GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: DEVLET İSTİHBARAT HİZMETLERİ VE MİLLİ İSTİHBARAT TEŞKİLATI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR (2/2011) (S. SAYISI: 563)
Yasama Yılı:4
Birleşim:76
Tarih:15.04.2014

EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 563 sıra sayılı Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 4'üncü maddesi üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

İnsan hakları ve güvenlik arasında bir gerilim olduğuna ilişkin tartışmalar uzunca bir süreden beri yapılmaktadır. Ne var ki güvenlik dendiğinde bireyin değil, devletin güvenliği daha çok öne çıkarılmaktadır. Devletin güvenliği söz konusu olunca da insan haklarıyla güvenlik, özel olarak da ulus devletin millî güvenliği arasında bir gerilim kaçınılmaz olarak ortaya çıkmaktadır. Nitekim, tarih devletlerin güvenlik gerekçesiyle insan haklarını nasıl kısıtladıklarının ya da insan hakları ihlallerini nasıl meşrulaştırmaya çalıştıklarının örnekleriyle doludur.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de cumhuriyetin kuruluşundan bu yana güvenlik kaygıları ön plandadır ve devlet politikalarının tespitinde ve yasama sürecinde güvenlik kaygıları belirleyici olmuştur. İnsan hakları ise Türkiye'ye özgü koşullar gerekçe gösterilerek, çoğu zaman güvenlik adına geriye, ikinci plana itilmiştir. Güvenlikçi bakış açısının belirleyici rolü ülkedeki neredeyse tüm siyasi sorunların başından itibaren birer güvenlik ve asayiş sorununa indirgenmesine yol açmıştır.

Güvenliği esas alan bakış açısı cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren belirleyici bir yere sahiptir ve bu yüzden de o zamandan beri güvenliği esas alan, güvenlik adına hak ve özgürlükleri sınırlayan, istisnai yolları ve yöntemleri âdeta normalleştiren düzenlemeler göze çarpmaktadır. Bunların tamamı çok uzun bir liste oluşturmaktadır. Ancak bu düzenlemelerin önemli sonuçlar doğurmuş ve insan haklarını en çok etkilemiş olanlarından bazılarına değinmeyi gerekli görüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle Takrir-i Sükûn Kanunu, Sıkıyönetim Kanunu, Olağanüstü Hâl Kanunu gibi yasalar güvenliği yegâne parametre olarak kabul eden, istisnai, olağanüstü yönetim sistemleri öngörmekteydiler. Türk Ceza Kanunu, Terörle Mücadele Kanunu, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun gibi yasalar ise güvenliği sağlama adına uygulanacak yaptırımları ve yargı kurumlarını düzenlemektedir.

Ne var ki bu düzenlemeler ve kurumlar aracılığıyla hangi dönemlerde ne kadar insanın gözaltına alındığı, tutuklandığı ve mahkûm edildiği tam olarak tespit edilememektedir. Suçların tanımlanmasındaki belirsizlikler yüzünden ne resmî kurumlar sağlıklı veriler açıklamakta ne de sivil toplum örgütleri bir izleme ve raporlama yapabilmektedirler.

Değerli milletvekilleri, tüm politik sorunlarını militarist bakış açısıyla asayiş ve güvenlik sorununa indirgeyen Türkiye, uzun yıllar boyu güvenlik gerekçesiyle olağanüstü rejimlerle yönetilmiştir. Olağanüstü rejimler insan hakları ihlallerinin daha çok yoğunlaşmasına, kolaylaşmasına ve süreklileşmesine yol açmıştır; hatta Türkiye'de olağanüstü rejim, büyük ölçüde olağan rejim hâline dönüştürülmüştür, istisnai ve geçici olmaktan çıkarılıp kural hâline getirilmiş ve süreklileştirilmiştir. Bu politikalarla toplumun ülkenin etrafını kuşatmış dış düşmanlarla ve bir türlü yok edilemeyen iç düşmanlarla mücadele etme zorunluluğuna inanmasına çalışılmış ve büyük ölçüde de başarılı olunmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu güvenlikçi bakış açısı kaçınılmaz olarak bir taraftan devletin kutsallaştırılarak yüceltilmesine, diğer taraftan da insan haklarının devlet karşısında ikinci plana itilmesine yol açmıştır. Önerimiz odur ki, 4'üncü maddeyle öngörülen devletin yüceltilmesine madalya vermek yerine acilen Türkiye Büyük Millet Meclisi yasama faaliyetlerinin insan haklarına uyup uymadığını denetleyebilecek mekanizmalar kurulması gerekmektedir. Böylelikle İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna kanun tekliflerinin Türkiye'nin de imzalamış olduğu uluslararası insan hakları belgelerine uyup uymadığını inceleme görevi verilmesi gerektiğine inanmaktayız.

Bu düşüncelerle tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)