| Konu: | MHP GRUBU ADINA, GRUP BAŞKAN VEKİLLERİ İZMİR MİLLETVEKİLİ OKTAY VURAL VE KAYSERİ MİLLETVEKİLİ YUSUF HALAÇOĞLU'NUN, RÜŞVET VE YOLSUZLUK İDDİALARIYLA İLGİLİ SORUŞTURMALARI YÜRÜTEN ADLİ KOLLUK VE YARGI MENSUPLARI ÜZERİNDE BASKI UYGULADIĞI, SORUŞTURMALARA MÜDAHALE ETTİĞİ VE BAZI BAKANLAR HAKKINDA DÜZENLENEN FEZLEKELERİN GEREĞİNİ YERİNE GETİRMEDİĞİ İDDİASIYLA ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ HAKKINDA GENSORU AÇILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 71 |
| Tarih: | 01.03.2014 |
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gensoruyla ilgili partimizin görüşlerini açıklamaya çalışacağım ve tabii ki bu açıklamaya başlamadan önce, cumhuriyet tarihinin en kısa sürede gensoru yemiş Bakanı olarak Sayın Bozdağ herhâlde tarihe geçecek.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Bak, böyle bir şey de var yani!
HASİP KAPLAN (Devamla) - HSYK görüşmelerinde hep burada, bakanlık koltuğuna da oturmadan gensoru yemiş bir Bakan olarak da geçebilir.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Daha yoldayken hazırdı gensoru. Evden Bakanlığa giderken gensoru hazırdı.
HASİP KAPLAN (Devamla) - Gensoru önergesine şöyle bir baktım, bir İçişleri Bakanlığının yaptığı kolluk düzenlemeleri var, İçişleri Bakanlığını ilgilendiren bir konu, onunla ilgili yok. Sonra, Sayın Bakanın 25 Aralıkta Adalet Bakanı olmasından sonra HSYK toplantısı ve HSYK Yasası'nın gelmesi var; orada hâkim, savcıların yerlerinin değişmesi konusu. Doğrusu şaşırdım; binlerce polisin, şube müdürünün görev yerleri değiştirildi. Kimse, böyle İçişleri Bakanı hakkında bir gensoru vereyim demedi. Özel yetkili mahkemelerde birkaç hâkim, savcının yeri değişti, sonra da mahkemeler de kapandı zaten, biliyorsunuz. Yani aciliyet sırası itibarıyla neden, hangisi geliyor diye baktığımız zaman...
Yarın kapanacak Meclis, seçime gidecek herkes ve ciddi mekanizmaları işletirken muhalefet partileri olarak bizim oturduğumuz dayanakların çok sağlam olması lazım. Ancak adalet ve hukuk söz konusu olunca -ki bu gensorunun içeriğine baktığımız zaman bağımsız yargı çerçevesi var- bizim kaygılarımızın olduğu noktaları açıklayacağız elbette. Bu kaygılarımız hangi noktalarda? Ancak böyle bir gensoru için doğrusu Barış ve Demokrasi Partisi olarak biz, yaşadığımız süreci dikkate alarak, bütün hassasiyetlerimizi de ortaya koyarak şunu açık ifade ediyoruz: Bugüne gelinmesinde kimlerin sorumlu olduğunu açıkladıktan sonra neden Barış ve Demokrasi Partisi böyle konjonktürel gensoruların yanında olmadığını da ifade edecektir, bunu açıklayacağız.
Ancak, size bir şey söylemek istiyorum: Değerli milletvekilleri, siz, burada, şu arkada bir park var, bahçede, Meclis başkanları parkına hiç gittiniz mi? Hiç şöyle biraz yürüyüş yapayım diye şu arkadaki parka gideniniz oldu mu arkadaşlar? İnanıyorum, gitmemişsiniz çünkü yoklamadan iktidar partisi fırsat bulamıyor ama biz muhalefetin biraz şansı olabiliyor, biz gittik. Orada ne yazıyor? Bir pirinç levha var, o levhanın üzerinde şöyle bir şey yazıyor: Parkın odak noktasında yer alan dinlenme alanı içerisindeki fıskiyeli havuzda bulunan 3 adet siyah granit küp demokrasinin vazgeçilmez üç unsuru yasama, yürütme ve yargı organlarının her biri, ortasında kaynayan su erkler arasında kuvvetler ayrılığını, küplerin arasından fıskiyelerin fışkırması da bağımsızlığını ifade ediyor.
