| Konu: | CHP GRUBUNUN, TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ GÜNDEMİNİN "GENEL GÖRÜŞME VE MECLİS ARAŞTIRMASI YAPILMASINA DAİR ÖNGÖRÜŞMELER" KISMINDA YER ALAN, BALIKESİR MİLLETVEKİLİ NAMIK HAVUTÇA VE 21 MİLLETVEKİLİ TARAFINDAN MARMARA DENİZİ'NDE KİRLİLİKTEN KAYNAKLANAN SORUNLARIN VE KİRLİLİĞİN ÇEVRE VE İNSAN SAĞLIĞINA ETKİLERİNİN ARAŞTIRILARAK ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA VERİLMİŞ OLAN (10/71) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİ'NİN GÖRÜŞMELERİNİN GENEL KURULUN 7 MAYIS 2014 ÇARŞAMBA GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 86 |
| Tarih: | 07.05.2014 |
NAZMİ GÜR (Van) - Çok teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bugün, Cumhuriyet Halk Partisinin Marmara Denizi'ndeki kirlenmeyle ilgili verdiği araştırma önergesi üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu konudaki görüşlerimizi kısaca Genel Kurulla paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, aslında, gelişmekte olan, kalkınmakta olan ülkelerin üç temel problemi var: Hava kirliliği, su kirliliği yani sahip olduğu denizler, ırmaklar ve yer altı suları olmak üzere bu suların kirliliği ve nihayetinde de toprak kirliliği. Kalkınmakta olan, sanayileşmekte olan ülkelerin ödediği en ağır bedellerden birisi de bu üç farklı kaynağın, asla geri dönmeyecek kaynağın hızla kirletilmesidir. Bu sorunu sadece Türkiye yaşamıyor tabii ki; gelişmekte olan, kalkınmakta olan, sanayileşmekte olan bütün ülkelerde aşağı yukarı bu sorunlar yaşanıyor. Fakat, bizim gibi az kalkınan ülkelerde, belli bölgelerde göçün de büyük etkisiyle hızla yoğunlaşan nüfus ve o nüfusa binaen de yoğunlaşan sanayi -söylediğimiz gibi- toprağı, suyu ve havamızı hızla kirletiyor. Marmara Denizi de dünyada, eğer bir örnek gösterilecekse, hızla kirletilen, insan tarafından kirletilen ve sanayileşme uğruna kurban verilen ender bölgelerden, iç denizlerden birisidir. Maalesef, Marmara Denizi, bizim ulusal varlığımız olarak sanayileşmeye kurban verilmiş ve nihayetinde de ölü bir deniz hâline gelmiştir, dünya literatürüne de esasında böyle geçmiştir. Şimdi yapılan birtakım temizleme çalışmalarıyla, çok ağır bedelleri olan bir temizleme girişimiyle her ne kadar küçük başarılar sağlanmışsa da özünde, Marmara Denizi'ndeki kirlilik olduğu gibi duruyor.
Bir zamanlar Marmara masmavi bir denizdi ve burada, araştırmacıların verdiği bilgilere göre 140-150'ye yakın balık türü yaşardı ve oradaki balıkçılık, neredeyse o bölgenin bütün insanlarının ihtiyaçlarını karşılayacak düzeydeydi. Gelin görün ki bugün, oltayla bile Marmara Denizi'nde balık avlayamıyorsunuz. Özellikle sanayi atıklarının doğrudan aktığı bu denizimizdeki çok ağır metaller, maalesef, orada yaşayan bütün canlılara, avladığınız balığa da sirayet etmektedir.
Değerli arkadaşlar, Marmara Denizi'nin kirlenmesinin elbette ki bizim sanayileşme tarihimizle de çok yakından ilgisi var. Çarpık kentleşme ve düzensiz bir sanayileşme, Marmara Denizi'nin etrafında, özellikle İstanbul, İzmit, Sakarya, Bursa gibi illerin etrafındaki bir sanayileşme, dengesiz bir sanayileşme, buradaki, Marmara Denizi'ndeki kirliliği de yarattı. Oysa durum çok açıktır: Türkiye, zamanında, beş yıllık kalkınma planlarıyla eğer kalkınmasını ülke sathına yayabilseydi, İç Anadolu'ya ve bütün bölgelerine eşit düzeyde yayılmış olsaydı, hem başta Marmara Bölgesi olmak üzere, İstanbul bu kadar yoğun bir göçün altında ezilmeyecek, çarpık kentleşmeler olmayacak, havamız, suyumuz, toprağımız kirlenmeyecek hem de Marmara Denizi gibi bir deniz, bugün belki de eskisi gibi masmavi ve balıkların, yüzlerce balık türünün olduğu, balıkçılık alanında da belki sanayiden çok daha fazla, çok daha büyük katkı sağlayacak bir iç denizimiz olurdu.
