| Konu: | TÜRK CEZA KANUNU İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 98 |
| Tarih: | 05.06.2014 |
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iki üç gündür gazetelerde, Beyoğlu, Okmeydanı ve Güngören Tozkoparan'da kentsel dönüşüm için ilan edilen riskli alanlarla ilgili kararların Danıştay tarafından iptali gündemde. Acaba, neden Danıştay bu riskli alan kararlarını iptal ediyor? Çünkü halkın katılımı sağlanmadan, sürece halkı katmadan, bilimsel ve inandırıcı riskli yapı ve riskli alan tespitleri yapılmadan, resen, tepeden inme kararlar alınıyor.
Bir alan neden riskli olur? 6306 sayılı Yasa diyor ki: "Zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan -çeşitli afetler nedeniyle, başta deprem olmak üzere- Bakanlık veya idare tarafından AFAD Başkanlığının görüşü de alınarak belirlenen alan riskli alandır." "Görüşü de alınarak" denilen yerde sorun var. Yani aslında, bu konuda gerek yerel yönetimlerden gerek AFAD'dan gerekse Bakanlıktan riskli alanla ilgili kararlar, çoğunlukla bilimsel kriterlere, ölçütlere, deneylere, etütlere dayanmadan alınıyor. Tabii, buna da bir şekilde, bilimsel kriterlere dayanarak itiraz edildiğinde Danıştay ister istemez "Dur." diyecektir.
Bir de tabii, riskli yapı konusu var. O da çok ayrı bir sorun. Uzun süre riskli yapı için geçici riskli yapı tespit kriterleri oluşturdular. Dolayısıyla, birçok yapı riskli yapı kriterlerine uymadan riskli yapı ilan edildi. Oradan da tabii çok ciddi sorunlar çıktı. 16 Mayıs 2012'de çıkan "Kentsel Dönüşüm Yasası" denilen yasa, yani Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Yasa çıktıktan iki buçuk ay sonra, 4 Ağustos 2012'de çıkan bir yönetmelikle riskli veya rezerv alan için "tespitin belediyece veya il özel idaresince yapılması hâlinde" denilerek bu tespitlerde yetki belirsizliği ortaya çıkarılmıştır. Riskli alan için belediyeler eğer isterlerse -bu 4 Ağustos 2012 yönetmeliğine göre- zeminle ilgili, yapıyla ilgili, binayla, nüfusla, kamuya ait taşınmazlarla, haritalarla, imar planlarıyla, sit alanlarıyla ilgili bilgileri Bakanlığa gönderiyorlar ama bu mecburi değil, Bakanlık isterse kendi bildiğine göre riskli alan ilan ediyordu. Şimdi, sistematik bir özelliği olmayan, gerekirse belediyelerin gönderdiği bu bilgiler, yapılaşmış bir alanın coğrafik, demografik, ekonomik, sosyal ve kültürel özellikleri yanı sıra, afetler nedeniyle maruz kalınacak kentsel riskleri ortaya koyan yeterli bir teknik içeriğe sahip değil. Bir kentin veya ilçenin kentsel risklerinin belirlenebileceğini tarif eden değerli bir çalışma olan, İstanbul özelinde İstanbul Deprem Master Planı -örneğin, böyle bir plan çalışması yapıldı, yıllarca çalışıldı- 2003'ten beri raflarda, tozlu raflarda bekliyor ve kullanılmıyor. Dolayısıyla, kentsel riskleri belirlemeden, afetlerden en az etkilenmeyi sağlayacak riskten korunma ve sakınım planı üretmeden riskli alanları ilan etmek sorunlu ve birçok tepkilere yol açıyor. Nitekim, Okmeydanı'nda da karşımıza çıkan tepkiler bu yetersizliklerden. Bakın, son günlerde gazetelerde çıkan başlıklara bakın: "AKP'den Okmeydanı'na darbe" -riskli alan ilanı- "Okmeydanı mı riskli, halkı mı?", "Rant meydanı", "Son risk alanı Okmeydanı".
Riskli alanla deprem ilan ederek, deprem risklerini azaltalım derken çok derin sosyal ve kültürel riskler ortaya çıkar. Eğer bu anlayışla devam ederseniz kentsel riskleri, deprem risklerini azaltamayacaksınız, tam aksine başka sosyal sorunlara neden olacaksınız.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)