| Konu: | TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE AVRUPA BİRLİĞİ ARASINDA İZİNSİZ İKAMET EDEN KİŞİLERİN GERİ KABULÜNE İLİŞKİN ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 108 |
| Tarih: | 25.06.2014 |
CHP GRUBU ADINA CELAL DİNÇER (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Saygıdeğer milletvekilleri, 554 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Birliği Arasında Geri Kabul Anlaşmasının Onaylanmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 3'üncü maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Göç, insanlık tarihi boyunca büyük bir olaydır, aynı zamanda büyük bir dramdır. Savaşların, hastalıkların, ekonomik krizlerin yarattığı sıkıntılar daima göç yaratır. Bu yasa tasarısı, siyasi, ekonomik ve sosyal nedenlerle kendi ülkesinden göç etmiş kişileri kapsamaktadır. Türkiye ve AB'ye üye devletlerin birinin topraklarına giriş yapan, burada bulunan ya da ikamet etme koşullarını sağlamayan veya artık bundan sonra sağlamayan kişilerin, vatandaşı oldukları ülkelere geri dönüşümü bu kanunla mümkün olacaktır. Bu anlaşma, sadece taraf olan ülke vatandaşlarını değil, taraf olan bir ülkeden çıkarak diğer ülkeye göç eden üçüncü ülke vatandaşlarını da kapsamaktadır. Asıl sıkıntı da bu noktada başlamaktadır. Sınırlarımızın durumu son dört yılda net bir şekilde ortadadır. Maalesef, sınırlarımız yolgeçen hanına dönmüştür. Üç tarafı deniz olan ülkemizde deniz yollarıyla başka ülkelere geçmek isteyen üçüncü ülke vatandaşlarının sayısı da her geçen gün artmaktadır. Buna karşılık, ülkemizde yasa dışı göçe karşı yeterince önlem alınamamıştır, açık kapı politikası izlenmektedir. Avrupa Birliğiyle yaptığımız anlaşmanın temel sıkıntıları da işte bu noktadan kaynaklanmaktadır ve bu noktada toplanmaktadır.
Bilindiği üzere, 16 Aralıkta görüşmekte olduğumuz geri kabul anlaşmasını imzaladık, aynı tarihte AB'yle vize muafiyeti için yol haritası belgesini de imzaladık. Bu anlaşmanın imzalanmasının "Adalet, Özgürlük, Güvenlik" başlıklı 24'üncü faslın otomatik ve standart bir gereği olduğu ileri sürülmekte ve sanki Türkiye'nin başka seçeneği olmadığı izlenimi burada verilmeye çalışılmaktadır. AKP iktidarı, geri kabul anlaşmasını yeterince müzakere etmeden kabul ederek ciddi ve ağır bir hataya imza atmıştır. Müzakerelerde, ülkemizin coğrafi konumundan kaynaklanan özelliklerini, uluslararası sözleşmeler bağlamındaki çekincelerini yansıtacak hükümlere anlaşma metninde yer verilmemiştir. AKP Hükûmeti bunda ısrarcı olmamış, başarısız bir müzakere süreci yürütmüştür.
Öte yandan, geri kabul anlaşması ile vize arasındaki bağlantı aslında Avrupa Birliği tarafının kurduğu ve dayattığı bir bağlantıdır. Bu bağlantının Türkiye-Avrupa Birliği ortaklık hukukunda yeri yoktur. Geri kabul anlaşmasının bazı hükümleri, Türkiye'nin de taraf olduğu Birleşmiş Milletler Temel İnsan Hakları Sözleşmeleri'nin 22'nci maddesine aykırıdır. Göçmen işçilere ve aile fertlerine sınır dışı edilmeden önce bulundukları ülkelerde birtakım güvenceler sağlayan söz konusu madde, geri kabul anlaşmasının "düzensiz göçmenlerin gecikmeksizin sınır dışı edileceğine" dair hükümlerine aykırıdır, çelişmektedir. Avrupa ülkeleri, kendilerinin yapamadığını Türkiye'yi taşeron olarak kullanarak yapmak istemektedirler. İşin özü budur.
Bu arada şunu belirtelim ki -Sayın Bakan da açıkladı- Avrupa Birliğiyle müzakereleri sürdüren aday ülkeler arasında sadece Türk vatandaşlarına vizesiz seyahat yasağı uygulanmaktadır.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; yanıtı verilmesi gereken soru şudur: Türkiye bu anlaşmayla Avrupa Birliğinden ne almaktadır? Başka bir ifadeyle, anlaşma, Türkiye'nin daha önceki anlaşmalar çerçevesinde zaten kazanılmış hakkı olan serbest dolaşım konusunda Avrupa Birliğine bir yükümlülük getirmekte midir? Bu sorunun cevabı çok önemli. Bu sorunun yanıtına ben cevap vereyim: Koskocaman bir hayır. Bu anlaşmayla bir yükümlülük yoktur, yalnızca bir iyi niyet ifadesi vardır. Geri kabul anlaşması, Türkiye açısından getireceği sorumlulukları, maddi ve idari yükleri bir yana, insani boyutuyla da ele alınıp tartışılmamıştır. İktidarın yanlış politikalarıyla sınırlarımızın kevgire dönmesi yüzünden düzensiz göçün yarattığı insani trajedinin yükünü yine devletimiz ve vatandaşlarımız çekecektir. Bizim bu anlaşma ile taahhüt ettiğimiz, üçüncü ülke vatandaşlarının ülkelerine iadesinde yaşayacağımız sıkıntı, yine iade edene kadar misafir statüsünde harcayacağımız emek ve maddi bedel, vatandaşlarımızın ödeyeceği vergilerle karşılanacaktır.
