GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP GRUBUNUN, BİNGÖL MİLLETVEKİLİ GRUP BAŞKAN VEKİLİ İDRİS BALUKEN TARAFINDAN DERSİM İLİNİN LAÇ DERESİ BÖLGESİNDEKİ MAĞARALARDA DERSİM 38 KATLİAMINDA HAYATINI KAYBEDEN YURTTAŞLARIMIZIN KEMİKLERİNİN BULUNMASINDAN SONRA DERSİM KATLİAMIYLA YÜZLEŞİLMESİ AMACIYLA 12/7/2013 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 8 MAYIS 2014 PERŞEMBE GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN
Yasama Yılı:4
Birleşim:87
Tarih:08.05.2014

HÜSEYİN AYGÜN (Tunceli) - Çok sağ olun Sayın Başkanım.

Bu tartışma, aynı sözcüklerle, 2011 yılında da oldu ve İdris Baluken o zaman da tarihte yaşanmış bu büyük katliamın delillerini İhsan Sabri Çağlayangil'in anılarından, 4 Mayıs 1937 Kararı'ndan, 1926'da Mülkiye Müfettişi Hamdi Bey'in raporlarından, bence son derece doğru bir biçimde ortaya koydu.

O zaman da bu Meclis bir oylama yaptı ve Hükûmet sıralarından yükselen "hayır" oylarıyla bir araştırma komisyonu kurulması önerisi reddedildi. Aradan üç yıl geçtikten sonra bu tartışmanın tekrar açılmasının nedeni, esasen 4 Mayıs 1937'nin geçtiğimiz pazar günü 77'nci yıl dönümünün olması, Frankfurt'tan Köln'e, Türkiye Büyük Millet Meclisinin önünden Menemen'e kadar bir dizi yerde anma ve protesto etkinliklerinin olması ve Meclisten beklentilerin dünya çapında dile getirilmesiydi. Bu arada, bu önergeye konu olan Laç Deresi'nde de artık her yıl bir anma yapıldığını buradan Meclisin bilgisine sunmak zorundayız.

Arkadaşlar, bu tartışmayı ne yazık ki yolundan çıkaran ve aslında bir bilim adamı olduğu hâlde meselenin aydınlanmasına katkı sunmayan taraf, eskiden Türk Tarih Kurumu Başkanlığı da yapan Yusuf Halaçoğlu oluyor. Mesela, 2011 tartışmalarında da sanırım konuşmuştu. Daha arada da, bu Dersim meselesi birkaç defa başka gündemlerle Meclisin gündemine girdi ve Yusuf Halaçoğlu aynı şeyleri söyledi ama bugün burada yaptığı sunuş gerçekten, kullandığı dil bakımından da bence çok talihsiz. İşte "10 bin kişi, 20 bin kişi değil, alt tarafı 5 bin kişi ölmüş." demesi mesela, hiçbir şekilde bir bilim adamına yakışmaz. Çünkü bu ülke, daha bir ay evvel, 14 yaşında bir çocuğun 1,5 milyon kişi tarafından İstanbul'da uğurlandığını ve bir ölümün dünyada nasıl büyük yankılar yarattığını deneyimlemiş bir ülke. Bu bakımdan, 1 kişinin ölümü bile çok korkunç bir şeydir. Sayılardan, torbalara doldurulmuş altınlardan, deprem olduğunda telef olmuş hayvanlardan konuşmuyoruz, insanlardan konuşuyoruz ve Türk Tarih Kurumu Başkanlığı yapmış birinin -aynı zamanda Milliyetçi Hareket Partisinin Grup Başkan Vekili- böyle bir dil kullanmasını gerçekten çok yadırgadım.

