GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BİLGİ TOPLUMU OLMA YOLUNDA BİLİŞİM SEKTÖRÜNDEKİ GELİŞMELER İLE İNTERNET KULLANIMININ BAŞTA ÇOCUKLAR, GENÇLER VE AİLE YAPISI ÜZERİNDE OLMAK ÜZERE SOSYAL ETKİLERİNİN ARAŞTIRILMASI AMACIYLA BİR MECLİS ARAŞTIRMASI AÇILMASINA İLİŞKİN
Yasama Yılı:4
Birleşim:107
Tarih:24.06.2014

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, bu rapor 4 parti grubunun birlikte araştırma komisyonu kurarak yaptığı bir çalışma, kolektif bir çalışma.

Buraya geldiğimiz zaman, 2007'de milletvekili olduğumda -ilk aklıma gelen- uluslararası hukuk boyutuyla çalışmalarımdan da kaynaklı, fikir ve sanat eserleriyle ilgili hak kayıplarının, özellikle İnternet'in gelişimiyle, teknik cihazların gelişimiyle müzik endüstrisinin çöküşünü, sinemanın, sinema endüstrisinin çöküşünü, bütün bunların hem CD hem DVD hem albüm hem uluslararası piyasada dolaşımı konusunda çok büyük hak ihlalleri olduğunu görmüştük. Bundan yola çıkarak bilgi toplumu olma, İnternet'in bilgiye erişimin aracı olarak kullanılması yani toplumda kötüye yönelik erişim amaçlı olmaktan çıkarılması, aksine bilgi toplumu olmak için daha yararlı nasıl bir şeyler yapılabilir, bunun da üzerinde durmuştuk. Tabii, gelişmeler, olaylar, maalesef siyasi hayatımıza şantaj kasetleri olarak giren gelişmeler oldu biliyorsunuz ve onunla ilgili gerçekten de hâlâ kabul edilemeyen ki bugün Meclis gruplarında da dile getirildi... Bunu yapanların da bir an önce ortaya çıkarılması gerekir. Bu araştırma komisyonlarının bir noktada da görevi oydu. Ama, maalesef, rapora baktım, yani raporda bunu hakikaten tespit edebilmek mümkün mü? Kim yaptı bunları? Yani TİB'dekiler mi yaptı, başka istihbarat, başka emniyet, jandarma -başka alanlarda da istihbarat var- istihbarat ajanları mı girdi devreye, yabancı ajanlar, provokatörler mi yaptı yani dikeyler mi, paraleller mi? Yani, bunlara girmek istemiyorum. Ama bir şey vardı, kişinin kişilik haklarının ihlali, özel hayatın dokunulmazlığı, haberleşme hürriyetinin ihlali, bunlar evrensel haklardır ve bunları, biliyorsunuz, uluslararası sözleşmeler boyutuyla Türkiye kabul etmiş. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni, daha sonra da "ikiz sözleşmeler" olarak anılan Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi ile Ekonomik ve Sosyal Haklar Sözleşmesi'nin kabulüyle Türkiye, Anayasa'nın 90'ıncı maddesini 2004'te hayata geçirerek bu konuda önemli bir adım atmıştı. Ama bunun yeterli olmadığını gördük. Hakikaten İnternet'te bu kadar fütursuzca birilerinin servis edebilmesi, bunun yakalanmaması, failin yakalanıp hesap verememesi, yakalansa yasalarımızdaki cezaların azlığı karşısında, yine bir hukukçu olarak -grubumuzda arkadaşlarımızla da paylaştık- ben iki ara kanun teklifi verdim.

Verdiğim bu kanun teklifleri, özellikle gizli dinleme, İnternet, haberleşmenin gizliliğinin ihlaliyle ilgili Türk Ceza Kanunu'nun 132, yine kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınmasıyla ilgili madde 133, özel hayatın gizliliğinin ihlaliyle ilgili 134; en önemlisi kişisel verilerin kaydedilmesiydi, bununla ilgili müeyyideler, verilen hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirilmesi durumundaki müeyyide, kontrol, denetim yani bunun sağlanması ve "nitelikli ihlaller" dediğimiz bölüm, verileri yok etme veya etmeme, yani bu iki biçimiyle ayrıca hukuken cezalar boyutu var ve en vahimi, şunu gördüm arkadaşlar: İnternet'le birisinin hayatını mahvediyorsunuz, ailesinin hayatını mahvediyorsunuz, bütün bir yaşamını mahvediyorsunuz -çevresini, dostlarını, işlerini, kariyerini, geleceğini- çok rahatlıkla İnternet'e bir flaş diskten bir veri yükleyerek yapıyorsunuz ama bu suç şikâyete bağlı, şikâyete tabi bir suç. Böyle bir şey olabilir mi yani kamu düzenini temelden sarsan bir olayda? Bununla da ilgili bir düzenleme önerdik.

140'ıncı maddede tüzel kişilerle ilgili önerdik ve yine, o zaman... Tabii, şimdi hepimiz Halkların Demokratik Partisindeyiz, öncesi grup döneminde verdiğimiz bu teklifler yine daha sonraki maddelerde de özellikle sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme, ses ve görüntü kaydı alınması, özel işaret ve kıyafetlerin usulsüz kullanılması, işte, resmî kurumlar vesaireyle ilgili maddeler.

