| Konu: | CUMHURİYET HALK PARTİSİ GRUBUNUN ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ İLE ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK HAKKINDA (11/32), ŞIRNAK MİLLETVEKİLİ HASİP KAPLAN VE 28 MİLLETVEKİLİNİN, ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ HAKKINDA (11/33), ŞIRNAK MİLLETVEKİLİ HASİP KAPLAN VE 28 MİLLETVEKİLİNİN, ŞIRNAK MİLLETVEKİLİ HASİP KAPLAN VE 28 MİLLETVEKİLİNİN, ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK HAKKINDA (11/34) GENSORU AÇILMASINA İLİŞKİN ÖNERGELERİ |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 92 |
| Tarih: | 22.05.2014 |
MHP GRUBU ADINA NECATİ ÖZENSOY (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakanlar hakkında verilen gensoruyla ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, hayatını kaybeden 301 görev şehidimize Allah'tan rahmet diliyorum, ailelerine başsağlığı diliyorum, Türk milletinin de başı sağ olsun. Gerçekten, bu olayın bizleri derinden üzdüğünü bir kez daha buradan tekrar ediyorum.
Tabii, öncelikle, şunu ifade edeyim: Bu facia gerçekten, bu asırda gerçekleşmiş en büyük facialardan bir tanesi. 301 kişi... Eğer Türkiye Cumhuriyeti devleti -Allah korusun- herhangi bir savaşa girseydi herhâlde bir günde bu kadar insan kaybetmezdik. Gerçekten, orada olan o olay, o bir günde bu kadar insanımızın görülüyor ki birçok ihmal neticesinde hayatını kaybetmesi, bütün Türk milletini de derinden üzdü.
Tabii, bunun yanında, yine Türk milleti ferasetini gösterdi, o birlik, beraberliğini, o yardımlaşma duygusunu, bütün milletimizin kalbinin orada attığını hep birlikte hissettik.
Yalnız bu konuya geçmeden önce şunu ifade etmek istiyorum: Oraya, Soma'ya gittiğimde gözlemlediklerim ve Soma'nın dışında, basında, haberlerde duyduğum, gördüğüm bazı yanlış bilgileri de buradan paylaşmak istiyorum.
Her şeyden önce, oraya, Soma'ya gittiğimizde, gerçekten çok büyük bir izdiham vardı, bir infial vardı. Tabii ki o kadar insanın göçük altında, orada maden içerisinde kalması, Soma'da bulunanların hemen hemen hepsinin birer akrabasının, ailesinden birisinin olması bunun gayet tabii sonucudur diye düşünüyorum.
Olay salı günü oldu, biz, oraya Sayın Genel Başkanımızla perşembe günü gittik. Bizi telefonlarla arayanlar oldu "Niye bir an önce gitmiyorsunuz?" diye. Ben, burada birçok konuşmacının da kabul ettiği gibi, aynı şeyleri söyledim: "Biz oraya aynı gün veya hemen gidersek oradaki insanların işine engel oluruz. Orada ilgililer, yetkililer bize bilgi verirken bizimle vakit kaybederler, dolayısıyla oradaki insanlara kötülük yapmış oluruz." Dolayısıyla, biz de Sayın Genel Başkanımızla perşembe günü gittik. Yine, sade bir şekilde merkeze gittik, maden ocağına girmeden Sayın Bakanın yanına gittik, Sayın Bakan bizleri bilgilendirdi. Daha sonra şehitliğe uğradık, orada dualar okuduk ve oradan ayrıldık. Elbette, devlet büyüklerinin, hükûmet yetkililerinin oraya gitmesi, oralarda bulunması doğrudur, ama o krizi yöneten bir bakan varken, sadece şov için veya görünmek için gidince orada çıkan o görüntüler gerçekten beni üzdü. Yani, Sayın Başbakanın hem orada maruz kaldığı olaylar ama Sayın Başbakanın verdiği tepkiler beni çok daha fazla üzdü. Burada AK PARTİ Grubundaki arkadaşalar "Yok işte görüntüler öyle değil, böyle.", her zaman olduğu gibi "Onlar montaj." falan diyebilirler ama böyle resmen, bariz bir şekilde Sayın Başbakanın vatandaşa yumruk attığı, o yumruğu yiyen vatandaşın 40 tane ifadeden sonra en son ifadesinde de "Bana ilk yumruğu vuran Başbakandı." demesi gayet açık ve net bir şekilde ortada duruyor. Onun dışında, Başbakanın danışmanının da orada, yerde yatan bir vatandaşa tekme atması ve onun da yine hemen "Gezici, eylemci, şu, bu..." ilan edilmesi ama arkasından, o vatandaşın da madenci olduğunun belirlenmesi, bütün bu olaylar gerçekten bizim arzu etmediğimiz, istemediğimiz görüntüler çünkü orada gerçekten acılar yaşanıyor. Bu acılar yaşanırken, bu acılara ortak olurken, böyle birtakım protestolar olurken "Gelin bakalım, benim yanımda yuhalayın." gibi vatandaşa sert tepkiler koymak, herhâlde Türkiye Cumhuriyeti devletinin Başbakanına yakışan birtakım olaylar değil diye düşünüyorum.
