| Konu: | CHP GRUBUNUN, BALIKESİR MİLLETVEKİLİ NAMIK HAVUTÇA VE ARKADAŞLARI TARAFINDAN, ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN SORUNLARININ VE ÖĞRENCİ AFFI KONUSUNUN ARAŞTIRILMASI AMACIYLA 17/06/2014 TARİHİNDE VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 17 HAZİRAN 2014 SALI GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 104 |
| Tarih: | 17.06.2014 |
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi öncelikle saygıyla selamlıyorum.
CHP önergesi özü itibarıyla öğrenci affına ilişkin, bu yönde bir araştırma açılmasını talep ediyorlar. Şu anda komisyon gündeminde, Sağlık Komisyonunun gündeminde zaten öğrenci affına dair bir taslak mevcut, kanun tasarısı mevcut. Perşembe günü bu görüşülecek. Muhtemelen komisyonda müzakere edilecek ve olumlu bir şekilde karar verilecek. CHP de desteklediğine göre, tasarı da Hükûmetten geldiğine göre, MHP de olumlu baktığına göre, HDP de aynı şekilde, bunun hayırlı bir şekilde neticelenmesini bekliyoruz. Dolayısıyla perşembe günü bu iş bağlanacak.
Mesele, bu önergede, dili ve anlatımı itibarıyla sadece öğrenci affına yönelik bir mantıkla davranılmış olsaydı benim konuşmamı da burada noktalamam, bu iş hayırlı bir şekilde neticeleneceği için bunun üzerine daha fazla mülahazada bulunmamam gerekirdi. Ancak önergeyi okuduğumda iki husus dikkatimi çekti.
Bunlardan birincisi: Türkiye'nin yükseköğretim sistemine ilişkin öylesine olumsuz bir tablo çiziliyor ki, öylesine eleştirel bir tablo çiziliyor ki, sanki on-on iki yıldır yükseköğretim kendi hâlinde yürüyor, AK PARTİ de seyrediyor ve her şey kötüye gidiyor şeklinde bir anlatım. Muhalefetten tabii ki güzelleme beklemeyiz ama Anadolu'da bir söz vardır: "Yiğidi öldür, yiğidi öldürmeye kalk ama hakkını ver." Yiğidi öldürmeye kalkabilir CHP önergesiyle ama hakkını verme konusunda da oraya birkaç fikir yazması lazımdı. Çünkü bu on-on iki yıl içerisinde, eğer Türkiye'yi dolaşıyorsanız, bırakın herhangi bir şeyi okumayı, şehirlerdeki üniversitelere, oradaki binalara, oradaki gelişmelere bakıyorsanız zaten yiğide hakkını verme konusunda bir anlayışla, bir akılla da bakmanız gerekirdi. Buna ilişkin rakamları vereceğim.
İkincisi ise buradaki mantık. Buradaki mantığı biraz tuhaf bulduğumu ifade etmeliyim. Şöyle ki: Önergeyi okuduğumda diyor ki: "Yükseköğrenim gören öğrencilerimizin hemen hepsinin sorunları var -hepsinin- sözü edilen sorunlar her geçen gün kötüye gidiyor. Aynı zamanda ekonomik sorun yıkıcı boyutlarda." Acaba nereden bahsediliyor? Ve hüküm cümlesine bakın: "Bu sorunların bir sonucu olarak yaklaşık 200 bin üniversite öğrencisi eğitimine ara vermiş durumdadır." Yani ekonomi kötü olduğu için, bu öğrencilere yurt sağlanamadığı için, burs verilemediği için öğrenciler başarısız oldular. Kendilerinin hiçbir kusuru, günahı yok. Yahu yapmayın. Bu önergeyi ben üniversite hocası olarak okusam ve hak versem, çocuklara sınavda not mu vereceğim, derim ki: "Çocuklar, hepiniz geçin, hiçbirinizin kusuru yok." Önergede diyor ki: "Bütün kusur sistemde. Sizin başarısız olma gibi bir durumunuz olmaz ki, sizinle ilgili değil. Bu, tamamen sizin şartlarınızla ilgili. Kimse kalmasın, herkes geçsin..." Bu önergenin mantığına bakınca, tabii iktidarı eleştireceğim diye öyle bir mantık kuruyorsunuz ki, insanların kişisel sorumluluğunu göz ardı ediyorsunuz.
Bunu okuyunca aklıma aydınlanma geldi. Aydınlanmanın Türkiye'de siyasi olarak takipçisi olarak CHP ve onun ifade ettiği gelenek sahip çıkar aydınlanmaya. Kant'ın çok güzel bir sözü vardır aydınlanmaya ilişkin, diyor ki: "Aydınlanma, kişinin kendi kusuru olarak düşmüş olduğu bir ergin olmama hâlinden kurtulması, kendi aklını kullanmaya başlamasıdır." Hakikaten çok önemli. Yani, şunu demek istiyor: Eğer bir insan yaşadığı probleme ilişkin olarak kendi kusurunu görmüyor, sürekli başka nedenler arıyor ise işte bu aydınlanmanın gerisinde kalmıştır. "Aydınlanma, benim kusurum nedir diye sormayı gerektirir." diyor.
