GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TERÖRÜN SONA ERDİRİLMESİ VE TOPLUMSAL BÜTÜNLEŞMENİN GÜÇLENDİRİLMESİNE DAİR
Yasama Yılı:4
Birleşim:114
Tarih:09.07.2014

HDP GRUBU ADINA SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yasa tasarısının 5'inci maddesi üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İki gündür burada Türkiye'nin geleceğini ilgilendiren bu yasa tasarısını konuşuyoruz. Doğal olarak herkes kendi görüşlerini ifade ediyor, eksiklikleri, yetmezlikleri burada ifade ederek bu yasanın gerçekten Türkiye'de kalıcı barışın inşası konusunda etkin bir hâle gelmesi için çalışmalarını ifade ediyor. Bazı arkadaşlarımız da bu yasaya tamamen karşı.

Bu yasa tasarısında en temel eksiklik kadınlar sevgili arkadaşlar. Savaşın en büyük mağdurları kadınlardır. Bu toplumun yüzde 50'sini kadınlar oluşturuyor ve savaşın da en büyük mağduriyetini kadınlar yaşıyor. Kadınlar sadece çocuklarını yitirmekle kalmıyor ya da bu kürsüde ifade edildiği gibi kadınlar sadece çocukları gerillaya katıldıkları için mağdur değiller; aynı zamanda, kadınlar aslında bu savaş nedeniyle daha çok yoksullaşarak da mağdur oluyor. Savaş ve çatışmanın olduğu yerlerde erkekler de kışkırtılıyor sevgili arkadaşlar. Dolayısıyla, bu çatışmanın, savaşın son bulması kadınlar açısından çok önemli bir noktayı ifade ediyor.

Savaşın son bulması, barışın inşası kadınlar için olmazsa olmaz bir konudur. Ancak, bu kürsüde en az kadınlar konuşuldu. Halkların Demokratik Partisi milletvekilleri dışında neredeyse kadınlardan bahseden hiç kimse olmadı; ne iktidar partisi ne ana muhalefet partisi ne de diğerleri. Oysa, asıl konuşulması gereken kadınlardır. Bu savaştan, gerçekten çatışmadan, savaştan tamamen kurtulacaksak, yeni bir yaşam inşa edeceksek, demokratik bir Türkiye'yi inşa edeceksek, kalıcı bir barışı sağlayacaksak olması gereken şey bu.

Milletvekilimiz Ayla Hanım da ifade etti, dünya örneklerinde de görülmüştür, savaşın en çok mağduru kadınlar olsa da müzakere süreçlerinde yer almamışlardır, bu çok ciddi bir eksikliktir. Şimdi, bu yasa tasarısında bazı komisyonların önerisi var ama bir kadın komisyonundan bahsedilmiyor. Bu kadın komisyonunun mutlaka kurulması, sadece kadın komisyonunun değil, hakikat, adalet ve yüzleşme komisyonlarının kurulması, burada kadınların yer alması gerekiyor. Bütün komisyonlarda kadınlara kota uygulanması gerekiyor. Kurulacak bütün komisyonlarda kadınların mutlaka yer alması gerekir, aksi takdirde bu yasa hep eksik kalacaktır sevgili arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, diğer eksik bir bölüm: Ekolojik olarak da bu yasa istenilen şeyi vermemektedir. Tabii ki bu bir çerçeve yasa. Her şeyi bu yasadan beklemiyoruz. Daha doğrusu, bu yasa aslında pek bir şey ifade etmiyor. Asıl önemli olan şey Hükûmetin söylediği, bizim sadece bu söze... Şimdi, Hükûmet söylediği için, "Bu olacak mı, olmayacak mı?" sorusunu bilmiyoruz ama olmasını beklediğimiz bundan sonra yapılacak yasalar meselesidir. Asıl, bu yasa çerçeve yasa. Bu yasayla, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez Parlamentoda, Türkiye'nin otuz yıllık, hatta Orta Doğu'nun iki yüzyıllık politikasında etkili olan Kürt sorununun, Kürdistan sorununun çözümü konusunda -ilk kez- bir çerçeve yasa çıkartılıyor. Şimdiye kadar görüşmeler olmadı mı? Oldu. Bu sadece AKP Hükûmeti döneminde mi oldu? AKP Hükûmeti her defasında "Sadece bizim dönemimizde oldu. Biz başardık." diyor. Öyle değil. Turgut Özal zamanında da görüşmeler oldu ama yasal bir çerçeveye kavuşmamıştı.

