| Konu: | CHP GRUBUNUN, İSTANBUL MİLLETVEKİLİ SEDEF KÜÇÜK VE ARKADAŞLARI TARAFINDAN, ÜLKEMİZDE BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜN DURUMU VE BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜN ENGELLENMESİYLE İLGİLİ SORUNLARIN VE ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA 23/5/2014 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 3 HAZİRAN 2014 SALI GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 96 |
| Tarih: | 03.06.2014 |
TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, 1 Haziran seçimlerinin 14 seçim bölgesindeki vatandaşlarımız ve Türkiye'miz için hayırlı olmasını yürekten diliyorum. Göreve gelen tüm başkanlarımızın bölgelerinde önemli hizmetlere, projelere imza atabilmelerini de yürekten diliyorum.
Aslında, konuşmaya geçmeden önce bir cevap vermem lazım son konuşmacıya, o da şu: Hayretle dinledim, gerçekten hayretle dinledim çünkü medya patronlarından bahsederken, medyadan bahsederken, unutmuş olmalı pijamayla, eli cebinde karşılanan başbakanları. Ya, bu ülkede bunlarla karşı karşıya gelindi.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - O Başbakanın yanındaki Bakan Meclis Başkanı şu anda.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Mesut Yılmaz'a söyleyeceksin onu.
TÜLAY KAYNARCA (Devamla) - Böyle medya patronları, böyle başbakanlar dönemi yaşandı.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - O Bakan Meclis Başkanı şu anda.
S.NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Şimdi intikam mı alıyorsunuz?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Onu Mustafa Elitaş'a söyleyeceksiniz, onun patronu, Mustafa Elitaş'ın patronu o, bana değil.
TÜLAY KAYNARCA (Devamla) - O yüzden, değerli milletvekilleri, değerlendirme yaparken her birini göz önüne almak lazım.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Cemil Çiçek'e de söyleyelim.
TÜLAY KAYNARCA (Devamla) - Siz konuştunuz, biz sataşmadık Sayın Vekil.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Mustafa Elitaş'ın patronu o, benim değil.
TÜLAY KAYNARCA (Devamla) - O yüzden, lütfen, saygıyla dinlemesini de öğrenebilirsek mutlu olacağız.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Gördüm ne kadar saygıyla dinlediğinizi.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Saygı ne gezer onda ya!
MEHMET ERSOY (Sinop) - Onların huyudur.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Gördüm saygıyla ne kadar dinlediğinizi...
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Yeter be! Sus ya!
TÜLAY KAYNARCA (Devamla) - Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi...
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Ya, bir hanımefendi konuşuyor, en azından kürsüdeki hanımefendiye saygılı ol!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Gruba da söyleyeceksiniz Başkan, ben konuşurken bana...
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Sen ne konuştuğunun farkında değilsin, orada neler söylediğini bilmiyorsun sen.
BAŞKAN - Sayın Türkkan, lütfen...
TÜLAY KAYNARCA (Devamla) - ...basın özgürlüğüyle ilgili, basın özgürlüğünü içeriyor.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Sayın Başkan, ikaz edin, oturduğu yerden konuşup duruyor. (Gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Türkkan...
Görev mi öğreteceksiniz? Lütfen... Görev mi öğretiyorsunuz burada?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Arkadaşlar, susarsanız konuşacak.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Sayın Başkan, Sayın Türkkan'ı ikaz edin, oturduğu yerden...
BAŞKAN - Al tutanakları, oku.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Al, sataşmadan söz iste, bir şey yok.
BAŞKAN - Görev mi, diyorum, öğreteceksiniz burada?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Bravo Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
TÜLAY KAYNARCA (Devamla) - Evet, teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisi basın özgürlüğünü içeriyor. Sedef Hanım ayrıntılarıyla hangi gerekçeyle öneri sunulduğunu ifade ettiler.
Önce, basınla ilgili bir iki hususa dikkat çekmek isterim. Basın, ilgi, ilke ve değerler çerçevesinde fikir üretir; basın, haber ve bilgileri doğru ve tarafsız sunmakla mükelleftir ve basın, yukarıda işaret edip çerçevesini sınırlamaya çalıştığım çerçevede önemli bir kamu görevi icra eder ve yerine getirir. Yani bu, şu demek: Basın, demokrasinin güvencesidir aynı zamanda, o yüzden özgür olmalı, o yüzden tarafsızlığını koruyabilmeli, o yüzden güven vermeli, güven duyulabilmeli. Bunu çok önemsiyoruz, özellikle güvenin altını da dikkatle çiziyorum.
Türkiye'de bugün hiçbir gazetecinin işini yapmamasından ötürü tutuklanmadığını söyleyebiliyorum, çünkü bu konudaki yasal altyapıyı sağlayan birçok düzenlemeyi getiren de Adalet ve Kalkınma Partisi olmuştur. Hemen bundan birkaç örnek vermek isterim: Türkiye'de basın özgürlüğü konusunda kanun değişikliği yaparak düşünce açıklamaktan basın ve yayın yoluyla fikirleri açıklamaktan dolayı mahkûm olanlara beş yıllık erteleme cezası getirerek bu sayede birçok gazeteci kardeşimizin de bundan istifade etmesini sağlamıştır. Şu anda yine hepsi tahliye edilmiş, propaganda suçundan dolayı içeride olanlar da yine aynı kapsamda bundan faydalanabilmiştir.
