| Konu: | BİLGİ TOPLUMU OLMA YOLUNDA BİLİŞİM SEKTÖRÜNDEKİ GELİŞMELER İLE İNTERNET KULLANIMININ BAŞTA ÇOCUKLAR, GENÇLER VE AİLE YAPISI ÜZERİNDE OLMAK ÜZERE SOSYAL ETKİLERİNİN ARAŞTIRILMASI AMACIYLA BİR MECLİS ARAŞTIRMASI AÇILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 107 |
| Tarih: | 24.06.2014 |
CHP GRUBU ADINA ERDAL AKSÜNGER (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sosyal medya yasaklarıyla ilgili 127 maddelik, torba kanun geldiği zaman gerçekten bir şoka uğramıştım. Niye? Biz aslında bu Komisyon Raporu'nda onları yazmıştık iki sene önce. Orada da tavsiye kararlarından bir tanesi şuydu: "Bu şartlar altında, Türkiye'de İnternet gerçekten mecra olarak doğru insanlar tarafından yönetilmiyor ve hor kullanılma ihtimali var. O yüzden, yasakların çoğunun buradaki mahkemelerden dönebilme ihtimalinden ziyade Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden Türkiye aleyhine mahkûmiyet kararları çıkıyor." diye. O zaman da hiç unutmuyorum bakın, madde önerilerinin 77'ncisine koymuşsunuz. "Site yerine içerik engelleme ve cevap hakkı mekanizmalarının tesis edilmesi." Gerçi burada güzel olmuş ama sonuna...
Niyetinizden şüphem yok ama sonradan geldiği için de, böyle olduğu için de biraz serzenişte bulunayım size karşı Necdet Bey.
NECDET ÜNÜVAR (Adana) - Postada gecikmiş.
ERDAL AKSÜNGER (Devamla) - İyi olmuş, o yüzden, hani hangi blok, görmek açısından.
Ama şimdi, şöyle bakıyorum, çok komik işler oldu gerçekten bu komisyonlarda Mecliste. Bu 17 Aralıktan önce başka şeyler konuşuluyordu ama 17 Aralıktan sonra Türkiye'deki bütün özgürlük kavramları yeniden tartışılır hâle geldi. Aynı dünyada 2001'den önce başka özgürlük kavramları vardı Amerika'yla ilgili, ondan sonra başka özgürlük kavramları vardı. Şimdi, bakalım 15 tane madde getirdiniz 127 madde içerisinde ki bu Araştırma Komisyonu bununla ilgili konularda çok ciddi çalışıp gerçekten "Hangi mecralarda sorun var? Halk nasıl bilinçlendirilmeli? Dijital okuryazarlık nasıl olmalı?" diye çok çalışmalar yaptı. Takdir ettiğim bir sürü insan oldu orada, arkadaşların da iyi niyetinden şüphem yoktu. Ya, bunlar böyle teorikte güzel, hoş, bunları alıyor herkes bir şeylere yazıyor da... Ben de geldiğimde, ilk milletvekili olduğumda zannettim ki gerçekten bu komisyonlarda bir şeyler yazılıyor, çiziliyor; birileri de arka planda gidiyor, iktidar var mesela bu yürütmeyi yapan, o da gidiyor bunlara bakıyor tek tek, bunları okuyor, buradan bir şey çıkarıyor, kurullar oluşturuyor ve "Yanlışlarımızı gördük, düzeltelim." diyor. Bunlar hayalmiş tabii. Hani inanmıştım yani devlet diye bir kademe var ortada, kurumları var devasa, deve dişi gibi kurumlar bunlar. Kurumların birbirinden haberi olmadığını sonra anladım. Bu yasa geldiğinde Plan ve Bütçeye, konuştuk bununla ilgili.
