GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP GRUBUNUN, GÜNDEMİN "GENEL GÖRÜŞME VE MECLİS ARAŞTIRMASI YAPILMASINA DAİR ÖNGÖRÜŞMELER" KISMINDA YER ALAN, KAMUOYUNDA "KIZAMIK HASTALIĞI" OLARAK BİLİNEN SUBAKUT SKLEROZAN PANENSEFALİT (SSPE) HASTALIĞININ ARAŞTIRILMASI AMACIYLA MECLİS ARAŞTIRMASI AÇILMASINA İLİŞKİN ÖNERGESİNİN ÖN GÖRÜŞMELERİNİN, GENEL KURULUN 17 HAZİRAN 2014 SALI GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN
Yasama Yılı:4
Birleşim:104
Tarih:17.06.2014

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Halkların Demokratik Partisinin kızamık ve (SSPE) subakut sklerozan panensefalitin araştırılması ve gerekli önlemlerin alınması konusunda vermiş olduğu araştırma önergesi üzerine görüşlerimi belirtmek istiyorum.

Görüşlerimi belirtirken değerli hatibin, benden önceki hatibin son cümlelerindeki duygusal konuşmaya elbette bizler de katılacağız ama tabii ki son yıllarda Türkiye'de özellikle bulaşıcı hastalıkların nereden nereye geldiğini de bir miktar konuşmamız gerekiyor.

Değerli hatip arkadaşımızın izniyle, 1990-1992 yılları arasında Diyarbakır Tıp Fakültesinde enfeksiyon hastalıkları araştırma görevlisi olarak çalışan bir kişinin bölgeyi ne kadar yakinen bildiğini; Diyarbakır'ın Bağlar'ında, 24 Nisan Mahallesi'nde ve caddelerinde, bulaşıcı hastalık taşıyanların ambulanslarla değil tırlarla hastaneye ulaştırıldığı bir şehrin hekimliğini yapma öz güveniyle de bir miktar bulaşıcı hastalıkları sizlerle paylaşmak istiyorum.

Sizin de belirttiğiniz gibi, subakut sklerozan panensefalit, kızamık virüsünün özellikle beyinde yaptığı ve hastalığın geçirildikten sonra, kısa süre olmakla beraber, otuz yıllara kadar uzayan bir dönemde ya da ortalama beş altı yıl sonra ortaya çıkan, yüzde 50'lerin üzerinde mortaliteyle yani ölümle seyreden bir hastalıktır. Aşılaması yüksek olan ülkelerde, çağdaş, modern, gelişmiş ve son yıllarda Türkiye'nin aldığı gibi sağlık hizmetlerini uzun yıllar boyunca alan ülkelerde milyonda 1'lerin altında iken az gelişmiş ülkelerde ve aşılamanın düşük olduğu ülkelerde bu oran milyonda 10 ve 20'lere ulaşabilmektedir.

Türkiye'de bu tarz hastalıkların araştırılması gerektiğine dair önergeler verildiğinde... Değerli hatibin belirttiği gibi ve önergelerinde de belirttikleri gibi, subakut sklerozan panensefalit yani sorun olan hastalık virüsün direkt kendi etkisiyle olmaktadır, aşıya bağlı bir etkiyle olmamaktadır, bunun bir kere baştan belirtilmiş olması çok güzel. Ama, diğer taraftan, bir derneğin ya da sivil toplum örgütünün ne şekilde tanımladığını bilmediğimiz, Dünya Sağlık Örgütü veya diğer bilimsel verilerde karşılığını bulmadığımız tanımlamalar Meclisin gündemine getirildiği zaman, doğu ve güneydoğuda ya da bu anlamda eğitimin düşük olduğu bölgelerde aşıya karşı oluşturulacak defansın da sorumluluğunu burada üstlenmemiz gerekiyor. Bu önergenin şöyle verilmiş olmasını ben daha çok arzu ederdim ve o zaman da yüzde yüz de katılacağımı belirtebilirdim. Evet, subakut sklerozan panensefalit vakaları 100'ler, 200'ler, 300'ler civarındadır, bunlar da sekiz on yıl önce olmaktadır. Bu "bozuk aşı" tanımlamasını kullanan insanların bunu kullanması üzerine bir araştırma yapalım. Yani, bir sivil toplum örgütü ya da bir doktor ya da bir kamu idarecisi "Aşı bozuk olduğundan dolayı bunlar olur." deyip toplumu yanlış bilgilendiriyor, Diyarbakır'da, Viranşehir'de ya da Hakkâri'de aşılama oranlarının düşmesine neden oluyorsa bunun o zaman sorgulanması ve araştırılması gerekir. Biz burada tartışırken bu aşının bozukluğunun hiçbir zaman olmayacağını kabul ettiğimiz ve... Türkiye'de 70'lerden beri başlayan tüm aşılamalarda ve bugün, dünyada soğuk zincir en iyi uygulanan ülkelerden birisidir ve Dünya Sağlık Örgütü bu anlamda, eğitimlerini Türkiye'de yapmaktadır.

