| Konu: | TOPRAK KORUMA VE ARAZİ KULLANIMI KANUNU VE TÜRK MEDENİ KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 82 |
| Tarih: | 29.04.2014 |
CHP GRUBU ADINA RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 564 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bu hafta 26 Nisanda Dünya Veteriner Hekimler Günü'nü kutladık. Bu anlamlı günde biz 3 kardeş veteriner hekim, 1 enişte, 1 de yeğen, 5 kardeş bu mutluluğu hep beraber yaşadık.
Ayrıca, Burdur'umuzun ayrı bir güzelliği vardır; 1'inci Dönem'de Türkiye Büyük Millet Meclisinde vatan şairimiz Mehmet Akif Ersoy temsil etmiştir. Mehmet Akif Ersoy da bir veteriner hekimdir, onun oğlu veteriner hekim ve torunuyla hafta sonunda beraberdik. Ben de 22, 23 ve 24'üncü Dönem'de, vatan şairimiz, meslektaşım Mehmet Akif Ersoy'un ilinde bu bayrağı taşımaktan mutlu olduğumu sizlerle paylaşmak isterim.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde doğal yaşamın olması için toprağın stratejik önemini bilen ve toprağa gönül veren her kişi, kurum ve kuruluş ülke topraklarının korunmasını, geliştirilmesini ve planlı kullanımına yönelik bütünsel bir düzenlemenin yaşama geçirilmesini zorunlu görmektedir.
Korunması gereken Taksim Meydanı değil, ülkenin yedi bölgesine dağılmış bizi biz yapan topraklarımızdır. İşçilerin seslerine kulak verilmesi, fuzuli tartışmaları bırakıp hiçbir vatandaşımızın burnunun kanamasına müsaade etmeyelim. İnatlaşmaya gerek yok. Bir an önce 1 Mayısın Taksim Meydanı'nda kutlanılması için Sayın Bakana da büyük görevler düşmektedir.
Anayasa'mızın 44'üncü maddesi toprağın verimli, ekonomik olarak işletilmesini korumak ve geliştirmek, erozyonla kaybedilmesini önleme ve 45'inci maddesi ise tarım arazileri ile çayır ve meraların amaç dışı kullanılmasını ve tahribini önleme konularında devleti görevli saymıştır. Pekâlâ devlet bu görevini layıkıyla yapabiliyor mu? Bakın, ben hemen hemen ayda en az birkaç kez bölgem olan Burdur'a gidip geliyorum. Ankara çıkışından Polatlı'ya kadar hatta Burdur'a, Antalya'ya kadar korunan 1 metrekare toprak parçası göremiyorum. Satılık bir yer dahi yok, her taraf parsellenmiş. Kimi yerler benzin istasyonu, kimi yerler lokanta, kimi yerler tır parkı, atölye, fabrika ve konutlarla işgal edilmiş durumda. Yani âdeta buralarda "toprağı korumayın" deniliyor. Biz de burada hâlâ toprağın korunması üzerine tasarılar hazırlıyoruz.
Devlet, topraklarımızı korumak için vardır. Oysa ülke toprakları birer birer pazarlanıyor, topraklar kayboluyor. Konuya hep beraber sahip çıkmalıyız. Bu Hükûmet döneminde benzeri görülmemiş bir toprak kıyım politikasıyla karşı karşıyayız. Bugün topraklarımızı, kamu kurum ve kuruluşlarımızı, devlet kaynaklarımızı korumak şöyle dursun, sistemli bir şekilde yok edilmesi için çalışılıyor. Anayasa'mızın hükümleri ve diğer kurumlarla günümüze kadar korunan kaynaklar çeşitli yasal değişikliklerle parasal kaynağa dönüştürülmek isteniyor. Oysa para her şey değildir. Gerekirse parasız da yaşayabiliriz ama topraklarımızdan vazgeçemeyiz, onsuz yaşayamayız. Ne diyoruz? "Toprakla koyun, gerisi oyun." Ayrıca ne diyoruz? "Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır/Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır."
