GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: AVRUPA BİRLİĞİ ESKİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ HAKKINDA BİR MECLİS SORUŞTURMASI AÇILMASINA İLİŞKİN ÖNERGENİN (9/4) ÖN GÖRÜŞMESİ
Yasama Yılı:4
Birleşim:84
Tarih:05.05.2014

AYTUN ÇIRAY (İzmir) - Sayın Başkan, Meclisin değerli üyeleri; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

17 Aralık 2013 tarihi eşi benzeri görülmemiş bir yolsuzluklar zincirinin başlangıç tarihidir. 17 Aralık 2013 tarihi, aynı zamanda, ikiyüzlülük doktorası yapmış bir zihniyetin başlattığı büyük bir algı yapılandırmasının da başladığı bir tarihtir. Büyük yolsuzluklar ortaya çıkmıştır ama bu sürpriz değildir. Bunlar çıkmasaydı acaba gemilerin nereden geldiğini zannediyordunuz? Bunlar çıkmasaydı bu hayat tarzı, bu villalar nasıl değişebilirdi? Dolayısıyla, bu yolsuzlukların çıkması esasen malumun ilamından ibarettir. Bir yıllık yasal takip süresine dayanan soruşturmanın dokümanları AKP iktidarının 4 bakanın çok ciddi yolsuzluklara bulaştığını ortaya koymuştur. Ama, daha acı bir şeyi ortaya koymuştur, Sayın Başbakanın ve bakanlarının "tape"lerine baktığınızda, evlatlarına kıyıp bu işlere bulaştıran kötü babalar olduğu ortaya çıkmıştır.

Değerli arkadaşlar, şapkadan tavşan çıkarmayı her daim başaran bu iktidar, Rıza Sarraf'ı hapisten çıkarmayı başarmıştır. Yani, Balyoz ve Ergenekon davası sanıklarının asla mazhar olamadıkları tutuksuz yargılanma hakkına Rıza mazhar olmuştur. Yasal takiple elde edilen ses ve görüntü kayıtlarına göre Egemen Bağış'a 1,5 milyon dolar rüşvet verdiği iddia edilen Rıza'dan söz ediyorum. Şimdi diyeceksiniz ki: "Yargılamanın sonucunu bekleyin." E, biz de tam olarak onu söylüyoruz zaten. Ancak, şu ana kadar şahit olduğumuz gelişmeler bu ihtimalin çok düşük olduğunu ortaya koymaktadır çünkü işin nereye varacağını gören yürütmenin başı sağlıklı bir yargı sürecine izin vermemektedir. Bu yüzden, operasyondan sonra derhâl bu operasyonu yapan savcılar ve polisler hakkında operasyon başlatmıştır, tarihin en büyük memur sürgünlerinden birisi gerçekleşmiştir.

Değerli arkadaşlar, bu süreç yaşanırken, aynı zamanda tarihte eşi benzeri görülmemiş bir gerçekleri ters yüz etme kampanyasına şahit olduk. Algı yapılandırması için uzun süre ortağı oldukları cemaati hain, casus, paralel devlet oluşumu ilan ettiler. Bir de krizden fırsat çıkardılar, kendi paralel devletlerini inşa etmeye başladılar. Şimdi ben buradan iddia ediyorum, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'na yapılan saldırıyı azmettirenler de, şüpheli sıfatıyla Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nu davet edenler de bu yeni paralel devletin elemanlarıdır. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli dostlarım, yolsuzluk batağındaki bakanlardan en çarpıcı örneği belki de Egemen Bağış'tır. Bağış, o zatın başlangıçtan beri tercümanlığını yaptığı için, eminim, çok özel sırlarının da çantacılığını yapmaktadır. Ayrıca yürütmenin başına olan yakınlığında, doğrusu Bağış'ın çarpıcı ikiyüzlü siyasetini de inkâr etmemek lazım.

