GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP GRUBUNUN, GRUP BAŞKAN VEKİLİ IĞDIR MİLLETVEKİLİ PERVİN BULDAN TARAFINDAN, SURİYE'DE BAŞTA ROJAVA HALKINA KARŞI OLMAK ÜZERE HALKLARA KARŞI VAHŞET UYGULAMALARI İLE BİLİNEN IŞİD VE EL NUSRA ÖRGÜTLERİNİN ÜLKEMİZ GENÇLERİNİ SURİYE'DEKİ SAVAŞA SÜRÜKLEMELERİ İÇİN YAPTIKLARI FAALİYETLERİN ARAŞTIRILMASI AMACIYLA 14/4/2014 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN GENEL KURULUN 15 TEMMUZ 2014 SALI GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE ÖN GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN
Yasama Yılı:4
Birleşim:116
Tarih:15.07.2014

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Halkların Demokratik Partisine çok teşekkür ediyorum bu önerge için çünkü bu önergeyle, bölgede yaşanan vahşetin ve zulmün müsebbibi terör örgütlerine karşı meşru siyasetin savunucusu olarak bir tavır ortaya koyuyorlar. Bunu çok değerli buluyorum. Aynı zamanda, meşru siyasette olmak demek, her zaman meşruiyet çizgisinde bulunmaktır ve onun terör örgütü, bunun terör örgütü diye herhangi bir ayrım yapmaksızın bu türden her türlü gayrimeşru şiddet unsurlarına karşı genel ve kategorik bir itirazı ifade ettiği kanaatiyle ayrıca tebrik ediyorum.

Meşru siyaset böyledir. Birtakım insanlar, kendilerince çeşitli kutsal değerleri istismar ederek -bu kimi zaman etnik kimlikler olabilir, kimi zaman dinî anlatının birtakım unsurları olabilir- bir araya gelip, isyan ettikleri, haksızlığa karşı mukabele ettikleri duygularını da ne ölçüde birilerine taşıyabilirlerse, onlarla birlikte zulmün ve vahşetin bir aracı, bir aleti hâline geliyorlar. Buna itiraz etmek, meşru siyaset adına bu çizgiyi savunmak çok önemlidir. Bunun -"apolojetik" diyorlar siyaset biliminde- kendini haklılaştıran, hep kendi perspektifinden bakan bir tarz olmadığı kanaatindeyim.

Esasen Türkiye Cumhuriyeti devletinin de, bölgede yaşanan bu türden bütün olaylara, aralarında herhangi bir tefrik gözetmeksizin, fark gözetmeksizin, nerede bir zulüm, nerede bir vahşet, nerede bir alçaklık var ise buna itiraz eden ve uluslararası ilişkiler alanında da bu itiraz, bu hakkaniyet ve adalet duygusu üzerinden bir çizgi çizmeye çalışan bir dış politikası var.

Değerli arkadaşlar, mazlumun milliyeti olmaz. Bir insan mazlumsa, sen Kürt müsün, sen Türk müsün, Süryani misin, Nusayri misin, Sünni misin, Şii misin, buna bakılmaz. Mazlumun tek kimliği vardır, o da sadece mazlum oluşudur. Her kim insani ve vicdani bir özelliğe, niteliğe, bir dünya görüşüne, bir duruşa sahipse o mazluma el olmak, kol olmak, ona siper olmak onun görevidir, insani görevidir. Esasen tarihimize baktığımızda, geleceğe taşımaya çalıştığımız değerlere baktığımızda, bizim de yaptığımız budur.

Her zaman Türk milletinin büyüklüğünden bahsediyoruz. Türk milletini büyük kılan nedir? Kendi kendine böbürlenmesi, "En büyük millet benim, diğer bütün milletler bu hiyerarşide daha aşağılarda." diyen şovenist bir anlayış mıdır? Hayır, bunun tarihte izi yok. Türk milletini büyük yapan, başka milletlere, başka inançlara göstermiş olduğu saygıdır, savaştığı insanlara bile göstermiş olduğu el uzatma ve merhamettir. "Türk milleti büyük" dediğimizde, aklımıza, savaşta yenilmiş Romen Diyojen'e el uzatan Alparslan geliyor. "Türk milleti büyük" dediğimizde, binlerce kilometre öteden Çanakkale'ye gelip Mehmetçik'e karşı savaşan Anzak askerlerine karşı Atatürk'ün söylediği söz geliyor. Atatürk ne demişti: "Ey Anzak askerlerinin anneleri, gözyaşlarınızı siliniz, onlar şimdi kucak kucağa beraber yattıkları Mehmetçik'le birlikte bizim evlatlarımızdır." Evet, Ruslar da büyük millettir, onlara isyan eden ama yenilen Şeyh Şamil'i çar ayakta karşılamış ve kılıcını vermişti.

Milletleri büyük yapan budur. Türk milleti de böyle bir büyüklükle geleceğe, böyle bir büyüklük perspektifinden bu Orta Doğu coğrafyasına bakıyor; inanç temelli değil, kimlik temelli değil, her kim nerede zulme uğruyorsa ona elini uzatmaya çalışan, onun için uğraşan bir anlayışla bakıyor. Türkiye Cumhuriyeti devletinin politikasının bugün kararlı savunucusu ve iradesi AK PARTİ tarafından temsil ediliyor.