Bakın, bunu 90'lara, 80'lere kadar indirebilir bir durumdayız. Ama, subakut sklerozan panensefalit vakalarının çok olduğunu söylediğimizde, geriye dönüp o bölgelerde, vakaların yoğun olduğu bölgelerde 2002'lerden önceki aşılama oranlarına da bakmamız lazım. Güneydoğuda, özellikle aşı kampanyasının olduğu 90'lı yıllarda bizler sahaya çıktığımız o zaman da başka bir tanımlama kullanılıp "Çocukları sakat bırakacak. Çocuk olmasını engelleyecek." gibi bir politika uygulanıyordu. Bunu sahada bizzat yaşayan bir kişiyim ben. Ev ev gittiğimizde, aşı yapalım diye devletin parasını pulunu ve mesaisini harcayan bizler gittiğimiz zaman, o gün de bir başka propagandayla... "Eğer siz bu aşıyı yaptırırsanız çocuklarınız olmayacak, kısırlaştırılacaksınız ve bölgenin nüfusu azaltılacak." tarzında bir propagandaydı. İşte, o propagandaların sonucu, 2002'den önce, 98'den önce Hakkâri'de yüzde 8, Şırnak'ta yüzde 13 veya Viranşehir'de yüzde 30'un altında; 2002'ye yaklaştığımızda Batman'da yüzde 60, Diyarbakır'da yüzde 54, Hakkâri'de yüzde 50'ler civarında olan bir aşılama söz konusuysa, siz eğer devletin kapıya kadar getirdiği aşıyı engelleyen bir politika uyguluyorsanız, o zaman, aşılanmayan insanların da o virüsün direkt etkisiyle subakut sklerozan panensefalit olma riskini ve olma sorumluluğunu üzerimizde taşımamız gerekiyor.

Yani, kısacası, bu kürsüye biz geldiğimiz zaman şunu dememiz gerekiyor: Ey Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, ey anne babalar; bakın, bu aşı Türkiye'de, soğuk zincir ve uygulama kuralları içerisinde son derece doğru ve düzgün uygulanmaktadır. Uluslararası anlamda, "GMP" dediğimiz iyi üretim tekniklerinden geçen aşılar Türkiye Cumhuriyeti'ne geldikten sonra da Hıfzıssıhhada tekrar incelenmektedir ve sahaya hiçbir zaman böyle bir şeyin gitmesi söz konusu değildir. O zaman, sahaya gelen tüm bu aşıları, anne babalara "Gülen çocuklarımız solmasın diye, lütfen, aşılarınızı yaptırın." diyerek bu cümleleri konuşmamız gerekirken biz, çeşitli politikaların ne amaç güttüğünü bilemeden, aşıların bozuk olduğu, aşıların kötü amaçla yapıldığı, "Aşılar yapılarak Güneydoğu Bölgesi'nde nüfusun azaltılması hedeflenmektedir." gibi bir kısım yanlış politikalarla toplumu maalesef yanlış yere itmekteyiz.

Sağlık Bakanlığımızın son yıllarda, özellikle kızamık vakaları yüksek olduğunda yaptığı aşı kampanyasıyla 18,5 milyon çocuğumuz aşılanmış olup kızamık vakaları 30 binlerden sıfıra kadar inmiştir. Son yıllarda, özellikle Avrupa kökenli vakalarla beraber kızamıkta bir miktar artış söz konusudur ama 2015'ten itibaren de sıfıra inmesi planlanmaktadır.

