| Konu: | TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE AVRUPA BİRLİĞİ ARASINDA İZİNSİZ İKAMET EDEN KİŞİLERİN GERİ KABULÜNE İLİŞKİN ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 108 |
| Tarih: | 25.06.2014 |
HDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 554 sıra sayılı Geri Kabul Sözleşmesi, uluslararası...
Dikkat edin, bu Meclise gelen teknik, uluslararası sözleşmeleri bütün parti grupları olarak biz ülke çıkarına gördüğümüz zaman, üzerinde uzlaşarak çıkarmışızdır ama bu, farklı arkadaşlar. Burada muhalefetin 3 parti grubu da bu sözleşmeye muhalefet şerhi koymuştur. Geri kabul sözleşmesi bir neokolonialist sözleşmedir arkadaşlar, çok açık ifade ediyorum. 1950'den beri Türkiye, Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi yolunda ve bugüne kadar da müzakere sürecinde bir ülkedir. Efendim, burada "Vize muafiyeti sağlamak için." Böyle bir şey olabilir mi? "Vize muafiyeti sağlamak için." Vize muafiyeti bu şekilde sağlanmaz. Eğer vize muafiyetinin ne olduğunu anlamak istiyorsanız, diplomatlarınızın hangi ülkelerin kapılarında, nasıl ezdirildiğini, nasıl horlandığını, nasıl zorlandığını, diplomatik pasaport taşıyan milletvekillerinizin dahi geçişlerde nasıl sorgulandığını, hırpalandığını biraz bilip ona göre hareket edeceksiniz.
Bu, 23 ve 24'üncü faslın, Avrupa Birliği müzakere sürecinde yani adalet, güvenlik, özgürlükle ilgili faslın açılış nedeni de olamaz. Evet, Türkiye'nin konumu kolay değil. Türkiye'de şu an, Suriye'deki yanlış dış politika nedeniyle 1 milyonun üstünde mülteci var, 1 milyonun üstünde. 1 milyonun üstündeki bu mültecinin 250 bini çadırlarda, konteynerlerde ama diğerlerinin nerede olduğunu devlet bilmiyor. Bakın, dikkat edin, İstanbul'dan Ankara'ya, Ankara'dan İzmir'e, Ege Denizi'nde kaçak kayıklarda, gemilerde sahile vuran cenazeler... Hepsi işte, Asya'dan Avrupa'ya bir köprü gibi stratejik konumu olan Türkiye üzeri geçişlerin noktasıdır.
Ama şunu biliyoruz biz: İnsan ticaretinde, insan kaçakçılığında insanların geçirilmesinde Türkiye'nin imzaladığı sözleşmelerin dışında, cezai hükümleri olan maddeler var ve o hükümlerde zaten Yunanistan yakaladığı zaman Türkiye'ye iade ediyor, İtalya yakaladığı zaman Türkiye'ye iade ediyor, Bulgaristan yakaladığı zaman Türkiye'ye iade ediyor ve hükümler var. Şimdi, bunu getiriyorsunuz Avrupa Birliğiyle yapıyorsunuz.
Bakın, Türkiye'de bu konuya duyarlı kuruluşlar var, sivil toplum örgütleri. Mülteci Hakları Koordinasyonu bu konuda 15 sayfalık bir deklarasyon hazırlamış ve burada çok ciddi bir şekilde dikkat çekmiş. Bu kuruluşlar "Bu geri kabul anlaşmasını imzalamayın." diyor, imzalamayın çağrısı yapıyor çünkü bunun Türkiye'ye korkunç yükümlülükler getireceğini... Şöyle düşünün: "2 milyon 700 bin seçmenim var." diyorsunuz -Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılacak- 7 milyona yakın yurttaşınız Avrupa'da yaşıyor ve onların çocukları orada; kiminin yurttaşlığı var, kiminin oturması var, kimisi yeni evlenmiş. Oradaki kendi yurttaşlarınızı geri dönüşle karşı karşıya bırakıyorsunuz, geri dönüşle. Geliyor Türkiye'ye, Anadolu'dan evleniyor ve evlendiği zaman gidiyor, 2 çocuğu oluyor Almanya'da, onları Türkiye'ye geri döndürme tehlikesiyle karşı karşıya bırakıyorsunuz. Bunun insan hakları açısından hukuku vardır, uluslararası hukuk açısından vardır, mülteci hakları hukuku açısından vardır.
Şimdi, soruyorum size: Türkiye'nin 1951 Cenevre Sözleşmesi'ne koyduğu çekince, arkasından 67 no.lu Protokol'le sürdürdüğü "Sadece Batı'dan gelenler Türkiye'de mülteci olabilir." Doğu'dan gelenler; Kürt, Türkmen, Arap, farklı halklar, Azeri -farz edin ki Azerbaycan'dan- bunlar Türkiye'ye geldiği zaman mülteci statüsü yok bunlara. Bu ne ayrımcılıktır, bu ne kafadır arkadaşlar? Hangi çağda yaşıyoruz? Peki, o zaman 1 milyon Suriyeli mülteci senin topraklarında nasıl yaşıyor? Mülteci konumu, hukuku yoksa, mülteci hukuku olmayan bir konuda Birleşmiş Milletler bu konuya nasıl müdahale edebilir? Yok.