Değerli arkadaşlarım, döneminizde bir bakanımız SEKA özelleştirilmesinde, SEKA için "Stratejik yermiş, ne stratejisi? Önemli olan müşteri bulmak. Müşteri gece gelsin, pijamayla çıkarım karşılarına." diyordu. Çıktı ve sonuç, SEKA, topraklarıyla beraber Yunanlıların oldu. O dönemde şeker fabrikaları için ne diyorlardı? "Kâr edeni de zarar edeni de satacağız." Sonuç, şeker fabrikaları satıldı. Ancak mücadelemiz sonucunda Burdur Şeker Fabrikasını topraklarıyla beraber kurtardık. PETKİM, TÜPRAŞ, TELEKOM, Sümerbank gibi birçok kurum ne kadar acıdır ki topraklarıyla beraber yabancılara ve yerli şirketlere özelleştirme adı altında satıldı. Bugün ülkemizin en güzel kıyı şeritleri yabancıların işgali altında. Yabancılar Türkiye'ye her yıl tatile gelip tatil beldelerinde para harcayacağına kendine toprak alıp bir ev veya villayla mülk ediniyor. Öyle beldelerimiz var ki Türk'ten çok yabancı yaşıyor. Topraklarımız el değiştiriyor. Bu duruma "dur" demeliyiz.
Değerli arkadaşlarım, adım adım ülke toprakları pazarlanıyor. Ekonomi kötüye gittikçe iktidar ne yapacağını bilemez bir şekilde kaynak yaratmak için ülkeyi pazarlama yoluna gidiyor. Yakında kendi ülkemizde misafir konumuna düşersek kimse şaşmasın. Zaten topraklarımız işgal altında. Ülkenin en önemli sanayi tesisleri, stratejik tesisleri, topraklarımız birer birer elden çıkarılıyor. Kendi deyimleriyle "Babalar gibi satılıyor." Örnek istiyorsanız, Adapazarı, İstanbul, Antalya, Muğla, Mersin illerine bakın, görürsünüz.
Kurtuluş Savaşı sonrasında kurulan Türkiye Cumhuriyeti, bir yandan Osmanlının borçlarını öderken Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde binbir fedakârlıklarla, özverilerle fabrikalar kuruldu; çağdaş medeniyetler seviyesine bir an önce ulaşabilmek için sanayi hamleleri yapıldı. İlk şeker fabrikası, ilk traktör fabrikası, ilk kâğıt fabrikası, ilk cam fabrikası ve gübre fabrikaları, diğerleri ne büyük gururlarla, coşkularla açıldı. Şimdi ise bunlar tam bir aymazlık içerisinde yabancılara neredeyse arazi fiyatlarına satılıyor.
Topraklarımız satılıyor. GAP bölgesinin en verimli arazileri yabancılara sözüm ona "organik tarım yapılacak" diye peşkeş çekiliyor. Bunun önüne geçmek her yurtseverin boynunun borcudur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de arazi yetenek sınıflandırması yapabilecek teknik elemanlar sadece kapatılan Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünde çalışmaktaydı ve bu kurum bu konuda uzman personel dışında, araç gereçleri, laboratuvarları, arşivi ve veri tabanıyla bu yasanın uygulanmasında ve denetlenmesindeki işlerliği sağlayabilecek tek kurum konumunda olmasına karşılık göz göre göre kapatıldı. Dolayısıyla da bu araziler için başvuruda bulunan kişiler özel idareler kapsamındaki idari ve teknik karmaşa içinde ve yetki ve sorumlulukların kime ait olduğu bilinmez bir durum içerisinde kaldılar. Bu durumda söz konusu olan tarımsal bütünlüğü bozup bozmama konusunda karar verecek merci neresidir, bilinmiyor. Bizim dileğimiz, Köy Hizmetlerinin tekrar eski konumuna getirilmesidir. Böylelikle, kanun daha iyi bir işlerlik kazanacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugüne kadar binlerce dönüm tarım arazileri yok edildi. Mera ıslah çalışmaları yetersiz kaldı. Meralar yakıldı, anızlar yakıldı, ormanlarımızın yok edilmesine göz yumuldu. Orman arazileri yok edildi. Bazı bölgelerde bu yok edilen arazilere tekrar ağaç dikmek yerine golf alanları yapıldı. Orman içinde otel yapalım diye ormanlar yok edilip beş yıldızlı oteller inşa edildi. Bunların acısı yıllar sonra sizlerden, bizlerden sorulacaktır.
