| Konu: | TERÖRÜN SONA ERDİRİLMESİ VE TOPLUMSAL BÜTÜNLEŞMENİN GÜÇLENDİRİLMESİNE DAİR |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 114 |
| Tarih: | 09.07.2014 |
CHP GRUBU ADINA CELAL DİNÇER (İstanbul) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 629 sıra sayılı Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun Tasarısı'nın 3'üncü maddesi hakkında CHP Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye'nin en temel sorunu olan terörün bitirilmesi ve Kürt kardeşlerimizin yaşadığı sorunların barışçıl yollarla çözülmesi isteği halkımızın da en önemli taleplerinden biridir. Bizler de toplumsal barışın birey odaklı, eşitlikçi ve özgürlükçü bir yaklaşımla sağlanabileceğini düşünüyor, ana muhalefet partisi olarak bu yönde çaba ve çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Ancak, iktidar partisi ve Hükûmetin Kürt meselesinin çözümü konusunda bugüne kadar izlemiş olduğu yol son derece tutarsız, çelişkilerle dolu ve güven vermeyen, şeffaf olmayan, genellikle siyasi ve kişisel çıkar amaçlı bir yol olmuştur. Hükûmete sorduğumuz zaman verilen cevap hep şudur: "Efendim, barış süreci çok iyi bir şekilde gidiyor." İyi gidiyor da ne iyi gidiyor, biz bunu bilmiyoruz. AKP, bugüne kadar Türkiye Büyük Millet Meclisini dışlayarak sorumluluktan uzak bir şekilde süreci yürütmüştür. Aslında bu sorunun ve ülkemiz de var olan diğer sorunların tartışılacağı demokratik bir ortamın olmayışı bu sorunların çözümünün önündeki en büyük engeldir. Türkiye'de demokratik bir tartışma ortamı sağlanmadan bu sorunun çözümü konusunda sağlıklı bir sonuç almanın çok zor olduğunu hepimiz biliyoruz. O hâlde, Hükûmetin, öncelikle, Türkiye'nin her yerinde demokrasinin tüm kurum ve kuruluşlarıyla ve kurallarıyla demokratik bir ortam yaratması gerekir. Ancak, üzüntüyle belirtmek gerekir ki Hükûmet böyle bir anlayıştan uzak bir politika izlemektedir. İktidar, sorunları çözmek yerine, hep sorunları kullanma yolunu seçmektedir. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu meselenin kalıcı çözümü için atılacak samimi ve sağlıklı sonuçlar verecek bütün adımları destekleriz. Fakat, çıkar amaçlı, siyasi hesaplara dayanan, samimiyetten uzak aldatmacalara da itibar etmeyeceğimizi belirtmek isteriz. Çünkü biz, kalıcı bir toplumsal barıştan yanayız, oysa iktidar bugüne kadar terörü ve Kürt meselesini toplumsal değil, siyasi hesaplara indirgemiş, bir AKP meselesi olarak görmüş, soruna bütün toplumu kapsayan bir gözle bakmamış, Hükûmete ve Sayın Başbakana siyasi kazanım getirecek bir mesele olarak yaklaşmıştır yani Cumhurbaşkanlığı seçimine giderken Sayın Erdoğan'a "Sorun çözen lider" profili kazandırmak istemiştir. Bu tasarının Sayın Başbakanın Cumhurbaşkanı adaylığının açıklandığının ertesi günü İçişleri Komisyonunda görüşülmüş olması bu kaygı ve görüşlerimizi doğrulamaktadır.
İktidar açısından çözüm sürecinde bugüne kadar atılan en önemli adım, terör örgütünün yasal muhatap alınmış olmasıdır; işin kısaca özeti budur. Sayın Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay Komisyon çalışmaları sırasında "Biz daima çözüm sürecini şeffaflık içinde yürütmeye özen gösterdik. Bu yasa ve diğer çalışmalarda bunu koruyacağız, kamuoyunu bilgilendireceğiz. Çözüm süreci büyük toplumsal destekle yürüyor. Biz bundan sonra da bu toplumsal desteği arkamıza alarak şeffaf şekilde çalışmaları yürütmeyi esas alıyoruz." demiştir, oysa gerçek hiç böyle değildir. Halkımız bütün gelişmeleri basına sızan eksik bilgilerden, terör örgütünün sözcülerinden ve BDP'li milletvekillerinden öğrenmiştir, Hükûmet doğru dürüst hiçbir açıklama yapmamıştır. Bu sorun AKP Hükûmeti tarafından önce "Kürt açılımı" daha sonra "Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi" olarak isimlendirilmiş, sonunda da "çözüm süreci"nde karar kılınmıştır. Bu süreçlerde hep zikzaklar yapılmıştır. 2011 seçimleri öncesinde, seçim meydanlarında eski solcular ve sağcılar için ağıtlar yakılmış, cezaevlerindeki insanlık dışı davranışlar kınanmış, hatta daha da ileri gidilerek "Ben 2002'de Başbakan olsaydım Abdullah Öcalan'ı asardım." diye beyanatlar verilmiştir. Bunlar ne için yapılmıştır değerli arkadaşlar? Seçimlerde milliyetçi oylara sahip çıkmak için.
Şimdi ise Cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaştı. Başbakanın adaylığı söz konusu. Ne oldu aniden? "Barış sürecini destekleyici yasal çalışma yapıyoruz." dendi ve bugün görüştüğümüz tasarı önümüze geldi. Bu durumun bir tutarsızlığın, çıkarcı bir zihniyetin göstergesi olduğunu söylemek istiyorum. Getirilen bu tasarı garip, anlaşılmaz hükümler de taşımaktadır.
