| Konu: | DEVLET İSTİHBARAT HİZMETLERİ VE MİLLİ İSTİHBARAT TEŞKİLATI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR (2/2011) (S. SAYISI: 563) |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 74 |
| Tarih: | 09.04.2014 |
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
563 sıra sayılı bu Kanun Teklifi'nin aslında bir kanun tasarısı olarak gelmesi gerekirdi Meclise fakat kanun tasarısı olmak yerine daha çok konjonktürel ihtiyaçlara cevap verecek şekilde -Hükûmetin son gelişmelerle bağlantılı olarak- birkaç maddede yapılan bir düzenleme olarak geldi ve seçim sonrasına bırakılmıştı. Peki, ilgili komisyonlardan geçti mi? Hayır. Anayasa Komisyonundan geçmedi, Anayasa'ya aykırılık boyutu incelenmedi, Adalet Komisyonuna da gitmedi; Adalet Komisyonunda özel yetkili mahkeme, özel savcılık, izin, yargı şartı, bunlar da görüşülmedi.
Bir de Savunma Sanayisi Destekleme Fonu'ndan para aktarmaları vardı akçeli. Bu akçeli işler için de Plan ve Bütçe Komisyonuna gitmedi. Güzel. Peki, ne yapıldı? İçişleri Komisyonunda görüşüldü, hiçbir uzman dinlenmedi, doğru dürüst bir bilgi alınmadı ve bunun üzerine bu görüşmelerden sonra şimdi gelip bunu görüşüyoruz.
Arkadaşlar, çok açık konuşayım: Barış ve Demokrasi Partisi olarak biz sınırsız dinlemeye, gizli dinlemeye hiçbir zaman "evet" demedik ve demeyeceğiz. Kimse bunu bizden beklemesin. Vatan adına, millet adına, düzen adına, güvenlik adına bu hikâyeleri o kadar çok dinledik ki 90'lı yılların katliamlı yıllarında hep buna sığınanların yaptıklarını gördük. Tekrar böylesi bir suistimale yol açacak bir yaklaşımda asla olmayacağız çünkü bunun parlamenter, yargısal, hukuksal, siyasal, akçesel, ahlaki hiçbir denetimi yok. Bunu Sayın Atalay da o gün komisyonda açık açık itiraf etmiştir. Benim de gayem bunun parlamenter denetimini sağlamaktır. Yani, silah harcamalarının, istihbarat harcamalarının, kolluk harcamalarının hiçbirisi ama hiçbirisi Sayıştayın denetimine tabi değil zaten arkadaşlar. Gizli yönetmeliği istedik. Gizli yönetmeliği Komisyonda istedik, vermediler; şimdi istiyoruz, vermiyorlar.
Sayın Başkanım, sizin vasıtanızla millî istihbarat gizli yönetmeliğini istiyoruz bir milletvekili olarak. Eğer milletin iradesini bu kürsüde temsil ediyorsak, bu kürsü de milletinse bize gizli yönetmeliği verin.
Şimdi, devlet sırrına sığınılacak, "gizlilik" denilecek sığınılacak, meslek sırrı yok sayılacak, ticari sırlar yok sayılacak, bankacılık sırları yok sayılacak, sağlık sırları yok sayılacak, eğitim sırları yok sayılacak, vatandaşın bütün mahremine girilecek ve vatandaşın her şeyi alınacak, bilgilenilecek; gerektiğinde yabancı ajanlarla, ajanslarla ve CIA'sından, MOSSAD'ına, KGB'sinden M16'sına kadar, bilmem, bütün istihbarat örgütleriyle iş tutabilenler bu verileri çok rahatlıkla bir flaş bellekte satabilecekler. Bir flaş bellekte, bir e-mail'de bütün insanların, yurttaşların hayatını satabilecek kadar korumasız, güvensiz bir ortam yaratılacak. Biz bu tehlikeye dikkat çekiyoruz arkadaşlar. Size Komisyonda anlatmıştım, burada, bu kürsüde tekrar tekrar söylüyorum. Amerika'nın NASA merkezi var, 55 bin kişi çalıştırıyor. Peki, GES'i yeniden yapılandırarak Ankara'da MİT masasını kurabileceğinizi, bu üç dört kanun maddesiyle düzenleyebileceğinizi düşünüyor musunuz? Bence yanılgı içindesiniz. Anayasa'yı açın, Millî Güvenlik Kurulu diye bir kurul var, bir siyaset belgesi olayı var orada, ona dikkatle bakın.