Mera Kanunu kapsamında yürütülen ıslah çalışmaları henüz istenilen seviyenin çok gerisindedir. Yayla ve meralar yeterince sahip çıkılmadığı için işgal edilerek her geçen yıl azalmakta ya da erozyonun etkisi altında çoraklaşmaktadır. Mera alanları daralmaktadır.
Yetiştiricilerin, çiftçilerin durumu her geçen gün daha da kötüye gitmektedir. Ülke ekonomisindeki çarpıklık yetiştiriciyi çok fazla etkilemiştir. Yetiştirici, uygulanan kotalar nedeniyle muzdariptir. Suni artışlar hariç, yetiştirici ürününü üç dört yıl öncesinin fiyatına dahi satamamaktadır. Buna karşın, yem, mazot, gübre, ilaç gibi girdilerde yüzde 200-300'lere varan artışlar olmuştur. Köylünün, çiftçinin beli bükülmüştür, birçoğu ata, dede meslekleri olan çiftçiliği terk ederek şehirlere göç etmiştir.
Köyden şehre büyük oranda bir göç vardır, bu da hem hayvancılığımızı olumsuz etkilemekte hem de şehirlerde çarpık bir sosyal yapılanmaya neden olmaktadır. Öncelikle çiftçiyi, yetiştiriciyi köyünde tutmanın formülleri aranmalıdır. Gerçi Avrupa Birliğinin dayatmasıyla da "Kırsal nüfusu azaltacağız." anlayışı içerisinde üretimden kaçış var. Bu kaçışların nedeni sadece toprağın parçalanması değil; dünyanın pahalı mazotunu kullanan çiftçinin bizde, dünyanın en pahalı gübresini kullanan çiftçinin bizde, dünyanın en pahalı ilacını kullanan çiftçinin bizde olmasının da etkisi çok büyüktür.
Bugün çiftçimiz lirayla mazot alıyor, kuruşla buğday satıyor; lirayla mazot alıyor, kuruşla pancar satıyor; lirayla mazot alıyor, kuruşla süt satıyor. Böyle bir durum da söz konusu, bu konuda ise Hükûmet ancak "destek" diyerek günü geçiştiriyor.Çiftçi kardeşlerime sesleniyorum: Yetiştirdiğiniz hangi ürünün kilosundan veya litresinden 3,5 lira para kazanıyorsunuz? Hükûmet sizin kullanmak zorunda olduğunuz mazotun her litresinden 3,5 lira para kazanıyor. Böyle herkes ülke yönetir!
Bakın, benim Burdur'um günde bin ton süt veriyor. Hep verdiklerinizi söylüyorsunuz. Bin ton süt demek, Burdur halkından günde 80 bin lira KDV almak demek. En az 3 misli yem kullanıyor, en az 240 bin lirada da yemden KDV alınıyor. Burdur halkı günde 320 bin lira KDV ödüyor sadece sütten, yemden. Mazotu, gübreyi, ilacı, elektriği, bezi, urganı, yorganı, dirgeni saymıyoruz; sadece sütten ve yemden alınan para günde 320 bin lira. Yani, Burdurlu üretici bu Bakanlığa, devletimize eski parayla günlük 320 milyar katkı koyuyor, verdiğimiz bu.
Verdiğinizi söylüyorsunuz da aldıklarınızı söylemiyorsunuz, bunu hesap olarak sizlerle paylaşmak isterim.
Hayvancılıkta gerekli teşvik ve desteklerin yapılması, uygulanabilir tarımsal kalkınma planlarının yapılmasıyla mümkün olabilir. Bunun için de hükûmetlerin tarım ve hayvancılığa gereken önemi vermeleri gerekmektedir.
Bütçe ödenekleri tekrar gözden geçirilmelidir. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı üvey evlat konumundan acilen çıkarılmalıdır. Gayrisafi millî hasıladan ayrılan pay yüzde 1'dir şu anda. Bu mutlaka ve mutlaka bu önümüzdeki dönem bütçesinde yüzde 2 olarak değerlendirilmelidir.