Burada yazıyor, diyor ki: "Sitelerin kapatılmaması üzerine yeni bir düzenleme yapılması lazım, içeriğin engellenmesi lazım." İçerik ne demek? İnternet'e girdikleri zaman, gördükleri sayfada sakıncalı bir şey varsa bir mahkeme kararıyla engellenmesi diye... İyi de daha önce "Bunları kanunlaştıralım, bunları engelleyelim." derken siz buna bir kanun getirdiniz, bunları önlediniz, sonra yerel seçimler sürecinde Recep Tayyip Erdoğan meydanlarda konuşurken diyordu ki bu kanun çıktığı hâlde: "Biz Twitter'ı, Facebook'u yasaklarız." Ama ne zaman? 30 Marttan sonra. Neden öyle? Çünkü, mevcut kanunlar Twitter veya Facebook'u site olarak kapatmaya izin vermiyordu. Ne yapılması gerekiyordu? Kanunda yeniden düzenleme yapılması gerekiyordu ama onu da bir kenara bıraktım, bir hafta kala, kanunda yeri olmamasına rağmen, sosyal mecrayı, Başbakanın iki dudağı arasından çıkan kelimelerle yasakladınız, kanunsuz iş yaptınız, kendiniz söylediniz. Komisyonlarda beraber konuştuk. Bu ülkede Anayasa gerçekten ayaklar altına o gün alındı yine tekrar, her zaman yaptığınız gibi.
Sonra Erişim Sağlayıcıları Birliği kuruldu. Arkadaşlar, dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yok diyordum, İngiltere'yi örnek gösterdiniz, İngiltere'deki örneğin bu olmadığını size ispat ettik. Şimdi, Erişim Sağlayıcıları Birliğiyle ilgili yaptığınız gerçekten korkunç bir şey. TİB, 12 tane Erişim Sağlayıcıları Birliği üyesinin ismini yazmış, bunlara tüzükle ilgili imza attırmış. 112 tane Erişim Sağlayıcıları Birliği üyesi kendisi tüzük yapıyor, 112 kişi. Bakın, çok önemli bir şey söylüyorum: Türkiye'deki İnternet'i sağlayan erişim sağlayıcılarının 112 tanesi tüzük yapıyorlar, TİB'e gönderiyorlar ama siz, kendi elinizle tayin ettiğiniz 12 kişiye yaptırdığınız -bir tanesi de hâkim olan TÜRK TELEKOM- tüzüğü bu memlekete dayatıyorsunuz; Bunun adına da "sivil toplum kuruluşu" diyorsunuz. Böyle bir şey olabilir mi? Kimi kandırıyorsunuz ya siz? Orada duruyor. 112 kişi birden bir tüzük hazırlamış, size göndermiş. İşinize gelmiyor. İşinize gelmediği için 12 tane... Ama oradaki mesele şu: TÜRK TELEKOM hâkim olduğu için bu işe, o ne diyorsa o olur. TÜRK TELEKOM da kiminse, o ne diyorsa o olur veya kime peşkeş çekilmişse, o ne diyorsa o olur.
Bakın, TÜRK TELEKOM'la ilgili bir şey söyleyeceğim: TÜRK TELEKOM'la aynı ölçekte tekel olan, aynı ölçekteki ülkelere gidin bakın, böyle hizmetleri elinde bulunduran, altyapıyı elinde bulunduran bir şirketin bedeli kaç kuruştur kardeşim? 35 milyar dolardır. 6,5 milyar dolara sattınız, parayı bile almadınız neredeyse; kazandıklarından kendine göre ödedi. 11 milyar dolar da yatırım yapacaktı. Ne yaptıysa? TÜRK TELEKOM -yirmi beş yıllık anlaşması var- mülkleri sattı ya. Bağıra bağıra, bütün mülkleri sattırdınız. Sonra diyorsunuz ki: "Türkiye'deki bilişim gelişecek." Nasıl gelişecek ya? Dünyanın en kazık İnternet'ini satıyorsunuz, en kazık İnternet'ini satıyorsunuz. Türkiye'de kaç tane böyle yazılım firmaları, donanım firmaları var da dev olmuş? Yok ki öyle bir şey. Olamaz da zaten. Normalde bunların çoğu... Ben o sektörün bağrından geldim, ciğerinden geldim. Yirmi sene önce zaten kimse sermaye bulamıyordu, son yirmi yıldır da sermaye bulamıyor. Niye bulamıyor? Türkiye, yabancıların burada cinnet geçirdiği bir yer hâline geldi. Hiçbirini bırakmadılar. Siz de buna yardımcı oldunuz. İşte son olarak Fatih Projesi, aldınız, yabancılara peşkeş çektiniz. O kadar da anlattınız: "Yerli yapacağız." Nerede yapacaksınız ya yerliyi? Nerede yapacaksınız yerliyi?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Ancak monte edersin.
