| Konu: | DEVLET İSTİHBARAT HİZMETLERİ VE MİLLİ İSTİHBARAT TEŞKİLATI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR (2/2011) (S. SAYISI: 563) |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 77 |
| Tarih: | 16.04.2014 |
CHP GRUBU ADINA ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. İkinci bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. İkinci bölüm üzerindeki sözlerime geçmeden evvel bir iki hususu dikkatinize sunmak istiyorum:
Sayın milletvekilleri, iktidar partisi sözcüleri genellikle 30 Martta yapılan yerel yönetim seçimlerinde başarı sağladıklarını ve bu şekilde vatandaşların Adalet ve Kalkınma Partisini ve Adalet ve Kalkınma Partisine mensup bazı bakanların ve Sayın Başbakanın yaptıkları iddia edilen yolsuzlukları akladığını iddia ediyorlar. Şimdi, önce şunu bizim görmemiz lazım: Bu bir yerel yönetim seçimiydi, yolsuzlukları aklama, kabul etme veya reddetme seçimi değildir. Yolsuzlukların aklanacağı veya yolsuzluklara karar verileceği yer mahkemelerdir. O nedenle yapılacak olan şudur: Siz bu iddialara muhatap olan sayın kişilerin aklanmasını istiyorsanız, onlara kendilerini aklama hakkı verin ve onları yargıya sevk edin. Bu sağlanmadıkça, bunlar yargıda aklanmadıkça siz Cumhuriyet Halk Partisini bu şekilde suçlayamazsınız. Onlar ancak yargıda aklanırlarsa o zaman Türkiye bu konuda tatmin olmuş olur, vatandaşlarımız tatmin olmuş olur.
Şimdi, ikinci bir husus: Sayın Beşir Atalay Bakanlar Kurulu kararlarının müşavereyle alındığını -mealen söylüyorum- yani tartışıldıktan sonra alındığını ifade etti. Şimdi ben Sayın Beşir Atalay'a soruyorum, kendisi de o zaman kabinedeydi: Sizin kabinenizde canlı yayında kendi istifasını öğrenen sayın bakan var mıydı, yok muydu? Evet, sayın milletvekilleri, bir sayın bakan -sizin partinize mensup- istifasını yani kendisinin istifasını televizyonda canlı yayındayken öğrendi. Bunu Sayın Beşir Atalay da biliyor. Biz Bakanlar Kurulu kararlarının nasıl alındığını üç aşağı beş yukarı biliyoruz. Biz bunu insanlarımızın dikkatine sunmak istiyoruz. Yoksa Sayın Beşir Atalay'ın söylediği gibi değildir.
Değerli milletvekilleri, MİT'in görevlerinde ve fonksiyonlarında değişiklik yapılıyor. Bakın, MİT Kanunu'nun yani mevcut 2937 sayılı Kanun'un 4'üncü maddesinde MİT'e verilecek olan görevler sayılmış, tadadı olarak sayılmış ve buna ilaveler yapılıyor. İlaveler yapılırken de, biliyorsunuz "MİT -mevcut kanunun son fıkrasında vardır bu- Devlet istihbaratından başka işlere yöneltilemez." Yani sadece MİT'e devlet istihbaratıyla ilgili görev veriliyor ama getirilen bu değişiklikle bunun dışında MİT'e, Millî İstihbarat Teşkilatına pek çok görev veriliyor. Yani MİT'in görevlerinde ve fonksiyonlarında, işlevlerinde değişiklik yapılıyor. MİT bir istihbarat birimi olmaktan çıkıyor, aynı zamanda bir operasyon bölümüne dönüştürülüyor, MİT bu şekilde bir iç güvenlik birimi hâline getiriliyor, biz bunu söylüyoruz. Bu, MİT'in yararına değildir; bu, MİT'i güçlendirmek değildir, tam tersine bu, MİT'i tartışılır hâle getirir, MİT'i asıl işlevinden uzaklaştırır, siyasi tartışmaların içine sokar. Yani şu anda istihbarat örgütlerinin istihbaratı üzerine operasyon yapmak gerekiyorsa bu operasyonu yapacak iç güvenlik birimlerimiz yok mudur? O iç güvenlik birimleri kendilerine verilen görevleri layıkıveçhile yerine getiremiyorlar mıdır ki MİT'e bu şekilde bir operasyon görevi veriliyor? Öyle değil. Ya nedir? Sayın Başbakanın ve Hükûmetin güvenlik birimlerine, iç güvenlik birimlerine özellikle de Emniyet teşkilatına bakış açısı değişmiştir. Emniyet teşkilatını ve yargıyı, yargının bir bölümünü kendince "paralel yapı" olarak adlandırmaktadır.