Hocamız, aynı zamanda, eski tartışmalarda söylemediği bazı şeylerle de bu meselenin aslında aydınlanmasını bence engelliyor. Milliyetçi Hareket Partisinin tümü böyle düşünüyor mu, onu da merak ediyorum. Çünkü Hocamızın önündeki metinden okuduğu bütün bilgiler, 1972'de Reşat Hallı tarafından, Genelkurmay Basımevi tarafından basılmış "Türkiye Cumhuriyeti'nde Ayaklanmalar" kitabından nakledilen bazı bölümleri ifade ediyor. Yani 1970'lerden bu yana elli sene geçmiş, yaklaşık yarım yüzyıl; Dersim'in üzerinden de işte 3'üncü çeyrek yüzyıl devrildi, 4'üncü çeyrek yüzyıl ve yüzyıl yıl dönümü başlıyor ve hâlâ 1970'lerin tezleriyle bu meseleye dâhil olması, bunu böyle izah etmesi çok üzücü. Genelkurmayın yazdığı kitaplar, okullarda okutulan müfredat değişmez değil, bunların hepsi güncel şartlara göre yenilenmek zorunda.

Hocamız mesela bugün çok tuhaf bir şey daha söyledi, bu olayın Ruslarla, Rusların kışkırtmasıyla olmuş bir isyan olduğunu söyledi. Daha evvelden Ermenileri falan söylüyordu, Türk toplumunda Ermenilere karşı var olan ön yargılar nedeniyle. Bugün mesela Rusları ekledi, bu çok ilginç. Fakat bugün tuhaf bir şey daha yaptı Sayın Halaçoğlu, "Bu harekât sırasında bazı uygunsuz davranışlar olmuş olabilir." dedi. Ben böyle bir cümlesini daha evvelden hatırlamıyorum. Bunu herhâlde "İnsanlar öldürülmüş, sürgüne gönderilmiş, yurtları talan edilmiş, mağdur edilmiş." şeklinde çevirmek gerekiyor. Tahmin ediyorum, bu bir olumluluk ama eğer böyle düşünülüyorsa o uygunsuz davranışların muhatabı olan binlerce insanın, sürgüne giden ve hâlâ mağdur olanların ikinci kuşak, üçüncü kuşak torunlarının zihinlerinde var olan acı hatıralara saygı göstermek adına, mesela Milliyetçi Hareket Partisi bu önergeye neden destek vermesin? Çünkü, alt tarafı, bir Meclis araştırma komisyonu istiyoruz. Bir fikir beyan etmiyoruz; ortada binlerce insanın öldüğü, sürgün edildiği ve cumhuriyet tarihindeki en korkunç hadiselerden birinin tartışması yapılıyor. Mesela, bunu Genelkurmayın elli yıl evvel yayınladığı bir kitapla gerekçelendirmek ne kadar mantıklı? Ayrıca, Türk Tarih Kurumu Başkanlığı yapmış birisi. Keşke başka bir arkadaş o cepheden konuşsaydı.

Sayın Halaçoğlu son olarak da şöyle bir şey diyor: "Tarihçiler yapsın, üniversiteler yapsın." Hocam, güzel, yapsın ama bunu biz daha evvel yaptık. Yani, çok sayıda belge var, bunları açıp hani bir tarafı suçlamayı da çok gerekli görmüyorum. "Siz yapmadınız, siz etmediniz; biz yaptık, biz yapmadık..." Bu tartışma yararlı değil. Ama, geçen haziran ayında, 2013 yılının Haziran ayında, bu Mecliste iki yıl evvel kurulmuş olan -Dilekçe Komisyonunun içinde kurulmuş olan- Dersim Komisyonu "Biz elimizdeki belgeleri Dil Tarihteki Tarih Bölümüne vereceğiz, oradan bir rapor isteyeceğiz." şeklinde bize bilgi verince, ben bunu resmîleştirmek adına Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesine başvurdum "Siz Dersim'le ilgili ne yapıyorsunuz?" diye. Sayın Halaçoğlu'na cevap olsun diye bu belgeyi yanımda getirdim. 11 Haziran 2013'te Dekan Abdulkadir Gürer tarafımıza gönderdiği yanıtta "Dersim 1938'le ilgili herhangi bir çalışma yapmıyoruz." demiş. Dolayısıyla, bu "Tarihçilere nakletme, tarihçiler yürütsün." önerisi de bana çok samimi gelmiyor.

