| Konu: | İŞ KANUNU İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 117 |
| Tarih: | 16.07.2014 |
HDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gerçekten...
MUSA ÇAM (İzmir) - Sayın Başkan, hatibi dinleyemiyoruz.
HASİP KAPLAN (Devamla) - Eğer dinlemek istemiyorlarsa ara verebilirsiniz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hayır, vermiyorum ara.
Sayın milletvekilleri, lütfen, gürültüyü hafifletirsek...
Buyurunuz Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Devamla) - Önemli bir konu konuşuyoruz arkadaşlar. Bu, bir torba kanun. Bilmeyen, içi dolu zannedecek ama değil. Ben alt komisyondan beri -üye olarak- üst komisyonda çalıştım ve şöyle bir ayırdım "Ne var bunun içinde?" diye, Hükûmetin bütün gerekçesi 1 sayfa. Burası, tamamı muhalefet partilerinin kanun tekliflerinden oluşuyor. Alt komisyon raporu ve şu gördüğünüz muhalefet şerhi -yine muhalefetin- ve yine baktığınız zaman değerlendirme 2 sayfa. Yani, bunun içinde 3 sayfa var, gerisi de gelen önergeler, kanun maddesi olmuş, bu torba olmuş.
Bu torbada harcadığımız otuz sekiz güne yanıyorum arkadaşlar. Otuz sekiz gün; cumartesi, pazar sabah ondan gece bire kadar, ikiye kadar. Harcadığımız iki yüz beş saate yanıyorum. Uygulanan mobbing'e yanıyorum. Angarya çalışmaya yanıyorum. Bütün milletvekillerinin, bütün Bakanlık çalışanlarının, bütün Meclis çalışanlarının cumartesi, pazar bu mübarek ramazan gününde bu şekilde zorla çalıştırılması yapılırken siz bu torba kanunda iş sağlığından, iş güvenliğinden, sendikal haklardan ve özgürlüklerden söz edemezsiniz arkadaşlar. Çünkü Mecliste kendi içinizde bu kadar angarya uyguladıktan sonra, personelinize mobbing uyguladıktan sonra siz gidip bir başka iş kolunda, iş yerinde oranın iş güvenliğini, iş sağlığını sağlayamazsınız. Meclisin öncelikle kendi iş güvenliğini, kendi iş sağlığını, kendi sağlığını ve sağlıklı çalışma koşullarını oluşturması lazım.
İki gündür tartışmaları izliyorum, inanın acıyorum. Meclisin bir saatlik çalışmasının kaç milyon lira olduğunu biliyor musunuz arkadaşlar? Yani hakikaten hiçbir anlamı olmayan, hiçbir şey ifade etmeyen bu usul tartışmalarına... Bu kadar ciddi bir konuyu, taşeron yasasını, Soma'daki 301 canımızın acısının üzerinden dersler çıkarmayı bilimsel olarak tartışmak varken, dünya gerçeklerini konuşmak varken, birbirimizi aydınlatmak varken ne bu tartışma usulü? Yakışıyor mu bize? Yani, gerçekten, canlı yayın olmasını isterdim, halkımızın bizi izlemesini isterdim. Halkımızın bir kısmı İnternet'ten izliyor şu an. Ama bu Meclisin, bu rahatı, bu lüksü nereden?
Bakın, boşaldı Meclis çünkü oylama yok. Elbette, istemeyen dinlemesin; merakı, ilgisi olmayan gelmesin. Bakın, bir iç tüzük çalışması yaptık arkadaşlar ve bu iç tüzükte dedik ki: Haftada bir oylama olsun. Herkes mecburen burada oturmasın. İlgisi olan gelsin, meraklısı gelsin, uzmanı gelsin, bu Meclis çalışsın. 10 kişiyle çalışsın, daha bereketli çalışır.
Şimdi, 61 maddelik bir tasarı geldi, oldu 106 madde arkadaşlar alt komisyonda. Sonra geldi üst Komisyona, oldu 148 madde. Uyardık, Meclis Başkanını uyardık, dedik ki: İç Tüzük 14'e göre sizin görevinizdir, Komisyonu denetleyin. Tüzük'e aykırı olarak kanun önergeleri geliyor. Teklif, Meclis Başkanlığına verilmemiş, havale edilmemiş. Ve üşenmedim 7 Temmuzda şu gördüğünüz şekilde gittim, üst yazısıyla aldım arkadaşlar, Meclis Başkanına ve Plan Bütçe Komisyonuna verdim. Benim Başkanım, Meclis Başkanım, bu Meclisin bu şekilde verimsiz çalışmasının baş sorumlusudur çünkü Komisyonun çalışmasını da düzenlemedi, buradaki tartışmaların da kaynağı oldu. Bana gönderdiği yazı, Meclis raporu görüşüldükten sonra, 15 Temmuzda 18.45'te gelen yazısı Meclis Başkanının. Atı alan Üsküdar'ı geçmiş; Meclis Başkanı bana, burada usul tartışmaları yaşanırken cevap veriyor.
