GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: İŞ KANUNU İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR
Yasama Yılı:4
Birleşim:117
Tarih:16.07.2014

MHP GRUBU ADINA SÜMER ORAL (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına görüşlerimi sunmak üzere huzurunuzdayım. Sözlerimin başında saygıyla selamlıyorum yüce heyeti.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, dışarı çıkmak isteyenler biraz hızlıca hareket ederse sevineceğim.

SÜMER ORAL (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; "torba" adı verilen ve Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarlarıyla birlikte peydah olan kanun tekliflerinden bir yenisiyle karşı karşıya bulunuyoruz. Esasen kanun yapmanın, kanun kodifikasyonunun bir tekniği ve disiplini vardır. Kanunu yapan sadece biz değiliz -hukukun disiplini vardır, kanunu dikkatle çıkarmak lazım- hukukun üstünlüğünü benimsemiş tüm ülkelerde uygulama genelde böyledir. "Ben yaptım oldu." çalakalem yaklaşımıyla kanuni düzenleme yapılmaz. Türkiye olarak bizim geleneğimizde de bu böyle gelişmiştir fakat Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde "torba yasa" diye bir uygulama ortaya çıktı, belki son derece istisnai durumlarda başvurulabilecek böyle bir uygulama ne yazık ki tam bir kural hâline dönüştürüldü.

Birbiriyle benzerliği, en ufak bir yakınlığı bulunmayan ilgili, ilgisiz konular bir araya getiriliyor, çoğu kez devletin ilgili kurumlarının konuyla ilgili görüşleri dahi bulunmuyor. Temel kanunun bir yeri ve anlamı var fakat "torba" adı verilen bu kanunun ne yeri ne de anlamı var. Öyle anlaşılıyor ki Adalet ve Kalkınma Partisi bu torba terminolojisini ve torba işini pek sevmiş, hayırlısı.

Sayın Başkan, Soma'da 13 Mayıs günü büyük bir kömür ocağı faciası yaşandı. Yaşananlara kaza demek kesinlikle mümkün değildir; öngörülebilir nedenlerden kaynaklanıyor, ortada ağır bir ihmal ve kusur olduğu açık. 21'inci asırda, bilgi ve teknoloji çağında insan hayatının söz konusu olduğu bir işletmede öngörülebilir risklerin önceden öngörülememiş, tespit edilememiş, önlemi alınamamış olmasını kabul etmek kesinlikle mümkün değildir. Maden ocakları, özellikle kömür ocakları, bünyesinde ciddi riskler barındıran ocaklardır. Bu işletmelerde uygulanan teknolojinin ve bulundurulması gereken tüm cihazların kaliteleri fevkalade önem taşır. Bu konularda maliyetlerden kaçınmak hiçbir şekilde düşünülmez. Etkin, kaliteli ve periyodik denetimlerle ocaklarda çalışma güvenliğinin günün her dakikası için muhafaza edilmesi şarttır. Burada söz konusu olan insandır ve insan hayatıdır. Şayet bu alanlarda ortada bir teknolojik yetersizlik varsa bu durum olayın vahametini küçültmez, aksine daha da artırır. Nitekim, yapılan tüm idari ve adli incelemelerde bu husus tartışmaya mahal olmadan ortaya çıkarılmıştır.

Sayın Başkan, görüşmekte olduğumuz tasarının ele alınmasındaki temel neden, emek şehitlerimizin acılı ailelerinin hiç olmazsa yüreklerine su serpecek ek imkânlar sağlamak, ayrıca bunları gerçekleştirirken maden ve kömür ocaklarının, başta iş güvenliği olmak üzere sorunlarının bir bütün olarak değerlendirilmesiydi. Bu arada önemli diğer konu, toprağın yüzlerce metre altında ekmek mücadelesi veren emekçilerimizin çalışma ve mali koşullarını tatminkâr bir düzeye çıkarmaktı.

Çıkarmakta olduğumuz bu kanunun Soma için özel bir kanun olmasını ısrarla talep ettik, "Adı Soma olmalı." dedik. Tabii ki Soma'yla birlikte diğer tüm kömür ve maden ocakları bir bütün olarak ele alınacaktı. Soma, kömür denilince ilk akla gelen şehirlerimizin başındadır. Esasen bu yasal düzenlemeye dönük kamuoyunda da oluşan beklenti gerçekte bu istikamette idi. Bu arada, faciadan hemen sonra, kanuni düzenlemenin kısa sürede sonuçlanmasının önemini defalarca belirttik, bu gibi felaketlerde devletin farklı bir duyarlılık içinde olması gerektiğini dile getirdik, "Vatandaş devletin kapısını çalmadan devlet vatandaşın kapısını çalmalıdır." dedik.

