| Konu: | BDP GRUBUNUN, TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ GÜNDEMİNİN "GENEL GÖRÜŞME VE MECLİS ARAŞTIRMASI YAPILMASINA DAİR ÖNGÖRÜŞMELER" KISMINDA YER ALAN (10/776) ESAS NUMARALI, YOLSUZLUKLA MÜCADELENİN ARAŞTIRILARAK ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA VERİLEN MECLİS ARAŞTIRMASI AÇILMASINA İLİŞKİN ÖNERGENİN GÖRÜŞMELERİNİN, GENEL KURULUN 28 ŞUBAT 2014 CUMA GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 70 |
| Tarih: | 28.02.2014 |
SALİH KOCA (Eskişehir) - Sayın Başkanım, değerli milletvekillerimiz; Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Darbelerle, yolsuzluklarla, yoksulluklarla ve yasaklarla mücadele etmenin, parti ayrımı gözetmeksizin tüm milletvekillerimizin ortak görevi olduğuna inanıyoruz ve bu anlamda da bu ülkede ciddi mücadelelerin gerçekleştirildiğini hepimiz biliyoruz.
Bu vesileyle, bu anlamda da ciddi mücadeleler gerçekleştiren rahmetli Necmettin Erbakan'ı da sözlerimin başında rahmetle anmak istiyorum.
Evet, yolsuzluklarla mücadele etmenin gerçekten önemli ve hepimizin görevi olduğunu belirtmek istiyorum. Yolsuzluklarla mücadele ederek yolsuzluk endeksinde Türkiye'nin 133 ülke arasında 77'nci sıradayken 2010 yılındaki endekse göre 178 ülke arasında 56'ncı sıraya yükseldiğini, daha fazla katılımın olduğu bir ortamda 21 basamak birden yükseldiğinin çok önemli olduğunu vurgulamak istiyorum.
Yine değerli milletvekillerimiz burada bahsettiler, millî iradeye güvenilerek birtakım yanlışlıkların, yolsuzlukların yapılmaması, bu kılıfın altına saklanılmaması gerektiği üzerinde durdular. Buna bizler de inanıyoruz ve şunu açık yüreklilikle belirtmek istiyorum ki yolsuzluk içerisinde olanlara, yasaklarla yaşamaya çalışanlara ve yoksulluklarla mücadele etmeyenlere bu millet hiçbir zaman geçit vermeyecektir. Yani aslında, burada, milletimize güvenmemiz gerektiğini belirtmek istiyorum. Aslında Mustafa Kemal Atatürk de bu kürsüde yapmış olduğu konuşmasında hep şunu belirtmiştir: Bu kürsüde, bu Mecliste, bu çatı altında artık çetelerin, darbecilerin olmayacağını belirtmiştir. Bunu söylerken de aslında milletine olan güvenini ifade etmiştir. Yani bu millet, basiretiyle, hiçbir zaman, yolsuzluklara bulaşmış olanlara geçit vermeyecektir; vermedi, bundan sonra da vermeyecektir.
Maalesef, 17 Aralıkta millî iradeye yapılan saldırıdan bugüne, yüce Meclisimizde, Anayasa'mızın gerek 38'inci gerekse 138'inci maddeleri hemen her gün tekrar tekrar ihlal edilmektedir. Bildiğiniz gibi, Anayasa'nın 138'inci maddesine göre, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz. Suçsuzluk karinesi veya masumiyet karinesi olarak kabul edilen bu prensip, en temel insan haklarının başında gelir.
Yine, Anayasa'mızın 15'inci maddesinde, savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hâllerde dahi suçluluğu mahkeme kararıyla saptanıncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağı hüküm altına alınmıştır. Anayasa'mızın 138'inci maddesinin üçüncü fıkrası ise "Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz." hükmünü içermektedir. Bununla birlikte, Meclisimiz, suçla mücadele ve ceza siyaseti üzerinde elbette her türlü çalışmayı yürütebilir. Milletin esenliği ve güvenliği için çalışmak, bu yüce Meclisin en temel sorumluluklarındandır.
Üzülerek belirtmeliyim ki tüm bu ilkeler hiçe sayılarak, bu Mecliste, son iki aydır, daha soruşturma aşamasında olan bir kısım iddialarla ilgili idam sehpaları kuruldu, yargısız infazlar gerçekleştirildi. Başbakanımıza ve grubumuza, sadece iddialar göz önüne alınarak birçok konuyla ilgili ithamlar edildi, birtakım montaj ses kayıtları ortalığa sürüldü. İktidarı yıpratmak adına komplolar, planlar ve ayak oyunları sergilendi. Bununla ilgili olarak, aslında tüm siyasi partilerimizin kendilerine bakmaları gerektiğine ben inanıyorum ve bu olaya benzer bir hikâyeyi de sizlerle paylaşmak istiyorum.