Beni bir şey daha üzdü. Meclis Başkanı 11 Temmuzda Komisyonda maden işçileri, taşeron sistemi görüşülürken "11 Temmuz raporunu inceledim." diyor. Sayın Çiçek, siz nasıl incelediniz? Biz o gün Komisyonda daha tartışıyorduk, daha rapor yazılmamıştı. Üstelik rapor 13'ünde yazıldı, saat on ikide son numaraları, redaksiyonları yapıldı. Biz dijital ortamdan aldık ve muhalefet şerhini koyduk. Siz 14.00'te Komisyon Başkanımıza bir yazı yazdınız, "Geri gönderiyorum." dediniz. Komisyon Başkanı bir yazı yazdı, siz Genel Kurula gönderdiniz. Bunun cevabını söyler misiniz, bu torbayı siz mi Genel Kurula gönderdiniz, Komisyon mu gönderdi? Meclis Başkanı, İç Tüzük 14/6'ya göre Genel Kurulu bilgilendirmek zorundadır ama yapmıyor.
Bakın, arkadaşlar, 30 sayfalık bir muhalefet şerhi verdik, biz burada düşüncelerimizi açıkladık ama çok önemli birkaç başlığı sizinle paylaşmak istiyorum.
"Torba" ne demek? İç Tüzük'te "torba" yok arkadaşlar, temel kanun var 91'inci maddede. Torba kanun, farklı konulardaki kanun maddeleri, Danışma Kuruluyla yani 4 parti grubu uzlaşırsa olur ama AK PARTİ maalesef bunu kötü kullanmaya başladı. İlk, çıraklık döneminde 21 Nisanda yaptınız ve orada 163 madde geçirdiniz. Sonra, kalfalık döneminde, yine seçimler öncesi, 13 Şubatta 234 maddelik yine bir torba kanun çıkardınız. Şimdi Cumhurbaşkanlığı seçimi var, ustalık dönemindesiniz, 148 maddelik bir şey getiriyorsunuz. Bakın, dikkat edin, her birisi dönem olarak böyle.
Şimdi, siz, hakikaten, bu İç Tüzük'ü yok sayıp, Anayasa'yı yok sayıp Meclisi torbada keklik mi zannediyorsunuz arkadaşlar? Böyle bir anlayış mı var yani? Parlamenter sistemde böyle bir şey var mı arkadaşlar?
Şimdi, bu tasarıya "Soma tasarısı" diyebilir miyiz artık? Mümkün değil. Üç beş tane madde var onlarla ilgili ama verilen sözler tutulmamış. Hükûmet, Soma'da o cenazeler kalkarken verdiği sözleri tutmalıdır. Buradan Hükûmeti verdiği sözleri tutmaya davet ediyorum. Eğer çok merak ediyorsa Hükûmet, bizde listeleri var -şöyle- kendileri getirdiler ve Hükûmetin verdiği sözleri liste hâlinde verdiler. Birkaç tanesini hatırlatalım isterseniz:
"Devlet, teftiş raporlarını tamamlayana kadar kimse madenlere inmeye zorlanmayacak." Arkadaşlar, otuz yedi gündür Komisyonda bir teftiş raporu gördünüz mü? Yok.
"Kimseye bu süre içinde çıkış verilmeyecek."
"Maaşlar tam şekilde yatacak, 2 bin TL olacak. 6 maaş ikramiye verilecek."
"Kanunda yer altında günlük saatler düzenlenecek." Evet, saatler konusu var, haftalık çalışma saatleri var.
Emeklilik yaşı indirimi kısmen var.
"Ölen madenciler sivil şehit sayılacak." Ama onu yapmadınız arkadaşlar. Bu torba kanunda, Terörle Mücadele Kanunu çerçevesinde, arada kazara yaşamını yitirmişlerin statüsüne soktunuz. Bu çok ayıp! Bakın, bu çok ayıp! Yapmayın bunu! 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamında hak getiriyorsunuz. Hangi terör olayında öldü 301 madenci? Eğer terör arıyorsanız onlar, onları o madenin 2 bin kilometre derinliklerine indiren, kâr hırsıyla indiren, zorbalığın ve kontrol edilemeyen, denetlenemeyen o taşeron ortamının sorgulanması gereken koşullarda öldüler. Niye, buna bu torbada da olsa sivil şehit statüsü tanıyamaz mıydınız?
Geçiyorum... Bunu yapmayacaktınız, yanlış yaptınız, doğru yapmadınız. Biz otuz senedir acıları yaşıyoruz ama inanın, kâr hırsının acısı bazen çok daha fazla acıtıyor.
