| Konu: | MİLLİ EĞİTİM TEMEL KANUNU İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 68 |
| Tarih: | 26.02.2014 |
CHP GRUBU ADINA FATMA NUR SERTER (İstanbul) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 562 sıra sayılı Tasarı'yla, yine ülkemizde bütün paydaşlarının karşı olduğu yeni bir yasal düzenleme daha yapılmaktadır. Eğitim sendikaları bu düzenlemeye karşıdır, öğretmenler bu düzenlemeye karşıdır, dershaneler bu düzenlemeye karşıdır ve bildiğim kadarıyla, en az iki muhalefet partisi -sanıyorum- BDP de dâhil bu düzenlemeye karşıdır.
PERVİN BULDAN (Iğdır) - Kesinlikle karşıdır, "sanıyorum" değil.
FATMA NUR SERTER (Devamla) - Yine her zamanki gibi ne yazık ki bu karşı görüşler dikkate alınmaksızın bu yasa tasarısı Meclise sunulmuştur.
Neden karşı olduğumuzu Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına kısaca özetlemek istiyorum: Bir kere, AKP iktidar olduğundan bu yana eğitimle ilgili yapılan bütün düzenlemeler temelinde siyasi amaçlıdır. Eğitimin niteliğini artırmaya, sorunlarını çözmeye dönük, eğitimle ilgili ciddi hiçbir uygulama şu Meclisten geçirilmemiştir. Bugün görüşülecek olan, görüşmekte olduğumuz tasarı ise AKP'nin cemaatle hesaplaşmasının ve tasfiye ve kadrolaşma amacının ürünü olarak hazırlanmış bir tasarıdır.
Yasa, iki temel alanda düzenleme getiriyor. Birincisi, dershaneleri kaldırıyor, tasfiye ediyor; ikincisi, Millî Eğitim Bakanlığının Müsteşar ve Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı dışındaki tüm yönetici kadrolarını, okul müdürleri ve müdür yardımcıları dâhil olmak üzere, tasfiye ediyor, görevden alıyor. Niye tasfiye edersiniz? Yerine yenilerini atamak için. Dolayısıyla, önce tasfiye, sonradan da kadrolaşmayı hedefleyen bir tasarı var karşımızda.
Şimdi, önce dershanelere gelelim. Başbakan şöyle açıklamalar yaptı, dedi ki: "Biz iktidara geldiğimizden beri, biz 2007'den beri sürekli olarak zaten dershaneleri kaldırmayı düşünüyorduk ama ben bundan önceki bakanlara -ismini de vererek ve sayarak- Hüseyin Çelik'e söyledim, yapmadı; Nimet Çubukçu'ya söyledim -pardon, Baş'a söyledim, o zamanki adıyla- yapmadı; Ömer Dinçer'e söyledim, yapmadı ama şimdi Nabi Bey yapacak." diye açıklama yaptı.
Şimdi, acaba, bu bakanlar, bu dershanelerin kaldırılmasıyla ilgili, gerçekten var idiyse, Başbakanın istediklerini niye yapmadılar? Vallahi, niye yapmadıklarını açıklayan bir önceki Sayın Millî Eğitim Bakanı var, Sayın Nimet Baş. 2 Kasım 2013'te bir dergiyle röportaj yapıyor ve diyor ki: "Merkezî sınavla yükseköğretime geçiş olduğu sürece, dershane, işlevini sürdürmelidir." Şimdi, buradan ne anlıyorum? Şunu anlıyorum: Demek ki Adalet ve Kalkınma Partisinde bakanlık yapmış, Millî Eğitim Bakanlığı yapmış olanlar da aslında buradaki mantıksızlığın farkındalar.