Sevgili arkadaşlar, bütün iktidarlar döneminde mutlaka bazı görüşmeler olmuş, diyalog olmuş ama sorun çözümsüz kalmıştır. Çözümsüz kalmasının nedeni de yaklaşımdır. Hepsi sonuçla ilgilenmiştir. Yani, bu "Bir arada nasıl yaşayabiliriz? Türkiye halklarıyla eşit, özgür bir hukuk nasıl kurabiliriz?"den ziyade -burada ifade edildiği gibi- sorunu terör sorunu olarak görüp sonucu ortadan kaldırmak, PKK'yi ortadan kaldırmak gibi bir noktada ele alındığı için başarısız olunmuştur.

Şimdi yeni bir perspektifle yeni bir başlangıç yapmak lazım. Mesele, sorunun nedenlerini ortadan kaldıracak bir yaklaşımla bu sorunu çözebilir miyiz? O zaman sorunun nedenlerini doğru tespit etmek gerekiyor. Bu Mecliste yine bir araştırma komisyonu kuruldu bu sorunun tespit edilmesi konusunda, çözüm sürecine dair; sadece iktidar partisi ile o zaman Barış ve Demokrasi Partisi buna üye verdi. O zaman birçok sivil toplum örgütünü dinledik, birçok kamu kurumundan insanları dinledik ve aslında savaş süreci, neden savaşın yaşandığı konusunda çok önemli tespitler de elde edildi ama bir araştırma komisyonu olduğu için çok fazla sonuçlara değinilmedi. Dolayısıyla, aslında nedenlerini ilk kez belki bu kadar tartışır bir noktaya geldik. O yüzden, şimdi, bu nedenleri ortadaysa bu nedenlerini ortadan kaldıracak bir yaklaşımla bu süreci birlikte yürütmek durumundayız. O yüzden, bu yasa niye çıkıyor değil, niye eksik çıkıyor? Bu yasada niye tanımlar doğru değil? Niye doğru düzgün bir hukuk tanımlanmıyor? Bu yasanın çerçevesi ne olacak? Nereye kadar uzanacak? Buradaki sorulara, burada belki insanların kafasında muğlak olan, soru işareti bırakan şeylere de cevap olacak bir yasa tasarısının olması, sürecin daha sağlıklı ilerlemesi açısından önemli olacaktır değerli milletvekilleri.

Bakın, bu yasa tasarısını sadece Kürtler beklemiyor, aslında en çok da Türkler bekliyor. Siz sokaktasınız, biz sokaktayız, her gün halkın içerisindeyiz, her gün insanlar bize soruyor: "Ne zaman barış olacak, ne zaman gerçekten biz bu savaştan, çatışmadan kurtulacağız?" Çocuklarımızı askere gönderdiğimizde "Acaba sağ mı gelecek?" sorusunu sormak istemeyen milyonlarca insan var. Dolayısıyla bu mesele, Kürtlerin meselesi değil, daha çok da Türklerin meselesi, Türkiye halkının meselesi.

Herkes şimdi, burada bölünmeden bahsediyor sevgili arkadaşlar. Zaten düşünce olarak bir bölünmüşlük var. Asıl mesele, bu bölünmeyi nasıl ortadan kaldıracağız, nasıl birlikte yaşayacağız, nasıl birlikte yeni bir yaşam oluşturacağız? Bölünme yok mu? Kürtlerin dili yasak, kültürü yasak, kimliği yasak, ana dillerini kullanamıyorlar. Bu ülkede sadece Kürtler mi? Çerkezler de aynı sorunla karşı karşıya, Lazlar da aynı sorunla karşı karşıya. Bu ülkede, aslında ulus devletin ortaya çıkarttığı bu milliyetçi yaklaşımlar Türkiye halklarını bölmüş zaten, bir bütünlük yok. Şimdi mesele, biz yeni bir birleşmeyi sağlayabilir miyiz, yeni bir hukuk oluşturabilir miyiz?

