GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP GRUBUNUN, MERSİN MİLLETVEKİLİ AYTUĞ ATICI VE 27 MİLLETVEKİLİ TARAFINDAN SURİYE'DE SARİN GAZI KULLANILARAK YAPILAN KATLİAMDA TÜRKİYE'NİN ROLÜ OLDUĞUNA DAİR DİLE GETİRİLEN İDDİALARIN ARAŞTIRILMASI AMACIYLA 10/4/2014 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN GENEL GÖRÜŞME ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 22 NİSAN 2014 SALI GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN
Yasama Yılı:4
Birleşim:79
Tarih:22.04.2014

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

CHP'nin vermiş olduğu bu önergeyi dikkatle okudum. Önerge, ortaya koyduğu iddia ile kullandığı dil arasında çelişkiler olan bir önerge. Bakın, önergeden bazı ifadeleri okuyorum: "Katliamda Türkiye'nin rolü olduğuna dair iddialar uluslararası kamuoyunda giderek artmaktadır." Kim bunu tespit ediyor; kamuoyunda arttığı, bu spekülasyonların yükseldiği hususunu tespit eden otorite kim? Pasif bir özne üzerinden dolaylı bir anlatım kesinlikle ikna edici değildir.

İkincisi "Amerika Birleşik Devletleri'nin niçin Suriye'ye harekât yapmaktan vazgeçtiği tartışılmış ancak kesin bir kanaate varılamamıştır." Bu kanaate varmayan kim? Amerika'nın bu müdahaleyi yapmadığına ilişkin tartışmalar tabii ki oldu ama burada ima edilen şekilde değil. Onu da anlatacağım yeri geldiğinde.

Üçüncüsü, burada bir başka şey, David Shedd'e hitaben yazıldığı ifade edilen bir rapora dayandırılmaktadır. Önergenin dili sürekli dolaylı, imalı, kesin bir kanıt olmaksızın sadece "mışlı" ifadelerle ortaya konulan bir anlatıya yaslanıyor. Anlatı, önergenin anlatısı...

ENGİN ALTAY (Sinop) - Biz de "Siz yaptınız." demiyoruz Naci Bey, "Araştıralım." diyoruz.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Efendim, iddia bize ait değil.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Aytuğ Bey burada o kadar ateşli bir konuşma yaptı ki -gerçi her zamanki üslubu olabilir- insan o ateşli konuşmayı dinleyince o ateşli konuşma bağlam itibarıyla "Evet, siz yaptınız." diye bağıran bir konuşma gibi anlaşılıyor. Çünkü, bu heyecan, bu öfke, bu kızgınlık, sadece spekülasyon ve iddialara ilişkin bu hararetli anlatım biçimi niçin yapılıyor acaba, buradaki kasıt ne? Bunu bir soru işareti olarak ifade ediyorum.

Değerli arkadaşlar, 21 Ağustos 2013 tarihinde Şam'ın Guta bölgesinde yapılan kimyasal saldırı sonucu 1.400 kişi hayatını kaybetti. Birleşmiş Milletler, konuya ilişkin araştırma heyeti düzenledi. Guta'daki bu kimyasal saldırının karadan karaya roketler vasıtasıyla yapıldığı hususu kayıt altına alındı. Bunu yapabilme konusu -Birleşmiş Milletlerin kayıtları üzerinden konuşuyorum- muhalefetin böyle bir kapasitesi olmadığı, bunun Esed güçleri tarafından yapıldığına ilişkin kuşkuya yer bırakılmayacak şekilde Birleşmiş Milletlerin raporlarında ifade edildi.