ERDAL AKSÜNGER (Devamla) - Ya, Bakan çıktı -kendisi biraz önce buradaydı, gördüm kendisini- dedi ki: "Biz yerli yapacağız tableti, sadece camı getireceğiz." Ya, "cam" diyen bir bakan mı olur kardeşim? Sanayi Bakanı mı olur, Teknoloji Bakanı mı, böyle bir Bakan mı olurmuş yani Teknoloji Bakanı? "Cam" diyor buna, "LCD" desene şuna. Orada yok mu o hikâye?
ALİM IŞIK (Kütahya) - Hangi bakan?
ERDAL AKSÜNGER (Devamla) - O Bakan değil, öbür bakandan bahsediyorum ama onun da bir sürü suçu var, onu da söyleyeceğim şimdi, onun da var, sırayla söyleyeceğim şimdi hepsini.
Ya, adamın, bir LCD fabrikası kurmak için 10 milyar dolara ihtiyacı var ama bırak onu, kursan da senin öyle bir pazarın yok, kimse sana vermez. "Yerli yapacağız." Nasıl yapacaksınız? "Televizyonu yerli yapıyoruz." Nerede yapıyorsunuz ya? Milleti niye kandırıyorsunuz. Kentler kuruyorsunuz, bina dikerek "Kent kurdum." Altyapı? Yok, sıfır, buna benziyor. Altyapın yok ki senin, "know how"un yok, altta bir şey yok, bir hikâye yok yani çocuklar yok. Biraz önce anlattığım bilişim teknolojileriyle ilgili öğretmenlere yaptığınız zulüm, bu memlekete yapılan en büyük zulümlerden bir tanesi. Böyle altyapı yok ya. Zaten olan ve bunu geliştirebilecek olan üniversitelerle sizin aranız bozuk, bozuk aranız. On iki yıldır bunlarla aranız yok zaten.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Vardı da biz mi yıktık?
ERDAL AKSÜNGER (Devamla) - Bunlarla aranız yok. Zaten siz gelmeden önce sanki dünyada, her tarafta bilişim cirit atıyordu. Cirit mi atıyordu dünyada? Yoktu ki öyle bir şey. 2000'den önce penetrasyon dünyada da belli, yeni yeni filizlenen bir işti zaten. Öyle attıkları gibi "Kuzey Afrika'da, işte, efendim, şöyle oldu, bahar oldu, Twitter üzerinden oldu." Bunların hepsi yalandır. Orada, bir kere Tunus gibi bir yerde bilgisayar penetrasyonu kaçmış ya! Yalan, bu emperyalistlerin gelip orada örgütlemesinden kaynaklanıyor. Bakın, yüzde 3,5-4 bilgisayar sahibi oranı olan bir yerde siz bütün o 17 milyon, 20 milyon insanı bir sosyal medya üzerinden örgütleyebilir misiniz? Bu, komple bir yalan. Komple yalan çünkü 100 bin kişiyi bile orada örgütleyemezsiniz, mümkün değil, öyle bir penetrasyon yok.
Aynı bu yalanlarla Türkiye de böyle kandırıldı. İşte, Başbakan alanlarda bahsediyordu, söylüyordu: "Türkiye olarak sosyal medyayı en iyi kullanan dünyanın üç dört ülkesinden biriyiz." Çok güzel, çok iyi. "Avrupa'nın da senede 15 milyon telefon alan ülkesiyiz." 15 milyon ya! Yüzde 60, 70'i de akıllı telefon, harcadığın paraya bak, sıfır bilinç, sıfır bilinç! Ya "Iphone" kullanıyor ya da öbür akıllı telefon kullanıyor. Ya yüzde kaçını kullanıyor bu insanlar? Havaya cıvaya... Öyle bir tüketim toplumu yarattınız ki o yüzden şu anda: Bir, yabancı sıcak parayla; iki, inşaat sektörünün fiktif işlerinden Türkiye'yi ayakta tutuyorsunuz. Nerede bilişimde...