Arkadaşlar, kusurları da affederiz. Tabii, insan kusur da yapabilir. Kendi kusurları dolayısıyla sınıfta kalmış olan öğrencileri dün affettik, bugün de affederiz, perşembe günü konuşulur. Ama iktidarı eleştireceğim diye insanların kendi kusurlarına ilişkin her şeyi bir kenara bırakan bir anlayış doğru bir anlayış değil, aydınlanmayla çelişen bir anlayış, kişisel sorumluluğu bir kenara iten bir anlayış.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Yani, daha önce çıkarılan aflarla siz aydınlanmaya karşı mı gelmiş oldunuz?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Sonra düşündüm "CHP niye böyle bir akıl yürütüyor?" diye, bana öyle geliyor ki, Türkiye siyasetine ilişkin genel değerlendirmesinin, genel bakışının bir neticesi olabilir. Şöyle ki: Çok kıymetli arkadaşlar var biliyorum, konuştuğumuzda, kişisel sohbetlerde çok gerçekçi değerlendirmeler de yapıyorlar ama kamuoyuna akseden CHP'nin genel siyasetine baktığımızda, o siyasi partinin siyasi olarak işgal ettiği konuma ilişkin başarısızlık algısında hep sorumlu başkaları. Mesela, Tayyip Bey'e kızıyorlar, AK PARTİ'ye kızıyorlar, bazen millete kızıyorlar. Yahu kardeşim, acaba ilgili partinin elde ettiği bir sonuca ilişkin kendi sorumluluğu yok mu? Tıpkı Kant'ın dediği gibi, bir ergin olmama hâli mi söz konusu? Tabii, bir siyasi anlayış kamuoyuna bu şekilde takdim edildiğinde, öğrencilere ilişkin bir önergede de böyle bir ergin olmama hâlinden "Sizin hiçbir sorununuz yok, hiçbir probleminiz yok, aslında sizin kusurunuz değil. Bu kusur bütünüyle on-on iki yıldır yükseköğretimi harap etmiş olan AK PARTİ'nindir. Dolayısıyla, ey hocalar, bu yanlışlığı düzeltin, tashih edin, hepsini geçirin." Böyle bir anlayış çıkıyor, böyle bir algı çıkıyor. Bunu şunun için diyorum: Hakikaten bu ifadeleri koyarken dikkat etmek lazım. Ne anlama geliyor, bunun sonucu nasıl bir mantık ortaya çıkıyor? Bunlara dikkat etmek lazım.
Değerli arkadaşlar, gelelim yükseköğretimde neler olduğuna. Ben Anadolu'yu dolaşıyorum. Bir kere muhteşem binalar yapılıyor. Muş Üniversitesine gittim, orada konferans verdim. O insanların onur duyacağı binalar. Sadece dışı değil, içi; sadece bina ve eşya değil, aynı zamanda insan. Ağrı Üniversitesini gördüm, muhteşemdi. Siirt Üniversitesini gördüm, Rize Üniversitesini gördüm, Aydın Üniversitesini gördüm. Bizim Amasya Üniversitesi 2006'da kuruldu, muhteşem mekânlar oluşturuyorlar, önemli. Eşya iyi olacak, mekânlar güzel olacak çünkü bunlar insana saygının gereğidir. Bizim anlayışımız da bu. O tür mekânlardan ancak kendisine güvenen ve dünyayı fethetmek için kendisinde cüret bulan insanlar yetişir. Bizim perspektifimiz bu. O yüzden, masasından sandalyesine, araştırma laboratuvarından o binaların kendisine, sosyokültürel alanlara kadar her yerde kaliteyi, estetiği dikkate alan bir anlayışla üniversitelere destek veriliyor.
2002'de 76 üniversite vardı, bugün 179. 2002'deki 76 küsurat olmuş. Üniversite bütçesi 2,5 milyarken 17 milyara çıkmış. 188 bin kişi yurtta kalırken bugün 311 bin kişi yurtta kalıyor, yeni yurtlar da yapılıyor. Ayrıca, belediyelere de bu konuda imkân verilecek, müzakere edilecek Mecliste. Bu konudaki ihtiyaçları tamamen karşılamaya dönük bir yetkilendirme inşallah yapılacak. 45 bin kişi kredi alırken 300 bin kişi kredi alıyor, 50 bin kişi burs alırken -burs, altını çiziyorum- 1 milyon 741 bin kişiye burs veriyoruz. Öğrenim kredisini 451 bin kişi alırken 667 bin kişi alıyor şimdi, katkı kredisini 405 bin kişi alırken şimdi 509 bin kişi alıyor. Yüksek lisans yapanlara 600 lira, doktora yapanlara 900 lira veriyoruz. Yurtta öğrencilere 220 lira beslenme yardımı yapıyoruz. Bütün bunlar aslında üniversiteye AK PARTİ iktidarının ne kadar destek verdiğinin, oradaki öğrencilerinin her birini nasıl kıymetli bir birey, Türkiye'yi geleceğe taşıyacak olan birer bayrak gibi gördüğünün işaretidir bu yapılan hizmetler.
Dolayısıyla, şunu anlarım: Eleştiri, eyvallah, yapacaksınız muhakkak ama o eleştirinin kamu vicdanında bir karşılığı olabilmesi için yanına yiğidi öldürmeye kalkanların onun hakkını yemeyecek bilgileri de eklemesi lazım ki insanlar "Evet, helal olsun, eleştiriyorlar ama bak, hakkaniyet ve adaletle davranıyorlar, yapılanlara karşı da gözleri görüyor, bunları da ifade ediyorlar." desin. Ben, CHP gibi köklü geleneği olan bir partiden böylesine bir göz, böylesine bir akıl beklerim ama bu önergenin dili buna çok uygun değil, beni bağışlayın.
Saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)