Şimdi, dershanelerden madem ki Başbakan kurtulmak istiyordu, şunu sormamız lazım: O zaman ne yapması gerekirdi? Dershanelerin sayısını en azından öncelikle sabitlemesi gerekirdi. Peki, ne yapılmış? AKP iktidara geldiğinden bu yana dershane sayısı yüzde 100 artmıştır değerli milletvekilleri. 2.100'ken 4.200'e biz mi çıkardık? Hayır, siz çıkardınız. Siz, AKP olarak, dershane sayısını, hani, kimi zaman "Ne istediler de vermedik?" dedikleriniz için, kimi zaman cemaat dışı dershanelerin talepleri üzerine ama Türkiye'deki talebi dikkate alarak arttırdınız. Demek ki, gerçekten "Dershaneler kapansın." zihniyetinde bir siyasi parti dershane sayısını 2 katına çıkarmazdı. O zaman, Başbakan ne kadar doğru söylüyor, takdirlerinize bırakırım.
İkincisi, Başbakan bir açıklama yaptı ve dedi ki: "Canım, Türkiye'de dershanelere gidenler zaten öğrencilerin çok küçük bir kısmı, yüzde 15'i falan." Bakınız, 12'nci sınıftaki öğrencilerin yüzde 61'i dershaneye gidiyor; 8'inci sınıftaki öğrencilerin yüzde 44'ü dershaneye gidiyor, ki ara sınıflarda gidenler de var. Demek ki, gidiyorlarsa, herhâlde "Spor olsun, eğlenelim, canım, hafta sonu bir de dershaneye gidelim." falan diye, bir de üstüne dünya kadar para ödeyerek gitmiyorlar. Bu dershaneye gidişin bir nedeni var.
Şimdi bu nedene bakıyoruz, acaba, hani, gereklilik ortadan kalktı mı diye: Merkezî sınavlar. Duruyor mu sayın milletvekilleri? Yerli yerinde duruyor. Bunlar bir yarışma sınavı mı? Bir yarışma sınavı. Yani, 1 puan üstüne çıktığın anda bir yerlere kapağı atıp bir üniversiteye ya da bir Anadolu lisesine gidebiliyorsun. Peki, buna kim hazırlıyor, okul mu? Hayır. Niye okul hazırlamıyor? İki nedeni var:
1) Okulların eğitim sistemiyle dershanelerin, daha doğrusu sınavların talep ettiği sistem birbiriyle örtüşmüyor; bu bir.
2) Değerli milletvekilleri, Türkiye'de bütün okullar aynı seviyede mi? Bütün okulların eğitim kalitesi aynı mı? Hayır.
Türkiye'nin belli yerlerinde çok iyi eğitim veren okullar var, hatta aynı kentin bir okuluyla diğer okulu arasında büyük bir uçurum var. Peki, bu farkı, merkezî sınavların olduğu bir sistemde bu farkı kim kapayacak? Okullar arasındaki farkı kim kapayacak? İşte, bu farkı kapamak için aileler özveride bulunuyor, cebinden kıt kanaat biriktirdiklerini çocuğu için harcıyor, dershaneye veriyor ve böylece, çocuğunun geleceğini güvence altına almaya çalışıyor.
Şimdi, siz ne yapıyorsunuz? Sırf cemaatle hesaplaşmak için dershaneleri kapatıyorsunuz. Cemaat kısmına ayrıca geleceğim. Bunu yaparken göz ardı ettiğiniz çok önemli bir konu var. Siz dershaneleri kapatsanız da bu dershaneler merdiven altına inecek, kayıt dışı olarak çalışacak, devlet vergi kaybına uğrayacak ama daha da önemlisi, zengin aileler, varlıklı aileler para ödeyerek öğretmen tutacak, evine getirecek, çocuklar özel öğretmenlerle bu sınavlara hazırlanacak -çünkü, bir sürü dershane öğretmeni açığa çıkıyor şimdi- buna karşılık, orta gelirli ve düşük gelirli ailelerin çocukları bu imkândan tamamen yoksun kalacak. Yani, siz, zengine hizmet eden de bir düzenleme getiriyorsunuz; yoksulu dışlayan, yoksulun eğitim görme şansını ortadan kaldıran, geleceğini güvence altına alma fırsatını engelleyen de bir düzenleme getiriyorsunuz.