Ben sektörel bakıyorum, arkadaşlarımızın çoğu, yirmi otuz yıllık arkadaşlarımızın çoğu şu an telef durumda, yabancıların taşeronu olmuş vaziyette. Yani diyorlar ki artık: "Onun altyapısını kullanalım, biz bir şey üretemedik." Onların altyapısını kullanıyorlar.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Silikon vadisi açacaklardı, Facebook'u, Microsoft'u getireceklerdi.
ERDAL AKSÜNGER (Devamla) - Arkadaşlar gerçekten öyle, devasa arkadaşlarımız vardı yani Batı'dan Doğu'ya, Doğu'nun en ucundaki arkadaşlar da aynı mecraları kullanıyordu. O zaman bir dezavantaj konusu yoktu zaten çünkü sermayesi zaten herkesin yoktu. Öyle dezavantajlık bir durum yoktu o zaman. Şu anda dev yazılım şirketlerinin, o büyük büyük yazılım şirketlerinin taşeronluğunu yapıyor şu anda. Yazık yani bu çok üzüntü verici bir şey. O yüzden hani bu dediklerinizin öyle çok elle tutulur tarafları yok.
Şimdi, bir örnek daha versin birisi de ben de rahatlayacağım. Türk Telekom modunda bir şirketi mesela, hangi ülkede özelleştirmişler, nasıl özelleştirmişler? Bana bir örnek verin yani, bir örnek istiyorum. Aynı şeyi şimdi PTT'yle ilgili yapıyorsun. İlk yapılan iş... Ya bunu bir tekel yapalım, bir kere bu lojistik sektörünü bir bitirelim, öldürelim bunların hepsini, buna bir değer katalım, sonra bundan parayı alalım. Ee ondan sonra? Memleket öldü, iyi günler, 3 tane adama verdiniz. Şimdi, buna benzer İskandinavya örnekleri var, Finlandiya'nın eğitim sistemiyle ilgili konuya iyi bakılsın, Norveç'in özelleştirme politikalarına iyi bir bakılsın, ne diyor acaba adamlar? Adam diyor ki: "Ben yirmi beş sene çalışmasam benim bütün toplumum, benim elimdeki kaynaklarla hayatını ikame ettirebilir." Yirmi yıl, yirmi beş yıl diyor yani. Şimdi, sen bakıyorsun buraya, ortaya bakıyorsun: Kredinin üzerinde zavallı insanlar, yarını nasıl çıkartacağını bilemiyor. Çünkü üretimden düşmüş, hepsi birden tüketim olan tarafında ne yaparız, borcu nasıl çeviririz havasına dönmüş.
Hayır daha rahat örnekler verebiliriz, yirmi yıldır, otuz yıldır yazılım sektöründe arkadaşlar var. Büyüklerini topla hepsinin komple, Türkiye'deki yazılım sektöründeki arkadaşları topla -ne yazık ki diyorum, ne yazık ki- Google'un yirmide 1'i yapmaz, ellide 1'i yapmaz, yüzde 1'i yapmaz. Neyse, Facebook, Google veya buna benzer... İşte mesela, en son Rusya'nın Yandex'i var, onun da ellide 1'i yapmaz, yüzde 1'i yapmaz yani yapmaz, o da burada çünkü. Şimdi onun taşeronluğuna soyunuyor insanlar para kazanmak için. Ne yapsın? Ben de bir şey demiyorum tabii, ne yapacak? Adamın öyle bir mecrası yok, oradan bir şey çıkmayacağını biliyor.
