| Konu: | MHP GRUBUNUN, 3/12/2013 TARİH VE 1233 SAYIYLA HATAY MİLLETVEKİLİ ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN VE ARKADAŞLARI TARAFINDAN EMNİYET HİZMETLERİ SINIFI PERSONELİNİN AĞIR ÇALIŞMA KOŞULLARININ MEYDANA GETİRDİĞİ SORUNLARIN ARAŞTIRILMASI VE ÖZLÜK HAKLARI BAKIMINDAN ALINACAK ÖNLEMLERİN TESPİT EDİLMESİ AMACIYLA TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 28 ŞUBAT 2014 CUMA GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 70 |
| Tarih: | 28.02.2014 |
ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) - Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, hepinizi saygı, sevgi ve hürmetle selamlıyorum efendim.
Sayın milletvekilleri, bugün, emniyet teşkilatının çeşitli taleplerini, sıkıntılarını ve halledilmesi gereken birtakım sorunlarını araştırmak üzere bu önergeyi vermiş bulunuyoruz. Bilindiği üzere, emniyet teşkilatının, bu teşkilatın mensuplarının, bu teşkilatın mensuplarının ailelerinin çok büyük sıkıntıları var; maddi sıkıntıları var, manevi sıkıntıları var, sosyal sıkıntıları var ve biz de acaba, bu meseleler nasıl halledilir, ne gibi önlemler alınır, alınmalıdır, neler yapılmalıdır, neler eksik kalmıştır ve tamamlanması gereken bu eksiklerin nasıl tamamlanacağı noktasında bir araştırma önergesi vermiş bulunuyoruz.
Değerli arkadaşlar, sayın milletvekilleri; şöyle bir baktığımız zaman, yüz binlerce insandan müteşekkil emniyet mensuplarımızın temel iki sıkıntısı olduğunu görüyoruz: Çalışma şartları ve ekonomik şartlar. Yani, bir polis, haftada altmış saat çalışıyorsa ve istirahat, izin, resmî tatil, bayram tatili, bu gibi kavramları havsalasından silmişse ve istirahatteyken dahi üstünün emriyle bir anda kendisini görev sahasında bulabilme ihtimaliyle istirahat ediyorsa, aynı zamanda da ekonomik sorunlar içerisindeyse bu polisten hiçbir şey olmaz. Gene hepsinden Allah razı olsun, cansiparane bir hizmet ediyorlar.
Yani, bir polis düşünün... İki yıl evvel 10 Nisan Polis Günü itibarıyla burada bir konuşma yapmıştım; yapmadan bir gün evvel bir polis karakolunu ziyaret etmiştim ve orada bir polisimizin on sekiz yıldır o karakolda olduğunu tespit etmiştim. Dün yine sordum, aynı karakolu aradım ve o polisimiz hâlâ orada, yirmi yıl, yirmi yıldır karakolda. Yani, karakol polisi deyip geçmeyin, 3-5 personelle 300-500 bin nüfuslu yerin geceleri asayişini teminle sorumlu. Yakıt yok, personel yok, imkân yok ve her türlü arsızlıkla, hırsızlıkla, gerekirse terör eylemleriyle ilk anda karşı karşıya gelen polis sınıfıdır karakol polisleri. Terörle mücadele, koruma, asayiş, hemen hemen her biriminde polisin sıkıntı vardır.
Diğer temel sorun da ekonomik sorunlar ve bunun başında ek gösterge gelmektedir. Şöyle bir baktığımız zaman, yüksek lisans, lisans ve ön lisans mezunu olan teşkilat mensuplarının emniyet amiri, baş komiser, komiser, komiser yardımcısı, başpolis memuru ve polis memurlarının ek göstergesi 2.200'dür. Bu bahsettiğimiz kesim de polis teşkilatımızın yüzde 87'sini ihtiva etmektedir. Ne kalıyor? Dördüncü, üçüncü, ikinci sınıf emniyet müdürleri, birinci sınıf emniyet müdürleri kalıyor; birininki 3 bin, diğerininki 3.600.
Değerli arkadaşlar, teşkilatın yüzde 87'si perişan. Ne istiyor polisimiz? Polisimiz, bir astsubay başçavuşun kazandığı, ona verilen hakların aynısını istiyor; bir generalin, bir kuvvet komutanının, daha yüksek bir bürokratın, bir müsteşarın haklarını istemiyor. Bir astsubay başçavuşumuzun ek göstergesi 3.600, Türk polisi de aynı şeyi istiyor ve siz bunu esirgiyorsunuz. Aradan aylar geçiyor, yıllar geçiyor, defalarca bunu ifade ettiğimiz hâlde, emekli maaşında yüzde 48-50 düzeyinde bir düşüşe neden olan bu ek gösterge adaletsizliğini bir türlü düzeltmiyorsunuz.