Öte yandan, hani, cemaatle hesaplaşıyorsunuz dedik ya, acaba şunu hiç düşündünüz mü? Bu cemaatin ışık evlerinin her birinin ayrı bir üniversite hazırlık kursu hâline dönüşüp dönüşmeyeceğinden emin misiniz? Bunu engelleyebilir misiniz? Bunu engelleyemezsiniz. Her ev bir dershane olacak, 10 çocuk birleşecek, bir evde özel öğretmen tutup bu dersi alacak, ama devlet vergi kaybedecek. Yoksul, orta gelirli aile bu imkândan yoksun kalacak, varlıklı ailelerin çocukları da yaşamlarını bundan sonra güvence altına alacak. Sosyal adaleti sıfırlayan bir yasa getirmektesiniz.
Şimdi, gelelim cemaatle hesaplaşmaya. Bazı arkadaşlar, AKP milletvekilleri diyorlar ki "Canım, ne alakası var, bu yasanın cemaatle hiçbir alakası yok." Bu yasa tamamıyla cemaatle ilgili bir yasadır.
Bakın, Başbakanın bu konuda çok açık olarak söyledikleri var. Başbakan diyor ki: "Biz, kalkıp da bütün eğitimi sadece cemaatin dernek ve kurumlarına teslim edemeyiz." Dershanelerle ilgili konuşurken açıkça cemaati hedef aldığını, dershaneler aracılığıyla ve okullar aracılığıyla tabii, cemaate teslim edemeyeceğini eğitimi açıkça söylüyor.
Şimdi, cemaatle bu kavga başlamadan önce hepiniz çok cemaat severdiniz değerli arkadaşlar. Yani burada, bu kürsüde cemaatle ilgili iki cümle eden insanları neredeyse linç ederdiniz.
Ben çok iyi hatırlıyorum, ben burada konuşma yaparken 2007 yılında, bir konuşmamda, o zamanın Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cemaatle ilgili yazdığı şu satırları okumuştum, o satırları şimdi tekrar hatırlatmak istiyorum. Bir makale yazmıştı Hüseyin Çelik ve cemaat için şunları söylüyordu: "Fethullah Hoca -Fethullah Hocaya hitap ediyor- devrimci, yıkan, döken, elinde bıçak, belinde silah bir nesildense, tamir eden, elinde kalem, kalbinde iman, vatanperver bir gençlikten söz ediyorsun. 'Allah' diyorsun, 'peygamber' diyorsun, 'Ebubekir', 'Ömer Sahabe' diyorsun Muhterem Hoca Efendi, okullar açmak, dershaneler açmakla katkıda bulunuyorsun." Bunu biz demedik, hiçbir zaman demedik. (CHP sıralarından alkışlar) Bunu şu anda Başbakan Yardımcısı olan, AKP Hükûmetinin Başbakan Yardımcısı Hüseyin Çelik söyledi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Genel Başkan Yardımcısı...
FATMA NUR SERTER (Devamla) - Genel Başkan Yardımcısı...
Ben, bunu burada okuduğum zaman Hüseyin Çelik buraya çıktı, bana şu sözlerle cevap verdi: "Siz eleştirdiniz. Sizin gibi düşünmediğim için şükrediyorum." demişti o tarihte. Bilmiyorum hâlâ aynı şükür içinde midir?
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) - Fark etmez!
FATMA NUR SERTER (Devamla) - Şimdi, gelelim tarihe bir not düşmek gibi olan, o gün benim cemaatle ilgili söylediklerime. Çünkü, bazılarınız cemaatle CHP'yi ilişkilendirmeye pek bir meraklısınız da!
