| Konu: | VATANSIZ KİŞİLERİN STATÜSÜNE İLİŞKİN SÖZLEŞMEYE KATILMAMIZIN UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 110 |
| Tarih: | 01.07.2014 |
HDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Halkların Demokratik Partisi adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, Cumhurbaşkanlığı adayları belirlendi, başvurularını yaptılar, hayırlı olmasını, centilmence bir yarış, eşit koşullarda bir yarış, etik bir yarış olmasını diliyorum. Çünkü Çankaya Köşkü birleştirici bir yerdir, ayrıştırıcı bir yer değildir. Bu temennilerimle sözlerime başlamak istiyorum.
Yine, söz konusu sözleşmeye geçmeden önce, yarın 2 Temmuz, Sivas'ta yitirdiğimiz canlarımızın anısı önünde saygıyla eğiliyoruz ve gerçekten ülkemizde artık çok etkili önlemlerin alınması gerektiğini düşünüyoruz ve bu konuda bütün partilerin duyarlı olmasını diliyoruz.
Değerli arkadaşlar, "vatandaşlık" denince, yeni anayasa yapılması sürecinde yeni anayasamızın en tartışmalı maddesi olduğunu ifade etmek istiyorum yani Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı konusundaki -66'ncı madde- tartışmaları Komisyonda izledik. Ama bu Meclis kurulduğu zaman ve bu Meclis çatısı altında, bu çatının altında ilk Anayasa yapıldığı zaman -1921- orada "Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı" kavramı kullanılmıştı arkadaşlar ve bizi birleştiren bir kavramdır, onu öncelikle ifade etmek istiyorum. "Türkiye ahalisi" veya "Türkiye halkı" kavramı da yine Birinci Meclisin kuruluş felsefesinin öznelerinden birisidir. Biz de Halkların Demokratik Partisi olarak bu konuda son derece duyarlıyız. Ancak, şunu ifade etmekte büyük bir yarar var: Osmanlı İmparatorluğu'ndan cumhuriyete geldiğimiz zaman, Balkanlarda, Kafkaslarda, Orta Doğu'da -ister soydaş, ister akraba, ister aynı inanca sahip- Osmanlı İmparatorluğu döneminde uzun yıllar birlikte yaşamış halklar var. Arap, SÜryani, Asuri, Keldani, Ezidi, Türkmen, Kürtler, bunların hepsi bu topraklarda çok uzun yıllar birlikte yaşadılar. Halep vilayetinden Musul vilayetine, oradan Balkanlara, Bosna Hersek'e kadar birçok alanda akraba, soydaş veya aynı ülkelerde yaşayan birçok vatandaş zaman zaman konjonktürel olarak yaşanan olaylardan etkilenerek Türkiye'ye geliyor. Bu sadece Türkiye'ye özgü bir olay değil ama Orta Doğu coğrafyasını dikkate aldığımız zaman en son Suriye olayıyla uzayan bir çatışma süreciyle beraber üç yılın sonunda 1 milyonun üstünde Suriye vatandaşı şu an Türkiye'dedir arkadaşlar, Türkiye üzeri Avrupa'ya, başka ülkelere gidenler, geçişler hariç. Ve Ege Denizi'nde kayıklarda, botlarda, gemilerde -haddinden fazla- kaçakçılık olaylarında yaşamını yitiren insanların dramları ortada. Bu sadece Suriye komşumuzla ilgili 1 milyonu aşkın göç olayının hemen ardından Irak'ta yaşanan olaylar, Musul olayı ve Musul'a yakın alanlarda Kerkük'ten Şengal Dağları'na kadar yaşanan çatışma süreciyle birlikte yaşanan göçler var.
Ondan öncesi, 1991 yılının Mart ayında Saddam'ın uçaklarının bombalaması sonucu yaşanan göçler vardı. Yani, savaşların olduğu yerlerde nüfus hareketliliklerinin olması, göçlerin olması, insanların yerinden zorla edilmesi, zorla yerinden edilen insanların bir başka yere gitmesi, orada yaşaması bir zorunluluk hâline geliyor. Tabii, Birleşmiş Milletlerin Cenevre sözleşmelerinden mültecilik hukukundan bu yana "Bunların hukuku ne olacak?" konusunda maalesef uluslararası hukuk köklü bir çözüm bulmamıştı.
