GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: MHP GRUBUNUN, GRUP BAŞKAN VEKİLİ İZMİR MİLLETVEKİLİ OKTAY VURAL, GRUP BAŞKAN VEKİLİ KAYSERİ MİLLETVEKİLİ YUSUF HALAÇOĞLU VE ANKARA MİLLETVEKİLİ ZÜHAL TOPCU TARAFINDAN, SÜREKLİ DEĞİŞEN VE GELİŞEN BİLİM DÜNYASINDA TÜRKİYE'NİN DE ADININ GEÇMESİ İÇİN AKADEMİSYENLERİN ÖZLÜK HAKLARIYLA İLGİLİ DURUMLARININ ULUSLARARASI VE ULUSAL ARENADA DETAYLI BİR ŞEKİLDE ARAŞTIRILMASI AMACIYLA 21/1/2014 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 16 TEMMUZ 2014 ÇARŞAMBA GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE ÖN GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN
Yasama Yılı:4
Birleşim:117
Tarih:16.07.2014

ERCAN CANDAN (Zonguldak) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına sürekli değişen ve gelişen bilim dünyasında Türkiye'nin adının geçmesi için akademisyenlerin özlük haklarıyla ilgili durumlarının uluslararası ve ulusal arenada detaylı bir şekilde araştırılması ve bu hususlarda çözümler üretilmesiyle ilgili verilen Meclis araştırması önergesi hakkında AK PARTİ Grubu adına aleyhte söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Geleceğin nitelikli insanlarının yetiştirilmesi tabii ki eğitimle mümkündür. Bu eğitimin temelinde de aslında yükseköğretim kurumları yani üniversiteler yer almaktadır, hepimiz hemfikiriz bu konuda.

Tabii, burada bunları konuşurken -biraz önce Hocam da bahsetmişlerdi- üniversitelerle ilgili bazı bilgiler verdiler ama 2002'den 2013, 2014'e gelinceye kadar ne türlü aşamalardan geçtik bunları kısaca verdikten sonra, bu yapılanmayı, bu çerçeveyi biraz daha belirginleştirdikten sonra yorum yapmanın daha mantıklı olacağı kanaatindeyim. Şöyle ki: 2002 yılında 76 üniversitemiz varken, şu anda 176 üniversite var. Bu şu demektir ki üniversite sayısı 2,5 katına çıktı. 2,5 katına çıkarken öğrenci sayımız da aslında 2 milyonun biraz altındayken 5 milyon civarlarına geldi, bu da 2,5 katına çıktı ama biraz önce, bizden önceki konuşmacı arkadaşımızın dediği gibi, öğretim üyesi sayılarında bir yetersizlik var. Bu sayı, doçent, yardımcı doçent, profesörlerin sayısına baktığımızda yaklaşık 28 bin-30 binlerden 60 bin civarına çıkmış. Bu demektir ki üniversite artışına bağlı olarak, öğrenci sayısına bağlı olarak orantılı bir artış yok ama burada gözden kaçan bir şey var, o da şu: Üniversitelere ayrılan kaynaklar. Üniversitelere ayrılan kaynaklar 2002 yılında yaklaşık 2,5 milyar civarındayken bugün 15 milyar civarında. Bunu niye söylüyorum çerçeveyi çizerek? Şunun için söylüyorum: Biz, aslında, AK PARTİ Hükûmeti olarak öncelikle üniversitelerin altyapı ve kaynak sorununu çözmeye odaklandık ama bu arada öğretim üyesi yetiştirme programlarına da yoğunlaştık. Buradaki soruda, soru önergesinde verildiği gibi, evet, bir yerde bir yavaşlık var, bu da öğretim üyelerinin özlük haklarıyla, yani maaşlarıyla ilgili problemler. Bunlarla ilgili biz kendi aramızda, kendi grubumuzda defalarca görüştük, bunu, yeni hazırlanacak olan, hazırlanmakta olan YÖK Yasası'yla beraber ele alalım istedik. Yalnız şurada unutulan bir nokta var, öğretim üyelerinin aslında gelirleri iki kısma ayrılıyor: Bir tanesi döner sermaye kısmı, bir tanesi maaşları ve ek ders ücretleri. Ne yazık ki, döner sermaye uygulamalarının -yine YÖK Yasası'ndan kaynaklanan- gelirleri tamamen tıp fakültesine göre yapılmış. Burada yapısal bazı sorunlar var, problem buradan kaynaklanıyor. Tıp fakültesinde çalışan öğretim üyesi arkadaşlarımızın veya avukatlık mesleğini yapanlarımızın böyle bir problemi yok. Esas, temel bilimlerde, mühendislik bilimlerinde ve diğer sosyal bilimlerde öğretim üyeliği yapan arkadaşlarımızla ilgili sıkıntımız var. Biraz önce dediğim gibi, evet, böyle bir sıkıntımız var ama biz bunu gerek YÖK nezdinde gerek bakanlarımız nezdinde gerek Sayın Başbakanımız nezdinde görüştük, bu çalışmalar devam ediyor, inşallah, en kısa zamanda YÖK Kanunu'yla beraber bunların hepsini ele alacağız.