Şimdi, gelelim bu maden kazasının nedenlerine. Ayrıca, bundan sonra, bu nedenlerle birlikte, nedenler belirlenirken yapılan yanlışlıklara da bakmak lazım. Bakın, ilk başta, hemen, birtakım insanlar sorumluluklarını üzerlerinden atmak için, trafo patlaması iddiası ortaya atıldı. Yani, eğer trafo patlaması olursa, orada tamamen, o trafoyla ilgili şirketin veya yapımcıların hatasından kaynaklandığını ortaya atmak gibi bir girişim başladı. Ama, tabii, güneş balçıkla sıvanmaz dolayısıyla gerçekler ortaya çıkacaktır.
Ama bakın, bugün, bir gazetede yazan olay eğer gerçekten doğruysa, bu gerçekten çok daha vahim bir olaydır. Burada diyor ki: "O 15.30 sıralarında meydana gelen olaydan iki üç saat önce, bir işçi karbonmonoksit zehirlenmesinden dolayı hastaneye kaldırıldı." Gazete haberi olduğu için, bunun doğruluğu üzerinden bir konuşma yapmayacağım ama bunun doğruluğu eğer gerçekten mümkünse ve bu haber doğruysa bu demektir ki o ocakta iki üç saat önceden karbonmonoksit gazı fazla bir şekilde, o değerlerin üzerinde çıkmaya başlamıştır yani kömür için için yanmaya başlamıştır. Dolayısıyla, bütün bunlara rağmen, hâlâ o ocak boşaltılmayıp onun yerine ikinci vardiyanın sokulması, o zaman bu faciayı bir katliama dönüştürecektir. Bunun sorumluluğu gerçekten çok büyük demektir.
Şimdi, bakın, herkes bir şeyler söylüyor. Elbette, madencilik en riskli mesleklerden bir tanesi ama kömür madenciliği o madenciliklerden birkaç kat daha zor. Çünkü kömür, hepinizin bildiği gibi, işte, yanıcı, tutuşturucu veya bir gaz salan, yine patlamaya sebep veren metan gazı salan gibi, daha üzerine ilave edeceğimiz birtakım sıkıntıları olan bir madendir.
Şimdi, karbonmonoksit, karbondioksit, yanma, herkes bir şeyler söylüyor ama ben mesleğim icabı şunu söyleyeyim: Bakın, yanma karbonun oksijenle reaksiyona girmesidir. Eğer bu reaksiyon yeteri kadar olmuyorsa karbonmonoksit açığa çıkar, tam yanma oluyorsa karbondioksit açığa çıkar. Karbondioksit zehirli bir gaz değildir ama oksijeni tükettiği için sıkıntılıdır. Ama, karbonmonoksit direkt, milyon mertebelerinde bile insanı zehirleyecek bir gazdır.
Dolayısıyla, bütün bunlar bu ocakta önlemleri alınması gereken, kontrol edilmesi gereken -o kömürlerin ne kadar ısındığı, ne olduğu, efendim, gaz miktarları vesaire -her şeyin kontrol altına alınabileceği işler olmasına rağmen, maalesef, yeteri kadar tedbirin alınmadığı açık ve net bir şekilde ortada duruyor.
Bakın, bu Soma Madencilik... Herkes bir şeyler söyledi ama ben, daha dün, Türkiye Kömür İşletmelerinin alt komisyonunda denetimdeydim. Burası, daha önce Park Madenciliğe hizmet alım yoluyla devredilmiş; daha sonra Park Madencilik buradan vazgeçerek Soma Madenciliğe devretmiş, 2009 yılından bu yana da Soma Madenciliğin işletmeyi sürdürdüğü bir yer. Soma Madenciliğin Soma'da bir başka bölgede daha maden sahası var.
Bakın, ben şimdi buradan tekrar uyarıyorum: O işletmede hâlâ üretim devam ediyor. O işletmenin sahipleri yine o sorumluluk altında yollarına devam ediyorlar. O işletmenin sahiplerinin, yöneticileri bu psikolojide, hapisteyken, bu yerde yine bu tür işletmeleri, yani aynı sahipli işletmelerini de işletmeye devam etmesi ne kadar doğrudur, buradan Sayın Bakana da ifade etmek istiyorum, bunu da duyurmak istiyorum.