Maalesef, bu konuda geçmiş hükûmetler döneminde de, bu dönemde de Marmara Denizi'nin ve sahip olduğumuz suların, toprağın, havanın az kirletilmesi konusunda yeterince çaba yok. Oysa ekolojimizle barışık değilsek, üzerinde yaşadığımız topraklarla barışık değilsek, suyu, havayı ve toprağımızı korumazsak, biz -emin olun- geleceğe çöl bir ülke bırakırız, suları tümüyle kirletilmiş bir ülke bırakırız; belki de torunlarımız gidecek başka ülkeler arar. Onun için, bugünden tezi yok, bizim, sadece Marmara Denizi değil, ülkemizin sahip olduğu bütün yer altı suları dâhil olmak üzere, ırmaklarımız dâhil olmak üzere, şimdi HES'lere kurban verdiğimiz derelerimiz dâhil olmak üzere, bütün bu çevremizi ekolojik bir yaklaşımla geleceğe taşıyacak, koruyacak önlemleri almamız gerekiyor. Sadece yasal önlemler elbette ki yetmiyor. Biliyorsunuz, bu Genel Kurul, tarım topraklarının korunmasına ilişkin bir yasayı geçen hafta kabul etti. Önemli olan, çıkarılan yasaların yani bu Meclisin yasama faaliyetleri sonucu ortaya çıkan yasaların uygulanması, dürüstçe uygulanmasıdır. Bu da hepimize tabii ki büyük sorumluluklar ve görevler veriyor.
Değerli arkadaşlar, İzmit Körfezi dâhil olmak üzere, sanayinin çok yoğun olduğu bölgelerde neredeyse ölü deniz bölgeleri oluşmuş durumda. Bunun yükünü de yani sanayicinin yükünü de maalesef, bugün halkımız çekiyor. Onların kirlettiği denizlerimizi, onların kirlettiği toprağımızı, onların tümden yok ettiği güzelim derelerimizi yeniden doğaya kazandırmak için harcadığımız milyonlar, belki de milyarlar, trilyonlar bizim cebimizden, halkın cebinden çıkıyor. Bu yönüyle de bundan sonra sanayileşme programımız eğer devam edecekse ve sürecekse bunun yükünü çevreyi kirleten sanayiciye de aktarmamız gerekiyor, bu yükü halkın sırtından kaldırmak gerekiyor. Toprağı kirleten, suyu kirleten, havayı kirleten sanayici bunun bedelini ödemek zorundadır, ödemelidir, kirlettiği gibi de temizlemek zorundadır. Bu sorumlulukla biz hareket edersek, sanırım, bir taraftan temiz bir kalkınmayı, sanayileşmeyi, ekolojiye ve doğaya saygılı bir kalkınmayı sürdürürken, sürdürülebilir bir çevre için de bu çevre kirliliğini yaratan sanayicinin bu yüke ortak olması, bu yükü çekmesi elbette hepimizin beklediği bir durumdur.
Tabii ki Marmara Denizi'ndeki kirliliği sadece Türkiye'nin Marmara Bölgesi'ndeki sanayileşmeye bağlamak doğru değil, dış faktörler de kuşkusuz bunda ciddi rol oynuyor. Örneğin, Tuna Irmağı'nın Karadeniz'e akışı ve onun taşıdığı ağır kirliliğin Marmara'ya gelişi ve nihayetinde orada birikmesi konusunda da ciddi bulgular var. Bilim adamlarının bu konuda yaptığı çalışmalar Marmara Denizi'nin önemli kirlilik kaynaklarından birisini de Tuna Irmağı olarak göstermektedir. Bu yönüyle de Marmara Bölgesi'ndeki kirliliği önlemeye, engellemeye çalışırken, öbür yandan da sınıraşan sular konusunda da uluslararası iş birlikleri geliştirmek gerekiyor. Marmara Denizi'ndeki kirliliğin önlenebilmesi için de özellikle, başta Avrupa Birliği olmak üzere, bu kirliliği taşıyan Tuna Irmağı'nın temizliği ve nihayetinde de Karadeniz'i ve Marmara'yı daha az kirleten bir hâle gelmesi konusunda da Türkiye'nin komşu ülkeleriyle ve Tuna Irmağı'nın geçişini sağlayan bütün diğer ülkelerle iş birliği yapması kaçınılmazdır.
Değerli arkadaşlar, tabii ki bu kirlilik sadece Marmara'ya özgü bir kirlilik değil. Benim, geldiğim il itibarıyla, Marmara'yla belki çok fazla bir ilgim olmayabilir, ülkenin başka bir ucundan buraya gelmiş durumdayız ama Van Gölü de, bizim "deniz" dediğimiz Van Gölü'müz de Marmara'yla aynı kaderi, maalesef, paylaşmaktadır. Sanayimiz yok, Van Gölü'nün etrafında onu kirleten bir sanayi yok, biz buna duacıyız ama emin olun, başta Van olmak üzere, Erciş ve Tatvan gibi çok büyük ilçelerimizin ve diğer köylerimizin atıkları olduğu gibi Van Gölü'ne arıtılmadan dökülüyor. Hele hele, depremden sonra yapılan TOKİ konutlarının -özellikle Van'da yapılan TOKİ konutlarının- kanalizasyonunun da doğrudan Van Gölü'ne şarj edildiğini de bu kürsüde defalarca dile getirdim, bir kere daha dile getirmekte fayda var. Marmara Denizi'ni kurtarmaya çalışırken; derelerimizi HES'lerle boğmayalım, iç denizlerimizi, iç sularımızı sanayiyle kirletmeyelim çünkü bugün belki bizim ihtiyacımız olmayabilir ama bu ülkeyi bırakacağımız çocuklarımızın bunlara ihtiyacı vardır.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)