Şimdi, Amerika bir kırmızı hat olarak bu sarin gazı kullanımını, kimyasal silah kullanımını ifade ettiği hâlde niçin vazgeçtiği sorusunu arkadaşlar eğer o dönemi yakın bir şekilde takip etselerdi bilirlerdi. Putin'in 12 Eylül tarihinde Amerikan halkına hitaben kaleme aldığı mektubu, üstlendiği inisiyatifi ve Suriye'nin alelacele, oradaki Esed rejiminin alelacele elindeki kimyasal silahların denetimini Birleşmiş Milletlere bırakma kararını ve bunun üzerinden herhangi bir askerî operasyon olmaksızın -ki Putin, yazısında da bahseder, böyle bir operasyon her hâlükârda Suriye'deki sivillere ilişkin kayıplara yol açacaktır, üstelik Amerika'nın geçmişteki, Irak ve Afganistan'daki operasyonlarına da atıf yapar Putin bu yazısında- dolayısıyla diplomatik yollara bir imkân ve şans tanınması doğrultusunda bir inisiyatif üstlendi. Sonrasında Amerika'nın İngiltere ve Fransa'yla birlikte Suriye'ye karşı askerî harekâta girmemesinin en önemli sebeplerinden biri bu inisiyatiftir ve Birleşmiş Milletlerin kontrolüne Esed rejiminin kendi kimyasal silahlarını teslim etme kararıdır.

Dolayısıyla, burada "Efendim, Amerika, sonradan bu işin arkasında başkalarının olduğunu düşündü. O yüzden bu kararı böyle almak istemedi, başka yöntemler kullanmak istedi." tarzında şaibe doğurucu değerlendirmeler kesinlikle yanlıştır.

Şimdi, bu iddialar nereden geliyor? Bu iddialar Seymour Hersh diye bir gazeteciden geliyor. Bu gazeteciye ilişkin araştırma yaptığınızda sürekli karşınıza kafanıza sanki sopayla vurur gibi "Pulitzer ödüllü gazeteci, Pulitzer ödüllü gazeteci" diye... Böylelikle buradaki ifadesini sanki sahih bir ifade, Türkiye'yle ilişkili olduğu iddiasını ve imasını sahih bir ima imiş gibi anlatan hegemonik bir dil olduğunu görürsünüz; oysaki bu Seymour Hersh dediğimiz arkadaş, bir kere, daha önceki yıllarda da zaman zaman yanlış çıkan kehanetlerde, şaşırtıcı birtakım ifadelerde bulunmuş bir gazetecidir. Gazetecilikte galiba böyle mühim olaylara ilişkin haberler yaptığınızda o yüksek adrenalini sürdürmek için sürekli, benzer türden haberler yapmak ve skandalvari olaylar ortaya çıkartmak gibi bir sarhoşluğun içine giriyorsunuz.

Bu Seymour kardeşimiz de mesela "Amerika İran'ı işgal edecek." diye dört yıl önce bir kehanette bulunmuş, Pulitzer ödüllü bu gazeteci. Amerika İran'ı işgal etti mi? Hayır. Aynı zamanda "Ladin'in Amerika tarafından öldürüldüğü kocaman bir yalandır." diye yazılar yazmış. Yalan mı acaba? Ladin'in nasıl öldürüldüğüne dair belgeseller var, çeşitli kanıtlar var.

Sonuçta Pulitzer ödüllü bu gazetecimizin sınıfta kaldığı haberleri olduğunu da unutmayalım. Kaynak olarak gösterilen kişinin gazetecilik müktesebatına dair de muhakkak bir araştırma yapmak... Onun da kaynağı belirsiz kişilere atfen, üstelik Beyaz Saray ve onlar tarafından yalanlanan birtakım açıklamalarına bel bağlayarak, gelip burada ima ve dolayın üzerinden Türkiye'ye nasıl bir sonuç çıkartılabilir -Suriye'yle ilişkisi bakımından- tarzından bağlama yerleştirilebilecek, öyle anlaşılabilecek bir tutumdan kaçınalım derim.