Biz diyoruz ki siz on iki yıl, şimdi -tırnak içerisinde söylüyorum- "paralel yapı" olarak nitelendirdiğiniz kişilerle koalisyon kurmadınız mı? Onlarla müşterek devleti idare etmediniz mi? Siz "Ne istediniz de Tayyip Erdoğan karşılamadı?" demediniz mi? Tüm bunlar ortada iken şu anda, yolsuzlukların ve rüşvetin üzerini örtmek için devlet teşkilatını, devlet kurumlarını bu şekilde hallaç pamuğu gibi atmak uygun mudur sizce? İşte, ben burada Millî İstihbarat Teşkilatı yetkililerini de uyarıyorum. Bu, o teşkilatın yararına değildir. Bu, tamamen Hükûmete bağlı, tamamen Başbakana bağlı bir istihbarat örgütünün temel taşlarını döşeme operasyonudur. Buna kesinlikle izin vermememiz lazım. Herkese söylüyorum. Bakınız, bu sizin de yararınıza değildir. Günlük olaylara göre, konjonktüre göre devlet birimlerini şekillendiremezsiniz. Şekillendirirseniz de sonuçta bumerang gibi size döner.
Sayın Başbakan işine gelmeyen kurumları şu veya bu şekilde itham etmektedir. Şimdi de Sayın Başbakanın hedefinde Anayasa Mahkemesi var. Düne kadar Anayasa Mahkemesine yapmadığı övgüler yoktu, övüyordu, işlemlerini ve kararlarını övüyordu ama şu anda Anayasa Mahkemesi zaten kendilerinin de Anayasa'ya aykırı olduğunu bile bile çıkardıkları bir kanunu iptal etti diye Anayasa Mahkemesi hâkimlerini düelloya davet eder gibi cübbelerini çıkararak siyasete davet etmektedir. Bu bir başbakana yakışıyor mu? Elbette demokratik ülkelerde, demokraside her kurumun kendi görev alanları vardır, Parlamentonun da vardır, Anayasa Mahkemesinin de vardır, diğer birimlerin de vardır. Her kurum, her devlet birimi kendisine verilen görevler içerisinde, sınırlar içerisinde görevini yapmaya gayret edecektir.
Şimdi, bakınız, şunu özellikle belirtmem lazım: Millet, Adalet ve Kalkınma Partisine devleti yönetsin diye iktidar verdi, devlet olsun diye değil. Parti iktidarı, devlet iktidarı olmaz. Sadece, iktidar partisi, devleti yönetir. Biz bunu dediğimiz zaman AKP sözcüleri diyorlar ki: "Efendim, Cumhuriyet Halk Partisi döneminde de valiler il başkanıydı, içişleri bakanları genel sekreterdi." Bunun da düzeltilmesi lazım.
Sorun şu: Bilen var, bilmeyen var. Bilen de konuşuyor, bilmeyen de konuşuyor.
Bakın, sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi bu değişikliği 1936 yılında yaptı. 1936 yılında, zannediyorum temmuz ayında yaptı. Ve 1939 yılının Ocak ayında da kaldırıldı. İki buçuk yıl bu değişiklik yürürlükte kaldı. Oysa siz on iki yıldır devleti parti devleti hâline getirmek istiyorsunuz. Cumhuriyet Halk Partisi tersini yaptı. Cumhuriyet Halk Partisinin kurucuları aynı zamanda devletin de kurucularıydı. Buna rağmen çok partili rejime geçtiler. Ancak siz, çok partili rejimden ülkeyi bir devlet partisi rejimine götürüyorsunuz. Bunu bu millet mutlaka değerlendirecektir. Sayın Başbakan da herkesi düelloya davet etmekten vazgeçecektir.
Suriye politikasıyla da ilgili bir iki konuyu dikkatinize sunuyorum. Şayet Türkiye dengeli bir politika izleseydi, tüm tarafları aynı zeminde buluşturacak bir politika izleseydi, Suriye olayları bu seviyeye gelmezdi; birincisi bu.
İkincisi, Orta Doğu'nun üç önemli devletinde Türkiye Cumhuriyeti'nin büyükelçileri yok; Mısır'da yok, İsrail'de yok, Suriye'de yok.
Bakın, değerli milletvekilleri, Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı Suriye Dışişleri Bakanıyla görüşebiliyor ama Türkiye Cumhuriyeti'yle komşusu Suriye arasında hiçbir iletişim kanalı yok. Bu size akılcı geliyor mu, bunu soruyoruz.
Çok teşekkür ederim.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)