Şimdi, bizim İş Kanunu'muzda, her şey yazılmış, ifade edilmiş. Burada, bakın, kanunlarda, özellikle maden kanunlarında, iş kanunlarında hep yetkiden bahsediliyor. Nedense hep, işte "Bakanlık yetkilidir, şu yetkilidir, bu yetkilidir." Yahu, hiç sorumluluktan bahsedilmiyor burada. Yani "Bunlar olmazsa sorumluluğu da şudur, cezası da budur." diye doğru düzgün bir şeye de rastlamış değilim.
Bunun dışında, 2010'da, 2009'daki o facialardan, Kemalpaşa Bükköy'deki, Balıkesir'deki facialardan sonra yine bir araştırma komisyonu kuruldu burada, Devlet Denetleme Kurumu yine araştırmalar yaptı. Ama, buradan şunu ifade edeyim: Bakın o rapora, o raporda da mevzuatları bir araya getirmekten başka bir şey yapmıyoruz yani "Maden Kanunu'nun vesaire maddesinde şu var, İş Kanunu'nda bu var, İş Güvenliği'nde bu var..." Efendim, kanunları alıp, sıralayıp rapor hâline getirmişiz. Devlet Denetleme Kurulunun da yaptığı o, Meclis araştırması komisyonunun da yaptığı o. Oralardan ciddi anlamda öneriler çıkması lazım, ciddi anlamda değişiklikler yapılması lazım. İlla 1999'daki büyük deprem gibi 20 bin kişinin, 25 bin kişinin ölmesini mi bekleyeceğiz? O zaman da anca o depremden sonra İmar Kanunu'nda birçok değişiklik yapıldı, birtakım yapı denetim kurumları getirildi, inşaatların ruhsatları farklı bir şekilde yapılandırılmaya başlandı.
Şimdi, İş Kanunu'ndaki denetimde eksiklikler görüldüğünde müfettiş altı ay süre verir. "Altı ay süre içerisinde eğer bu eksiklikler yapılmazsa kapatılır." mantığını ben anlamış değilim. Yani, şimdi, gittiğinde -onu bizzat o Kemalpaşa Bükköy'de gördüğüm için ifade ediyorum- orada bir sürü eksiklik ifade etmiş müfettiş, cebrî havalandırmadan tutun da işte sensörlere vesaireye hayati tehlike oluşturacak bir sürü madde tespit etmiş, demiş ki: "Altı ay içerisinde yapmazsanız bu madeni kapatırım." Ya, altı dakika sonra, bu havalandırmadan dolayı, sensörlerden dolayı burada kazanın olmayacağının nasıl garantisini verebilirsiniz? Bir de üstelik, bakın, o Bükköy'le ilgili yine bu kürsüden 2010 yılında Mayıs ayında yaptığım konuşmada ben ve Grup Başkan Vekilimiz Oktay Bey de yaptığı basın toplantısında çok vahim bir şey ifade ettik burada. Üstelik, o Bükköy madeni denetlendikten sonra, ortaya eksiklikler konulduktan sonra 11'inci aya kadar verilen süre içerisindeki o teftiş, altı aylık süre içerisindeki teftiş Bakanlık tarafından ödenek yokluğundan iptal edilmiş. Bakın, bunun belgeleri hâlâ duruyor. Bu teftişi hangi hakla, neye binaen iptal edersiniz? Ve 11'inci ayda yapılması gereken teftiş yapılmamış, 12'nci ayda o kaza meydana gelmiş. Peki, efendim, buradaki sorumluluğun, bu ve bunun gibi ihmallerin, denetimsizliklerin, yanlışlıkların, bunların kim verecek hesabını değerli milletvekilleri?
Şimdi, biz bu Maden Kanunu'nda, İş Kanunu'nda, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nda hâlâ radikal değişiklikler yapmayacaksak; bu komisyon bu çalışmaların, bunların üzerinde öneriler getirmeyecekse, tavsiyeler getirmeyecekse; acilen bu çalışmaları yapmayacaksak burada konuştuklarımızın da hiçbir anlamı yok. Efendim, Bakanların istifa edip yerine yeni bakanların gelmesinin de hiçbir anlamı yok, gensoruyla buradan düşmelerinin de hiçbir anlamı yok. Dolayısıyla, bakın, özellikle, bu canımızın yandığı konularda -biraz daha hassasiyet- sadece üzülmek, sadece gözyaşı dökmekle olmaz. Onun için, herkes sorumluluğunu üzerine alsın. Biz sorumluluğu taşıyoruz, biz bu komisyonun içerisinde gerekenleri yapacağız ama en büyük sorumlu iktidardır ve başta Başbakandır diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)