| Konu: | BİLGİ TOPLUMU OLMA YOLUNDA BİLİŞİM SEKTÖRÜNDEKİ GELİŞMELER İLE İNTERNET KULLANIMININ BAŞTA ÇOCUKLAR, GENÇLER VE AİLE YAPISI ÜZERİNDE OLMAK ÜZERE SOSYAL ETKİLERİNİN ARAŞTIRILMASI AMACIYLA BİR MECLİS ARAŞTIRMASI AÇILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 107 |
| Tarih: | 24.06.2014 |
RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, salonda bulunan çok az sayıdaki milletvekiline seslenme imkânı buluyoruz. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi adına daha sonra konuşma yapılacak, ben önerge sahibi olarak şahsım adına fikirlerimi ifade etmek istedim bu Meclis Araştırması Komisyonu raporuyla ilgili.
Evet, ben de Meclis araştırma önergesi vermiş milletvekillerinden biriydim, hatta bir tanesinin ilk imza sahibiydim. Verirken çok umutlarımız vardı "Ne olacak?" diye ama sonrası biraz tatsız oldu.
Efendim, bilgi toplumu olma yolunda bilişim sektöründeki gelişmeler ile İnternet kullanımının, başta çocuklar, gençler ve aile yapısı üzerinde olmak üzere, sosyal etkilerinin araştırılması konusunda bir komisyon kuruldu. Sanıyorum, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarihinde en uzun isimli Meclis araştırması komisyonlarından biri ya da birincisi, 26 kelime. O yüzden, basın da şöyle yaptı: "İnternet Komisyonu" dedi. Biz yine de daha bilimsel olsun diye "Bilişim Komisyonu" diye söyledik kendi aramızda ama bu kadar uzun bir komisyon adı neden oldu? Aynı torba kanunlar gibi oldu; bir yerinde "İnternet", bir yerinde "bilişim", bir yerinde "teknoloji" geçen bütün Meclis araştırma önergeleri toplandı, bir yere konuldu. Hani limon gibi, çaya, çorbaya, hastalığa, sağlığa, her şeye iyi gelir ya, adında ne varsa alındı ve bir torbaya konuldu. Torba yapılan o Komisyonunun sonucunda 1.023 sayfalık bir rapor çıktı. Kaçınız okudu bilmiyorum, 42 sayfa da öneriler kısmı vardı. Sanıyorum ilgili Komisyonun Başkanı Sayın Necdet Ünüvar ve ekibi de fark ettiler ki sonra bir özet kitapçık yayımlandı. Kitapçığın üzerinde "Ocak 2013" yazıyor ama bize daha sonralarında ulaştırıldı.
Başka bir şey daha söyleyeyim: Bu Komisyon 15 Mart 2012 günü çalışmaya başladı, Haziran 2012'de de çalışmalarını tamamladı. Yani, yaklaşık iki yıldan bahsediyoruz, teknoloji konusunda, bilişim konusunda iki yıllık bir süreden bahsediyoruz. Teknolojide iki yıl önce hiç konuşmadığımız tanımlar var, mesela "selfie", Türkçesi de yapıldı, "özçekim", oysa şu anda, biz "bilişim", "teknoloji", "İnternet" denildiğinde öyle farklı kavramlar kullanıyoruz ki. Bunu şunun için söylüyorum: Dünya dönüyor, zaman akıyor, teknoloji çok hızlı gelişiyor, çok hızlı kendini yeniliyor ama biz iki yıl önce çalışmış bir Komisyonu, iki yıl önce rapora bağlanmış bir Komisyonu -ki Komisyonun ilgi konusu bunlar, bilişim, İnternet ve teknoloji- bugün daha konuşma çabası içindeyiz.
Bu Komisyonun raporlarında neler var? Bu Komisyonun raporunda Anayasa'dan ikincil hukuka, mahkemelerden adli takibe, adli tıptan normal sağlıkla ilgili konuşmalara her şey var. Bakın, birkaç tane madde okumak istiyorum ben bu 42 sayfalık önerilerle ilgili: "Bilgiye ve İnternet'e erişim Anayasa'da temel bir hak olarak düzenlenmelidir." diyor. Aslında doğru söylüyor. 2011 yılının Haziran ayında Birleşmiş Milletler bir hak olarak tanımladı İnternet'i. 2011 yılının Haziranında tanımlanan bu hakkı Birleşmiş Milletler ilgili ülkelere söylerken biz bunu daha kâğıtlar üzerinde tutabiliyoruz.