Hatırlayın lütfen, Bağış 16 Kasım 2010'da Fener Patrikhanesi'ne bağlı ABD-Avrupa Ortodoks kiliseleri tarafından Dinî Özgürlükler Ödülü'nü almak için Atina'ya gitmişti ama Atina'da kalmamış o gece Brüksel'e dönmüştü. Dönmesinin gerekçesini ise şöyle açıklamıştı: "Atina'ya Yunanlılar cami yaptırmadığı için, orada bayram namazını kılamayacağım için Brüksel'e döndüm." demişti. Ne kadar derin bir iman sahibi değil mi! İşte bu derin iman sahibi yaptığı bir telefon konuşmasında her cuma bir ayet salladığını söylüyor: "Google'a bakıyorum, ayeti sallıyorum, çakıyorum ayeti." diyor. Müşrikler gibi Allah'ın ayetleriyle dalga geçiyor. "Bu Bakara iyi makara." diyor. Hanımlar, beyler; bu, riyakârlıkta ve küfürde dip noktadır. Bu dip noktayı kurtaranlar ortak olur. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli üyeler, şimdi işin bir başka yönüne bakalım. Biz daima hukukun üstünlüğünü savunduk, geliyoruz. Bu yüzden yasal olmayan kayıtları şüphesiz mahremiyetimize tecavüz kabul ediyoruz. Ancak bunlar, bu kayıtlar bizim özel gayretlerimizle ortaya çıkmadı. Biz bu "tape"lere maruz kaldık, biz bu rezilliklere maruz kaldık. Sonuçta bu "tape"ler bir realiteyi ortaya koydu. Peki, bu rezil gerçeklik karşısında yürütmenin başı ne yaptı? Kadrolu profesyonel politik senaristlerine bir senaryo üretmeleri için talimat verdi. Öyle bir senaryo ki sadece yolsuzlukları örtbas etmekle kalmayacak, aynı zamanda AKP'nin kârlı çıkmasını sağlayacak bir senaryo. Profesyonellerin senaryosu hem basit hem de Başbakanın riyakâr karakterine uygun bir senaryoydu. Senaryo basitti: "İnkâr et ve suçla. Bunu otuz kanaldan, yedi gün aralıksız, yirmi dört saat yap." Algı yapılandırması işte bu kadar basit, bu kadar yarayışlıydı. Oldu mu böylece yolsuzluk soruşturmaları darbe, yargı darbesi; İnternet'e düşen "tape"ler montaj ve dublaj? Doğrusu Egemen Bağış da patronunun bu stratejisine uyum sorunu yaşamadı. Derhal tweet'ten cuma namazına gittiği camilerin resimlerini atmaya başladı.

Değerli vekiller, sakın bu iş tuttu, o zat ve suç ortakları kurtuldu diye kimse ümitsizliğe kapılmasın çünkü bu kadar yoğun bir propaganda kısa vadede etkili olmuş olabilir ama Cumhurbaşkanlığı seçiminde bu senaryo çalışmayacak. Geçmişte AKP'ye oy veren ve bugün vermeyen 2,5 milyon vatandaşımız nasıl bu senaryoyu fark ettiyse, bundan sonra bir suç örgütünün Türkiye'yi yönettiğini geri kalan seçmenlerimiz ve vatandaşlarımız da fark edecektir. Ayrıca, Türk insanı dünyanın kendisine ve ülkesine bakışına önem verir. Bu kadar itibarsız bir zatın Türkiye'yi dışarıda taşıyamayacağını çok iyi bilir. Örneğin, Freedom House'ın Türkiye'yi basın özgürlüğünde "özgür olmayan ülkeler" kategorisine indirmesi; ikincisi, Amerika'nın en önemli adli bilişim kurumu olan Arsenal'in Ergenekon ve Balyoz davalarını "sofistike dijital sahtecilik" olarak ilan etmesi Türk insanının asıl darbecilerin kimler olduğunu görmesine yaramaktadır. Asıl darbecilerin doymak bilmez iştahı ve para hırsı, o zat ve suç ortakları olduğunu bu millet teşhis edecektir. Egemen Bağış gibi bizi Avrupa Birliğine yaklaştırmaktan ziyade uzaklaştıran çapsız bakanlardan Türkiye kurtulacaktır.

Değerli arkadaşlar, şimdi size yolsuzluklardan daha vahim bir konudan, bir başka yönden bahsetmek istiyorum ve Türkiye kamuoyunu bu soruları tartışmaya ve düşünmeye davet ediyorum. Bütün bu "tape"leri servis edenler o zat ve Hükûmeti hakkında acaba başka hangi bilgilere sahipler? O zat "Sadece ben değil, Cumhurbaşkanı, Anayasa Mahkemesi Başkanı, devletin tamamı dinlenmiş." dediğine göre, millî varlığımızı, şantaj altında olan bir Cumhurbaşkanı, bir Başbakan, bir Genelkurmay Başkanı ve Hükûmetten daha fazla ne tehdit edebilir? Kıbrıs eski Cumhurbaşkanı ve Dışişleri konutunun dinlenmesiyle ilgili "tape"ler gösteriyor ki, bu beceriksizlikler yüzünden devlet sırrı diye bir şey kalmamış. Peki, hiç merak etmiyor musunuz değerli arkadaşlar, bu devlet sırları şimdi kimin ellerinde?

Değerli millet size büyük imkânlar verdi, 700 bin kişilik orduyu emrinize verdi, 400 bin kişilik polis teşkilatını emrinize verdi, MİT'i emrinize verdi, devleti emrinize verdi ama kendinizi koruyamadınız, kendinizin dinlenmesini engelleyemediniz. Kendisini koruyamayan bu milletin hanesini koruyamaz, evladını koruyamaz, çoluğunu koruyamaz, çocuğunu koruyamaz, âcizdir. Âcizlere ise ne Başbakanlık ne de Cumhurbaşkanlığı teslim edilemez.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)