| Konu: | ÜNİVERSİTELERDE AKADEMİSYEN KADROLARI ÜZERİNDE UYGULANAN BASKILARA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 76 |
| Tarih: | 15.04.2014 |
TOLGA ÇANDAR (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok teşekkür ediyorum.
Konuşmama başlamadan önce, Milas Kemerköy ve Yeniköy ile Yatağan termik santrallerinde termik santrallerin özelleştirilmesine karşı iki yüz on iki gündür mücadele eden enerji ve maden işçilerini saygıyla selamlıyorum. Enerji ve maden işçileri bulundukları yerde, yani Muğla'da seslerini duyuramadıklarına inandıkları için, daha yakından seslenirsek belki duyarlar deyip Ankara'ya geldiler, bütün olumsuz koşullara rağmen yaklaşık altı gündür Ankara'dalar ancak seslerini yine ne Enerji Bakanına ne sayın hükûmet üyelerine duyurabildiler ama umudumuzu kesmiş değiliz, önümüzdeki günlerde duyacaklardır. Ama İçişleri Bakanı duydu, üzerlerine polis gönderiyor, TOMA gönderiyor. Türkiye'nin çalışan kesimlerinin üzerine TOMA'lar ve polis coplarıyla giden hükûmetlerin sonunun dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun ne olduğunu tarih biliyor, lütfen, tarihe bakarlarsa kendi sonlarının ne olacağını şimdiki yöneticiler de görecektir.
Konumuza gelince...
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri...
BAŞKAN - Sayın konuşmacı, bir dakika, sürenize ekleyeceğim.
Sayın milletvekilleri, lütfen, sohbetinize kulislerde devam etmenizi öneriyorum, çünkü büyük bir uğultu var. Konuşmacı kürsüde, en azından onu anlayabilelim, dinleyebilelim, bu konuda hassasiyetinizi rica ediyorum.
Sürenize ekleyeceğim, buyurun.
TOLGA ÇANDAR (Devamla) - Peki Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Bir ülkede zenginlikten söz edilince, bu sadece ekonomik zenginlik anlamına gelmez. Bu, aynı zamanda, o ülkenin bilimsel ve kültürel birikimleri anlamına da gelir. Bir bilim adamı bir tespitinde şöyle diyor: "Bir ülkenin bilimi, sanatı hakkında bilginiz yok ama o ülkenin toplumsal yapısı hakkında bir fikriniz varsa üç aşağı beş yukarı sanatı hakkında bir şeyler çıkarabilirsiniz." Tersi de doğrudur; toplumsal yapı hakkında bir şeyler biliyor ama bir ülkenin sanatı, bilimi hakkında herhangi bir şey bilmiyorsanız, o ülkenin toplumsal yapısına bakarak bilimi hakkında... Bu, şu demektir: Bir ülkede bilimsel ve sanatsal gelişmelerle o ülkenin toplumsal, siyasal yapısındaki gelişmeler arasında bire bir koşutluk vardır. Bunun doğru olduğunu bir an için bile kabul etsek, bugünkü Türkiye ortamının -bu anlamda çok önemli- bu tablonun çok hoş olmadığı, güzel olmadığı ortadadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üniversitelerde kadrolaşma, kutuplaşma devletin tüm kademelerinde olduğu gibi akademisyenler arasında da yaygındır ve unvanlarını torpille alan sözde bilim insanları, gerçek bilim ve sanat insanları üzerinde uyguladıkları baskılarla ülkemizde bilim ve sanat ortamının gittikçe körelmesine neden olmaktadır. Ayrıca, Devlet Planlama Teşkilatı ve Avrupa Birliği kapsamında alınan bilimsel projelerin yürütücülüğünün genellikle idari personel ve bürokratlar tarafından yapılmasından dolayı bilimsel araştırma konusuyla ilgisi olmayan kişilerin proje kaynaklarını heba ettiğini görmekteyiz. Bu, aynı zamanda, fikir ve sanat eserlerinin özgün değerlerinin korunmasını da güçleştirmektedir. Kısacası, bilimsel projelerin bilim adamları, o projenin sahibi olan insanlar tarafından yapılması gerektiğini göstermektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vizyonu olmayan idareciler, dekan ve bölüm başkanları laboratuvarını kurduğu hâlde, söz gelimi Harvardlı bir öğretim üyesini davet ediyorsunuz Türkiye'ye Türk, "Getir, laboratuvarını da buraya kur." diyorsunuz ama bir süre sonra, konusuyla ilgisi olmadığı hâlde yaptığı tüm yayınların altında kendi imzasını görmek istiyor dekan. Neden? Hangi hakla? Bu emek sömürüsünün önüne mutlaka geçilmeli, uluslararası anlaşmalarla üniversite öğrencilerinin uluslararası ilişkilerinin yolu açılmalı. Ulufe dağıtır gibi dağıtılan bu üniversite kadrolarının bir an önce -kadrolaşmanın- önüne geçilmeli ki Türkiye bilimsel gelişmelerde diğer ülkelere göre geri kalmasın.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)