| Konu: | ÜSTÜN YETENEKLİ ÇOCUKLARIN KEŞFİ, EĞİTİMLERİYLE İLGİLİ SORUNLARIN TESPİTİ VE ÜLKEMİZİN GELİŞİMİNE KATKI SAĞLAYACAK ETKİN İSTİHDAMLARININ SAĞLANMASI AMACIYLA BİR MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU KURULMASINA İLİŞKİN ÖNERGELER VE MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU RAPORU |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 93 |
| Tarih: | 27.05.2014 |
TÜLAY SELAMOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Üstün yetenekli çocukların keşfi, eğitimleriyle ilgili sorunların tespiti ve ülkemizin gelişimine katkı sağlayacak etkin istihdamların sağlanması amacıyla kurulan Meclis araştırması komisyonu raporu üzerinde bu komisyonun üyesi olarak ve önerge veren biri olarak söz aldım.
Toplumda üstün yeteneklilik eğitimine önem verilmesi ve yeteneğin desteklenmesi bireyin potansiyelini en üst düzeyde kullanmasına fırsat vererek bireysel mutluluğunu artırırken, toplumsal gelişime ve ülke kalkınmasına katkı sağlayacaktır. Meclisteki tüm siyasi partilerin ortak duyarlılığında, hepsinin önergeleriyle kurulan üstün yetenekliler komisyonunun çalışmalarında, özellikle bu alanda çalışan tüm akademisyenleri çağırarak bilgilendirmelerini aldık, yazarların eserlerini dinledik, kamu ve özel sektöre ait uygulamaları inceledik ve ziyaret ettik, bu konuyla ilgili kanuni sorumlulukları olan veya olması gerektiğini düşündüğümüz kamu kurum ve kuruluşlarının yetkilileriyle görüştük, üç grup hâlinde, üç ülkenin -Güney Kore, Yeni Zelanda ve Almanya- uygulamalarını görmek ve incelemek için ziyaretlerde bulunduk. Bu ziyaretler içerisinde Almanya ziyaret heyetindeydim. Almanya'daki örneklerden bahsedeceğim ve sonuçta, özellikle, diğer ülkelere giden arkadaşlarımızın raporlarıyla genel düşüncelerimizi aktardığımız bölümle de bitireceğim.
Almanya'da eğitim uygulamaları eyalet meclislerinin kararıyla oluyor. Her eyalet kendi müfredatını, kendi kurallarını kendisi belirliyor. Ortak olan tek şey var: 4+4+4. Özellikle Düsseldorf, üstün yeteneklilerle ilgili seçimleri 4'üncü sınıftan sonra yapıyor. Biz şunu gördük: Tüm eyaletler bedensel gelişimi tamamlaması için 4'üncü sınıfa kadar rahat bırakıyor, özel eğitimlerle devam ediyor. 4'üncü sınıftan sonra sınıflar karma olduğu hâlde dörtte 3 ek dersler geliyor. En önemli konu, tatil akademileri ve kampların düzenlenmesi Düsseldorf'ta. Yaratıcılık, doğa bilimleri, robotik ve matematik üzerine bu yetenekli çocuklar yaz dönemlerinde kampa alınıp ilgi alanları üzerinde takip ediliyorlar, grup çalışmaları takip ediliyor.
Frankfurt'un özelliği ve bizde bazı dönemlerde, bazı bölgelerde uygulanan bir sistem aslında: Fleksi sınıflar. İlk dört yıl için 1, 2 ve 3, 4'üncü sınıflar bin okuldan 100'ünde karma ve Frankfurt Eğitim Bakanlığı tüm okullarda fleksi sınıfları aktif hâle geçirmeye çalışıyor, bunu eğitimde başarı olarak görüyor ve yine özel öğretmenlerin eşliğinde -daha doğrusu, onlara "öğretmen" denmiyor, "eşlik edici" deniyor- öğrenmeyi öğretmeye çalışıyorlar.
Aşağı Frankonya bölümünde değişik bir uygulama var. 6'ncı sınıftan sonra üst sınıflarda ilgi alanları ve becerilerinin olduğu noktalarda çocuklar birlikte ders yapıyorlar yani 7'nci sınıf öğrencisiyle 12'nci sınıf öğrencisi aynı dersi, matematik dersini ya da ilgi alanına göre sosyal bir dersi ya da spor çalışmalarını birlikte yapıyorlar.
Münih'te sistem 6'ncı sınıftan itibaren başlıyor ama zenginleştirme eğitimi yapılıyor. Öğrencileri farklı yaş gruplarında 6'ncı sınıftan sonra da yan yana getiriyorlar.
Bu gezdiğimiz eyaletler ve diğer eyaletlerdeki uygulamalara baktığımızda sistem 4+4+4 üzerinden ve aktif çalışma, yoğunluk takip sistemi 4'üncü sınıftan sonra.
Biz, bütün akademisyenlerin bize verdiği bilgiler, tüm çalışmalar, kurumlar, diğer ülkelerdeki uygulamaları inceledikten sonra Türkiye'deki en büyük sorunun tanılamayla başladığını gördük. Çünkü başta şunu tespit etmemiz gerekiyor: Üstün zekâlı çocuklarımız var, üstün yetenekli çocuklarımız var ama bunları nasıl keşfedeceğiz? Özellikle bireysel başvuru, ailenin farkında olması ya da bulunduğu okul içerisinde okulların bunları takip etmesi veya okul notlarıyla direkt takip şeklinde olabilecek çalışmalar bunlar.