Tabii, burada gözümüzden kaçan bir şey var: Geçen haftalarda bir kanun çıkartmıştık biz, ne idi bu kanun arkadaşlar? Araştırma Altyapılarının Desteklenmesine Dair Kanun. Neden bunun üzerinde duruyoruz? Şu nedenle: Aslında, Türkiye'de uluslararası bilimle yarışamamamız, aynı zamanda inovasyona dayalı, icada dayalı ürünleri üretemememiz temelde uluslararası yarışta olmamamızdan kaynaklanıyor. Bunun da temel nedenlerinden biri sadece maaş değil arkadaşlar, bu -temel nedenlerinden biri- üniversitelerin döner sermayelerinin ve üniversitelerin araştırma altyapılarıyla birlikte bir motivasyonun olmamasından kaynaklanıyor. Aslında, bu kanun, aynı zamanda üniversitelerde ağır ağır yeni bir değişimi de beraberinde getirecektir. Yani üreten öğretim üyesi kazanacaktır, aynı Amerika'da olduğu gibi, aynı İngiltere'de olduğu gibi. Eğer bir şeyler üretebiliyorsanız kazanacaksınız. Onun için, öğretim üyelerini bir tür üretime yönlendirmek, hizmet ve yeni ürünlere yönlendirmek için bu kanun çok önemlidir, önümüzdeki günlerde bu artışlar aynı zamanda öğretim üyelerimize de yansıyacaktır, tabii ki üretim yapanlar için. Bunun yanında, tabii, bu çıkardığımız kanunun üniversitelerdeki öğretim üyelerinin dünyaya da açılmasını sağlayacağını biz bekliyoruz.

Bu arada, patent gelirlerinin de yine döner sermayeyle ilgili bağlantısı var, yine birçok... Yani dediğim gibi, aslında YÖK Kanunu'nu baştan aşağıya değiştirmemiz gerekiyor, sadece maaşları değil ama bunlar da inşallah önümüzdeki günlerde ele alınacaktır.

Biraz önce, tabii, söyledik, üniversitelerin sadece özlük haklarıyla ilgili sorunları yok, fiziki yapılanma sorunları var. Anadolu'daki, taşradaki üniversiteler hızla gelişiyor. Bu üniversiteler dünden bugüne hemen büyüyecek üniversiteler değil ama görüyorsunuz ki büyük şehirlerdeki birçok üniversitenin yanında Anadolu'da da iyi üniversiteler çıkmaya ve belirmeye başladı; patent almaya başladılar, bilimsel yayınlarda bir yerlere gelmeye başladılar. Bununla beraber, inşallah, önümüzdeki günlerde daha güzel gelişmeler olacaktır.

Bunları neden söylüyorum? Aslında önümüzde duran büyük bir problem var. Bu da ne? Üretememe problemi, projeleri geliştirememe, Türkiye'nin önünde oluşacak problemleri öngörememe problemi var. Mesela, bir örnek veriyorum: Soma'daki olay. Soma'daki olayla ilgili, zamanında hiçbir üniversitemizden orada bir araştırma projesi yapılmamış, oradaki kaza öngörüleri çalışılmamış, oradaki olabilecek hasarlarla, olabilecek üretim artışlarında işçilerin azaltılmasıyla veya mekanizasyon, elektromekanik sistemlerin geliştirilmesiyle ilgili hiçbir çalışma yapılmamış. Neden yapılmamış? Çünkü biraz önce söylediğim gibi, üniversitelerin döner sermaye sistemindeki tıkanıklık sizleri bir yere alıyor ve getirip o işi yürütmemenizi sağlıyor, çünkü öğretim üyesinin cebine doğrudan bir gelir, maalesef olmuyor, ama önümüzdeki günlerdeki çalışmalarda, gerek döner sermayenin düzeltilmesi gerek YÖK Kanunu'ndaki değişiklikler gerekse bu yeni çıkardığımız Araştırma Altyapılarının Desteklenmesine Dair Kanun'un devreye girmesiyle, üniversitelerde yeni araştırma merkezlerinin yapılmasıyla, ben öğretim üyelerinin özlük haklarının gelişeceğine yürekten inanıyorum. Ama bu arada yine söylüyorum, öğretim üyelerinin özlük hakları geliştirilmeli mi? Doğru, bunlarla ilgili de yine diğer taraftan çalışmalarımızı yapıyorum.

Bu arada grubumuz adına aleyhte oy vereceğimizi belirtiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)