GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: ÇANAKKALE SAVAŞLARI GELİBOLU TARİHİ ALAN BAŞKANLIĞI KURULMASI HAKKINDA
Yasama Yılı:4
Birleşim:105
Tarih:18.06.2014

HDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 601 sıra sayılı Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanun Tasarısı'nın birinci bölümü üzerine Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanun Tasarısı'yla, 2015 yılında anılacak olan Çanakkale ve Gelibolu savaşlarının 100'üncü yıl etkinliklerine yetiştirilme kaygısı taşıyan yeni bir fiilî durum yaratılmak istenmektedir. Tasarının Başkanlığın kuruluş amacını belirten 1'inci maddesinde millî ve manevi duygulara özellikle vurgu yapılırken, dünya barışına hizmet etmesi için dünya halklarına ve Türkiye halklarına tanıtılması yönünde bir ibarenin eklenmemiş olmasını biz büyük bir eksiklik olarak görüyoruz.

Değerli milletvekilleri, biz bütünüyle savaşlara karşı olduğumuz için, Çanakkale savaşları niteliğinde bir vakıanın dünyanın hiçbir coğrafyasında tekerrür etmemesi için, gerekli sorumlulukları göstermenin tüm devletlerin ve hükûmetlerin öncelikli görevlerinden olması gerektiğine inanmaktayız. Bu kapsamda, kanun tasarısının 1'inci maddesinde dünya barışını vurgulayan ifadelerin yer almasını da biz gerekli görmekteyiz.

Tasarıyla oluşturulması öngörülen ve büyük önemler atfedilen başkanlık görevini sürdürecek kimsede dört yıllık lisans eğitimi mezunu olması dışında herhangi bir şart aranmıyor olması Hükûmetin hazırladığı tasarının eksikliğini yeterince ortaya koymaktadır. Bu durum, Hükûmetin sıkça yaptığı kişiye özel makam icat etme girişimlerinden birisi niteliğindedir.

Değerli milletvekilleri, bu tasarıda göze çarpan bir başka nokta ise devletin var olduğu ancak halkın unutulduğu bir taslak olmasıdır. Öyle ki köy yerleşim alanlarında yerleşik veya zilyetlik bağı oluşmuş taşınmazlardaki hak sahiplerinin ekonomik ve sosyal boyutu hiç düşünülmemiş, âdeta burada yaşayan köy halkı üstü kapalı bir tehcir uygulamasına tabi tutulmaktadırlar. Devlet tarafından, yıllardır ekip biçtikleri topraklardan, ekili ve dikili alanlarından sökülüp atılmak istenmektedirler.

Değerli milletvekilleri, elbette kanun tasarıları tarihî, kültürel ve doğal yaşam mekânlarına dönük kapsayıcı bir nitelikle hazırlanabildiklerinde daha büyük anlamlar kazanabilirler. Korunması, geliştirilmesi, tanıtılması bakımlarından hiçbir tarihî, kültürel mekân ötekileştirmeye tabi tutulmamalıdır. Bu kapsamda, Anadolu ve Mezopotamya topraklarında yaşamış ve hâlâ yaşamakta olan halklara ait ve yıkılma, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunan yüzlerce yapı ve kutsal mekân bulunmaktadır. Örneğin, Türkiye'de Ermeni, Rum ve Süryanilere ait, yok olmaya yüz tutmuş yüzlerce tarihî kilise ve manastır mevcuttur. Bu kiliselerin büyük bir kısmı bakımsızlıktan, bir kısmı definecilerin saldırıları nedeniyle, bir kısmı da yeni imar alanları oluşturma gerekçesiyle yıkılmış ve yıkılmaya devam etmektedir. Öte yandan, kısmen ayakta kalabilmiş bazı kilise ve manastırların hâlâ ambar, ahır gibi uygunsuz biçimlerde kullanılmaya devam edildiği bilinmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, imzalamış olduğu Dünya Kültürel ve Doğal Mirasın Korunması Sözleşmesi ve Avrupa Arkeolojik Mirasın Korunması Sözleşmesi kapsamında, sözleşmelerin gerektirdiği hassasiyetleri yerine getirmemektedir. Bunun en canlı örneklerinden birisi Hasankeyf'tir. Yine benzer bir örnek: Güneydoğunun Efes'i olarak tabir edilen ve binlerce yıl boyunca farklı medeniyetlerce yurt edinilmiş Dara Antik Kenti'ndeki kazı çalışmalarına Kültür Bakanlığı tarafından gerekli özenin ve ehemmiyetin gösterilmediği de açıkça bilinmektedir.