1954 tarihli Vatansız Kişilerin Statüsüne İlişkin Sözleşme aslında gecikmiş olarak kabul edilen teknik bir sözleşmedir. Bu gecikmiş kabul gören sözleşme birçok boyutuyla son derece önemlidir. Onların bir statüsü oluyor gittiği ülkelerde. Örneğin, Avrupa'ya gidenlerde mülteci statüsü oluyor başkalarında vatansızlık durumu nedeniyle bir hukuki konum arz ediyor. Bunların çalışması, sosyal güvenlikleri, çocuklarının eğitimi, çocuklarının evlenme-boşanma durumundaki hukuku, velayet hukuku, miras hukuku, bütün bunlar işte bu teknik sözleşmelerle milletlerarası özel hukukun, özel yargılamaların, özel usulün de aynı zamanda konusudur. Siz, bir kişi hakkında bir karar vermeye kalktığınız zaman o kararı uygulamak için ne yapacaksınız? Önce kimliğine bakacaksınız; vatandaş mıdır, değil midir? Değilse nerenin vatandaşıdır? Nerenin vatandaşı olduğunu tespit edemiyorsanız, "haymatlos" (vatansız) ne olacak?
Şu an Türkiye'de, Balkanlardan, Kafkaslardan veya Orta Doğu'dan... Ki bu Suriye göçleriyle ilgili çok fazla evlilikler oluyor. Bu çok fazla evliliklerden doğan çocuklar var. Burada üç sene, dört sene, beş sene beraber yaşayıp daha sonra boşananların durumunu bir düşünün. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına da tam geçiş yapmamış, Türkiye'de de yaşıyor, evi var, çocukları var.
Sayın Bakan da, konu vatandaşlık olunca...
SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) - Geldim.
HASİP KAPLAN (Devamla) - ...hemen karşıma geldi.
Hakikaten de Balkanlardan, en son Bulgaristan'dan yapılan göçlerle geri dönüşler bunun ilginç bir örneğidir. Yine, Yunanistan'da zaman zaman yaşanan sorunları da biliyoruz ama şu an Orta Doğu ağırlıklı olarak yaşanan bir sorun var.
Şimdi, Türkiye, Birleşmiş Milletlerin imzaladığı sözleşmeye göre sadece Avrupa'dan gelenleri mülteci olarak kabul ediyor. Bakın, dikkat edin, soydaşını etmiyor, dindaşını etmiyor, akrabasını etmiyor. Buraya sığındıkları zaman geçici bir statüye tabi tutuluyorlar ve oradan tanıdığı olan varsa kendini kurtarıyor. Yani, burada Kerkük'teki Türkmenlerden ne kadar nüfus var bilemezsiniz veya Kafkaslardan, Osetya'dan ne kadar kişi gelmiş, Çeçenistan'dan ne kadar kişi gelmiş, bilemezsiniz. Bosna Hersek'ten, yaşanan iç savaş nedeniyle buraya intikal eden nüfusun kayıtlarını, vatandaşlık hukukunu da bilemezsiniz ama inanın, bunların tespitini yaptığınız zaman sayı milyonları buluyor, milyonlarca ifade ediliyor. Bu milyonlarca ifade edilen hususun bir tek dayanağı kalıyor: Bunları vatandaşlık hukuku ve uluslararası sözleşmelere taraf olarak belli bir anlayış ve statü içine almak. Bu sözleşme ne kadar koruyor? Bence bu sözleşmeden öte Türkiye'nin adım atması gerekiyor. Türkiye'nin, Suriye'den gelen mültecilerin hukuku, onların geri dönüşleri konusunda adım atması gerekiyor.
Peki, yüce Meclise sormak istiyorum, bu vatansızların durumunu konuştuk: Şırnak'tan, Botan bölgesinden Mahmur'a giden 15 bin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı cüzdanı olan, yirmi senedir Mahmur'da kalan yurttaşlarınızın durumu ne olacak? Yurttaşlarınızı ne zaman getireceksiniz? Bunların Türkiye'ye dönüşü ne zaman sağlanacak? Yani bunlar çok önemli konulardır arkadaşlar.
Önce kendi çareni kendin için üreteceksin. Kendi vatandaşların Araf'ta kalırken bir çözüm üretemiyorsanız bu çözüm sürecinin bir parçası olarak bunu geliştirirsiniz. Burada da Suriye'deki mecburiyet nedeniyle, Irak'taki çatışmalar nedeniyle buraya gelen insanlara insanca bir koşul yaratmak Türkiye Cumhuriyeti'nin birçok yönden borcudur arkadaşlar. Bu insani borcu olmaktan öte, birçok yönden borçlu olduğunu düşünüyoruz.
Hepinize saygılar sunuyoruz. (HDP sıralarından alkışlar)