Görüşmekte olduğumuz tasarıda yer alan Soma'yla ilgili düzenlemeler ayrı bir paket hâlinde bir hafta içinde kanunlaştırılamaz mıydı, bunu niye yapmadık? Israr ve uyarılarımıza rağmen makul olanı niye tercih etmedik? Gelişme nedense böyle olmadı; içinde her şeyin ama her şeyin bulunduğu, vergi affına kadar birçok tasarı ve teklifin yer aldığı, bir araya getirildiği bir düzenleme oldu. Komisyona 61 madde olarak geldi, 148 madde olarak çıktı, tam otuz sekiz gün de devam etti. Neticede, hareket noktası olan Soma bu torbanın içine âdeta sıkıştırılmış oldu. Ortaya çıkan tablo ne yazık ki bu.

Faciadan bugüne altmış üç gün geçmiş oldu, çok zaman kaybettik. Bizim de önerdiğimiz olumlu bazı düzenlemelere rağmen, tasarı, mevcut hâliyle, işçilere başlangıçta yetkililerce verilmiş bulunan sözlerin ve iş güvenliğinin kalitesini yükseltme açısından beklenenlerin hayli gerisinde kaldı, taşeron sorunu da bir türlü çözülemedi. Soma'ya ve acılı ailelere keşke Meclis olarak daha samimi yaklaşılsaydı daha yerinde ve kuşkusuz daha şık olurdu.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Plan ve Bütçe Komisyonunda, tasarıda yapılan değişiklik ve eklemelerde hukuk ve kural dışına çıkma sadece şekil kapsamıyla sınırlı tutulmadı, tasarının içeriğinde daha ciddi düzeylere ulaştırıldı. Hukuk devleti ve çağın gidişiyle bağdaşmayan, hatta bunlara darbe vuran düzenlemelere yer verildi, bir bakıma hukukun canı okundu. Bunlar, çağdaş dünyanın uygar bir ülkesi olan Türkiye'ye yakışan davranışlar olmadı. Maddeler bölümünde bu konulara daha ayrıntılı olarak gireceğiz.

Bu arada, Plan Bütçe Komisyonunda Anayasa ve İç Tüzük hükümlerine aykırı biçimde tasarıya eklenmiş bulunan maddelerin tasarı metninden çıkarılmasını Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığından talep ettik. Talep benimsenmedi ancak talebin benimsenmemiş olması bu konuların Anayasa'ya ve İç Tüzük'e aykırı olduğu gerçeğini de ortadan kesinlikle kaldırmaz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 13 Mayıs günü yaşanan felaketin, 105 binin üzerinde nüfusa sahip Soma'nın ekonomik hayatı üzerinde yaratmış olduğu ciddi sarsıntı kesinlikle göz ardı edilmemeli. Aktif nüfusun önemli bölümünün ocaklarda çalışmakta olduğu Soma'da, ticari ilişkilerde ve ödemelerde oluşan ve her geçen gün daha da yoğunlaşan durgunluk ve tıkanıklığın boyutu kolayca öngörülebilecektir. Unutulmasın ki vatandaş, özellikle o bölgede, genelde günlük yaşar. Soma'daki bu mevcut ağır ekonomik konjonktürün Hükûmetin gündeminde olduğunu, gerekli tedbirlerin ise kısa sürede alınacağını umuyorum, bunun da takipçisi olacağız. Soma bir bakıma Hükûmetin gündeminden âdeta uzaklaşmış görünüyor ama milletin gündeminden çıkması asla mümkün olmayacak.

Sayın Başkan, izninizle, bu bölümde, tasarıda yer alan mali affa ilişkin görüşlerimi özet hâlinde ifade etmek istiyorum.

Önce şu bilinmeli ki bu tür düzenlemeler hiçbir zaman "af kanunu" adıyla gelmez. Bu isimle gelen bir tasarı ya da teklif bugüne dek pek görülmemiştir; "af" kelimesi genelde telaffuz edilmez. Nitekim, Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde çıkarılmış bulunan af kanunları "af" adıyla gelmemiştir, bu kez de böyle olmuştur, "Ödeme kolaylığı getiriyoruz.","Alacakları yapılandırıyoruz." diye sunulur. Ancak, bu düzenlemelerin vergi literatüründe tek bir adı vardır: Af.

Tasarıyla, 30 Nisan 2014 tarihinden önce kesinleşmiş vergilerin anaparalarının TEFE oranında hesaplanacak faizlerinin ödenmesi karşılığında, faiz ve zamların tahsilinden vazgeçilmektedir. Komisyonda, ayrıca, cezalar da anapara kapsamına alındı. Mevcut yapısıyla düzenleme bazı önemli sınırlamaları bünyesinde barındırmakta olsa da netice itibarıyla bir af kanunu, bir af düzenlemesidir.