Şimdi, bakın, bu sivil toplum kuruluşları; Helsinki Yurttaşlar Derneği, İnsan Hakları Derneği, İnsan Hakları Gündemi Derneği, KAOS-GL Mültecilerle Dayanışma Derneği, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi. Çok açık, bu vize muafiyetine yönelik diyalog başlatılmasına yeşil ışık yakmasından sonra, daha önce 2011 Şubat ayında müzakereleri tamamlanmış olan geri kabul anlaşması metninin paraflandığından bahsediyor. Şimdi, soruyorum size: Siz, gümrük birliğini de 1995'te imzaladınız. Ticaret yaptığınız zaman Avrupa Birliği Merkez Bankasına vergi yatırıyorsunuz ve dolaylı olarak Amerika'da, başka yerde bu vergiyi yüklenmiş olarak mallarınız dolaşıma açılıyor. Şimdi, onun külfetini çekiyorsunuz ama müzakere sürecindesiniz, hâlâ kimse sizi almıyor. Bunu düşünmek lazım. Avrupa Birliği artık demokrasiyi, özgürlükleri değil, güvenliği esas alan bir projeyle geliyor.
Şu sözleşmeye bakarsanız arkadaşlar, çok çok tehlikeli şeyler göreceksiniz. Siz mesela Danimarka Krallığı'ndan ya da Birleşik Krallık'tan, onların koyduğu çekincelere bir göz atarsanız, onlar bile özgürlük ve güvenlik, adalet alanlarına ilişkin pozisyonlarda çekince koymuşlar. Şimdi, buradan baktığımız zaman geri kabul anlaşmasıyla ne yapacaksınız? Türkiye üzerinden Avrupa'ya giden mültecilerin "-yüzde 50" dedi arkadaşlar ama değil- yüzde 65'i Türkiye üzerinden gidiyor arkadaşlar. Türkiye bir geçiş ülkesidir ve Türkiye üzerinden giden herkes yakalandığı zaman Türkiye'ye gönderilecektir ve bütün masrafı Türkiye yüklenecektir. Geri gönderilen mültecilerin konumu Türkiye'de ayrı bir sorun olarak karşınıza çıkacaktır.
Şimdi, bunu bir vize muafiyetine bağlamak ne kadar doğru? Yanlış arkadaşlar. Vize muafiyetinde "karşılıklılık" diye bir kural var. Hele bir çıkın, bakın, Allah aşkına, VIP salonlarınız yol geçen hanına dönmüş. VIP salonundan IŞİD geçiyor, El Nusra geçiyor, El Kaide geçiyor, konsolosluğun alt kademesinden üst kademesine kadar herkes geçiyor. Siz bir milletvekili olarak onların VIP salonundan geçebilir misiniz? Geçemezsiniz. Siz, kime ne dersi vereceksiniz? Gurur, onur, yüce, büyük ekonomi, büyük devlet... Hikâye bunlar, vazgeçin. Vizelerde kapılardasınız, dolaşımda kapılardasınız, Avrupa Adalet Divanındaki mahkemelerde kapılardasınız ve imtiyazlı ortaklıkla sınanan bir kapıdasınız. Bunun nedeni de 12 Eylül darbesinin Anayasası'yla hâlâ yönetiliyor olmak, bu ülkede adaletin olmayışı, bu ülkede eşit yurttaşlığın olmayışı, bu ülkede demokrasinin olmayışı, bu ülkede insan hakları karnesinin zayıf oluşu, bir de bunun üzerine böyle bir külfet getirip bu ülkenin üstüne koyma hakkınız yok. Bunun getirisi yok, boşuna. Bu sözleşmeyi çekin.
Geri kabul sözleşmesiyle ırkçılığın ayyuka çıktığı, küresel krizde Antiislamcılığın arttığı bu krizler döneminde siz önce baltayı kendi ayağınıza vurursunuz, önce sizin vatandaşlarınızın geri kabule takılacağını unutmayınız. Kendi ülkenizden giden mülteciler, azınlıklar, Türkler, Kürtler hepsi bu tehdidin altında kalacaklar ve hiçbir garantileri olmadan her gün kapı dışarı, sınır dışı edilebilir tehlikesi altında kalacaklar. Bunun vebali AK PARTİ'de olacaktır, uyarıyoruz. Bu sözleşmeyi geri çekin, biraz daha düşünüp, biraz daha tefekkür edelim, konuşalım bu konuyu.