| Konu: | CHP GRUBUNUN, MERSİN MİLLETVEKİLİ AYTUĞ ATICI VE 27 MİLLETVEKİLİ TARAFINDAN SURİYE'DE SARİN GAZI KULLANILARAK YAPILAN KATLİAMDA TÜRKİYE'NİN ROLÜ OLDUĞUNA DAİR DİLE GETİRİLEN İDDİALARIN ARAŞTIRILMASI AMACIYLA 10/4/2014 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN GENEL GÖRÜŞME ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 22 NİSAN 2014 SALI GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 79 |
| Tarih: | 22.04.2014 |
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, 10 Nisan 2004 tarihinde yüce Meclise verdiğimiz, Suriye'de sarin gazı kullanılarak yapılan katliam konusunda uluslararası alanda ülkemizi zan altında bırakan iddialar hakkında genel görüşme önergesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Çocukların ölümüne sebep olanları, aracı olanları veya taraf olan herkesi her şartta lanetleyebilen milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, genel görüşme, toplumu ve devlet faaliyetlerini ilgilendiren belli bir konunun Genel Kurulda görüşülmesi olarak tanımlanır. Bizler de, önergede imzası bulunan milletvekili arkadaşlarım toplumun üzerinde kuşaklar boyunca bir leke olarak kalabilecek bir konunun önüne geçmek için halkımız adına denetim görevimizi yerine getirmek istiyoruz, bunu bir iç politika malzemesi yapmıyoruz, kimse başka türlü yorumlamamalıdır. Bu şekilde karanlıkta kalan bazı devlet faaliyetlerini aydınlatarak dünyanın karşısında alnı açık şekilde ve dimdik durmak istiyoruz. Böylece, ülkemiz olarak çocuklarımıza, torunlarımıza karşı tarihsel sorumluluğumuzu da yerine getirmiş olacağız. Çünkü geçmişte yaşanan bazı tarihî olayların toplumları ne kadar meşgul ettiği ve derinden yaraladığını çok iyi biliyoruz.
Maalesef, ülkemiz ve Başbakanın adı bugünlerde uluslararası alanda Suriye'de Guta bölgesinde sarin gazı ile yapılan insanlık dışı katliamla birlikte anılmaktadır. Türkiye isminin bir makalede bile olsa bu şekilde geçmesi gerçekten utanç vericidir. İktidar, bu iddianın ortaya atılmasına neden olacak şekilde Suriye iç savaşında taraf tutmuş, komşuluk ilişkileri bir yana diplomatik kuralları bile yok saymış, savaşmak için her fırsatı değerlendirmek istemiştir. Bu tutumlar uluslararası alanda Türkiye'yi her türlü oyuna açık hâle getirmiştir. Nitekim benzer iddialar Suriye'nin komşuları olan Irak, Lübnan, Ürdün ve hatta can düşmanı olan İsrail'e bile yapılmamıştır. Türkiye'nin başındaki beceriksiz dış politika yapıcıları kraldan çok kralcı davranarak ve hatta açıkça Suriye'deki iç savaşın iç işimiz olduğunu ilan ederek ülkemizi dünyada hedef noktasına koymuştur.
"Türkiye'nin Suriye'de kimyasal silah kullanımında rol aldığı" gibi utanç verici bir iddianın ortaya atılmasının sebeplerini şimdi tek tek incelememiz gerekiyor. Başbakan Büyük Orta Doğu Projesi'nin, dolayısıyla bu savaşın eş başkanlığını yaparken uyguladığı beceriksiz, "sıfır sorun" sahte isimli dış politika yüzünden yanı başımızdaki savaşın sonuçlarını en hafif deyimiyle öngörememiştir. Hatta hayallerin etkisinde yaşayan yöneticiler komşu iç savaşını fırsata çevirmek bile istemiştir. Başbakan savaşın sonuçlarını öngörmemek bir yana gizliden gizliye müdahil olduğu Suriye savaşına açıktan müdahil olmak istediğini 2013 Eylül ayında G20 Zirvesi'ne giderken "Her türlü koalisyona girmeye hazırız." diyerek açıkça söylemiştir. Şimdi, bu şekilde açıkça bir ifadeden sonra dünya kamuoyundan bu şekilde iddialar gelmesini yadırgamamak gerekiyor, ama çıkıp bunlara adamakıllı, Hükûmetin cevap vermesi gerekiyor. Onun için, bizim bu genel görüşme önerimizi iç politika malzemesi yapmaktan çıkarıp derhâl Hükûmetin açıklayıcı, doyurucu bilgiler vermesini de bekliyoruz.
Batılı güçlerin Suriye'ye müdahale gerekçesi neydi hatırlayalım. ABD'nin kırmızı çizgisi olarak da biliniyordu. Diyorlardı ki: "Suriye halkına karşı eğer devlet kimyasal silah kullanırsa bu bizim kırmızı çizgimizdir." İşte bu kimyasal silah Suriye'de Şam'a yakın Guta bölgesinde kullanıldı. Yani kırmızı çizgi aşılmış oldu, yani Suriye'ye dışarıdan müdahale gerekçesi doğmuş oldu, öyle gibi görünüyordu hadise. Peki, gerçekten böyle miydi? Bilmiyoruz. Niye bilmiyoruz? Çünkü her türlü müdahale hazırlığı yapılmış idi ancak son anda iptal edildi. Her şey hazırdı, Amerika, bir tek, düğmeye basacaktı ama aniden bir şey oldu ve bu kararından vazgeçti. İyi ki bu savaş iptal edildi, yoksa sizin sayenizde şimdi fakir çocukları her zaman olduğu gibi ölmeye, savaşmaya gidiyor olacaktı. O nedenle, Suriye'ye müdahale yapılmasından vazgeçildiğinin nedenlerini mutlaka mutlaka araştırmamız gerekiyor, ki bu iddialara cevap verebilelim.