AKP hükûmetlerince on iki yıllık iktidarı döneminde irili ufaklı olmak üzere 8 defa bu nitelikte af düzenlemeleri yapılmıştır. Bu düzenlemelerin 5'i kanunla, diğerleri genel tebliğlerle gerçekleştirilmiştir. Bu dönem, mali af düzenlemelerine sıklıkla müracaat edilen bir dönem olmuştur. Vergi aflarının Anayasa hükümleriyle engellenmesini ileri sürerek iktidara gelen bir Hükûmetin af bilançosunun bu kadar kabarık hâle gelmiş olmasının hayli dikkat çekici bir tablo olduğunda sanırım herkes müttefik olacaktır.

Sayın Başkan, vergi sistemimizde düzenleme ihtiyacı olduğu kuşkusuz. Ancak, ihtiyaç duyulan düzenlemeler daha çok sistemin genel yapısına dönük olan düzenlemelerdir. Geride bıraktığınız on iki yıla bakıldığında parça parça, dağınık bazı düzenlemelerin yapıldığı ancak bunların bir bütünlük içinde, sistemin tümünü kapsayan tarzda ele alınmış olmadığı görülecektir. Nitekim, Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerince bu gerçek tam on iki yıl boyunca hemen hemen her bütçe kanununun Meclise sunuluşunda Maliye Bakanlarının ağzından dile getirilmiş ancak bu istikamette somut adım atıldığı görülmemiştir.

Bu dönemin önemli bir düzenlemesi olan Gelir İdaresinin yapısında 2005 yılında gerçekleştirilen değişikliğin de henüz bekleneni verdiğini ifade etmek mümkün değildir. Türk Gelir İdaresi, vergi denetim ve işlevi ve elemanı olmayan vergi idaresi hâline gelmiştir. İdarenin bağımsızlık konusunu ise değerlendirmeye gerek görmüyorum.

Uzun bir aradan sonra nihayet 12 Haziran 2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine bu kapsamda bir kanun tasarısı sunuldu. Gelir Vergisi Kanunu'yla ilgili bu tasarının genel gerekçesinde aynen şunlar dile getiriliyor: "Etkin, basit ve adil bir vergi sistemi oluşturulması, kamu finansmanının sağlam temellere dayandırılması, sürdürülebilir kalkınmayı destekleme, istihdamı, üretimi, tasarruf ve yatırımları teşvik etme, vergiye gönüllü uyumu kolaylaştırma, ekonominin kayıtlılık düzeyini artırma, bölgesel gelişmişlik farklarını azaltmak." gösterilmektedir. Hükûmetin bu gerçeği ve bu ihtiyacı görmesi için aradan tam on iki yılın geçmesi gerekmişti.

Adı geçen bu tasarı ise kapağı açılmadan tam bir yıldır Plan ve Bütçe Komisyonun raflarında unutuldu. Sayın Komisyon Başkanımız da herhâlde bunları dikkatle dinliyordur, Sayın Berber.

Meclise sunmuş olduğu tasarının -buranın altını dikkatle çiziyorum Sayın Başkan- gerekçesinde vergi sisteminde düzenleme ihtiyacının altını çizerek belirten Hükûmetin, tasarıyı Plan Bütçe Komisyonunun raflarında tozlanmaya bırakmaya hakkı yoktur, olmamalıdır.

Tasarı niçin hazırlandı, tasarıdan niye vazgeçildi? Tasarının hazırlanma nedenleri ortadan kalkmadığına göre bu tutumun nedeni mutlaka açıklanmalıdır. Böyle bir tavrın ekonomi yönetiminin, dolayısıyla Hükûmetin samimiyetinin ve sorumluluğunun sorgulanmasına ve tartışılmasına yol açması tabiidir. Bu iddiaları belirtip o düzenlemeyi uygulamaya koymazsanız, kanunlaştırmazsanız kalkıp burada açık açık bunların cevabını vermeniz lazım.