Bu 20'ye yakın maddeyi kabul edelim ki ilk yargı paketi, üçüncüde sanıyorum Hükûmet aldı ve büyük ölçüde bunları olduğu gibi kabul ettiler. Bir iki yerde cezaları bizim istediğimiz caydırıcılıkta değildi, eksik bulduk. Eğer o olsaydı, resmî makamların kendi elindeki kudreti kullanırken işlediği suçlarda biraz daha caydırıcı bir ceza öngörüyorduk.

Şimdi, bunun aslında Meclisteki en sağlıklı çalışma ortamı, çalışma biçimi, kolektif, muhalefet olarak bizim "katılımcı muhalefet" yani "yapıcı muhalefet" dediğimiz bu işte yani biz burada... Diyorlar ki: "İşte, HDP Grubu geliyor, aynı konuda, aynı konuda, aynı konuda konuşuyor Biz araştırma önergelerimizi çıkardık, kanun tekliflerimizi çıkardık, bölge sorunlarıyla ilgili olan yüzde 8 arkadaşlar. Araştırma önergelerimiz ve kanun tekliflerimizin yüzde 73'ü sosyal, ekonomik, kültürel, çevre, doğa ve ekonomiyle ilgili. İşte, nedense medya bunları görmek istemiyor, yazmak istemiyor. İşte, bu kanun teklifleri böyle.

Demin bir tartışma yaşandı 12 Eylül hukukuyla ilgili. Ben biliyorum, 35'inci maddeye dayanarak darbe yapılmıştı ve bu teklifi 4-5 defa getirdim buraya. AK PARTİ'li arkadaşlar teklifi reddettiler. Sonra bizim teklifi kopyalayıp verdiler Meclise, kendileri kaldırdı, biz kaldırmış olduk. Bu doğru bir yaklaşım değil.

Yine, şunu söylemek istiyorum: Yani şimdi, şeklî bir yargılama, çakma bir dava, 2 tane 97 yaşında ihtiyar generale müebbet hapis vermişsiniz ama bir taraftan diğer binlerce suç duyurusunda zaman aşımı işliyor. Oysa ki insanlığa karşı suçlarda zaman aşımı yoktur. Biz bunu Türk Ceza Kanunu'nun 77'nci maddesine koyduk. Bunu bilmek lazım.

Bu Meclisi kapatanlara karşı dahi birlik olamadığımızı gördüm bugün. Üzüldüm buna, açık söylüyorum. Bu Meclisi kapatıp üniformalarıyla gelip burada milletvekillerinin yerine oturup iradesine el koyanlara karşı, sürgüne gönderenlere karşı, zincir bozana sürenlere karşı bizim verdiğimiz kanun teklifinin, sadece, Halkların Demokratik Partisi verdi diye, muhalefet verdi diye bu kanun teklifinin görüşmesi, ön görüşmenin kabulü bile reddedildi.

Biz birbirimizi nasıl anlayabiliriz arkadaşlar? Biz demokrasiyi nasıl anlayacağız? "Kenan Evren'e müebbet verdik, darbecileri yargıladık." diye meydanlara mı çıkacağız? Kenan Evren'in 12 Eylül Anayasası hayatta değil mi? O Anayasa'yla bu Meclis işlemiyor mu? Kenan Evren'in seçim sistemi, Siyasal Partiler Yasası hayatta değil mi? Seçim barajları hayatta değil mi? Sansür, sürgün kararnameleri hayatta değil mi? 1402'yle üniversitelerin bütün hocaları alındı, 10 bin mülteci Avrupa'da yaşıyor; 12 Eylülün ürünü değil mi arkadaşlar? Bu mevzuat, bunca kanun, bunca hukuk, hepsi darbe hukuku. Kenan Evren üç gün sonra ölecek, Kenan Evren müebbet alsa ne yazar, onun hukuku yaşıyor, onun koyduğu kanunlar yaşıyor, onun Anayasa'sı yaşıyor. Onun düşünce, örgütlenme özgürlüğü, sendikal hak ve özgürlükleri, bu ülkede demokrasi adına, sendika adına, dernek adına, parti adına ne varsa örgütlü toplumu dağıtan o diktatöryal yanı birilerinin iktidar olmasının yolunu açabilir ama Türkiye'yi asla demokratik bir ülke yapmaz.

Arkadaşlar, iki ihtiyar generale müebbet verdik diye 12 Eylülü yargılamış sayılmayız. Otuz dört senedir 12 Eylülün Anayasası, İç Tüzük'ü ve kanunlarıyla bu Meclis yürüyor hâlâ. 12 Eylülün darbe Anayasası'yla yürüyen bir Meclis "Biz 12 Eylülle hesaplaştık." diyemez; kargaları bile kandıramaz, kimseyi kandıramaz. Dürüst olmaya davet ediyorum herkesi, bir daha gözden geçirmeye davet ediyorum.

Hepinizi selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)