Çok önemli konulardan bir tanesi -çok ilgimi çektiği için söylüyorum- kişisel verilerin güvenliğinin yasası yoktu, bunu yönetmelikle yapıyorlardı. Çok garip bir şekilde bir yönetmelik çıktı. Birisi çıksın açıklasın oraya niye öyle yazmış diye. Mesele şöyle yazılmıştı oraya: "Kişisel verilerin gizliliği konusunda yurt dışına altı ay süreyle izin veriliyor, ondan sonra izin verilmeyecek." Yani, altı ay süreyle bu veriler yurt dışına çıkarılabilir -bunun anlamı bunu getiriyor- ondan sonra çıkarılamaz. Peki, kim çıkaracak bu altı ay boyunca? Birisi açıklasın ya, hangi verileri çıkaracak? Ya, "altyapı" diyoruz, "güvenlik" diyoruz, "siber saldırı" diyoruz, şu diyoruz, bu diyoruz; güzel bunlar, güzel terimler, güzel.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Sağlık Bakanlığı satmadı mı bunları?
ERDAL AKSÜNGER (Devamla) - Kim çıkaracak, kim? Türkiye'deki bazı verileri altı ay dışarıya kim çıkaracak?
Şimdi Alim Bey söyledi, ben o konuyla çok ilgilenmiştim, form konusuyla. Sayın BTK Başkanı da burada. Gerçi ilgi gösterdi, o dönemden kendisinin hakkını yemeyim ama herhâlde yukarıdan başka talimatlar geliyor, ellemiyorlar. TÜRK TELEKOM'dan kaynaklı oluyor, onlara baskı kuruyorlar da ondan oluyor. Ne yapsınlar? Bürokratların hepsinin kafasına dayamışlar şeyi "Keseriz." diye.
Şimdi, öyle bir konuydu ki o, facia ya. Adam kendisi kabul etti, 6,5 milyon İnternet abonesinin bütün kişisel verilerini aldığını kabul etti, adamı fişlediğini kabul etti. Yani, aslında seni incelemeye başlayınca... "Debian" dedikleri bir program var, altta milyarlarca datayı aslında konsolide ediyor. Attığın milyarlarca maile -hangisinden konuşuyorsun, hangi sayfaya giriyorsun, kime bakıyorsun- bunlara bakınca diyor ki: "Bu adamın inancı bu, siyasi tercihi bu, cinsel tercihi bu, ekonomik durumu bu, şunlarla konuşuyor, bunlarla konuşuyor." Bunu alıyor, seni böyle komple bir fişliyor. Ya, bu itiraf edildi bu ülkede. Adama 1 milyon mu, 2 milyon mu ne bir ceza kestiler, milyarlarca dolarlık. İşte, adam da baktı keyfine, "Tamam, ben o cezayı da öderim, sizin gibi adamlar varken ben her ülkeyi sömürürüm." dedi. Hangi verilerin gittiğini kimse de bilmiyor yani böyle bir rapor da çıkmadı, diyen de doğru söylemiyordur yani. Diyen doğru söylemiyordur, biliyorum yani çıkmaz bu.
Bu memlekette bilim kuruluşları var, var ama öyle bir hâle getirdiniz ki, öyle bir bilim kuruluşu var ki, bütün Türkiye'deki bilimsel işleri yapacak bir kurum var, TÜBİTAK. Ama, adam altı-yedi aydır, sekiz aydır montaj mı, montaj mı, onunla uğraşıyor yani altı aydır bir işle "montaj" diye uğraşmaya çalışıyor ya! Bundan ne olur ya? Bir montajı altı ayda çözen bir kurumdan ne olur ki kardeşim ya!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Hayvanat Bahçesi Müdürünü TÜBİTAK'ın Genel Müdürü yaptı.
ERDAL AKSÜNGER (Devamla) - Ya, genel müdür yapmadı, onu başka bir yere getirdi ama önemli bir yerdi orası yani Hayvanat Bahçesi Müdürünü, doğru, BİLGEM'in Genel Müdür Yardımcılığına getirdiler. Şimdi, genel müdür deyip hakkını yememek lazım. Genel müdür yardımcılarının hepsini postaladılar zaten. Bu getirdikleri adam da orada nereye geldi? Üniversiteler arasında bilgi transferleri olan önemli bir yer orası aslında, çok önemli bir yere getirdiler. Onu geçiyorum, ondan söylemiyorum da 200-300 adamı postaladınız buradan...