2013 G20 Zirvesi'nde iktidarın başı bütün dünyadan önce savaş çığlıkları atarken hemen bitişik odada Obama ve Putin Suriye'ye dış müdahale yapılmaması konusunda konuşuyordu ve Başbakan bu toplantıya alınmadı, hatta bu toplantı Erdoğan'a haber bile verilmedi. 2011 yılında Amerika Birleşik Devletleri, Libya'ya müdahalesinden sonra Suriye'ye müdahalenin şartlarını açıklamıştı. Biliyorsunuz, Amerika Birleşik Devletleri Libya'ya hiç tereddüt etmeden müdahale etti ama aynı müdahaleyi Suriye'ye yapmak istemedi. O zaman Dışişleri Bakanı "Kardeşim, ne kırmızı çizgisi, ne kimyasal gazı? Bakın, 100 bini aşan bir mülteci sayısı var. Ne duruyorsunuz daha, saldırın Suriye'ye." diye bütün dünyayı kışkırtıyordu. İşte bu nedenle savaşa hazır bir ülke sanki savaşın gerekçelerini ortaya çıkarıyormuş gibi bir hava yaratıldı. O yüzden bu iddialar ortaya atıldı, bu iddiaların derhâl uygun şekilde, güzel verilerle, delillerle yalanlanması gerekiyor. "Vallahi biz yapmadık." demekle bu iş olmaz.
Şimdi, 2013 Mayıs ayında önemli bir hadise yaşandı ülkemizde. Adana ve Mersin'de yapılan operasyonlarda El Nusra üyeleri 2 kilogram sarin gazıyla yakalandı değerli arkadaşlarım. Şimdi, sen ülkende sarin gazıyla El Nusra'yı yakalayacaksın, ondan sonra bu gibi iddialar çıktığında "Vallahi ben yapmadım." diyeceksin. Üstüne üstlük bütün dünyayla dalga geçer gibi kalkacak Moskova Büyükelçimiz "Efendim, o sarin değildi, antifrizdi." diyecek. Herkesi bize güldürdünüz ama kimsenin benim ülkeme gülme hakkı yoktur, hiç kimsenin benim ülkemle dalga geçmeye hakkı yoktur, hiç kimsenin sizin yüzünüzden benim ülkemi iğrenç bir kimyasal savaşa müdahil olarak göstermeye de hakkı yoktur. O yüzden, çıkacaksınız, burada bu kimyasal savaşa müdahil olmadığınızı delillerle, ispatlarla halkıma anlatacaksınız. Bakın, El Nusra mensupları 2 kilogram sarinle yakalandıktan sonra ne oldu? Yirmi beş yılla yargılanmaya başlandı, bir de baktık ki serbest kaldılar. "Ya, kardeşim, siz parasız eğitim isteyen çocukları içeri tıkıyordunuz, bu adamları niye serbest bıraktınız, ötmelerinden mi korktunuz?" diye insanlar size soruyorlar. Haksızlar mı? Değiller.
Bakın, bu kimyasal savaşta Suriye'de 1.300'den fazla insan katledildi ve daha günler bile geçmeden bu kimyasal saldırıdan sonra Suriye tarafının, Suriye devletinin bu işi yaptığını söyledi Hükûmetimiz ve elinde çok ciddi deliller olduğunu söyledi ve dünyayı derhâl müdahaleye çağırdı. Tabii bu kadar acelecilik ve belgelere bu kadar hızlı ulaşma hevesi bizi şüpheli konuma getirdi tüm dünyada ve bu iddiaların ortaya çıkmasına neden oldu. Daha sonra Suriye çıktı "Ben yapmadım." dedi ve Amerika müdahaleden vazgeçti. Çünkü orada kullanılan sarin gazı ile Suriye'nin elindeki sarin gazı arasında farklılıklar bulundu. O nedenle, siz, çıkıp, MİT olarak "Kardeşim, benim elimdeki sarin gazını tahlile gönderiyorum. -İngiltere'de bunun laboratuvarı var- Bakın, orada kullanılan ile burada bulunan aynı değil. Benim burada bir müdahalem yoktur." demek zorundasınız.
Adana'da sarin gazıyla yakalanan El Nusra'nın elebaşı Heysem Kassab, kimdi bu adam? Daha önce hangi eylemleri vardı? Başka faaliyetler oldu mu? Türkiye'den, serbest bırakıldıktan sonra, nereye kaçtı, hangi kapıdan çıktı? Bütün bunlar cevap bekleyen sorular. Aynı olayda yargılanan 10 kişiye ne oldu? Bütün bunlar cevap bekliyor.
Kalkmış, dünyada 2 tane çok ünlü, çok meşhur gazeteci, ciddi, güvenilir gazeteci bunları raporlamış. Bunları raporladı diye de, siz, bu 2 insanı düşman ilan ettiniz. Hayır, bu iddiaları ciddiye almak zorundasınız.
İnşallah, bu işte bizim parmağımız yoktur, ama bizi rahatlatın. Gelin, bu genel görüşmeyi kabul edin ve bizi rahatlatın. Türkiye kamuoyunu rahatlatın ve deyin ki: "İşte ispatı. Biz yokuz." Ama sakın, AKP adına çıkacak olan konuşmacı "Vallahi biz yapmadık.", "Reddediyoruz.", "Külliyen yalan." gibi lafları hiçbir şekilde etmemelidir.
Bakın, biz öyle bir ülkeyiz ki çocuklar için bayram yapıyoruz ve insanlık suçu işlemek istemiyoruz.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)