Değerli milletvekilleri, 2000 yılının başında uygulamaya konulan, 3 Kasım 2002 seçimlerinden sonra Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerince benimsenen ekonomik programın temel hedefi, sağlam bir kamu maliyesi zemininde, sürdürülebilir bir büyüme ortamının oluşturulması idi. Hiç kuşku yok ki bütçe ve mali disiplinin sağlanması ve korunmasında vergi sisteminin ağırlığı büyüktür. Bir defaya mahsus özelleştirme gelirleri vergi gelirlerinin yerini tutmaz. Fiskal, ekonomik ve sosyal fonksiyonları dengede bir vergi sistemi, sağlıklı bir ekonominin vazgeçilmez unsurudur ancak geride bıraktığımız on iki yıl içinde bu alanda bir bütünlük içinde yapısal düzenleme gerçekleştirilmemiştir. Oysa beklenen, vergi sistemimizin çağdaş ve sağlıklı bir yapıya kavuşturulmasıdır. Özellikle dolaylı ve dolaysız vergi arasındaki uçurum, beyan sisteminin yetersizliği, Gelir Vergisi Kanunu'nun âdeta yamalı bohçaya dönen yapısı; nedense bugüne dek çalışmalar bu istikamette yoğunlaşmadı. Bugün dolaylı vergiler, vergi sistemimiz içinde yüzde 70'lerin üzerine çıkmıştır. Adalet ve Kalkınma Partisi geldiğinde bu oran yüzde 65'teydi. Gayet iyi hatırlıyorum, ilk bütçesinde o günün Maliye Bakanı bu yüzde 65 oranının çok olduğunu, uygulayacağı tedbirlerle bunu aşağıya çekeceğini ifade etmişti. O bütçe sunuşu tahmin ediyorum Bütçe Komisyonunda da vardır. Bir kere daha hatırlamakta yarar var yani ne söylenmiş ve ne gerçekleştirilmiş.

Hükûmete düşen, af kanununu çıkarmaktan çok, af kanunlarının çıkarılmasına yol açan ekonomik ortamı iyileştirmek olmalıdır. Şayet "Aflar siyasi nedenlere dayanmıyor." diyorsanız uygulanan ekonomik politikanızın sık sık arızalandığını peşinen kabul etmeniz gerekir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk vergi sistemini konu alan bir panelden sizlere küçük bir pasajı iletmek ve sizlerle paylaşmak istiyorum. Bakın, o panelde Maliye Bakanımız Sayın Mehmet Şimşek aynen "Tabii ki aflar, Türkiye'de vergi afları her dönemde yapılmış ve bu aflar vergide uyumu ciddi şekilde bozan bir husustur. Her ne kadar şimdi aflar için nitelikli çoğunluk gerekiyorsa da, aslında, belki de af yapılamayacağını Anayasa'da çok açık bir şekilde ifade etmek lazım, belki de Anayasa'mızın değiştirilmez maddeleri arasına sokmak lazım. Vergi afları çok ciddi bir adaletsizlik ortaya koyuyor." diyor ve ilave ediyor, onları okumayayım. Sayın Bakanın dile getirdiği görüşlerinde samimi olduğunda en küçük bir tereddüdüm olmadı ve sonuna kadar da izledim ama böyle diyen bir Maliye Bakanının döneminde bu tür düzenlemelerin arka arkaya çıkmasını da ekonomi yönetimi açısından gerçekten normal karşılamadığımı ifade etmek isterim.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Komisyonda da söyledi Sayın Bakanım, Komisyonda da söyledi, biliyorsunuz.

SÜMER ORAL (Devamla) - Sayın Başkan, sözlerimin sonunda şunları ifade etmek istiyorum: Bu "torba" adı verilen kanuni düzenlemelerden kaçınılmalıdır. Bu, doğru bir yöntem değildir. Yanlış örnek yaratılıyor. Böyle, şekilden yoksun, bu manada, bir bakıma "ucube" diyebileceğimiz düzenlemeye "torba" adını vermekle günlük hayatımızda kullandığımız iplikten ya da kıldan dokunmuş, boyu, hacmi belli, ağzı bükülüp bağlanabilen küçük bir nesne olan torbaya da inanın haksızlık yapıyoruz.

Sayın Başkan, torba kanunu görüştüğümüze göre, konuşmamın sonunda şu G20'yi de bu torbanın içerisinde eklemek istiyorum. Sayın Erdoğan, 11 Temmuz 2014 günü Vizyon Belgesi'ni açıkladığında "Bizden önce G20 üyesi bir Türkiye yoktu, bizimle başladı." dedi, bu aynen buradadır. G20, 1999'da kuruldu ve Türkiye G20'nin kurucu üyesidir ve kurucu ülkesidir. O günden bu yana da burada devam etmektedir ve G20 1999'da kurulduğunda Adalet ve Kalkınma Partisi yoktu ama G20 süreci vardı. Birinci, ikinci, üçüncü toplantısında da AKP yoktu, buna mukabil süreç vardı. Bu bir hata mıdır yoksa bilerek mi yapılmıştır? Ama her ikisi de hiç doğru olmamıştır.

Sayın Başkan, sözlerimi burada bitirirken değerli milletvekili arkadaşlarıma tekrar saygıyla sevgilerimi sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)