Bilişim bakanlığının kurulmasını da önerdi 42 sayfalık önerilerinde ama hemen arkasından da ülke gerçekleriyle yüzleşen bir komisyondu bu Komisyon, şunu söyledi: "Zaten böyle bir şey pek olamaz, o zaman yapısı en uygun bakanlığı dönüştürelim; mevcut bakanlıklardan uygun olanı yeniden yapılandıralım." diye daha düzgün bir cümle kurdular, benim az önce söylediğim gibi olmadı.
"Türkiye Büyük Millet Meclisinde daimî bir ihtisas komisyonu kurulsun." denildi. Evet, çok güzel bir öneri gibi geliyor ama ben aynı zamanda Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun da üyesiyim, yasayla kurulmuş bir komisyon, her şeyin talisi gelir; kadınla ilgili konunun da talisi gelir, toplumsal cinsiyet eşitliğiyle ilgili konunun da talisi gelir, aileyle ilgili konunun da talisi gelir, hep bir tali komisyondur. O yüzden, böyle bir ihtisas komisyonu kurulursa ne olur bilemiyorum ama hoş bir öneri olarak geliyor insana.
Mesela "İhtisas mahkemeleri kurulsun." diyor. Ülkemizde çocuk mahkemeleri de var ama sayıları yeterli olmadığı için çocukların nerelerde yargılandığını hepimiz biliyoruz.
Mesela diyor ki: "Bilişim ve elektronik haberleşme hukukunun bağımsız bir bilim dalı olarak kabul edilmesi ve yükseköğretim müfredatında yer verilmesi ve bu konuda çalışma yapılsın." Dediğim gibi, güzel, hoş önerilerle dolu bir şey.
Kısacası, bilişimin, teknolojinin İnternet'le ilgili adı nerelerde geçiyorsa bütün Meclis araştırması komisyonlarının içine konulduğu bir torba Meclis araştırması komisyonu da gördü bu Meclis devriiktidarınızda. Eğitimden ticaretine, hukukundan adli takibine, İnternet kafelerinden sağlığına kadar, medyasından vergisine her şeye el süren, her şeyi şöyle bir panoramik geçen bir Meclis araştırmasının torba komisyonuydu bu Komisyon.
Mesela, bu Komisyon diyor ki -hep beraber de imza attık işin enteresan tarafı- önerilerinde: "Elektronik haberleşmenin ve İnternet'in doğal afetler ve olağanüstü hâller nedeniyle aksaması riskine karşı alternatif haberleşme altyapılarının kurulması, özellikle kablosuz mobil ve uydu sistemlerine yatırım yapılması gerekmektedir." Şimdi, niye iki yıl önce kuruldu, hâlâ, bugün yeni yeni görüşüyoruz diyorum? İki yıl önce kuruldu ama yine aynı yerdeyiz, hiçbir şey değişmedi. Çünkü, 24 Mayıs Cumartesi, yaklaşık bir ay önce, Yunanistan merkezli bir deprem oldu biliyorsunuz. O deprem olduğu gün ben İstanbul'daydım ve telefonlar çalışmıyordu. İki sene önceki öneride -tekrar okumak istiyorum- şu diyor: "Elektronik haberleşmenin ve İnternet'in doğal afetler ve olağanüstü hâller dışında olabilecek hâller nedeniyle aksaması riskine karşı..." Bu olağanüstü hâl aslında bizim ülkemizde değildi -tekraren ifade etmek isterim- Yunanistan merkezli bir depremdi, Türkiye'de belli bölgeler etkilenmişti ama İstanbul'da, Türkiye'nin en büyük nüfusunun yaşadığı şehirde, Türkiye'de neredeyse her 5 kişiden 1'inin yaşadığı bir şehirde telefonla iletişim sağlayamadık biz, bu raporun yazıldığından iki yıl sonrasında bile.
Mesela, bu rapor hoş bir şey söylüyor, çok güzel bir şey söylüyor: "İnternet'te fikir ve düşüncelerin yayılmasında büyük rol oynanan web 2.0 sitelerinin toplumda çok sesliliğin bir parçası olarak algılanmasının sağlanması." Söylemde çok güzel, yazıda bile görünce insanın içi açılıyor ama ülkemizde çok sesliliğe ne kadar tahammül var? Çoğunluğun sesine, gürültüye, kalabalığa mı bakıyoruz? Çok seslilikten ne anlıyoruz bilemiyorum. Özellikle sosyal medya üzerinden yapılan, hani, özellikle de 17-25 Aralıkta cereyan eden olaylar nedeniyle sosyal medya üzerinde yapılan karartmaya bakınca çok seslilikten ne anladığımız... Bilmiyorum, belki de yalnızca müzikal bir şey diye düşünüyoruz!
