GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TÜRK CEZA KANUNU İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
Yasama Yılı:4
Birleşim:102
Tarih:12.06.2014

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 17 ve 25 Aralık yolsuzluk meselelerinden sonra bir paralellik anlayışı başladı. Âdeta AKP simetri hastası oldu. Havada uçan kuştan, yerde sürünen karıncaya kadar hep bir paralellik kurmaya çalıştı. Tabii, bu tabir AKP patentli bir tabir. Neredeyse son zamanlarda Diyarbakır'daki bayrak indirme meselesini de paralel anlayışa verecek, Musul'daki işgali de.

Değerli arkadaşlar, paralellik şudur: İki tane düzlem vardır, başlangıcından sonuna kadar bu iki düzlem ne bir milim yaklaşır ne bir milim uzaklaşır, çıkış ve gidiş yönleri aynıdır. Yani AKP'nin yönettiği bir devlet var, buna paralel işleyen bir düzlemde de hizmet hareketinin kontrol ettiği -kendi iddialarına göre- bir devlet var. Yani AKP "paralel yapı" diye adlandırdığı hizmet hareketini suçlarken aslında onların kendisine paralel olduğunu söylüyor, kendisini suçluyor. Yani kullandığı terimin aslında ne anlama geldiğini de bilmiyor.

Dünyanın hangi memleketinde, değerli arkadaşlar, bir yargı reformu bürokratik yapının tasfiyesi için yapılır? Boşalttığımız kadrolara kendi kadrolarımızı atayacağız anlamına gelir bu. Beyler, dikkatinizi çekiyorum: Bu söz, bağımsız ve tarafsız olması gereken mahkemeler için, yine bağımsız ve tarafsız olması gereken hâkim ve savcılar için söyleniyor. Eğer gönderdiğiniz hâkim ve savcılar kötüyse gittiği yerde de bu arkadaşlar hizmet vermeye devam edecek. O zaman orada yaşayan vatandaşlar sizin vatandaşınız değil mi? Yahut, yeni görevlendirdiğiniz insanları oraya atadığınıza göre bunun anlamı şudur: "Bu bizim adamımız, bize yakın adamdır." Peki, o zaman, sizin gibi düşünmeyenler, AKP'ye oy vermeyenler o adama nasıl güvensin, nasıl itimat etsin? Yargıda iyileştirme açıkçası bu amaçla yapılmaz.

Bir de "acele yargılama usulü" diye bir şey çıkardınız, çağdaş hukuk anlayışıyla aslında bağdaşmayan bir tabir. Yargılama usulünde eğer zaman alıcı, vatandaşı mahkeme kapılarında bekletici merhaleler varsa ve onlar fazlalıksa yani kaldırılması gerekiyorsa bu ayıklama ve hızlandırmayı neden sadece rantiye alanlarında yapıyorsunuz, hukukun her alanında, yargılamanın her kulvarında değil de sadece sınırlı bir alanda yapıyorsunuz? Yani, değerli milletvekilleri, "Bırakın, yavaş işlesin." dediğiniz hukuk ve ceza alanında, hakkını mahkemeden talep eden vatandaş açıkça sizin üvey evladınız anlamına geliyor.

Özelleştirme, kamulaştırma, turizmi teşvik, satış, kiralama gibi alanlarda acil yargılama. Niye? Hesabınızda bir noksanlık mı var? Satış, kiralama, özelleştirme işlemlerinde arkanızdan atlı mı kovalıyor yahut bir şeyler ortaya çıkacak diye yangından mal mı kaçırıyorsunuz? Yargının adalete gölge düşürmeden hızlandırılmasına herhâlde Genel Kurulda "Hayır." diyecek bir arkadaşımız olmaz, tamam. Ama, rantın at oynattığı bazı alanların, vatandaşın adalet aradığı yargının diğer alanlarına tur bindirmesini nasıl açıklayacağız? Bu, açıkça "Bu ülkede hak arama hürriyeti açısından bazı vatandaşların diğer vatandaşlara göre açık bir üstünlüğü var." itirafıdır. Gördünüz mü değerli arkadaşlar, AKP'nin hukukun üstünlüğünden bu işin siyasetini yapa yapa getirdiği nokta: Üstünlerin hukuku.

Değerli milletvekilleri, adaleti sağlama, yargıyı adaletle yürütme elbette siyasal iktidarın işi. Siyasal iktidar, kanunları uygularken hem güçlü olacak hem de kanunlara riayet açısından diğer bütün taraflardan çok daha fazla hassasiyet gösterecek. "Ben adamımı yedirmem." mantığıyla yaklaşırsanız işte adaletin güvenilirlik oranlarının yüzde 28'e kadar düştüğü bir ülkeyle baş başa bırakırsınız.

Söylemem odur ki, bu zulüm, değerli arkadaşlar, döner gelir, değerli AKP milletvekilleri, bir gün sizi de çarpar. Bu zulmü alkışlayan eller yarın adalet dilenir hâle gelir.

Bunu hatırlatıp tekrar hepinize hayırlı akşamlar dilemek istiyorum. (MHP sıralarından alkışlar)