Ben Sayın Bakana sormak istiyorum: Ülkemize yoğun olarak gelen ve ülkemizi diğer ülkelere geçişte bir basamak olarak kullanan, başta Afrika ülkeleri olmak üzere, diğer yabancı ülke vatandaşları için bu ülkelerin tümüyle geri kabul anlaşmasını neden imzalamadınız? Hatırlanacağı üzere, müzakereler başlarken AKP iktidarı önce vize muafiyetinin sağlanacağını, sonra geri kabul anlaşmasının imzalanacağını söylemişti. Oysa şimdi, uygulamada tam tersi yapıldı. Sonradan tutum değiştirdiniz, 2 anlaşmayı aynı anda imzaladınız, gene de geri kabul anlaşmasının vize muafiyetinden daha önce yürürlüğe gireceği yönünde bir madde koydunuz. Diğer bir deyişle, Hükûmet olarak dayatmalara dayanamadınız, Türkiye'nin çıkarlarını koruyamadınız. Buna rağmen Avrupa Birliği eski Bakanı, geri kabul anlaşmasına hiç değinmeden vize muafiyet diyaloğunun başlamasını bir başarı olarak sunmaya çalışmıştır. Gerçek durum tamamen aksi yönde olmasına rağmen, sanki vatandaşlarımız Avrupa Birliğine artık vizesiz girecekmiş gibi bir hava yaratılmıştır. Ne yazık ki iktidar, birçok konuda olduğu gibi bu konuda da kamuoyunu yanıltmıştır.
Türkiye-AB ilişkilerinde benzer bir hayal satma olayı -biraz evvel Haydar Akar arkadaşımız da açıkladı- on yıl önce yaşanmıştı. 2004'te hem de gündüz vakti fırlatılan havai fişeklerle Avrupa Birliği üyeliğimizin hayali kutlanmıştı. Oysa başlayan, açık uçlu bir müzakereydi. Geçen on yılda Avrupa Birliğine üyelik konusunda hiçbir ilerleme sağlanamadı, on yıl önce Avrupa Birliği üyeliği vaadiyle AKP'yi destekleyenler bile o açık uçlu üyelik sözlerinin bir iç siyaset malzemesi olduğunu anladı ve AKP'den desteğini çekti.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; iktidar, geri kabul anlaşmasını, vize müzakere sürecini kötü ve başarısız yürütmüş, Türkiye'nin hak ve çıkarlarını koruyamamıştır. İktidar, "Vize kolaylığı sağladık." propagandasıyla kamuoyunu aldatmaktadır.
İktidar, Türkiye'ye toplumsal ekonomik ve güvenlik bağlamında ağır yükümlülükler yüklenecek bir anlaşma yapmıştır. Bu anlaşmanın yürürlüğe girmesiyle Türkiye'ye dünyanın kaç ülkesinden, kaç milyon göçmenin geleceği belli değildir. Türkiye, Avrupa'ya kaçak göç edenlerin göçmen kampı durumuna dönecektir. Avrupa Birliği tarafından Türkiye'ye iade edilecek düzensiz göçmenlerin kaynak ülkelere geri gönderilip gönderilmeyeceği anlaşma hükümlerinde belirsizdir.
Bu anlaşmayla ülkemize yüklenen külfetleri de şöyle özetlemek mümkündür: Göç ve göçü önleme sorumluluğu anlaşma ile Türkiye'ye verilmektedir. Avrupa Birliğine, anlaşmanın yürürlüğe girmesinden önce göç edenleri Türkiye'ye yollama hakkı vermektedir, beş yıl önce göç etmiş kişileri bile geri yollama hakları vardır. Dikkatinizi çekiyorum, bir de bu süre, öğrenme tarihinden itibaren başlayacağı için, on beş yıldır Avrupa Birliği ülkesinde yaşayan bir insanı dahi geri gönderebileceklerdir. Anlaşma, Türkiye'ye, Türk yurttaşları açısından büyük yükümlülükler getirmektedir, çünkü tüm kaçak Türk vatandaşlarının geri alma yükümlülüğünü de bu anlaşmayla Avrupa Birliğine vermekteyiz. Anlaşma, kaçak göçmenler açısından Türkiye'ye büyük yükümlülükler getirmektedir. Kaçak göçmen sayılarının yüz binlerle ifade edildiği belirtilmektedir, 1995-2012 yılları arasında 900 bin kaçak göçmenin yakalandığını belirtirsek, bu rakamların büyüklüğü ortaya çıkar.
Değerli arkadaşlar, anlaşmanın Türkiye'ye yaratacağı toplumsal etkiler de vardır. Mali boyutunun yanında diğer etkileri: Yasa dışı evlilikler artacak, çocuk gelinler çoğalacak, tecavüz vakaları artacak, sağlık sorunları büyüyecek, kadına ve çocuğa şiddet çoğalacak, kayıtsız çalışanlar hızla artacaktır. Bu anlaşma, Türkiye'ye, bir AB aday üye ülkesi muamelesi değil -komşu bir ülke bile değil- bir üçüncü dünya ülkesi muamelesi yapmaktadır. Osmanlının son dönemindeki bir muameledir, düveli muazzamanın Osmanlıya yaptığı müstemleke muamelesidir, dominyon muamelesidir.
Sayın Başkan, göç sorunu Avrupa Birliğinin sorunudur ve bu sorunu Avrupa Birliği kendisi çözmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CELAL DİNÇER (Devamla) - Bu haksız durum hiçbir şekilde kabul edilemez, bu anlaşmayı bu yüzden Türkiye'nin çıkarlarına uygun görmüyoruz ve ret oyu vereceğimizi belirtiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)