Hatta, bizim bu dinleme komisyonunda da çalıştığımız bir arkadaş vardı. Amerikan ulusal güvenlikle ilgili konuştuğumuzda, gerçekten, Hasan Bey çok ciddi, çok önemli bilgiler vermişti bize, çok iyi şeyler anlatmıştı, çok şeyler biliyordu adam, hatta mahkemeye gitmiş şimdi. Adamı attınız, neyle ilgili attınız? "Ya, bizim bu montaj raporunu yazmazsan seni şuraya göndeririz." diye attınız, doğrusu budur, doğrusu budur ya, başka bir doğrusu yok bunun.
Şimdi, ben son birkaç senedir bakıyorum, ne var TÜBİTAK'ta ya? Türkiye'nin bilimsel altyapısı fışkırıyor mu, bir yerlerden bir şeyler mi geliyor? Yok bir şey ya. İşte dedim ya, adam yedi sekiz aydır uğraşıyor "Acaba bu montaj mı, değil mi..." Bir de açıklama yapıyorlar, diyorlar ki: "Herkesin İnternet üzerinde bulacağı bir programla yaptık bunu." Yok ya! Kime yediriyorsunuz bunu ya? Böyle bir şey olur mu ya? Hem TÜBİTAK'ın bu işiyse, o gönderdiğiniz adamların yazacağı rapora niye inanmadınız o zaman?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Büyük keşif, büyük keşif buldu, satarlar dünyaya.
ERDAL AKSÜNGER (Devamla) - Aynı şekilde, TÜBA içler acısı ya, içler acısı. Bakın, bilişimden konuşuyoruz, İnternet'ten, teknolojiden konuşuyoruz. Türkiye Bilimler Akademisi yerle bir olmuş, rezalet bir durumda. Dünyada bu konuyla ilgili -Avrupa, Amerika da dâhil, hepsi yani Uzak Doğu'dakilerde dâhil olmak üzere- bilimler akademileri bize gerekli olan bütün uyarıları yaptılar. İnce bir kıl noktası var, orada duruyoruz, postalıyorlar bizi zaten, üç yüz yıllık bilimler akademileri bunlar. Ne yaptınız? "Ya, bir şey demeyeyim şimdi, adam imanlıdır falan da gelsin, ben adamlara imanından bir şey söylemiyorum..." Ya, kardeşim, bir yerin, "associate" üyelerinin yüzde 50'si Diyanet, ilahiyat, bilmem ne, şu, bu ilişkili olur mu? Tamam getir, bir şey söylemiyorum, öbürleri nerede?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - İmam olacak ki hissetsin!
ERDAL AKSÜNGER (Devamla) -Ya olsun, tamam kardeşim de o da gitsin başka bir şeyle uğraşsın yani onun yeri yok mu? Diyanette yeteri kadar peşkeşlik yer var, açın oraya.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Buraya alıyorlar, oradan yolluyorlar oraya, yöntem o.
ERDAL AKSÜNGER (Devamla) - Zaten bütçesine baktığın zaman hepsini kabul edebiliyor, komple.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - KPSS'ye falan ihtiyaç yok orada.
ERDAL AKSÜNGER (Devamla) - Ya, bu mantığın içerisinde nasıl yürüyebilirsin? Kim var? Şimdi onlar da gittiler, İstanbul'da kendilerine... Hatta bakın, Amerikan Bilimler Akademisi ve Avrupa Bilimler Akademisinin üyeleri -bak böyle bir şey ilk defa oluyor belki dünyada, nadir şeylerden bir tanesi- gittiler bağımsız bir bilimler akademisi kurdular kendi aralarında, gittiler oralara başvurularını yaptılar, kendi çabalarıyla, maaşlarından artırdıklarıyla birlikte Türkiye'nin bilimine katkı koymaya çalışıyorlar. Kimsenin haberi olmayabilir, arada bir gidip konuşuyorum, içler acısı durum. Türkiye'yle ilgili raporlar hazırlıyorlar yine bu kurumlara göndermek üzere. Yani, yine de vatanına, milletine sevdalı adamlar, dışarıda bir şey anlatmaktan ziyade, içeriye götürmeye de meraklılar böyle. Dinleyen yok, ayrı bir konu.