Şimdi, ben ne demişim? Demişim ki... Fethullah Gülen ışık evlerini açarken, Allah'ın kendisine bu konuda verdiği izinle giderek büyüyüp yayılacağını ve bir gün yer yüzünün bir mescit olacağını söylüyor. Fethullah Gülen'in televizyon konuşması bu. "Gençlerimizin beyni yıkanmakta ve gizli bir örgüt gibi cemaat faaliyet göstermektedir." demiş. Ne oldu biliyor musunuz? Böyle, üstüme yürüdünüz burada, buralardan, bu sıralardan, dövmek için üstüme yürüdünüz. Ne oldu? Cemaatle sarmaş dolaştınız, kol kolaydınız, el eleydiniz. Ne zaman düşman oldunuz da şimdi "çete" diyorsunuz, "Haşhaşi" diyorsunuz. Hepsini bir yana bırakın, cemaatle hesaplaşmak ve cemaatten intikam almak için çocuklarımızı kurban ediyorsunuz, gençlerimizi kurban ediyorsunuz, bütün dershaneler sanki cemaatin dershanesiymiş gibi insanların ekmeğiyle oynuyorsunuz, orada çalışan öğretmenlerin geleceğiyle oynuyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar) Ne için? Hesaplaşmak için. Kim için? Öç almak duygularıyla.
VAHAP SEÇER (Mersin) - Pire için yorgan yakıyorlar.
FATMA NUR SERTER (Devamla) - Bu da yetmedi, bu da size yetmedi, siz bununla yetinmediniz. Hani, cemaat dershaneleri kapanıyor ama Millî Eğitimde de birtakım kadrolar var, onları ne yapacaksınız? O zaman Millî Eğitimde bugüne kadar tarihin yazmadığı bir yasa çıkardınız. Bütün yöneticiler -Müsteşar, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı hariç olmak üzere- çıkan yasayla görevden alınıyorlar, görevleri sona eriyor. Ne yapacaksınız? İşte, öğretmen olarak onları kullanacaksınız, başka amaçlarla kullanacaksınız. Onun yerine tabii ki birilerini atayacaksınız.
Şimdi, tabii, insanlar bazı soruları soruyorlar, diyorlar ki: "Acaba cemaatler mi yer değiştiriyor yani bir cemaat giderken başka bir cemaate mi yer açılıyor?" Bu sorular gündemdeki sorulardır, bunları da biliniz.
Bu görevden alınan, görevleri sona eren insanlar yaklaşık 100 bin kişi. Neden 100 bin kişi? Çünkü 55 bin okul var. 55 bin okulun müdürü ve müdür yardımcıları dâhil. Bunlar kimdir biliyor musunuz? Bunlar geçmişte yazılı sınavdan geçerek alınan ekiptir.
Şimdi, Millî Eğitim Bakanlığı... Bakana teşekkür etmek istiyorum bu arada; bu düzenlemede, göreve almalarda, özellikle öğretmen atamalarında "sözlü veya yazılı sınav" diye bir madde vardı, bizim de talebimiz üzerine bunu "sözlü ve yazılı sınav" olarak değiştirmiş. Yazılı sınavın önemini orada koruyacak bir düzenlemeye kendisinin gücünü, ağırlığını koymasıyla ciddi bir düzeltme gerçekleşmiştir ama -aması var- daha ağırlık belli değil yani sözlü sınavın ağırlığı belli değil. Sözlü sınavın ağırlığı yüzde 40 ya da yüzde 50 olursa sözlü ve yazılı olmasının pratikte hiçbir anlamı kalmayacaktır.