BENGİ YILDIZ (Batman) - Fışkırıyor mu Hasip?
HASİP KAPLAN (Devamla) - 3 tane granit küp var arkadaşlar.
Bu ufak, kusura bakmayın, şey edemedim, Meclis TV "zoom"lamıyor herhâlde, göremez ama.
Bu muhteşem 3 tane granit olayını merak ettim ve gittim, gördüm arkadaşlar -yakındakiler görebilirler- 3 tane granit küp var. Bu granit küpler var ya 3 tane sandığa benziyor yani küp falan değil, sandık, sandık, granit. Fakat vahim olanı, fıskiyeler yerde, kablolar birbirine geçmiş durumda, ne fışkıran var sudan ne güçler ayrılığı... Hakikaten tam da bizim güçler ayrılığına dönmüş, buradaki güçler ayrılığına benzemiş, aslında karmakarışık olmuş. Bu resmi, basın mensupları gidip o parkın içinde daha iyi görebilirler. Çok üzüldüm ben bunu sabah gördüğüm zaman. Demokrasimiz paslanmış arkadaşlar, kabloları çürümüş, fıskiyeleri fısmıyor, su atmıyor artık, içinde damla su yok. Mavi ladinin altında Birinci Meclis Başkanı Gazi Mustafa Kemal'in ismi var, sonradan, çınarlar falan var, bir şeyler ifade ediliyor.
Ben bunu niye söyledim? Eğer koskoca Meclis buna, güçler ayrılığına bu kadar önem veriyorsa ve orada da bu olay yaşanıyorsa durum vahim. Çünkü, cumhuriyet tarihinden bugüne bağımsız yargı ve adalet nerede sekteye uğramış, hangi siyasi iktidarların elinde güç olmuş, bunun üzerinde durmak gerekiyor.
Cumhuriyet tarihinden başlayacağız. Cumhuriyet tarihinden, istiklal mahkemelerinden, "Üç Aliler"den buraya geleceğiz. Orada, kendine muhalif kimi gördüyse isyancı demiş, idam ettirmiş, Seyit Rıza'nın yaşını küçültmüş, torunun yaşını büyütmüş, Erdal Eren'in yaşını, günümüze gelen mahkemelerde, sıkıyönetimlerde olduğu gibi, yakın zamana kadar... Bu olağanüstü mahkemelerde dehşet kararlar verilmiş.
Şimdi, cumhuriyet tarihinden, geldiğimiz 60'lı yıllara, Yassıada'ya gelelim. Yassıada'da, Yassıada yargılamalarında Hâkim Başol'un sözlerini bir daha hatırlatmak istiyorum. Sanıklara, rahmetli Menderes'e, bakanlarına, hâlâ sağ olan, şu an Meclise de gelip giden, o dönemin yargılanan siyasetçilerine şöyle demişti: "Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor." Anladınız mı arkadaşlar? Türkiye'nin adaleti budur. Bu tıkan kuvvet bazen milliyetçi olmuş, bu tıkan kuvvet bazen ulusalcı olmuş, bu tıkan kuvvet, sonradan, dinî motifleriyle güçlü bir iktidar olmuş. Fark eden bir şey yok.
Her üç dönemde istiklal mahkemesinde bize vurdunuz; cezaevine attınız, astınız. 60 ihtilali geldi, yine biz bulduk. 12 Mart oldu, yine biz. Arada bazı kesimler... 12 Eylül oldu, biraz sağ, çokça sol, yine biz. Olağanüstü mahkemelerde özel yetkili mahkemeler dönemi geldi, yine biz.