Türkiye, AK PARTİ Hükûmeti öncülüğünde, propaganda olarak da son on yıllık zaman diliminde de demokratikleşme noktasında tarihî reformlar gerçekleştirmiştir ve bunda büyük mesafeler katedilmiş. Medya ve ifade özgürlüğü Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğinin de ayrılmaz unsurlarından bir tanesidir. Bu konuda aksi söylemleri de dikkate alırız elbette, aksi söylemleri de önemseriz elbette çünkü buna bakıp, inceleyip eksiklik varsa da yine bunu giderecek olan parti Adalet ve Kalkınma Partisidir. Ama inanıyorum ki bizim ülkemizdeki basın özgürlüğüyle ilgili diğer ülkelerde de çok farklı fotoğraflar çizilmekte. Bir örnek mesela: Almanya'da, Hamburg olaylarını gösteriyor diye bizim televizyonumuz TRT kablolu yayından çıkarılmadı mı? Kimse bunu konuşmuyor, niye susuyorlar sizce? Sonra, Gezi olaylarıyla ilgili -ben gazeteciyim, sarı basın kartı sahibiyim ve sürekli basın kartı sahibi olacak kadar bu mesleğe yirmiden fazla yıl emek verdim- bir ülke aleyhine tam sekiz saat canlı yayın, bütün dünyaya -var yok- böylesi aleyhte bir propaganda yapabilen herhâlde dünyada başka televizyon örnekleri yok. Peki, Türkiye'de bununla ilgili muhalefetin herhangi bir şey söylediğine tanık olduk mu? Ne yazık ki hayır. Keşke olabilse, keşke bunu da görebilseler, keşke diğer ülkelerle bizim ülkemiz arasındaki bu farkı da, bunu da görebilseler. Türkiye artık eski Türkiye değil. Türkiye, demokratikleşme anlamında da çok önemli adımlar attı ve basın da bu süreçten elbette payını aldı.
Bir başka konu, Türkiye'de 44 gazetecinin hapiste olduğuyla ilgili söylemi hemen hemen bütün muhalefet farklı farklı kanatlardan sürekli dillendiriyor. Ee, bakıyorsunuz adli rakamlara, 44 kişiden 19'u tahliye olmuş mu? Olmuş. 6'sının yargılaması devam ediyor, sonuç belli değil. Bir tanesi ifade edilen isimlerde, kayıtlarda hiç yok, varlığı yok. Ee, geri bakıyorsunuz 18 kişi hüküm giymiş ve yargılanmış, hüküm almış. Peki, nedir suçları hüküm giyenlerin? Az önce sayın vekil de ifade etti, silahlı yaralama, tehlikeli madde bulundurma, polis memuru öldürme, bombalı saldırıda bulunma, banka soyma, DHKPC üyesi olma ve yüz kızartıcı suçlar. Bunun sayısını artırabilirsiniz; hüküm giyenlerin suç isnadını söylüyorum.
Peki, bunları neden görmezler? Neden bunların varlığını biliyorken Türkiye aleyhine ısrarla özgürlükler aleyhineymiş gibi yansıtmak isterler? Bu, Türkiye aleyhine olmanın vatanperverliğiyle bir alakası, muhalefet yapıyor olmakla bir alakası olabilir mi? Bence olamaz. Bu gerçek karşısında üç maymunu oynayanlara sordum bu soruyu elbette ve bu sorunun cevabını bilen milletimizse bu anlayışa her seferinde olduğu gibi seçimlerde cevabını sandıkta veriyor, en son bu 30 Martta da verdiği gibi.
Diğer taraftan, Türkiye'de sosyal medya engelinden de bahsedildi, az önce de dillendirildi. Twitter eleştirildi "Özgürlük düşmanı." denildi Twitter'le ilgili davalara bakıldığında. Şimdi yine çifte standart var; biz Twitter'i eleştirince özgürlük düşmanı oluyoruz, diğer ülkelerde Twitter'i eleştirme mahkeme kararı, uygulanan mahkeme kararlarını görünce "Orada hukuk var." diyorlar. İşte bir çifte standart daha.
Diğerini de söyleyeceğim hemen: Şimdi, bu ülkenin Sayın Başbakanına, Saygıdeğer Cumhurbaşkanımıza basın yoluyla hakaret edildiğinde onlar da doğal olarak cevap hakkı ve hukuka, tazminat hakkına başvurduğunda hemen bu baskı olarak nitelendiriliyor ama başka ülkelerdeki örnekte yine neye sarılıyorlar? "Orada demokrasi var, orada hukuk var." deniliyor. İşte bir standart, çifte standart daha.
Ve İnternet, aslında bununla ilgili, İnternet sansürü konusu çok işlendi bu kürsüde, çok dillendirildi. Ben ona "güvenli İnternet" diyorum. Çünkü tercihe bağlı, ailesini korumak, çocuklarını korumak, zararlı bazı porno, şiddete yönelmiş birtakım yerlerden korumak amacıyla güvenli İnternet işini başlatmak için yola çıktığımıza işaret ediyorum. Ona da "sansür" dendi. Kim tarafından? Yine aynı zihniyet tarafından.
Yine "sansür" diye nitelendiğinde, düğme sizin elinizde, basarsınız hepsi biter ve bakıyorsunuz, gürültü geçti, hepsi geçti, gitti. Güvenli İnternet'i kullanan sayısı kaç? 2 milyon Türkiye'de.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Tülay Hanım, kaç abone var?
TÜLAY KAYNARCA (Devamla) - Yani milletimiz ne istiyor? Güvenli İnternet'i. Bakış açısı ne? Sansür. Doğru olan, milletimizin bakış açısı, milletimizin ne dediği.
Değerli milletvekilleri, bu konuda söyleyecek çok söz var. Elbette basın özgürlüğü demokrasimizin vazgeçilmezidir, hepimize düşen sorumluluklar vardır ama bugünkü Meclis gündemimiz 591 sayılı Tapu Kadastro Kanunu'yla ilgilidir.
Bu nedenle ve düşünceyle grup önerisi aleyhine görüş belirttiğimi ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)