Şimdi, ben soruyorum, dünyanın hangi ülkesinde, hükûmete görevini hatırlatan kanun, gene hükûmet tarafından getiriliyor? Yol haritasını çizecek kanun tasarısını değil, kanunun kendisini getirin. Görüşelim burada, ne yapacaksak onu yapalım. Hangi konu ise burada görüşelim.
Yine tasarıdaki bir madde diyor ki: "Hükûmet gerekli kararları alır, her türlü çalışmayı yapar ve kamuoyunu bilgilendirir." Peki, siz bugüne kadar bir çalışma yaptınız mı? Yaptıysanız niçin ciddi hiçbir bilgiyi kamuoyuna vermediniz? Bundan sonra Bakanlar Kurulu olarak bize bu bilgileri vereceğinizden nasıl emin olabiliriz?
Dünyada terör sorununun çözümü konusunda örnekler ortadadır. Bütün dünyada, bütün sorunlu bölgelerde biz biliyoruz ki bu tür terör sorununun çözümü şeffaf bir şekilde ve katılımcı bir yöntemle yürütülüyor, kapalı kapılar ardında yürütülmüyor. Eğer Oslo görüşmeleri gündeme gelmeseydi, o konuyla ilgili MİT Müsteşarının soruşturması olmasaydı, biz bu gelişmelerin hiçbirinden haberdar olmayacaktık. Şimdi bile çok gizli, kapalı kapılar ardında neler karşılığı, hangi taahhütler ve tavizler karşılığı bu sorunun çözümü için bir süreç belirlendi, bunu açıkça bilmiyoruz.
Değerli arkadaşlar, terörün sona erdirilmesini kim istemez, elbette hepimiz istiyoruz. Üniversiteye başladığımız günden itibaren bu güne kadar mutlu, huzurlu bir ortamda yaşayamadık, okuyamadık ve görev yapamadık. 12 Eylül öncesinde ki yıllarımız hep kavgayla geçti ve sorunlarla geçti. 12 Eylül dönemini ve sonrasındaki sıkıntıları gene hepimiz yaşadık. 1984'ten sonra da terör örgütünün başlattığı eylemlerde gene büyük acılar yaşadık ve hâlâ yaşamaktayız. Biz ülke olarak bunu hak etmiyoruz. Türkiye'nin artık huzura ihtiyacı var. Türkiye'nin birlik, beraberliğe ihtiyacı var ama bunu Meclisi devre dışı bırakarak veya Meclisi kanun yapma makinesi gibi görerek, canının istediği zaman üç beş maddelik kanunlarla veya torbalar içine doldurulmuş kanunlarla çözmek doğru değildir. Çözüm, herkese benimsetebileceğimiz, herkesin içinde olduğu, herkesin görüşünü şeffaf bir şekilde açıklayacağı bir süreç olmalıdır.
Yine, bu maddeyle "Barış süreciyle ilgili çalışma yapanlar yargılanamaz." diye bir hüküm koyuyorsunuz. Kenan Evren de böyle bir madde koymuştu, hem de Anayasa'ya koymuştu. Bugün "Bakın, yargıladık, 95 yaşındaki adama ceza verdik." diye seviniyorsunuz, övünüyorsunuz. Demek ki 95 yaşına da gelse, insanlar yargılanabiliyor. Yani, bu koyacağınız madde size hangi güvenceyi sağlayacak, bunu anlamak mümkün değildir. Bu tür düzenlemelerin ancak demokratik olmayan rejimlerin yapabileceği düzenlemeler olduğunu düşünüyorum. Çok doğru bir düzenleme değildir.
Değerli arkadaşlar, Hükûmetin yürüttüğü bu çalışmada kötü bir niyet yoksa, barış süreciyle, bir arada, birlikte, özgürce yaşamak ifade ediliyorsa, buna herkes katılır ama bu konunun sadece Bakanlar Kurulunun vereceği emir ve talimatlarla veya alacağı kararlarla değil, Meclisle, Meclisteki tasarıyla, Meclisteki görüşmelerle bunun çözümünün olacağını tekrar tekrar belirtmek istiyoruz.
Biz, ülkemizin geleceği için, Hükûmetin yapacağı doğru ve olumlu çalışmalara ve düzenlemelere elbette ki muhalefet olarak destek olabiliriz ama bu düzenlemelerin, ülkenin bütünlüğünü ve beraberliğini bozacak gelişmelere zemin hazırlayacak bir yöntemin önünü açmasına da asla müsaade edemeyiz.
Değerli arkadaşlar, çözüm süreci doğası gereği uzun ve zor bir süreçtir. AKP iktidarının yönettiği psikolojik savaş sonucunda Türk toplumunun gerçeği arama refleksi ile yalan ve hileye karşı koyma antikorları tahrip olmuş durumdadır. Artık, iktidarın söylediği her söz ve boş vaat, yandaş medyanın da desteğiyle kamuoyu tarafından gerçek gibi algılanmaktadır.
Bu nedenlerle, bu yasanın iyi niyetlerle hazırlanmış olmasını diliyorum, altında farklı bir düşüncenin, farklı bir amacın olmamasını diliyorum. Ülkemizin yıllardır süren bu sıkıntılı sorundan el birliğiyle kurtulmasını, dünyanın en refah, en gelişmiş ve en insan haklarına saygılı ülkesi olmasını diliyorum.
Tekrar yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)