Şimdi, biz bu kaygıları daha önce de dile getirdik. Bakın, Pulitzer ödüllü Amerikalı gazeteci Seymour Hersh diyor ki: "ABD dinlemeleri ile Suriye'deki olayların ardında Türkiye var." Suçlamalarda bulunuyor. Edward Snowden diyor ki: "Bir ülkeyi tamamen dinledik." Ve o ülke kim? Türkiye. Arkasından, ABD'nin son üç yıldır bütün dünyayı dinlediği ve G20 zirvesinde Avrupa'nın en gelişmiş 10 ülkesini dinlediği, Başbakan Merkel'in de içinde olduğu, İngiltere Başbakanının da içinde olduğu bir dinleme furyasının ağına takıldıkları ortaya çıktı.
Şimdi soruyorum: Peki, bu gizli dinlemeleri, bu teknolojik gelişmeleri bu maddelerle düzenleyeceğinizi mi sanıyorsunuz? 1984'te Kenan Evren darbe yaptıktan sonra güvenlik sistemini tahkim etmek için 2937 sayılı MİT Kanunu'nu çıkardı. Şimdi bu kanuna göre artık çok daha geriye gidiş var.
Şöyle düşünün: 2015'te seçilmediğinizi düşünün ve karşınızda, tam karşınızdaki bir gücün iktidar olduğunu düşünün. Bu yetkilerle size neler yapar? Hükûmet olarak bir başınıza gelebilecekleri düşünsenize. Vallahi billahi, öyle okul isimlerine yazılmış isimleri, Hakan Şükür'ün adını çıkaracaklar, yok İdris Naim Şahin'in bilmem neredeki ismini çıkaracaklar gibi şeylerle uğraşılmayacak. Bu yetkileri devralacak bir iktidar tam aksi muhalif bir görüşteyse bütün o dönemin hükûmetini bütün bir sorumluluk altına sokabilecek çok ciddi, tehlikeli işler yapabilir.
Görevlendirmede sınır yok arkadaşlar. Böyle bir kanun olabilir mi arkadaşlar? Buyurun, 009-B-B X görevli şahıs. Bu kanunda bundan sonra özel görevlendirilen şahıs bu olacak. "Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Özel Görevli Belgesi" buyurun, "009-B-B X görevli şahıs tarafımdan görevlidir."
Şimdi, adam kapıyı çaldı, "Ben MİT'ten geliyorum." dedi. Ne yapacaksınız? "Eller yukarı, duvara daya, bacakları aç, kolları indirme. Cepleri boşalt, telefonları indir. Kasada ne varsa çıkar." Baktı, MİT belgesi var. Bu yasayla her şeyi yapabilir.
Şimdi, soruyoruz Allah aşkına: Elinde yazılı bir görev olmadan birisi "MİT görevlisiyim." dese... Maazallah, matbaalar her gün sahte MİT belgeleri basıp çıksa, "Sizin kadronuz 50 bin kişi." deyip 500 bin de sahte kadrolu çıksa MİT görevlisi, ne yapacaksınız?
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Haşa, soramayacağız.
HASİP KAPLAN (Devamla) - Yani "Kimliğin ne? Görevin ne? Ne iş yapıyorsun?" diye sormayacak mısınız? "009-B-B" yeni Türkiye filminin adı olacak arkadaşlar, maalesef.
Şimdi, operasyonel güç konusunda, içeride ve dışarıda operasyonel güç... Arkadaşlar, operasyonu en çok bilen biziz. 1990'larda, 12 Eylül darbesinde, her darbe olayında kime operasyon çekildiğini, vatanın, ülkesinin bölünmez bütünlüğüyle kime çekildiğini çok iyi biliriz biz. Hep hedefte Türkiye'nin yüzde 60'ı potansiyel suçlu olarak bu devlette görülmüş, Alevi'si, Kürt'ü, farklı düşüneni, farklı görüşte olan insanlar, bunların hepsi potansiyel tehlikeli, suçlu görülmüş. Bu yetkileri donattığınız zaman ne yapacaksınız? Yani, dış operasyonel bölge gibi, Obama gibi "Gidin, aferin uşaklar, Bin Ladin'i yakalayın, getirin, uçağa bindirin, okyanusun üzerinden giderken de pencereden sarkıtın, atın." mı diyeceksiniz? Atan o kahramanlara bir de madalya mı vereceksiniz? Millî istihbarat elbette ki hassas bir görevdir. Bu hassas görevde görev yapanlar, bu hassas göreve bir kere girmenin şansını kullanıyorlar. Onun devlet olanaklarını da kullanıyorlar, hak ettikleri ücretleri de alıyorlar. Peki, soruyorum size sayın bakanlar: Sağlık hiç mi madalya alacak onurlu bir hizmet değil? Eğitim hiç mi onurlu bir hizmet değil? Milletin iradesi adına görev yapan bu Meclis hiç mi onurlu görev yapmıyor? Sayayım mı başka görevleri? İç güvenlikte polis, jandarma, korucular... Bence bu kafayla gidilirse aha şu kuliste BDP'nin kapısında Kılıçdaroğlu'na yumruk atanlara madalya takılmaya başlanacak bu ülkede. Benim korkum burada. Hukukun bittiği yerde böylelerine madalya takılır çünkü onlar vatan millet adına yumruk attığını zannederler ve serbest dolaşırlar ve provokasyon amaçlı kullanılırlar. Kimse bize...