Yani, sorun zihniyet sorunu yoksa burada yazılan raporda her şey var, ben de aynı şeyi iddia ediyorum. Var tabii yani iyi niyetle bir sürü şeyler yapılmış vaziyette ama sorun zihniyet sorunu, nasıl uyguladığın sorunu. Aynı dediğim gibi, kentleri yaparsınız ama altında bir kent olmadıktan sonra bir şey çıkmaz. E gittiniz, işte "Çamlıca'nın oraya bilmem ne yapalım, karşı tarafı da Zorlu'ya verelim." Yani, vizyonu sıfır olan hikâyedir bu tabii. Zaten oranın altyapısı kaldırıyor muydu ki böyle?
Fiber optik... Neymiş? "Avrupa'nın en büyük fiber optik ağına sahibiz." E sahipsiniz, ne oluyor? Senin mi? Senin değil ya. Senin değil de kimin bilgisi kime gidiyor ya?
MUHARREM IŞIK (Erzincan) - Açıkla, bilelim o zaman.
ERDAL AKSÜNGER (Devamla) - Ya böyle bir şey var mı? Zaten kime peşkeş çekmişseniz onun. "Efendim, bununla övüneceğiz." Yok ya. Bu verileri bizde konsolide edecek bir şey var mı?
Bir de kriptolu işlerden bahsedildiği zaman, çok komik ya. BTK Başkanı burada, kriptolu bir telefon geliyorsa BTK Başkanına kodlarını vermeden kriptolu telefonu kim kullanabilir zaten? TÜBİTAK veriyorsa onun da şeyi var, isteyen arkadaş varsa ithalatını yaptırsın ama onun kodlarını buraya verecek ki -BTK Başkanı burada- ona verecek. Niye verecek? Doğru olan o. Onunla ilgili mahkemelik bir konu olduğu zaman, kriptolu olduğu için, iki kişi arasında dinlenirken sorun olmasın diye BTK kodları alır, onları dinler, yasal olarak, yasal diyorum. TÜBİTAK'takiler ne yapmışlar? Ne bileyim, siz koydunuz onları da oraya. O TÜBİTAK'taki kriptolu telefonları da onlar yaptı. Demek ki yasal olarak mahkeme bir karar mı gönderdi, değil mi, çıksın biri açıklasın. TÜBİTAK'taki adamın bunu nasıl yaptığını o açıklasın.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Oğluyla konuşacağını düşünememiş oradakiler.
ERDAL AKSÜNGER (Devamla) - Yani, o kadar basit şeyler değildir de bunlar sonuç itibarıyla. Mahkeme kararları varsa hepsinin arkasında durmak lazım. Bu memlekette neler gördük biz, Komisyonda neler dinledik. Ben anlattım bir sürü şeyi, bana komplocu diye baktı bütün milletvekili arkadaşlarım. Baktın da altı ay sonra bir Amerikan ajanı Rusya'dan açıklayınca öyle olmadı ama. Adam söyledi, "Sizi dinledik, her şeyini yaptık." dedi. İşte, Yunanistan, Pangalos açıkladı, "Biz Ankara'yı dinledik." dedi. Biz de çıt yok.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Bizi dinlemeyen kalmamış Erdalcığım, bir tek seni dinlememişler.
ERDAL AKSÜNGER (Devamla) - Amerikan Başkanı söylüyor, "Ben istedim de dinledik. Yunanistan'a ben söyledim, yapın bu işi." diyor. Ya, bir yürekli adam yok mu çıksın... Daha önce Amerika'ya böyle lay lay lom ediyordunuz, şimdi sesiniz çıkmaz, bitmiş o işler çünkü.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)