Şimdi, bu kürsüde çok fazla Anayasa'dan bahsedildi. Sevgili arkadaşlar, açık ve net konuşuyoruz: Bu Anayasa değişmelidir. İtiraz etmedik mi, "12 Eylül Anayasası'dır, darbe anayasasıdır, askerler yaptı bu Anayasa'yı, dolayısıyla demokratikleştirmek gerekir." diye ifade etmedik mi? İktidar bu konuda söz vermedi mi? Demokratik bir anayasa konusunda masa kurulmadı mı? Ama bu masa devrildi. Kim devirdi? Yine, aslında niyeti olmayan iktidar partisi. Dolayısıyla, 12 Eylül Anayasası'na dayanarak çözüm sürecini engellemeye çalışmak kabul edilebilir bir durum değildir. O yüzden bu Anayasa da değişmelidir. Dolayısıyla bundan sonra yapılacak işlerden birisi demokratik, sivil bir anayasa. Türkiye'de 21'inci yüzyıla uygun, eşitlikçi, hukukun üstünlüğüne dayalı, evrensel ilkeleri esas alan bir anayasa olmalı.

Sevgili arkadaşlar, bakın, belki bu kürsüde birkaç defa söyledik, bir kez daha altını çiziyoruz: Bu mevcut Anayasa erkek bir anayasadır çünkü kadınlar yok, kadınların hakları yok. Bu mevcut Anayasa, aynı zamanda, Sünni bir anayasadır, sadece Hanefi mezhebine göre düzenlenmiş, diğer inançları yok sayan -sadece Alevileri de değil, diğer inançları yok sayan- bir anayasadır. Bu Anayasa aynı zamanda Türk bir anayasadır çünkü Türkiye'deki tüm halkları yok sayan bir anayasadır ve militarist bir anayasadır, askerler yapmıştır, askerî mantığa göre, düşman hukukuna göre düzenlenmiştir sevgili arkadaşlar.

Bakın, başta söylediğim gibi bitireceğim. Savaş dönemlerinde en büyük mağdurlar kadınlar demiştim. Aslında, düşman hukukunun nasıl uygulandığını siz daha iyi görürsünüz. Burada "bölge" diyorsunuz, biz Kürdistan diyoruz, Kürt coğrafyası diyoruz, neyse... Bakın, savaş dönemlerinde en çok, kadın bedeni bir savaş meydanı olarak değerlendiriliyor neredeyse. Kadınlara yönelik taciz, tecavüz bir savaş yöntemi olarak kullanılıyor. N.Ç. davasını hatırlarsınız, N.Ç. davasında suçlular yargılanmadı. Kamu görevlilerinin içerisinde bulunduğu böyle onlarca dava ifade edilebilir. Daha dün Diyarbakır'da 3 kız kardeşe yönelik cinsel istismardan bahsediliyor. Yerel kaynaklar hemen reddetti, Bakanlık onu tekzip eden bir yayımlama yaptı, dedi ki: "Bunlar koruma altına alınmış." Demek ki aslında orada da 3 polis, 3 kız kardeşe cinsel istismarda bulunuyor, bunda bile bu düşman hukukunun, düşmanca görmenin, bölge insanlarına böyle yaklaşmanın bir yansıması var. Size onlarca örnek gösterebiliriz. Gidin, savaş döneminde... Gerçekten, bu hakikat ve adalet komisyonu kurulduğunda bu gerçekler açığa çıkarılacaktır. Dolayısıyla, burada bu yasaları konuşurken aynı zamanda bu perspektiften de bakmak gerekiyor. Bu düşman hukukundan vazgeçmediğiniz, kendi yurttaşlarınızı başka bir kimliğe, başka bir inanca mensup diye düşman olarak görme anlayışından vazgeçmediğiniz sürece, gerçek anlamda bir barış, gerçek anlamda bir demokrasi, gerçek anlamda bir özgürlük olmayacaktır. Çünkü, sizin itiraz ettiğiniz, yok saydığınız insanlar her zaman için itiraz edecek, isyan edecek, "Ben varım." diyecektir. Ne olursa olsun, kendi dili için, inancı için, kültürü için mücadele etmeye devam edecektir.

O yüzden, bugün bu yasa tasarısının, eksik olmasına rağmen, görüşülüyor olmasını biz önemsiyoruz ama bu, aslında, sıfır noktasında olduğumuz anlamına geliyor. Önemli olan, bundan sonra, bu başlangıçtan sonra yapacaklarımızdır. Türkiye halklarının barışa, kardeşliğe, eşitliğe ihtiyacı var sevgili arkadaşlar. Buranın da görevi ve sorumluluğu bunu gerçekleştirmek için çaba harcamaktır, emek harcamaktır.

Savaştan kimsenin çıkarı olmaz. Barış hepimiz için olması gerekendir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)