Yine, bizlerin para vererek çocuklarımıza aldığımız, devletin 2006'dan önce karşılamadığı üçlü aşı, daha önce bir hekim olarak kendi çocuğuma para verip alarak yaptığım aşı, 2006'dan itibaren -Avrupa standartlarında gelen- Sağlık Bakanlığımızın uyguladığı politikalarla ücretsiz olmuştur.

Aşı politikalarında tek ya da çift doz uygulamalarının yanlışlığı da politize edilmektedir. 1998'e kadar tek aşı uygulanırken artan aşı oranlarından dolayı -elbette ki 9 aylıkken uygulanan aşının immün cevabı düşüktü- 12 aylık ve ilkokul 1'inci sınıftan itibaren de aşı uygulanmaya başlanmıştır. Tabii ki 2002 ve 1998'den önceki düşük aşı profiline bağlı, düşük aşı uygulamalarına bağlı olarak subakut sklerozan panensefalit yani SSP vakalarının bölgede görülmesi üzerine Sağlık Bakanlığımız bununla da ilgili gerekli tedbiri almıştır. Yani, araştırma önergesiyle sağlanması arzu edilen, dört aylık bir çalışma sonucunda elde edilecek verilerle çıkacak tüm tedbirler alınmıştır. Nedir bu? 2005 yılında bilimsel kurul kurulmuş ve o kurulun önerileri doğrultusunda vakaların yoğun olduğu yerde çocuk nörolojisi, çocuk enfeksiyon hastalıkları, çocuk hastalıkları uzmanları, erişkin enfeksiyon hastalıkları uzmanları ve halk sağlığı uzmanları bu alanlarda hizmet vermeye başlamış ve 2005 yılından itibaren de bildirimi zorunlu hâle getirilmiştir.

Yine, 1995 yıllarında Şanlıurfa Viranşehir'de bu vakalar çok görülmüştür çünkü 1995 yılından altı yıl önceye gidecek olursak, 1980'li yıllardaki düşük aşı oranlarını rahatlıkla söyleyebiliriz ve şu anda şunu söyleyebiliyoruz ki: 2007 yılından sonra doğan hiçbir çocuğumuzda subakut sklerozan panensefalit vakası bildirilmemektedir. Bu da şunu göstermektedir, elbette yıl ilerleyince belki çıkma ihtimali vardır ama 2007'den itibaren ulaşılmış olan yüzde 96, 97, 98 aşılama oranlarıyla da önemli bir oranda bu aşılamanın doğru bir sonuç doğurduğunu ve vakaların vahşi virüsle karşılaşma oranının düştüğünü söyleyebiliriz.

Yine, özellikle tanı ve tedavide Sağlık Uygulama Tebliği'yle her şeyin karşılandığını söyleyebiliriz; evet, bir kısım "disabilitiy" olan ya da engelli duruma gelen kardeşlerimizin de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından da bakım ücreti karşılandığını.

Şunu önemsiyorum: Böyle bir vaka karşımıza geldiyse, aile burada bir zorluk yaşıyorsa, bunun hastaneye gitmesi, hastanede tedavi alması veya evde bakımı için ne tür eksiklik söz konusuysa bunların Bakanlık düzeyinde mutlaka değerlendirilerek tedbirlerin alınması ve uygulanması gerekmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bu araştırma önergesi eğer gündeme alınır, kabul edilirse elde edilecek verilerin tüm uygulamalarının son on yıldır Sağlık Bakanlığımız ve Hükûmetimiz tarafından uygulanmakta olduğunu bugün Türkiye Cumhuriyeti'nin herhangi bir ilinde yüzde 90'ın altında aşılamanın söz konusu olmadığı görülecektir.

Sözlerimin sonunda, aşılamalara anne, babaların uymasını, gülen yüzlerimizin solmamasını arzu ediyor, bu önergenin gerekliliğine katılmıyoruz.

Saygılar sunuyorum.(AK PARTİ sıralarından alkışlar)