Şimdi, şuna temas etmek istiyoruz: Değerli arkadaşlar, bunlar polis, bunların bir ailesi var. Bayan polislerimiz var, erkek polislerimiz var; bunların eşleri var, bunların çocukları var. Şimdi, yine iki yıl evvel burada sizlere, bütün milletvekillerine, kendimiz de dâhil, sorduğum bir soruyu tekrarlamak istiyorum: Milletvekili olduktan sonra, milletvekili olmadan evvel yani sosyal hayatın içinde, herkeste olduğu gibi, aile sahibi bir insan olarak, arada bir de olsa çoluğumuzu çocuğumuzu, eşimizi alıp bir yemeğe götürüyoruz. Burada bir polis gördünüz mü ailesiyle beraber? Ailesini de almış, bir hafta sonu tatilinde, ailesini de yemeğe getiren, onlarla bir hasbihâl eden, onlarla vakit geçiren bir polis ailesini hiç gördünüz mü? Göremezsiniz; ya vakti yok ya da maddi imkânı yok. Şimdi, bu polisten bir aile babası olabilir mi, bu polisten anne olabilir mi, bu polisten evlat olabilir mi? Ama, bütün bu şartlara rağmen, polisimiz polisliğini yerine getiriyor, vazifesini yapıyor.
Değerli arkadaşlar, birçok sıkıntıları var. Biraz evvel söyledik, resmî tatil yok, bayram yok, seyran yok her an göreve çağrılabilir; bunun yanı sıra da istirahati yok, her an göreve çağrılabilir. Amir-memur ayrımı olmaksızın, polisin, haftada iki gün tatil hakkı var mı? Yok. Bugün, her memur, hiç olmazsa, biliyor ki hafta sonu bir tatil hakkı var; dinlenmesini, diğer sair işlerini hafta sonuna ayırıyor ama poliste bu yok. Yüz binlerce insan... Namusumuzdan, şerefimizden, onurumuzdan, haysiyetimizden sorumlu ve namusunu, şerefini, onurunu, haysiyetini bu Meclis koruyamıyor bu insanların, bu Meclis koruyamıyor, Hükûmet koruyamıyor.
Şimdi, artık yeter, vicdan, insaf! Herkese var, polise yok. Askere bakıyoruz, askerin bir teşkilat yasası var yani bu şartlarda askerin hukukunu koruyan yasalar var. Valilerimizi Emniyet Genel Müdürü yapıyoruz; Allah razı olsun, mutlaka büyük hizmetler yapıyorlar ama emniyetten değiller. Emniyet Genel Müdürleri, aynı Genelkurmay Başkanları gibi, o görevden sonra başka bir göreve atanmak gibi bir ümit içerisinde olmamalıdır, tekrar kurumuna dönmelidir; işte o zaman o kurumunun hakkını savunur, işte o zaman kendi mensuplarının dertleriyle ilgilenmek durumunda olur. Niye? Birkaç yıl sonra görevi bitecek ve zaten emekli olacak. İşte, en basit mesele budur, en basit tedbir budur yani bunlar çok önemlidir. Dolayısıyla, gelen valilerimiz hükûmetlerin, sadece bu Hükûmetin değil tüm hükûmetlerin emrinde, her an görevden alınabilme veyahut da büyük bir yere gidebilme durumuyla karşı karşıya olduklarından, emniyet mensuplarının -kendi mensuplarının- belki gönülden istedikleri hâlde, dertlerini Hükûmete taşımaktan aciz duruma düşüyorlar. Bu bir gerçek. Oturalım, bir teşkilat yasası yapalım. Yüz elli senelik kurum diyoruz, doğru dürüst bir teşkilat yasası yok.
Değerli arkadaşlar, polisin siyasi şartları da var yani şu an polisin içinde bulunduğu durum çok kötü. On binlerce polis sürgüne gidiyor ve polis camiasının çocukları, eşleri, aynı zamanda büyük bir travma hâlinde. Dün, nasıl Balyoz, Ergenekon, Gölcük davasında bu memleketin kahraman subaylarının çocukları sınıftaki sıra arkadaşlarının "Yahu, senin de mi baban darbeci -sadece tutuklananlar için değil tamamını içine alan, tamamını kapsayan bir biçimde- senin de mi baban şunu yapmış, senin de mi baban darbe yapacakmış, senin de mi baban filanı öldürecekmiş?" gibi asılsız suçlamalarına muhatap olup travma yaşıyorlarsa, bugün Türk polisi topyekûn bu travmayı yaşıyor.
Burada "Türkiye'nin polisi konusunda yargıda bulunacak yegâne merci millettir. Polisimize haksız, kasıtlı şekilde saldırmak başka şeydir." diyorlar. Kim diyor bunu? Ben bu lafın arkasındayım. Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bunu söylüyor. O zaman, Sayın Başbakanı buradan bu lafının arkasında olmaya davet ediyorum. Topyekûn bir camiayı suçlamamak, zaten hiçbir şey verdiğimiz yok, zaten hiçbir şekilde meselelerini halletmeye niyetli dâhi göründüğümüz yok, hiç olmazsa bu şekilde töhmet altında bırakmamak gerekiyor. Sayın milletvekilleri, bu, bizim Türk polisine namus, şeref borcumuzdur ve bu Meclis bu meseleyi halletmelidir, en azından şunu araştırmalıdır.
Polisin sıkıntılarını ortaya çıkaracak noktada bu araştırma önergesine "Evet" diyeceğinizi, sorunları halletmeseniz bile, hiç olmazsa sorunları araştırmaya "Evet" diyeceğinizi ümitle temenni ediyorum.
Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)