Bakın, milletvekili arkadaşlarımızın, seçilenlerin hepsi bir telefon kaydı, yasal olmayan bir telefon kaydından dolayı içerideydiler yani kanun dışı, hukuk dışı, ahlak dışı kayıtlar nedeniyle. Binlerce sayfa iddianameler yap, kes, yapıştır sistemiyle yapıldı ve mahkemeye üç sene çıkarılmadılar ve senelerce tutuklu kaldılar. Hâlâ bizim belediye başkanlarımız hiçbir haklı neden olmaksızın içeridedirler. Şırnak Belediye Başkanı Ramazan Uysal, Batman Belediye Başkanımız Sayın Atalay, Diyarbakır İl Meclis Başkanımız, Viranşehir Belediye Başkanımız Leyla Güven -Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Komisyonu üyesiydi- ve şu an 34 mevcut, eskilerle beraber 50'nin üstünde belediye başkanımız içeride. Neden? Neden arkadaşlar biliyor musunuz? Bir basın açıklamasından, birisi 8 Martı kutlamaktan, birisi "Nevroz"da konuşmaktan ve her nedense bu tahliyeler bizim tarafa gelmiyor. Bakın, Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ eğer çarşamba gününe kadar tahliye olmazsa göreceksiniz.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Ayıp olur olmazsa, doğrusu o. Hatayı düzeltirsiniz.
HASİP KAPLAN (Devamla) - Ayıp olur bir, arkasından da "Pişman olduk." diye diğer tahliyeler zincirleme gelmeye başlar.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Biraz da Reza'dan bahset. Ya biraz da Reza'dan bahset.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - KCK'lılar serbest kaldı buraya geldi, İlker Başbuğ gelmiş çok mu?
HASİP KAPLAN (Devamla) - Dikkat edin, bize sıra gelmeyecek. Bakın çünkü iktidarın da, muhalefetin iki partisinin de zihniyeti "Siz kalabilirsiniz, yatabilirsiniz, siz bölücüsünüz, siz yatın, diğerleri çıksın, diğerleri zaten es kaza gariban, vatan millet Sakarya uğruna içeriye düşenlerdi." diyeceksiniz. "Kahraman ordumuz köy yakmış, birkaç kişi öldürmüş, 20 bin kişi faili meçhul cinayet işlemiş, ne olacak canım? Ne olacak, sandıklarda milyarlar çıkmış, ne olacak canım?" Bu havanın içinde olduğunuz sürece bu ülkeye adalet gelmez, hukuk devleti olmaz, insan hakları olmaz, istediğiniz kadar "bağımsız yargı" deyin arkadaşlar.
Bakın, bizim Anayasa'nın 90'ıncı maddesi ne diyor? Yargı yetkisini bağımsız mahkemeler kullanır değil mi? "Yargıç teminatı var." diyor. Var mıdır yargıç teminatı? Vallahi billahi, bütün hâkimler, savcılar artık Sayın Bozdağ'ın insafına kalmış ama Allah'tan vicdanlı bir insandır yani hâkim, savcıların tek sığınacağı vicdanıdır.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Ya, o arada yağ da çekiyorsun Bakana Hasip! O arada yağ da çekiyorsun Bakana ama Hasip!
PERVİN BULDAN (Iğdır) - Nereden biliyorsun?
HASİP KAPLAN (Devamla) - Hukuk değil, Anayasa değil, tek sığınağı Sayın Bozdağ'ın vicdanıdır, kızdırırlarsa ne olacaklarını bilemem.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Nerede vicdan, nerede? Herkesin yerini değiştirdi, vicdan nerede kaldı?
HASİP KAPLAN (Devamla) - Hayır, şimdi o özel yetkili mahkeme, 20 tane hâkim savcı gitti. Bundan sonrası daha kaç bin hâkim, savcı var.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Zımni bir anlaşma mı var Hasip Bey?
