GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: AMME ALACAKLARININ TAHSİL USULÜ HAKKINDA KANUN İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI VE TEKLİFLERİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:114
Tarih:31.05.2012

BDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 258 sıra sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye ekonomisinde cari açık ve buna bağlı olarak sürdürülebilir kalkınma konusu, hâlâ mücadele edilmesi gereken konuların başında gelmektedir. Reel ücretlerin düşüklüğü ve sınıflar arasındaki gelir dağılımının olağanüstü biçimde bozulmuş olması, toplumun geniş kesimlerinin Türkiye'nin son on yılda gerçekleştirdiği yüksek oranlı büyümeyi artık taşıyamayacak hâle gelmesine yol açmaktadır.

Cari açığın tehlikeli boyutlara ulaştığı bugünlerde hanelere daha az harcayıp daha çok tasarruf yapmaları salık verilmektedir. Önümüzde duran yasa tasarısı bu bağlamda kamu sermayesinin özel sermayeye aktarımı olarak değerlendirildiğinde, halkın esas itibarıyla daha da yoksullaşacağı daha fazla netlik kazanmaktadır.

Cari açığın gayrisafi yurt içi millî hasılanın yüzde 10'u civarında olduğu ülkemizde Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek Türkiye'deki yeni teşvik paketini otuz sekiz ülkeden gelen yabancı konuklara anlatırken "Türkiye'nin neresinde yatırım yaparsanız çok güçlü destekler var, vergileri neredeyse sıfırladık, altıncı bölgede tamamen kaldırdık. Türkiye'nin doğusu, güneydoğusu Türkiye'nin Çin'i olacak." dedi.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teşvikler esas olarak iki önemli noktada işlev görmektedir. Birincisi, özel sektörün tümü için özellikle kriz dönemleri veya işçi hareketinin yükseldiği konjonktürde kârların gerilemesine karşı kritik bir işlev görmesi, ikincisi sermayeler arası rekabette bazı sermaye gruplarına avantaj sağlaması.

Belirtmeliyiz ki teşviklerin sermaye birikiminin ve rekabetin evrensel yasalarını değiştirme gibi bir rolü olamaz, olmamıştır fakat sermaye birikiminin genel eğilimini, hızını, zaman zaman istikametini de önemli ölçüde etkilemiştir.

Yeni teşvik yasası bir önceki teşvik yasalarının mantığıyla hazırlanmıştır. Kürt sorunu sadece ekonomik sorun temelinde değerlendirilemez. 1980'lerden sonra bölgesel farklılıkları gidermek amacıyla çıkarıldığı savunulan teşvik yasalarından sonuç alınmadığı gibi, bu teşvik paketleri Kürt sorununun çözümüne paralel politik bir manipülasyon aracı olarak kullanılmaya çalışıldı. Kürt sorununu ekonomik sorunlara indirgeyerek sürdürülebilir kalkınmaya çalışan hükûmetler her paket sırasında halka âdeta "Kürt sorununu bu sefer çözüyoruz, üstelik ekonomik yöntemlerle." diyerek hem zaman kazanmışlar hem de belirli rant alanını kamu maliyesini de kullanarak istedikleri gibi yönetmişlerdir.

1980-2008 yılları arasında Doğu Anadolu'nun toplam teşvik belge sayısından aldığı pay yüzde 4,53 iken güneydoğunun payı ise yüzde 7,42 olmuştur. Marmara Bölgesi ise bu süreçte teşviklerin yüzde 37,63'ünü almıştır.

Bu teşviklerin parasal karşılık açısından oranları ise, Doğu Anadolu yüzde 3,07, Güneydoğu Anadolu yüzde 5,99 ve Marmara yüzde 40,93 olarak gerçekleşmiştir. Bu tablo neredeyse her teşvik sonrasında bölgesel uçurumların daha da derinleştiğini göstermektedir.

1980 sonrasında, ekonomik kalkınmaya ve teşviklere sermaye açısından bakılmış, sermaye, kalkınmanın ve gelişmenin tek faktörü olarak muamele görmüş, emek ise sanki sermayenin sırtında maliyetleri artıran bir yük olarak kavranmış ve muamele görmüştür. İşte, bu bakış açısı son teşvik yasasına da damgasını vurmuştur.