Tanılamayı yaptık diyelim, tanılamayı yaptık, peki, tanılamayı yapacak ekipte görevliler kim olacak? Yani, tanılamada kimler görev alabilir diye baktığımızda -ülke uygulamaları ve uzmanların tavsiyelerinde- pedagoglar, psikologlar, eğitimciler, sanat ve spor dalında uzmanlar tavsiyesi geldi.
Peki, aile diyor ki: "Benim çocuğum üstün yetenekli." Biz bunu hangi metotla tanılayacağız? Bu sefer yetenek, motivasyon ve beceri sistemleri giriyor ama Türkiye'de şunu fark ettik: Türkiye'ye has mantık ve test sistemi yok. Genelde çeviri şeklinde uygulanıyor. Çeviriler... Başka ülkelerin uyguladıkları metotlar Türkiye'de çeviriye dönüşüyor, hatta bu çevirilerde yanlışlıklar yapılıyor. Galiba 1980'lerde, bir olay gerçekleşmiş. Çocuğa verilen, sorulan soru: "İngilizce 'house' kelimesinden 2 tane yeni sözcük üretin." 5 harfli bir kelimeden bahsediyoruz. Bunu çeviri yapan direkt şöyle yapmış: "'Ev' kelimesinden 2 tane yeni kelime üretin." Yani, bazen bu çeviricilerin de zekâ seviyelerini ölçmek gerekiyormuş o dönemde.
Ama, bunların tespitleri yapıldıktan sonra biz baktık ki Türkiye için, Türkiye'ye has, kendi mantık, bakış açımızla zekâ testinin oluşturulması gerekiyor yani kurumsal olarak. Peki, sadece "mantık, şekil" dediğimiz matematiksel zekânın ölçüldüğü bir test mi? Hayır, 77 milyon için... Bizim yetenekli sporcularımız, yetenekli sanatçı çocuklarımız da var, onlarla ilgili beceri, mantık ve yetenek testlerinin yapılması gerekiyor. Genelde sadece bu da yetmiyor, psikolojik değerlendirme ve grup izlemeler gerekiyor.
Peki, tanıladık ama kaç yaşında tanılamaya başlayalım da... Genel tavsiyeler "3 yaşından başlayarak 4'üncü sınıfın sonuna kadar" tespiti yapıyor.
Eğitim uygulamalarıyla ilgili, tamam, tanıladık, nasıl uygulayacağız noktasına baktığımızda, zorunlu eğitim modeli içinde nasıl bir uygulama gelecek? Belli bir müfredat var, belli kurallar var ama bunun daha ilerisinde, bazı alanlarda yetenekli çocuklar var. Bu alanda da erken okula alma, sınıf atlama, sınıf birleştirme, eğitim zenginleştirme, günlük ders saatleri sonrası özel programlar, bireysel yeteneklerin desteklenmesi ama en önemlisi, üniversitelerde ortak ders. Genelde uygulamalar: Almanya'da 12'nci sınıfta üniversitelerde ortak sisteme geçerken, bir uygulamada da 11'inci sınıfta üniversiteden ders alma ve destek bölümüne geçiliyor. Zorunlu eğitim süresi içerisinde, okul öncesi tespit olduğunda, 3 yaşında tespit edilen bir çocuk için, okul öncesinden 12'nci sınıfın sonuna kadar takip edilmesi gereken bölümler var.
Ama bu çocuklar bizim için çok önemli çünkü bu çocuklar sadece bizim geleceğimiz değil, ailesinin geleceği değil, dünyanın, insanlığın geleceği. Bu alanda yapılan, Komisyonumuzun yapmış olduğu çalışmalar için Komisyon Başkanımız başta olmak üzere tüm milletvekillerimize teşekkür ediyorum çünkü ahenk içinde ve aynı ruhta yaptığımız çalışmalardı.
En önemli konu, bu grupta, eğiticiler meselesi Türkiye'de çünkü bu aynı, her ülkede geçerli. "Eğiticilerin eğitimi" denen bir sistem var çünkü üstün yetenekli çocuklara öğretecek misiniz yoksa yol gösterici mi olacaksınız? Yol gösterici olmak esas olan. Bununla ilgili Millî Eğitimin mutlaka çalışması gerekiyor, buna YÖK'ün sistem içerisinde destek vermesi gerekiyor. Çünkü bu sadece Millî Eğitimi ilgilendiren bir konu değil, bu konu danışmanlık hizmetleriyle Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığını, Gençlik ve Spor Bakanlığını ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığını ilgilendiren bir konu. Bireysel yeteneklerin desteklenmesi için mutlaka bütün kurumlar ve ülke olarak elimizden geleni yapacağız Eflatun'un "altın çocuklar" dediği bu çocuklarımızı kazanmak için. Hem ülkemiz hem uygarlık kazansın arzu ediyoruz. Biz biliyoruz ki şiddete maruz kalan, erken evlendirilen, dağda eline silah verilen çocukların içerisinde de Einsteinlar, Mozartlar olabilir. Biz bunları bu sistem içerisinde kazanmak için uğraşıyoruz. Bu konuda o çocuklarımıza her grubun da destek vermesi gerektiğine inanıyorum.
Hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)