Toprak koruma ve arazi kullanımındaki aksaklıklar yüzünden ülkemizde tarımsal üretim bitme noktasına geldi. Bakın, bugün pancar üreticisi kan ağlıyor, tütün, anason, tahıl üreticisi kan ağlıyor. Yem bitkileri üreticisi son derece mağdur durumda, hayvanına yedireceği yemini üretmekte sıkıntı çekiyor. Bu yüzden hayvancılık bitme aşamasına geldi. Meraların yetersizliği nedeniyle küçükbaş hayvan sayısında çok büyük azalma oldu, kimse bunların farkında değil. Damızlık hayvanlar kasaplık fiyatına pazarlarda satılıyor. Süt üreticileri, et üreticileri hayvanlarını ellerinden çıkarma çabası içerisindeler. Uygulanan kotalar çiftçimizin, köylümüzün durumunu iyice kötüleştirdi. Geçim kaynağı tarım ve hayvancılık olan bölgelerde geçim sıkıntısı nedeniyle köyden kente büyük göçler yaşanıyor. Bunu istatistikler söylüyor. Biz burada havanda su dövüyoruz.
Bunlar olurken, ülke genelinde yaklaşık 67 ilde don olayı yaşandı. Üzüm, fındık, ceviz, badem, kayısı, elma ve armut üreticisi bu yıl perişan olacak. Aynı şekilde, yağışların azlığından dolayı tahıl üreticisi de mağdur olacak. Bu bölgelerdeki üreticilerimiz için kamu bankalarındaki borçlar faizsiz ertelenmelidir. Ayrıca, bir dönem olsun, bu üreticimize can suyu olarak faizsiz krediler verilmelidir, üreticilerimizin istekleri bu yönlüdür.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii ki EPDK'nın talebi üzerine elektrik faaliyetlerinde bulunmak ya da jeotermal kaynaklı seralar için ihtiyaç duyulan arazi teminlerine karşı değiliz, burada tarımsal arazilerin kullanılmasına da bir ölçüde karşı değiliz. Yalnız, bu tarım arazilerinin kullandırılması için mutlaka verimli tarım arazilerinin kullanılması gerekmiyor. Bu tesisler her çeşit arazi üzerinde inşa edilebilir. Ancak, üretken ve sürdürülebilir tarımın ise verimli topraklardan başka şansı yoktur. Arazilerimiz her zaman kullanım kabiliyetlerine göre değerlendirildiğinden tarıma en elverişli topraklar haksız işgale uğramaktadır. Bir örnek olarak, kara yolu güzergâhı seçimlerinde bu unsurlar değerlendirilmediğinden, birinci ve ikinci sınıf tarım arazileri ortadan bölünecek şekilde seçilmekte ve böylece hem yola hem de bu yolun çevresinde yığılan endüstri ve kent alanlarına büyük miktarlarda arazi kaptırılmaktadır. Bu tesisler için arazinin verim oranı kriterleri dikkate alınmalıdır.
Toprağı korumanın esası, araziyi kabiliyetlerine göre kullanmak ve mevcut sınırlayıcı etmenleri belli ölçülerde azaltmak üzere gereken önlemleri almaktır. Zira, arazi kullanım yetenek sınırları bakımından ülkemizin durumu oldukça ilginç ve problemli bir görünüm arz etmektedir. Sürülebilir arazi toplamımız yüzde 34 iken, sürüme uygun olmayan arazilerin toplamı yüzde 60'tan fazladır. Bunun en önemli nedeni de topoğrafik yapıdır. Bu durum da mevcut toprak varlığımızı korumanın önemini ortaya koymaktadır. Topraklarımızı ve arazilerimizi kabiliyetlerine uygun şekilde kullanmak, gelecek nesillere karşı en önemli borcumuz ve görevimizdir.
Bunların yerine getirileceği inancıyla kanunun hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum. Ancak, biraz önce gayrisafi millî hasılayı yüzde 1 olarak değerlendirdim ama Hükûmet olarak farklı yöntemler seçiyorsunuz ancak ayrılan kaynağın yüzde 0,5'ini veriyorsunuz. Türk köylüsü altı yıllık alacaklı sizlerden. Bu alacağını da önümüzdeki dönemde köylümüzle paylaşmanızı rica ediyorum.