Değerli milletvekilleri, bir başka örnek, özellikle Alevi yurttaşlarımızca büyük önem atfedilen ziyaretgâhların özellikle Dersim bölgesinde baraj altında bırakmak suretiyle yok edilmesi politikalarıdır. Görüldüğü gibi, Hükûmetin doğal, tarihî ve kültürel mekânlarla ilgili izlediği yol, maden ocakları, HES'ler, barajlar, orman kıyımları konularında kamuya ait doğal yaşam alanlarını sınırsız kâr hırsıyla hareket eden sermayeye âdeta denetimsiz bir biçimde peşkeş çekmek biçiminde politikalarla biçimlenmektedir. Dolayısıyla, sadece bir halkın değil, tüm Türkiye'nin, hatta dünyanın ortak kültür mirası olan ve günümüze kadar hâlâ ayakta kalabilmiş bu tarihî ve kültürel değerlerin koruma altına alınması için gereken tedbirlerin alınması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, konuşmamı son günlerde bölge ve dünya gündemine oturan, Irak'ta yaşanan gelişmeler üzerine sürdürmek istiyorum. IŞİD terör örgütü Musul'u işgalinden sonra bölgedeki işgal ve saldırılarına devam ederken Irak'ın yıllardır içinde bulunduğu kaos ortamının daha da derinleşmesine yol açmıştır. Uluslararası Göç Örgütü geçtiğimiz hafta itibarıyla sadece Musul'da yaklaşık 500 bin kişinin evlerini terk etmek zorunda kaldığını açıklamıştır. Bölgede yaşayan Kürtler, Araplar, Asuri, Süryani, Keldaniler, Ermeniler, Türkmenler ve Ezidiler bölgeyi terk ederek güvenli bölgelere sığınmaya çalışmaktadırlar. IŞİD terör örgütünün bölgede binlerce insanı katlettiği haberleri gelmektedir. Rehin alınan yurttaşlarımızın akıbeti konusunda ise hâlâ sağlıklı bilgilere sahip değiliz.

Değerli milletvekilleri, tarih boyunca Mezopotamya coğrafyasında savaşlar hiç eksik olmamıştır, dolayısıyla günümüze kadar bu coğrafyada insanlık dramları bitmek bilmemiştir. Bu savaşlarda taraf olmamalarına karşın en fazla zarar görenler ise azınlıkta olan farklı etnik ve inanç grupları olmuştur. Bugün de Musul ve civar kentlerin IŞİD tarafından işgal edilmesine bu çerçevede bakıldığında, Asuri, Süryani, Keldani, Ermeni, Türkmen ve Ezidi halklarının tıpkı Suriye'de üç yıldır devam etmekte olan iç savaşta olduğu gibi büyük zararlar gördüğü açıktır.

Suriye'de iç savaş öncesinde 2 milyona yakın Hristiyan nüfus yaşıyorken bugün bu nüfusun yarısından fazlasının Suriye'yi terk etmek zorunda kaldığı tahmin edilmektedir. Bir yılı aşkın bir süredir Suriye'de kaçırılmış üst düzey Hristiyan din adamı, Süryani Ortodoks Metropoliti Yuhanna İbrahim ve Rum Ortodoks Metropoliti Pavlus Yazıcı'nın akıbetleri hâlâ belirsizliğini korumaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; IŞİD teröristlerinin denetiminde olan Musul ve Ninova bölgesi Süryanilerin de yoğun olarak yaşadığı bölgelerdendir. Bölgeden edinilen bilgilere göre, binlerce Süryani ve Ermeni bölgeyi terk ederek Kürdistan bölgesine kaçmaktadırlar ya da diğer güvenli bölgelerdeki kilise ve manastırlara sığınmaktadırlar. Geride bıraktıkları tarihî kilise ve manastırların bazılarının IŞİD'in eline geçtiği ve bunların bir kısmının bombalanarak yıkıldığı yönünde de basından haberler gelmektedir. Ayrıca, IŞİD örgütünün kontrol ettiği bölgelerde yürürlüğe koyduğu despot uygulamalar farklı inançlara sahip halklara yaşam alanı tanımamaktadır.

Değerli milletvekilleri, Irak'ta Saddam Hüseyin rejiminin 2003'te yıkılmasından sonra, Hristiyanlara yönelik yapılan saldırılarda, ülkede yaşayan 1,5 milyona yakın olan nüfusları yaklaşık 400 bine düşmüş bulunmaktadır. Musul'da yaşayan 35 bin Hristiyan'ın sayısının ise son on yılda 3 bine düştüğü tahmin ediliyor. Son saldırılarla birlikte bu sayının binin altına düştüğü ifade ediliyor.

Değerli milletvekilleri, Musul'da yaşayan Kürtler, Araplar, Asuri, Süryani, Keldaniler, Ermeniler, Türkmenler ve Ezidiler aynı zamanda Anadolu ve Mezopotamya'nın yerli halklarıdırlar ve Türkiye halklarıyla akraba topluluklardır. Bu temelde başta iktidar olmak üzere tüm siyasi partilerin gerek yurt içi gerekse yurt dışı politika ve söylemlerinde kültürler ve halklar arasındaki kardeşliği ve barışı özellikle vurgulayan, ayrıca hiçbir etnik kültür ve inancı ötekileştirmeyen bir yaklaşım ve tutum geliştirebilmek noktasında daha duyarlı ve eşit davranmaları gerekmektedir. Zira, dünya insanlık ailesinde halkların kardeşliğine inanmak, uygulamalar düzeyinde de açığa çıkarılmadığı müddetçe yüzeysel birer söylemden ibaret kalacaktır. Halklar ve inançlar arasında geliştirilen hiyerarşik, tahakkümcü ve sömürü temelli politikalar sadece ilgili halklara zarar vermeyecek, insanlığın sosyal tarihinde, siyasi tarihinde, edebî tarihinde, sanat tarihinde büyük acılarla belleklerde yerini alacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bölge özelinde son yıllarda yaşanan gelişmeler bir kez daha açıkça ortaya çıkarmıştır ki, evrensel insan hakları, demokrasi, özgürlük, eşitlik gibi evrensel değerlerin başta Orta Doğu olmak üzere Türkiye'de de hayata geçirilmesi kaçınılmazdır. Aksi takdirde, AKP hükûmetlerinin yürüttüğü istihbari ve siyasi politikalarla bölgede etkin bir ülke olunamayacağı da aşikâr bir şekilde bu son olaylarla da ortaya çıkmıştır.

Bu duygu ve düşüncelerle Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)