HASİP KAPLAN (Devamla) - Yani tek sığınacakları liman Bakanın vicdanıdır. Eğer vicdanını biraz tersine işletirse gitti o hâkim, savcılar. Bu HSYK Bakana bağlandı artık arkadaşlar, kıskıvrak bağlandı artık, kıpraşacak hâli yok yargının. Bu HSYK geçti, Sayın Köşk de onayladı. E, siz de kardeşim, usulüne uygun yapamadınız. Çok tecrübelisiniz de niye geri geldi AYM'den? Sizin iptal başvurusu da sanırım pazartesi tekrar gidecek.
Şimdi, buradan şu noktaya gelelim: Anayasa'nın 138'inci maddesi uyarınca hiç kimse yargıya müdahale edemez. Evet, değil mi? Görülmekte olan bir dava hakkında hiç kimse konuşamaz. Bu kürsüde sabahtan akşama kadar bu milletvekilleri konuşmuyor mu? Konuşuyoruz, soru önergesi veriyoruz, araştırma önergesi veriyoruz, Mecliste yapıyoruz bunu. Yapmıyor muyuz arkadaşlar?
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Ya "konuşamaz" değil, talimat veremez, genelge gönderemez.
HASİP KAPLAN (Devamla) - Yapıyoruz "Yapıyoruz." diyeceğiz, hukukçuyuz, doğru konuşacağız; hukukçuyuz biz, mağduriyetleri dile getireceğiz ama Anayasa'nın 139'uncu maddesindeki...
Yani, şaşırıyorum size, hepinize, gerçekten. Her buraya geldiğinizde şu sıraya hep böyle dönersiniz, yemini hatırlatırsınız bize. Ben de size bir yemini hatırlatayım: İnsan hakları, hukuk ve demokrasi üzerine yemin etmediniz mi? Yemininize sadık kalmayan sizi gidiler sizi! Ne insan hakları, ne hukuk, ne adalet, ne demokrasi kaldı. Yemin ettiniz hani. Bize hatırlatırsınız değil mi? Biz "Dilimiz özgür olsun." deyince yeminimizi hatırlatıyorsunuz bize. Yok arkadaşlar, bu, size adalet, ona adalet, buna adalet, biraz adalet, çok adalet, yok; adalet ya vardır ya yoktur. Adaletin olmadığı bir ülke hukuk devleti değildir. Vatandaşın sığınacağı bir liman, Hazreti Ömer'in adaleti olmadıktan sonra siz istediğiniz kadar bakanları değiştirin, yeni bakanlar getirin, hâkimleri değiştirin, yenilerini getirin. Sistemi değiştireceksiniz, sistemi. Kökünden sistemi değiştirmediğiniz zaman Anayasa'dan başlayıp yasalarına kadar, eğitimine kadar hâkim ve savcıların, mülakatı da kaldırıp doğru dürüst, göreve kabul ederken de ayrımcılık yapmadan; barolarıyla, hukuk fakülteleriyle, yurtdışı eğitim kurumlarıyla akademik çalışmalarını yapmadan bu ülkeye adalet gelmez arkadaşlar. Herkes bir gün adalet arayışına çıkar, çıkar, gördük.
Bu ülkede hâlâ kasetlerle seçimi almak isteyen siyasi zihniyetler var. Bu siyasi zihniyet, yanlışlar, kimse, geçen seçimlerde yaptı bunu. Bunun bundan sonra yapılmaması, buna prim verilmemesi Parlamentoda her milletvekilinin görevi değil mi arkadaşlar? Peki, soruyorum size: Hukuk devletinin en değerli varlığı olan bağımsız yargı, adil yargılanma hakkı bu vatandaşların hakkı değil mi arkadaşlar? Gerçekten, bu ülkede en çok konuşulan şey adalet, olmayan şey de adalettir arkadaşlar, çok açık söylüyoruz.
Bakın, Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'ni kabul etmedik mi üç sene önce? Adil yargılanma hakkı yok mu içinde onun? Ekonomik, Sosyal Sözleşme'de yok mu? Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6'ncı maddesini -sözleşme- Anayasa'nın 90'ıncı maddesine koymadık mı? Hangi düzenlemenin hangisi, Allah aşkına, bu sözleşmelere uygundur? Bana bir tanesini söyleyebilir misiniz?