Yine, meslektaşlarım olarak veteriner hekimler, veteriner sağlık teknisyenleri, ziraat mühendisleri, ziraat teknisyenleri, su ürünleri mühendisleri, gıda mühendisleri Bakanlıktan kadro beklemektedir. Ben hem grup başkan vekilini hem Bakanlık yetkililerini uyarıyorum: Geçmişte verdiğiniz sözlerin yerine getirilmesi için bizlere devamlı mesajlar gelmektedir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Kimi uyarıyorsun, kimi?
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Bakanlığı uyarıyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Grup Başkan Vekili olarak...
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekilini uyarıyorum: Bakanlar Kurulu üyeleriyle bunu mutlaka görüşmeniz gerekiyor. Hem Maliye Bakanı hem Tarım Bakanı, bütçeden sorumlu Bakan söz verdiği hâlde ziraat mühendislerine, veteriner hekimlere, su ürünleri mühendislerine, gıda mühendislerine ayrılan kadro kaynak anlamında aktarılmamıştır. Tarım Bakanlığı bu kadroların bir an önce aktarılmasını beklemektedir. Sizlere de geliyor aynı mesajlar.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Sayın Satır'ı müstakbel bakan olarak mı uyarıyorsunuz şimdiden?
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Ya, müstakbel bakan. Her şey zaten Sayın Kubat'tan burada değerlendiriliyor, o ne derse belirli oranda Hükûmet yetkilileri ona uyuyor çünkü Meclis'in boşluğundan o, sağ olsun, burada sağlam duruyor. Gerçi koltukların yüzü kızarıyor ama denecek bir şey yok. Gecenin bu vaktinde ancak 6 AKP'li milletvekiliyle kanunu görüşüyoruz. Sağ olsun Bakanımız geldi.
Bunlar, Sayın Bakanım, size mi hakaret yoksa Komisyon Başkanına mı?
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Saat, saat...
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Yani, bunu anlayabilmiş değilim. Bunlar, yani, nereye gittiler bunlar bu saatte? Cuma saati değil, bayram namazı değil, yani, Regaip Kandili değil, Miraç Kandili değil. Yani, nereye gitti bu arkadaşlar?
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) - Kalplerimizle beraber, merak etmeyin.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Yani, bunu bir yerlerde tutmanız lazım.
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) - Her şey kontrol altında, merak etmeyin.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Yani, Sayın Başbakan görse herhâlde sopayla kovalar bunları. (CHP sıralarından alkışlar)
Bugün, bakın, çiftçinin dertlerini düşünüyoruz, çiftçinin dertlerini burada değerlendirmeye çalışıyoruz. Memlekette don olayı var, kuraklık olayı var, bunların konuşulması gerekiyor, ne yapmamızın konuşulması gerekiyor. Nasıl bir ödenek ayıracağız, Tarım Bakanlığını nasıl rahatlatacağız, çiftçilerimizi nasıl rahatlatacağız? Bunu desteklememiz gerekiyor ama ne yazık ki ne Bakanlar Kurulunda...
Sayın Bakan yasak savma anlamında yanımıza geldi; bugün de bulmuşken, müsaade edin, biraz da konuşalım. Laf atacak arkadaşınız da yok. Benim milletvekilleri de, seçimi kaybedince onlar da görünmüyor, Burdur'dan.
Bayram nerede, Bayram? Bayram da yok maşallah. Hami sağ olsun gelip gidiyor ama Bayram kayboldu.
Yani, arkadaşlar, bakın, sorunlar büyük.
AHMET ARSLAN (Kars) - Burdur'u örnek alsak sizin, 70 tane ilin hiç buraya gelmemesi lazım.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Evet.
Şimdi, Burdur örnek bir il, çalışkan bir il, üreten bir il. Burdur'umuz üretimi seviyor. Bakın, biraz önce söyledim: Bin ton, günlük, süt üretiyoruz. İneğin boğazından giren yem süt olup çıkıyor. Öyle dereden toplanmıyor, günlük, günlük... Bin ton, günde bin ton sütümüz var ve ödediğimiz paranın da Burdur'umuza kaynak olarak aktarılmasını istiyoruz, hem tarımsal destekler anlamında hem de kuraklığı destekleme anlamında Burdur'umuza bu desteklerin verilmesini diliyorum, hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)