Kasabanın birinde yaşlı bir arzuhâlci varmış ve bir gün yanına bir müşteri gelmiş. Derdini kısaca anlatarak komşusundan şikâyetçi olduğunu ve bununla ilgili olarak da bir dilekçe yazmasını arzuhâlci beyden talep etmiş. Arzuhâlci vatandaşımıza demiş ki: "Şuraya bir bak, bu kara kaplıdan mı yazmamı istersin, yoksa bu ak kaplı kitaptan mı dilekçeyi yazmamı istersin?" Ve fiyatlarını da belirtmiş "Kara kaplıdan olursa 100 lira, ak kaplıdan olursa 25 lira." diye. Vatandaşımız demiş ki: "İyi olsun da fiyat önemli değil, kara kaplıdan olsun." Sonra, vatandaşımız alışverişini yapmış ve dilekçeyi almak üzere tekrar arzuhâlcinin huzuruna gelmiş. Arzuhâlci kara kaplıdan yazmış olduğu dilekçeyi okumaya başlamış ve vatandaşımız da bir taraftan hüngür hüngür ağlamaya başlamış. Arzuhâlci dönüp sormuş: "Neden ağlıyorsun?" Vatandaşın söylediği gerçekten önemli; "Ya, komşum tarafından bana neler yapılmış, benim başıma neler gelmiş de benim haberim yokmuş." demiş.
Bunun gibi, bu tür olaylara bakarken, bu tür olayları değerlendirirken hep beraber kendi etrafımıza bakmamız gerektiğine inanıyoruz. Maalesef, iki aydan beri, bazı siyasetçilerimiz gözlerini bu millete kapatarak siyaset yapmaya çalışıyorlar. Aslında, benim genel anlamda önerim şu: Gelin, hep birlikte sokağa bakalım; gelin, hep birlikte millete bakalım; kuzeyden güneye, doğudan batıya ülkemizde yaşayan vatandaşlarımıza bakalım. Acaba vatandaşlarımız ne diyor, vatandaşlarımızın duyguları, talepleri nedir, vatandaşlarımız bu olaylara, bu ses kayıtlarına, bu ayak oyunlarına nasıl bakıyor, hep birlikte bunlara bakmamız gerektiğine inanıyorum. Milletimize güvenmemiz gerektiğine inanıyorum. Yolsuzluklarla ve yoksulluklarla mücadele ederken milletin taleplerinin dikkate alınması gerektiğine inanıyorum. Oysa, bugün hem Türkiye'deki vatandaşlarımıza baktığımızda hem de yurt dışında yaşayan tüm vatandaşlarımıza baktığımızda, Başbakanımıza olan güveni hep birlikte görüyoruz. İşte sokaklara çıktığımızda, illerimizi gezdiğimizde, on yıllık siyaseti, on beş yıllık siyaseti boyunca bu ülkede yolsuzluklarla, yoksulluklarla ve yasaklarla mücadele etmiş olan, bu milletin Başbakanına olan güvenini hep birlikte görüyoruz. Onun için diyoruz ki: Önümüzdeki süreç gerçekten önemli, halkımız olan biteni basiretli bir şekilde görüp takdir ediyor. Birileri her ne kadar kara kaplı defterlere itibar edip, bu ülkeyi kara bir yola sokup, siyaseti ve bu ülkeyi bu şekilde dizayn etmeye çalışsa da, arzuhâlcilik oyununu sergilemeye ve devam ettirmeye çalışsa da bizler ak kaplı defterlere ak yazıları yazmaya, inşallah, milletimizin takdiriyle devam edeceğiz diyorum.
Hiç kuşku yok ki siyasi tarihimizde pek çok kez görüldüğü gibi, önümüzdeki dönemde de milletimizin iradesinin, meşru ve adil yönetimlerin oluşumunda en doğru seçeneği 30 Martta ve ondan sonraki yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ve genel seçimlerde de önümüze koyacağını belirtiyorum. Bizlerin milletimize güvenmemiz gerektiğini, sandığa güvenmemiz gerektiğini, milletin tercihlerini önemsememiz gerektiğini burada tekrarlamak istiyorum. Ama, millete güvenleri kalmayanların, millete karşı sunacakları herhangi bir projesi olmayanların bu kara siyasete, kara kaplı defterden alınmış siyasete son vermeleri gerektiğine, bu ülkenin geleceği adına, çocuklarımız adına, evlatlarımız adına, bu ülkemiz adına hep birlikte ak siyaseti yürütmemiz gerektiğine inanıyor, yüce heyetinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)