Yemin edersiniz ama hiçbiriniz yemininizi tutmazsınız vallahi. Yeminini tutmayanların sonu siyasette de hukukta da başka yerlerde de iyi değil arkadaşlar, benden söylemesi.
Eğer bu ülkeye bir şey armağan etmek istiyorsanız; gıcır gıcır yeni bir anayasa 21'inci yüzyılda, demokratik yasalar, düşünce, örgütlenme özgürlüğü, demokratik bir seçim sistemi yani milletin kendi adaylarını özgürce seçebileceği bir seçim sistemi, barajların olmadığı, engellerin olmadığı, liderlerin eteklerine kimsenin tutunmadığı, parti içinde demokrasinin olduğu... Bakın, eğer bunu yapmazsanız vatandaş sonra, birden bire, çok fazla aynı tipleri görmekten bıkıyor, bir seçimde hepsini gönderiyor; 2002'de yapmıştı onu. Hatırladınız mı? Siyasetin bütün yüzleri gitti 2002 seçimlerinde partileriyle beraber, yenileri geldi. 2014'e geldik, on iki sene geçti, sizler de eskidiniz arkadaşlar, bizler de eskidik. Gençlere yer verelim, açalım. Siyaset iradesini dinamik güçlere bırakalım artık. Biz yapamıyoruz. Bu ülkede doğru dürüst bir bağımsız yargı kanunlarını çıkaramıyoruz, beceremiyoruz işte. İktidarı da beceremiyor, işine geldi mi yapıyor, muhalefetiyle de yapmıyoruz. Hepimiz hukuk adına konuşuyoruz. Hepimiz de doğru konuşmuyoruz arkadaşlar. Doğruysa bunun kuralları çok basit: HSYK bağımsız olacak, Anayasa'da güvencesini koyacaksın. Geleceksin, sonradan, güvenliğe, silaha ayırdığın bütçenin sadece yüzde 1'lik kalemini veya sandıklara, kutulara konan paraların yüzde 1'i kadarını da Adalet Bakanlığı bütçesine vereceksin. 8 bin tane açık var, hâkim, savcı, personel açığı var. Bina, araç, gereç...
Bakın, arkadaşlar, ayıptır. 2004'ten beri bölge mahkemelerini açamıyorsunuz. "Bina yok." dediniz, "Hâkim yok." dediniz. Ayıptır, günahtır. Adli kolluğu oluşturamadınız. Ama maşallah operasyonlar olunca adli kolluk... Sabah da kalktık, gazeteyi açtık, adli kolluğun yine yetkilerini maşallah hemen -yönetmelik ya- değiştirivermişsiniz. İstanbul savcısı Ankara'da soruşturma yapamayacak, Ankara'daki Şırnak'ta yapamayacak. Oh, işte ondan sonra görürsünüz siz! Ankara'daki Ankara'da kalsın, İstanbul'daki İstanbul'da. Peki suç soruşturmaları il sınırı tanıyor mu arkadaşlar? Jandarma kolluğunun alanı var, polis kolluğunun alanı var.
Şimdi, bakın, yine 21'inci yüzyılda hasta hükümlüleri ölüm derecesinde olup bunun önlemini almayanların hepsi cehennemliktir, cehennemlik!. Tek kelimeyle bunu söylüyorum. Hasta hükümlüsüne sahip çıkmayanın ne Allah'ı var ne peygamberi var ne adaleti var ne insanlığı var ne vicdanı var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla) - Bunu da söylüyorum işte. Ölümü bekliyorlar.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Sorumlu burada.
HASİP KAPLAN (Devamla) - Herkes için söylüyorum arkadaşlar.
Arkadaşlar, öyle eften püften gensoruların yanında yer almayız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Doğru dürüst gensoru getirin, harbiyen yanınızda yer alalım, grubumuzla alalım. Ciddi söylüyorum.
Teşekkür ederim. (BDP sıralarından alkışlar)