| Konu: | TERÖRÜN SONA ERDİRİLMESİ VE TOPLUMSAL BÜTÜNLEŞMENİN GÜÇLENDİRİLMESİNE DAİR |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 114 |
| Tarih: | 09.07.2014 |
GÜLŞEN ORHAN (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 629 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 4'üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, keşke bu kürsüden yapılan konuşmalar on yıllar öncesinden başlamış olsaydı. Türkiye ilk defa sorunlarını kendi çözmeye çalışıyor, konuşabiliyor, tartışabiliyor, müzakere edebiliyor ve tabularını yıkabiliyor. Daha önce konuşulabilseydi eğer, bu ülke, çocuklarını, kaynaklarını, geleceğini ve zamanını heba etmemiş olurdu. Sadece ülkemizin bekası değil, Orta Doğu'nun ve komşu ülkelerimizin de bekası buna bağlı olabilirdi. Bizi beraberliğe gönül dili, gerçekler, yaşanmışlıklar ve onları anlamak götürebilir ancak.
Yıl 2014. Bin yıl kader birliği yapmış insanlar, son asırda yaşanan ölümler, sürgünler, acılardan sonra yeniden konuşabiliyor, geleceğin inşasında irade beyan edebiliyor, bu az şey değil değerli milletvekilleri. Keşke on yıllar öncesinden bu kürsüden bunlar konuşulabilseydi. Konuşulabilseydi eğer, kardeşler birbirinin acılarını anlayabilirdi, empati kurabilirdi ve çözüm üretebilirdi, öğretilen geçmişimiz gerçeklerden ne kadar uzaktır, bunu anlayabilirdi.
Çok kısa, tarihî bir kesite değinmek istiyorum değerli milletvekili arkadaşlarım. Tarihî kesitlere değinmemin amacı şudur: Buraya, bu kürsüye çıkan çok değerli hatip milletvekili arkadaşlarımızın her biri değişik gruplardan bu kanun tasarısına karşı çıkanlar oldu, az bulanlar oldu, yetersiz olduğunu söyleyenler oldu, şiddetle bu memleketi böleceğini ifade edenler oldu ve bunun Türkiye için gerekli ihtiyaç olan bir kanun tasarısı olduğunu söyleyenler oldu. Ne güzel, herkes fikrini beyan edebiliyor, konuşabiliyor ve barış da işte buradan inşa edilebilir ancak değerli dostlar. Tarihî bir kesit sunmak istememin amacı gerçeklerin, yaşanmışlıkların ne kadar önemli olduğu ve bu memlekette geçmişte nelerin olduğu ve bir süreci, çok kısa bir süreci aktaracaktır diye düşünüyorum.
19'uncu asrın sonları, Anadolu'nun en doğusunda çok küçük bir ilçe, Türkiye'nin en küçük, en geri kalan ilçesi: Müküs, eski ismi Müküs, yeni adı Bahçesaray. Bu ilçemizde iki tane medrese var: Bir tanesi Arvas Medresesi bir diğeri Mir Hasan Veli Medresesi. Bu iki medrese Osmanlı Devleti bünyesi altında iki dilde eğitim veriyor: Kürtçe ve Türkçe. Bu iki dilde din bilimi, beşerî ilimler, tıp, edebiyat, tarih, matematik ve diğer konularda insanları eğitiyor. İnsanları eğittiği gibi kültürel, sosyal ve her türlü sanatsal eğitimi de veriyor ki o dönemde bu coğrafya içerisinde Kürtler, Türkler, Ermeniler kardeşçe bin yıl yaşayabiliyorlar. İşte bu kadar önemli eğitim. Bu medreseler bu insanları komşu ediyor ve birbirleriyle beraber, birbirlerini boğazlamadan, birbirlerini öldürmeden kardeşlik içerisinde bin yıl yaşayabiliyorlar.
Değerli dostlar, 20'nci asrın sonlarına geliyoruz. Hâlâ ne uğruna yapıldığını benim şahsen idrak edemediğim tekçi bir sisteme kurban ediliyor bu birliktelik, bu beraberlik, bu eğitim, bu sevgi, bu coğrafya. Medreselerin ve dinî kurumların tamamı kapatılıyor ve yerine altmış yıl bir şey konulmuyor değerli dostlar. İşte, bugün yaşadığımız sorunların kaynaklarından bir tanesi: Dostluğun, kardeşliğin, bütünlüğün tamamı sevgiden, empatiden, konuşmadan, çözümden geçer değerli dostlar. Konuşamazsak, her türlü savaşın sonu barış olacaksa buna erişemeyiz, ancak konuşarak, anlaşarak bunu yapabiliriz.
Biraz önce değerli bir arkadaşımız şunu ifade etti, dedi ki: "Kurtuluş Savaşı'nı biz boşuna elde etmedik, biz boşuna yaşamadık." Kurtuluş Savaşı'nı Kürtler ve Türkler beraber inşa ettiler, aynen bugün 2014'te bu kürsüde Kürtlerin ve Türklerin geleceği beraber inşa edecekleri gibi. Umuyoruz ki bu inşada Kürtlerin akıbeti yeniden o dönemdeki gibi olmaz, Kürtler ve Türkler bin yıl daha beraber yaşarlar.
Bu kanun teklifinin hayırlara vesile olmasını diler saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)