Şimdi, yeni yasayla, değerli milletvekilleri, valiler okul müdürlerini atıyor. Düşünebiliyor musunuz? Okul müdürü eskiden sınava girerdi, sınav kalkıyor -hatta Sayın Bakan bile zannediyorum tam farkında değildi, umarım bir önergeyle şimdi düzeltme yaparlar- okul müdürü vali tarafından atanıyor. Vali okul müdürünü atıyor, okul müdürü müdür yardımcılarını belirliyor ve millî eğitimde eğitimin niteliğini ölçmek açısından çok önem taşıyan teftiş müessesesi, müfettişlik sistemi, maalesef, il eğitim müdürlerinin emrine veriliyor. Yani il eğitim müdürünün boyunduruğu altında bir teftiş mekanizması sergilenecek. Yani isteyen öğretmen başarılı, isteyen öğretmen başarısız bulunabilecektir. Bu nedir biliyor musunuz? Bu, köşeleri tutma ve köşelerden köşe vuruşu yapma hazırlığıdır. Valinin okul müdürünü atadığı bir sistem emsali görülmemiş bir sistemdir.
Gelelim yasadaki fırsat eşitsizliklerine. Bakınız, aday öğretmen olan bir kişinin başarısız olması hâlinde geçmişte başka yöntem uygulanıyordu, şimdi memuriyetle ilişiği kesiliyor, yasa bunu getiriyor. Yani başarısız. Şimdi, bu çocuk kim? Bu, eğitim fakültesini bitirmiş -hani 300 bin tane var ya çocuklarımız, gençlerimiz, öğretmen olmak için bekliyor- sınavlara girmiş, KPSS'ye girmiş filan, bir yere aday öğretmen yapılmış. Başarısız olduğu takdirde memuriyetle ilişkisi kesilip kapının önüne konuyor. Ama dershane öğretmeni -dershaneler kapandığında- KPSS sınavına sokulmadan, sadece sözlü sınavla öğretmen olarak atanabiliyor, öğretmen kadrosuna atanabiliyor. Bu nasıl bir çifte standarttır. KPSS'ye girmiş, bütün koşulları yerine getirmiş olan bir çırpıda kapının önüne konurken, KPSS'ye girme zorunluluğu olmaksızın, sözlü sınavla, dershane öğretmeni öğretmen atanıyor, dört yıl da oradan kıpırdamıyor, atandığı yerde de kalıyor. Bu bir.
İki: Talim Terbiye Kurulunun varlığını, yasa, eğitimde bir karar organı olarak, çift başlılık olarak değerlendiriyor. Sayın Bakan, gerekçeden çıkarmadınız, duruyor gerekçede. "Çıkaracağım." demiştiniz.
Şimdi, Talim-Terbiye Kurulu karar organı, müsteşar da karar mercisi. İktidar çatışması varmış, gerekçede başka üslupla bu anlatılıyor.
Peki, o zaman soruyorum: Müsteşar var, Bakan Yardımcısı var. Bu çift başlılık olmuyor da, Talim-Terbiye gibi eğitimle simgeleşmiş, Türk millî eğitimiyle simgeleşmiş bir kurumun istişari bir organ şekline dönüştürülmesi mi çift başlılık oluyor?
Şimdi, değerli arkadaşlar, dönüşüm, dershanelerin dönüşümüyle ilgili yasada söylenenler -hani bunun reklamı yapıldı, "Biz dershanelere arazi vereceğiz, bina vereceğiz, öğrenci başına yardım yapacağız.", bu bir masaldır. Fiiliyatta dershanelere verilmiş hiçbir artı avantaj yoktur. Bütün özel okullar kurulurken ne veriliyorsa, ne alınıyorsa aynı şey dershanelere de veriliyor. Bir fark var, önemli bir fark: "Millî Eğitim Bakanlığı hakkında davan varsa geri çekip bütün mahkeme giderlerini ödersen veririm." diyorlar, "Sen benim toprağımı, arazimi aldın, üstüne okul yaptın, dava açarsan geri alırım." Sopanın ucu, dönüşecek olan dershanelerin üzerinden eksik edilmiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FATMA NUR SERTER (Devamla) - Her yönüyle adaletsiz, eşitsiz ve siyasi amaçlı bir yasayla karşı karşıyayız diyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)