Bugün basına servis edilen bazı haberler var, bu haberlere göre deniliyor ki: "Özel yetkili mahkeme MİT mensupları için kaldırılacak." Zaten Başbakanın iznine bağlamıyor musunuz? Başbakanın iznine soruşturmayı bağladıktan sonra, soruşturma iznini Başbakan vermedikten sonra, adam suçüstü yakalandı, yüz kızartıcı bir suç işledi diyelim, cinayet işledi diyelim, hırsızlık yaptı diyelim, çok kötü bir şey yaptı, yakaladı polis onu, çıkardı kimliğini "Dur." dedi polise, "Dur kardeş, ben MİT mensubuyum." Sonra gitti savcının karşısına, pişkin pişkin: "Sen soruşturma açamazsın ha, ben özel görevliyim." Ne diyeceksiniz? O savcının yerinde siz olsanız ne yapacaksınız bu kanuna göre? Ne yapacaksınız Allah aşkına?
Yahu, böyle bir kanun olur mu? Kendi içinde bir denetimi olmaz mı istihbaratın? Dışarıda bir denetimi olmaz mı? Ekonomik olarak Sayıştay denetimi olmaz mı? Alırsın, harcarsın, silah verirsin, bilmem ne yaparsın, bunun bir denetimi olmaz mı? Bütün demokratik hukuk devletlerinin hepsinde Meclis denetimi var arkadaşlar. Bütün demokratik hukuk devletlerinde gizli dinlemenin Mecliste denetimi vardır. Bütün parti gruplarından Bütün parti gruplarından oluşan komisyonlar ortaklaşa bu denetimi yaparlar. Siz bu denetimi getirmediğiniz zaman, böyle, bütün yetkileri tanıdığınız bir yasa karşısında, inanın, kendi çıkardığınız yasa ayaklarınıza dolanır. Robespierre de bir gün giyotin yasasını çıkarmıştı. Sonunu biliyorsunuz, giyotinle gitti, değil mi?
NURETTİN DEMİR (Muğla) - HSYK'da da aynı olmadı mı?
HASİP KAPLAN (Devamla) - Şimdi, bakın, HSYK bir yana, İnternet, TİB Yasası bir yana, YouTube bir yana. Dün burada bir sözleşme imzaladınız, farkında mısınız arkadaşlar? İstihbaratın teknoloji erişimini konuşuyorsunuz. 2001 tarihli Siber Güvenlik Sözleşmesi'ni imzaladınız dün, 2001, 2001! Ve bugün basına servis edilen haberlere bakın. Bugün basına servis edilen haberlerde deniliyor ki: "Çözüm sürecinde, barış sürecindeki görüşmelerde önergeyle yeni güvenceler getirilecek." Kime? Nasıl? Yok ortada bir şey, görmüyoruz. Sadece Hükûmet kendini koruyor, sadece kendi istihbarat elemanını koruyor. Oysaki barış süreçleri tek taraflı değildir beyler, barış süreçleri çift taraflıdır. Çatışmalı olan her şey çift taraflıdır, çift taraflı olunca görüşmeleri de çift ve fazla olur. Eğer siz bir tarafa güvence getirip kendinizi sadece güvence altına alırsanız -hiç kusura bakmayın- deve kuşu gibi başınız kumda olur, gerisi açıkta kalır çünkü bu görüşmelerin tarafları varsa tarafları da bir tarafları sorgulandığında, yargılandığında, hâkim önüne çıktığında herkes bunun hesabını verir. Ya dobra dobra bunun arkasında duracaksınız ya da yanlış yapmayacaksınız.