Değerli arkadaşlar, maceracı gruplar her zaman olur. 19'uncu yüzyılda, Bakunin 250 kişiyle Polonya'da devrim yapmaya kalkmıştı. Che Guevara da bir maceracıydı. Bakarsanız, sadece başarılı olduğu için meşru siyaset safına geçti. Batista galip gelseydi Guevara'nın da yazılacağı yer çetelerdi, terör örgütleriydi ama başarılı oldular, siyasetin anlatı biçimi değişti.

Bu coğrafyada da kutsal değerleri sömüren, bunlar üzerinden güç ve iktidar mücadelesi veren çeşitli gruplar var. Evet, İslam çok istismar ediliyor. İslamın yegâne unsuru sanki cihatmış şeklindeki bir anlayışla sürekli buna vurgu yapan, güç ve iktidar mücadelesini İslami anlatının bu değeri üzerinden sürdürmek isteyen grupların istismarı var. Evet, bu coğrafyada etnik kimliklerin istismarı var; kimlikler üzerinden, inançlar üzerinden bu şiddet ve vahşet coğrafyasının bir parçası olmak isteyenler var.

Türkiye Cumhuriyeti devleti iki taraflı bakıyor: Bunun bir tarafında, kim olursa olsun, her ne adına olursa olsun bir araya gelip başkalarına zulüm uygulayarak buradan güç ve iktidar çıkarmak isteyenlere karşı kararlı bir duruş ama diğer taraftan da bu tür maceracılıklara, bu tür toplanmalara imkân veren, zemin hazırlayan arka plana ilişkin de bir dikkat.

IŞİD denilen grubu, terör örgütünü ortaya çıkaranın Irak'ta yaşanan mevcut iktidar ve onun uygulamaları, onun mezhepçi yaklaşımları olduğunu biliyoruz. Yoksa hiçbir maceracı grup bu kadar geniş bir destek sağlayamaz, bu kadar kolay bir şekilde bu coğrafyada ilerleyemez. Biz bir taraftan bu vahşete ve zulme itiraz ederken diğer taraftan da hakkaniyete ve adalete dayalı bir Orta Doğu coğrafyası kurulmazsa bu coğrafyada daha çok kan akacağını, daha çok vahşet sahnelerinin ortaya konulacağını biliyoruz. O yüzden, her iki tarafıyla birlikte, bir taraftan zulme "hayır" derken diğer taraftan da buna imkân ve zemin hazırlayan arka plan uygulamalarına, siyaset anlayışlarına, ittifaklara karşı aynı şekilde kararlı bir duruş sergiliyoruz. HDP'li arkadaşlarım müsterih olabilirler; Türkiye Cumhuriyeti, bu tür terör örgütlerinin nasıl adam devşirdikleri, nasıl çalıştıkları, hangi yolları kullandıkları hususunda çok geniş ve zengin bir tecrübeye sahip. Bu tecrübe çerçevesinde, dün nasıl PKK takip ediliyorsa, biliniyorsa, bu tür adam devşirmelerin önüne geçiliyorsa, bugün de Orta Doğu coğrafyasında insanları maceraya çağıran ama bunu kutsal anlatılar üzerinden yapan gruplara karşı Türkiye Cumhuriyeti devleti, aynı şekilde dikkatli ve uluslararası ortaklarıyla birlikte bir çalışma yürütüyor.

Bugüne kadar, Avrupa'yla da bağlantılı olarak Orta Doğu'ya adam transfer etmek isteyen -IŞİD'e, El Kaide'ye- çeşitli girişimlerin aracısı olan 5 bin insan tespit edilmiş, bunlara ülkeye giriş yasağı konulmuştur buradan transit bir şekilde geçip işlerini göremesinler diye, 500 kişi yurt dışı edilmiştir. Avrupa Birliği ülkeleriyle, aynı zamanda Kuzey Afrika ülkeleriyle, Orta Doğu'ya yönelik adam devşirmeye çalışan bu çetelere karşı ortak politikalar geliştirilmektedir. Dolayısıyla, devlet, hem uluslararası alanda bu çalışmaları yürütürken hem de Türkiye'nin içinde bazen bire bir, yakın markajla çalışarak bizim çocuklarımızın buralara katılmasının önüne geçmeye çalışmaktadır. Bunu yaparken de Kürtleri mi devşiriyorlar, Türkleri mi devşiriyorlar, buna bakmıyoruz. Her kim olursa olsun, bu ülkenin vatandaşlarını, kimse maceracı eğilimlerinin aracı olarak kullanamaz, bizim vatandaşlarımızın kanı üzerinden iktidar mücadelesi yapamaz. Bu doğrultudaki kararlı duruş sahada, her yerde, her şekilde hem siber âlemin imkânlarıyla hem de istihbaratın imkânlarıyla sürdürülmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Bunu beyan etmek istedim.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)