufu, kendi içindeki bir tasarrufu mahkeme yürütmesini durduruyor, durdururken de diyor ki: "Bu her ne kadar işte, uygulanmakla etkisi tükenecek iş gibi gözükmüyor ama bunun yaptığı kritik görev nedeniyle bu uygulanmakla etkisi tükenecek bir iş gibi düşünülmüş..." ve kararla hemen savunmayı almadan yürütmeyi durdurma veriyor. Bunu çok açık söylüyorum; hepimiz biliyoruz ki bu, mahkemenin kendisini yasama yerine koyarak yorum yoluyla yasa ihdas edip sonra ihdas ettiği o yasaya göre karar vermesinden başka bir şey değildir. Esasında buna gerek yok çünkü yasa zaten idarenin savunması alınmadan yürütmenin durdurulması kararı verilemeyeceğini açıkça ortaya koyuyor ama uygulama, maalesef böylesi bir noktaya gittiği için de biz yasanın içinde kaldık. "Yasaya uy." diyor ve bunun açıkça kanunda yazılmasında bir sakınca görmüyoruz. Bu, son derece önemli.
Bir de idare, savunma verdiği zaman, savunma için şu kadar zaman bekleyecek diye bir kural yok. Yani savunma için üç gün süre de verebilir, on gün süre de verebilir çünkü mahkeme savunma süresini tayin ediyor. Kanunun kesin tayin ettiği bir süre yok. O süreye dair, mahkemenin takdirinde olan bir konu olduğunu burada ifade etmek isterim.
Tabii, tayinler -demin söyledim, belki siz yoktunuz, daha önceki sorularda- bir sürgün değil. Yani bir il emniyet müdürü değişiyor, yardımcılarını değiştirebilir, şube müdürlerini değiştirebilir çünkü her atamalarda bu olur. İl valisi değiştiğinde de valilerin iş bölümünü değiştiriyor. Şimdi asayişte olan bir polisin KOM'a veya KOM'da olan birinin TEM'e veyahut da başka bir birime verilmesi onun meslekten çıkarıldığı anlamına gelmez. Bir iş bölümü düzenlemesini elbette oranın amiri durumunda olan kişinin yapması kadar doğal bir şey olamaz. Ancak son günlerde yaşanan tartışmalar nedeniyle, normal zamanda yapılmış olsa rutin görünecek bu işlemler sanki bir sürgün gibi değerlendiriliyor. Bunun doğru olmadığını ifade etmek isterim.
Sayın Nazlıaka'nın sorusu...
ENGİN ALTAY (Sinop) - Sayın Başkan, sınırsız süre mi verdiniz Hükûmete?
BAŞKAN - Evet Sayın Bakanım, sözlerinizi toparlarsanız.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Peki efendim, ben o zaman burada kesiyorum.
CELAL DİNÇER (İstanbul) - Sorularımıza cevap alamadık.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Nazlıaka'nın sorusu Sayın Bakanla ilgili. O yüzden diğer sorulara da artık teşekkür ediyorum.