Seçim geçti. Seçim kaygısı, korkusuyla getirmiyordunuz. Hadi anladık. Bir şey daha: "'Her türlü görev' ibaresini kaldıracağız." Hangi görevleri koyacaksınız o zaman? Usulünü, şeklini de koysanıza, bir belli olsun. Yalan makinasını ne yapacaksınız? Bence burada, aldığınız son dönem bütün bürokratların hepsini tek tek yalan makinasına bağlayın. İyi bir iş yapmış olursunuz. Sadece istihbaratta niye yalan makinası olsun ki? Çok daha önemli görevler var, çok daha büyük paralar var, çok daha kıymetli evrakların teslim edildiği insanlar var. Böyle bir yaklaşım tarzı olabilir mi arkadaşlar? Şimdi, bize diyorsunuz ki: "Demokrasi." Yargıdan kaçan, özel yargıya tabi tutulan, özel izne tabi tutulan bir olayda bizden nasıl evet dememizi bekleyebilirsiniz? Asla, biz çok çok önemli gördüğümüz bu yasa tasarısının eğer uzmanlarıyla, eğer ilgili komisyonlarıyla, eğer sivil toplumuyla konuşabilseydik çok daha farklı sonuçlara gelebilirdik.
Bir anayasa'yı değiştiremiyoruz. Toplanıyoruz iki sene konuşuyoruz 60 maddede uzlaşabiliyoruz. İç Tüzük'ün yüzde 90'ında uzlaştık, İç Tüzük'ü bile değiştirmedik, sabahtan yediye kadar İç Tüzük tartışması yaptık burada. Neden? Çünkü her şey kokuştu, laçkalaştı, bayatladı, baydı. Bunun adı ne hukuk, ne yasama, ne ileri demokrasi, ne bir şey? Burada bir tek çıkış yolu var arkadaşlar. Tünelin ucundaki ışık "Yeni bir anayasa, Türkiye'yi darbe anayasasından kurtarın." diyor. Tünelin ucundaki ışık diyor ki: "Düşünce, örgütlenme özgürlüğünün zamanıdır." Tünelin ucundaki ışık diyor ki: "Bu ülkede yolsuzluklar, dolansızlık, rüşvet vesaire olmasın zamanıdır." Bu ülkedeki ışık diyor ki: "Adalet herkese lazım; adalet, adalet, adalet." Oysaki bu çözüm sürecinde sayıları 520'yi geçen -hasta ölümüne- son günlerini yaşayan tutuklular, bir polis memurunun raporları nedeniyle hâlâ içeride ölümü bekliyorlar. Bu hafta içinde 3 tane cenaze çıktı.Bu hafta içinde 3 tane cenaze çıktı. Bu mu ileri demokrasi, insan hakları? Allah aşkına söyler misiniz, biz, Mısır'da, demin 4 parti grubu olarak idama karşı çıkarken cezaevlerimizde ölüme gün sayan insanlarımız var, ölüme gün sayan! Fikirleri ne olursa olsun, suçları ne olursa olsun bu insanlarımıza sahip çıkabiliyor muyuz?
Evet, bir görüşme oluyor, çözüm için, barış için önemlidir, bunun da seçime yansıması olmuştur. Bunu iktidar partisi olsun, Barış ve Demokrasi Partisi olsun, çözümde, barışta ısrar edenler halktan güvenoyu almıştır, olur almıştır ancak bir şey unutulmasın, önümüzde 2 seçim daha var, Cumhurbaşkanlığı var, 2015 genel seçimleri var arkadaşlar. Eğer biz bu süreçleri yasal formatlara bağlamazsak, bizim Meclise sunduğumuz demokratikleşme yasalarına göre bu görüşmeleri yasal bir çerçeveye oturtamazsak, Meclis kararına dönüştüremezsek İrlanda'da IRA gibi, İngiltere Parlamentosu gibi ve daha başka parlamentolar gibi, tıpkı İspanya gibi, İspanya'da ETA'yla yapılan görüşmeler gibi, tıpkı Güney Afrika gibi ve birçok ülkede olduğu gibi, kaynayan kazan Orta Doğu'da geleceğimiz hiç parlak olmayacaktır arkadaşlar. Bunun bir tek yolu vardır, doğru tespit ve yerinde hukuk güvencesi, yerinde demokrasi. Tek çözüm eşitlik, özgürlük ve adalettir arkadaşlar. Bunun dışındaki her kapı diktatörlüğe açılır, her kapı zorbalığa açılır, her kapı baskıya açılır.
Hele böyle yetkilendirdiğiniz güçlerin kontrolü imkânsızsa tıpkı gladyo gibi, tıpkı kontrgerilla gibi, tıpkı Özel Harp Dairesi gibi, tıpkı JİTEM gibi başını önünü alamayacağınız bir gücü kendi karşınızda, kendi elinizle yaratmış olursunuz. Bizden hatırlatması ve biz böyle bir kanuna "hayır" diyeceğiz.
Saygılarımla. (BDP sıralarından alkışlar)