Evet, bilişim nedir? Bilişim aslında bilginin sınırsız erişimidir ama biz burada bilgiyle, bilimsel bilgiyle malumatı ayırabilecek farkındalığı insanlara çocukluğundan itibaren yetişkinlik sürecinde de algılatacak bir düzenin, bir eğitimin, bir öğretimin, bir sosyal algının yaratılması maksadıyla bu komisyonlarda görev aldık ve çalıştık bütün Komisyon üyeleri olarak ve Komisyon, bu raporu yazarken bütün iyi niyetiyle yazdı. Tek bir kusuru vardı bu Komisyonun -dediğim gibi- torba komisyon olması. Meclis literatürüne bu girsin bence, hakikaten bir torba komisyondu; 26 kelimeden oluşan bir hamlede adını bile söyleyemeyeceğiniz bir komisyondu.
Fakat, şunu dile getirmeden bu konuşmayı tamamlamak doğru olmaz: Bilişim otoriter yapılarda bayağı bir etkiler yaptı. Özellikle kapalı toplumları dünyaya açtı, dünyanın farklı coğrafyalarında olan olaylardan anında haberdar olmamızı sağladı bilişim. İşte, bu olaylar bazı ülkelerde olumlu gelişmelere sebep oldu, bazılarında olumsuz. Tekrar söylüyorum ki 17 ve 25 Aralıkta olanlar itibarıyla Türkiye'de çok seslilik, bilişim üzerinden bilgilenme bilgiyi çok hızlı yaydı; kimileri doğru, kimileri yanlıştı bunların şüphesiz ki ama bu, şunu getirmez: "Yasaklayalım, kimse iletişim kurmasın, herkes haberleşme hürriyetinin dışında kalsın." deme hakkını kimseye vermemeliydi. Oradaki ayrımı yapabilmek de işte bu Komisyon raporundakilerin gereğini yerine getirmekle mümkün olabilecekti ama şöyle de bir hâl var tabii, onun da getirdiği bir sonuç oldu: Bu bilimsel gelişmelerle beraber, o büyük katılımlı mitingler -biliyorsunuz- anlamsızlaştı. İnsanlar artık, teknoloji aracılığıyla o edilgen seçmen durumundan kurtuldular; soruyorlar, sorguluyorlar, o mitinglerdeki tek taraflı dinleyip "Hım, çok da doğru söylüyormuş." durumunda değiller. Artık, sorgulayan bir toplum var; o yüzden, gelişen teknoloji bazı toplumlarda daha fazla sorgulayan, daha fazla cevap arayan, bulduğu cevaplardan hoşlanmayan kitleleri de yaratmış olabilir. İşte, bu hoşnutsuz kitleler de -eğer çok sesliliği toplum kaldırmıyorsa- bazen sokaklara taşabiliyorlar, bazen meydanlara. O bakımdan, toplumdaki bu gelişmeyi de göz ardı etmemek gerekiyor.
Bu arada, tabii, raporda çok şeyler vardı dedim, mesela, onlardan biri de yerli yazılımın desteklenmesi konusuydu ama yerli yazılımı desteklemenin tam da aleyhinde bir çalışmaya imza atıldı: İstanbul Borsası, sanıyoruz, yabancı bir yazılım şirketine belli bir yüzde oranında devredildi.
Bunun ötesinde, bilişim teknolojileri öğretmenleri çok muzdaripler, Hükûmet kanadından bir cevap bekliyorlar "Bilişime bu kadar öncelik veriyorsunuz, madem komisyon da kuruyorsunuz, bari biz bilişim öğretmenlerine bir kolaylık sağlasanız." diyorlar ama bunu yapmadınız.
Ben son cümle olarak, Irak Türkmen Cephesi Yürütme Kurulu Üyesi Münir Kafili'nin şehadeti nedeniyle, kendisine Tanrı'dan rahmet, bütün Türkmenlere kolaylıklar diliyorum, Allah onları selamete erdirsin inşallah.
Çok teşekkürler ediyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)