Mesela, o tartışmalar sırasında Meclisin elinde bulunan 42 bin belgenin Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi içindeki İnsan Hakları Komisyonuna verilmesi için ben başvuru yaptım. Bu belgelerin tasnifi ve anlamlandırılması için 13 ismi Türkiye Büyük Millet Meclisindeki komisyona sundum, bunlardan yararlanın diye. Aralarında Zazaca, Kürtçe, Türkçe eserler yazmış, ağıtlar derlemiş halk hikâyecileri, halk derlemecileri, folklorcular da var yani bu işin erbapları, üstatları. Komisyon bunların hiçbirinin çalışmaya girmesine gerek olmadığını, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesiyle çalışacağını söyledi. İşte Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinin belgesi, hiçbir çalışma yok. Dolayısıyla, Hocamızın önerdiği yoldan gidersek, tahmin ediyorum, bu Meclis bu meseleyi üç yıldır nasıl tartışıp hiçbir şey yapmıyorsa bunu yapmaya devam edeceğiz ve Dersim meselesinde de elimizde yarım ve samimiyetten uzak bir özür kalmış olacak, özürlerin de değeri düşmüş olacak. Yani, ben mesela 99'uncu yılında Başbakanın "Hayatını kaybeden Ermenilerin acılarını anıyoruz, bu taziyeleri tekrarlıyoruz, üzüntülerini paylaşıyoruz." açıklamasını Dersim özrünü düşündüğümde anlamlı bulmuyorum. Çünkü hiçbir şey yapılmıyor; sadece bunlar söyleniyor, gündem bir şekilde değişiyor, siyasi propagandaya malzeme olarak şekilleniyor, medyaya bu şekilde servis ediyor, üç gün sonra başka bir gündem başlıyor.

Dersim özrünün bu ülkede yarattığı tek şey, yarattığı tek sonuç, 30 Marttan önce -ben gördüm orada, çok garibime gitti- Tunceli'de AKP il binasına asılan bir pankarttı, şöyle yazıyordu: "Dersim özründen dolayı Sayın Başbakanımıza teşekkür ediyoruz." Ya, bu mesele AKP, CHP, MHP, BDP meselesi değil; bu mesele insani bir mesele ve binler hayatını kaybetmiş. Bunu birlikte konuşalım, araştırma komisyonu kuralım.

Sayın Baluken'e de bir eleştiri yapayım. "CHP'liler inşallah buraya gelip karşı çıkmazlar." dedi. Sayın Baluken, siz o öneriyi verdiğinizde de biz sizi desteklemiştik yani böyle bir komisyon kurulsun, tartışılsın demiştik, bunun karşısında değiliz. 1930'ların, 1938'lerin CHP'si yok; CHP de dönüşüyor, siz de dönüşüyorsunuz. Siz, kendiniz, 1990'lı yıllarda bu Parlamentoya geldiğinizde oluşturduğunuz Kürt milletvekili grubu musunuz? Sizin de çok değiştiğinizi görüyorum, çünkü herkes değişiyor.

Ama Yusuf Halaçoğlu Hocamdaki değişmezlik ve bu meseleye de Rus kışkırtması, Ermeni kışkırtması, işte, dış kışkırtma, Fransızlar gibi açıklamaları gerçekten çok üzüntüyle karşılıyorum, onda da bir değişim olması gerektiğini düşünüyorum. Hocamız hep İngiliz kışkırtmasını söylerdi ve sözde bir mektup, Seyit Rıza adına İngiltere Başkonsolosluğuna yazılmış bir mektubu hep burada delil olarak sunardı ama bu dış düşmanlar bugünkü Meclisteki tartışmada çok genişledi ve çeşitlendi. Bunu da Dersimlilerin acılarını anlama çabasının, isteğinin bir engeli, bir barikatı olarak görmek mümkün. Biz Dersimlilerin geçmişlerinde birleşebileceği tek İngiliz olan Churchill'in bir sözünü burada nakletmek isterim: "Bugünden geçmişle kavga edemeyiz. Eğer bugün geçmişle kavga edersek geleceği dinamitlemiş oluruz." diyor. Bunları burada nakletmeyi bir görev biliyorum, İngilizlerle iş birliği yaptığı iddia edilen bir halkın milletvekili olarak.

Bu meseleyi Mecliste tartışalım, eğer çözmek istiyorsanız gelin çözelim, çözmeyeceksek bu siyasi meselelere malzeme olmasın çünkü ortada ölüler var arkadaşlar. Sizden birazcık ölüleri düşünmenizi, toprak altında yatanlara saygılı olarak bir karar vermenizi talep ediyorum.

Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)