Dolayısıyla, ben doğrusu CHP'nin böyle bir olay üzerinden... Aytuğ Bey her ne kadar "Bizim niyetimiz, açığa çıksın, bu konular berraklık kazansın." tarzında suretihaktan görünen bir ifade kullandı ama ben öyle düşünmem. Ama Türkiye'deki insanlar, şu bizi dinleyenler şöyle düşünebilirler, o konuda da sizi uyarayım: "CHP her vesile, her türlü şaibeyi ve uluslararası iddiayı, Suriye'ye ilişkin o kirli savaşın başka yerlerdeki kirli uzantılarını Türkiye'de hasım olarak gördüğü AK PARTİ'yi zor duruma düşürmek için sonuna kadar kullanma eğiliminde." şeklinde bir bağlama yerleştirebilirler.

ENGİN ALTAY (Sinop) - Düşünmezler, bilakis...

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Öyle zaten.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Ben, tabii, CHP gibi, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda çok önemli rol üstlendiğini her zaman ifade eden ve devleti sahiplenme konusunda hayli güçlü retoriği olan bir partinin, bir anlayışın, bir kolektif bilincin böyle bağlama yerleştirilebilecek, yerleştirildiğinde de haklı gerekçeleri olacak insanlara karşı daha dikkatli bir dil ve araştırma önergesi sunması gerektiğini düşünürüm.

Şimdi, Aytuğ Bey diyor ki: "Her vesile Suriye'yle savaşmak için fırsat kollayan iktidar..."

ENGİN ALTAY (Sinop) - Evet, cuma namazı kılacaktınız ya orada. Ne oldu, hani?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Yani Allah için, şimdiye kadar bu iktidar, sizin dediğiniz gibi, savaş çıkartmak isteseydi o uçak düşürüldüğünde zaten bu savaşı çıkartırdı. Al sana kanıt, uçak düşmüş, savaşı çıkart.

ENGİN ALTAY (Sinop) - Cuma namazı ne olacak? Naci Bey, cuma namazı ne olacak?

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Suriye'nin vurup vurmadığı belli değil Hocam.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Bakın, kendi hayal dünyanızda olup bitenleri değerlendirirken gerçekten temennileriniz ile korkularınızı birbirine karıştırıyorsunuz.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Çok korkuyoruz Hocam, vallahi çok korkuyoruz, doğru söylüyorsunuz!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - 2011'den bu yana Suriye'de bir iç savaş yaşanıyor. Eğer dediğiniz gibi bu iktidar "Hele bir fırsatını kollayayım, şu Suriye'ye de haddini bildireyim, burayı arka bahçem hâline getireyim." diye bir rüya görmüş olsaydı, sizin dediğiniz mantıkla davranmış olsaydı bunun verileri vardı ama demek ki sizin bu varsayımınız doğru değil ki bu veriler olmasına rağmen Türkiye çok sağlam bir şekilde durdu.

Bakın, bu sarin olayı dolayısıyla büyük bir çoğunluğu çocuk olmak üzere 1.400 kişi hayatını kaybetti. Buradaki insani duyarlılığı en azından Meclis önergesi olarak buraya getirmenizi de saygıyla karşılıyorum ama ben CHP'den beklerdim ki... Suriye'de 100 binin üzerinde insan öldü. Bu insanlar havadan Esad rejiminin attığı varilli bombalarla öldürüldü. Çoluk çocuk, pazar yerleri, kolları bacakları koptu. Allah rızası için gelip bir önerge verdiniz mi buradaki insanlık dramına ilişkin? Vermediniz. Bugün niye bu önergeyi veriyorsunuz? Biraz önce söylediğim o bağlama yerleştirilebilecek yani CHP'nin "Her vesile iktidara nasıl vururum?" diyerek bu kirli savaşın uluslararası uzantılarını kullandığı şeklindeki bağlama yerleştirilebilecek bir anlayışa açık hâle geliyorsunuz böylelikle.

ENGİN ALTAY (Sinop) - Çok itham ediyorsunuz, çok ağır itham ediyorsunuz partimizi.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Benim görevim uyarmak. Sizin partiniz aynı zamanda bizim partimiz. Hepimiz biriz, bu ülkenin insanlarıyız.

Çok teşekkür ediyorum. Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)