Açıklanan son teşvik paketinin, bölüşümdeki eşitsizlik yaratıcı yönü ve kamusal kaynakların talanı yönüyle kendinden önceki paketlerden ayrılmadığını belirtmek istiyoruz.

Peki, yeni teşvik paketini yeni yapan nedir? Paketi yeni yapan, içeriğinde ortaya çıkan farklılaşmadır. Yeni teşvik paketi, yatırımları bölgelere göre ve üretilen malın cinsine göre ayırmaktadır. Bölgeler altıya ayrılmış durumda ve görüntüde en az gelişmiş bölgelere yatırım yapanlar en çok ödüle ulaşacak. Böylelikle bölgesel eşitsizlik sorun olmaktan çıkacak ve az önce de ifade ettiğimiz gibi Kürt sorunu da çözümlenmiş olacak.

Bölgesel anlamda paketin görüntüde getirdiği şey, geri bırakılmış bölgelerin yatırım çekecek olması ama gerçekte gerek bölgedeki çatışma durumu gerekse de yatırım için gerekli altyapı, lojistik ve pazar imkânlarının kısıtlılığı bu paketi de diğerleri gibi bölge üzerinden bir propaganda aracının ötesine taşımayacaktır.

Paketin bölgesel anlamda getirdiği yenilik, batıdaki bir yatırımcı bölgede paravan bir şirket kurup, faaliyetteymiş gibi gözükse de batıdaki faaliyet gelirleri açısından teşvik kapsamına alınıp ödüllendirilecektir yani genel politikaya uygun olarak yapmayıp, yapar gibi gözükme yoluna gidecektir.

Teşvik sisteminden yararlanmak için başvuran her şirketin yatırım yapmayacağını, küçümsenmeyecek bir kısmının arazi, arsa, vergi avantajlarından yararlanmak istediğini daha önceki uygulamalardan biliyoruz ama özellikle sanayi şirketlerinin önemli bir kısmı, rekabetin, evrensel yasaların baskısı altında daha fazla büyümek zorundalar ve bunu sağlamak için gerçekleştirmek zorunda oldukları yatırımlarını yeni teşvik sisteminin yol göstericiliği çerçevesinde yapmaya yöneleceklerdir.

Bu noktada, yeni teşvik sisteminin yol göstericiliği, işçiler, sendikalar, kamu çalışanları, kısaca, çalışma hayatının bütünü için büyük önem taşımaktadır çünkü teşvik sisteminin görünür amaçlarından biri, işsizliği azaltmak yani istihdamı artırmak ama teşvik sistemi artan yatırımlara bağlı olarak istihdamı belli ölçüde artırırken, düşük ücretli, iş güvencesiz ve taşeron sisteminin yaygınlaşmasına neden olacaktır. Bu sonucu, teşvik sisteminde, sigorta, gelir vergisi biçimindeki fiziki desteklerin asgari ücret temel alınarak yapılacak olmasından, istihdam garantisinin verilmemesinden ve kamu sektörünün altyapı yatırımlarını taşeron sistemiyle yapmaya devam edecek olmasından anlayabiliyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; genel olarak bu teşvik yasasında amaçlanan cari açığın azaltılması hedefi teorik olarak beş ile on yılda sonuç alacak bir politikadır. İthal ikameci bir yaklaşımın hayata geçmesi ARGE ve ileri teknolojik yatırımları gerekli kılmaktadır. Ayrıca, bu tür yatırımların artması için toplumdaki tasarruf oranlarının belli bir seviyede olması gerekmektedir. Oysa Türkiye OECD ülkeleri içinde tasarruf oranı en düşük ülkelerden biridir. Türkiye'de tasarruf oranları yüzde 13 düzeyinde, iktisadi olarak yatırım yapılabilir tasarruf oranı yüzde 30 ve üzeri oranlardır. Demek oluyor ki bu teşvik paketinde de yabancıların tasarruflarının gelip yatırıma dönüşmesi amaçlanmaktadır. Bu durumda, toplumda sermaye dağılımı daha da dengesizleşirken toplum, çok zenginler ve çok yoksullar olarak iki kampa doğru hızla itilecektir.

Teşvik paketinde sözünü ettiğimiz eksikliklerin giderilmesi ve bakış açısının değişmesi hâlinde yasa tasarısının çok  daha sağlıklı olacağını düşünüyor, bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Dora.