Yine, ölüm aylığı bağlanacaktı, söz 1.400-1.500. TOKİ'den ev verilecekti, öğrendik ki bir hayırsever işveren vermek istiyor. Yine, resmî tatiller, senelik izinler falan arkadaşlar, bütün bunlar var ve ben, merak ettim, ya çocuklar ne alıyor, ne ödenmiş iş kazası ödeneği diye, bir bordro getirin dedim. Bana şöyle bir bordro geldi: "İş kazası ödeneği: Şerife, Rızgar, Rojda." Anne ve çocuklar. Biliyorsunuz, emekçinin kaderinde ne kimliği, ne mezhebi, ne dini vardır, hepsi hayatta aynı kaderi paylaşırlar. 385 lira 43 kuruş anneye, çocuklara 92,71, yine çocuğa 92,71 iş kazası aylığı bağlanmış. Sonra ilgimi çekti, bir çocuk daha 71,66; niye daha düşük? Uzmanlardan öğrenmeye çalıştım, doğrusunu isterseniz, anlatmaya çalıştı, anlayamadım. Sonra yani şöyle döndüm, onca acının üzerinde lösemili bir çocuk...
Yani bu kadar travmanın üstüne şu çocukları, şu bebekleri, yaşadıklarımızın hepsini bugün bu kadar sorumsuzca tartışıyorsak, konuşuyorsak, bu Meclis bu konuyu derinliğine konuşamıyorsa, iş güvenliği konuşulmuyorsa, iş sağlığı konuşulmuyorsa, taşeronlaşma konuşulmuyorsa, özelleştirme konuşulmuyorsa, kamulaştırma konuşulmuyorsa, arsalar, taşınmazlar konuşulamıyorsa, meralar, satılan limanlar, TÜPRAŞ konuşulamıyorsa, bu torbanın içine giren özel yasalar konuşulamıyorsa, bu torbanın içine giren ve kanun teklifiyle Anayasa'da ihlal edilen hükümler konuşulamıyorsa, Anayasa hükmüne rağmen bu torbanın içine "Ben mahkeme kararlarını iki sene uygulamayacağım." diyen anlayış giriyorsa, bu torbanın içine enerji sektörünün acımasız özelleştirmelerinin son olayları giriyorsa, bunun içine -özelleştirme sonucu mahkeme kararlarıyla iptal edilen- 5 tane büyük sektörün yararına düzenleme yapıldığı giriyorsa ve konuşulamıyorsa bizde bir sorun var, Mecliste bir sorun var, iktidarda sorun var, muhalefette sorun var. Birbirimizi sorgulayacağız.
RECAİ BERBER (Manisa) - Bir aydır bunları konuşuyoruz.
HASİP KAPLAN (Devamla) - Hayır, konuşamıyoruz. Eğer birbirimizi ikna edememişsek, anlatamamışsak konuşamamışız demektir çünkü -Anayasa'ya aykırılıkla- bir kanunla Anayasa'nın değişmeyeceğini ilkokul 1'inci sınıf öğrencisi bilir. Eğer milletvekilleri bunu bilmiyorsa inanın...
Arkadaşlar, bu torbayla kimin torbası doluyor, bir de o yandan bakmamız lazım. Emekçinin mi, işçinin mi, yoksa hakikaten sermayenin mi, TKİ'nin verdiği işverenler sektörünün mü, onların verdiği alt işverenlerin mi, işçilerin parasını kısanların mı, ikramiyelerini kısanların mı, çocukların mamasını kısanların mı, o kablolardan kısanların mı, o ısıda -grizu faciasının- 2 bin metrede sürünerek kazmayla çakılan o alanda, o sıcakta, hissedilen sıcaklıkta bunu öngörememenin... Ki son raporlar bunun ne kadar vahim olduğunu söylüyor.
Arkadaşlar, inanın üzülüyorum, nasıl anlatılır, bunu nasıl anlatmak gerekir diye düşünüyorum. Çok anlattım burada, sığınak odalarını çok anlattım. Bir maden ocağına gittim ve o maden ocağında nasıl bir sığınak olduğunu, göçüklerde, patlamalarda nasıl uzun bir süre, bir ay korundukları alanı, hayat alanını, yaşam odasını gördüm. Evet, Soma'da hep bu konuşuldu. Yapmayın ya! Biz, Soma'da yaşam odası önergesi üzerinde saatlerce konuştuk arkadaşlar, Enerji Bakanı bile lütfedip gelemedi. Ya, bir yaşam odasına tenezzül ettiniz! Ya, bir yaşam odasını kurmak istemediniz, bir yaşam odası, bir sığınak kurmak istemediniz.
Allah'tan korkun, bu ramazan günü, neyi konuşalım sizinle arkadaşlar? Torbaya dolan özelleştirmeleri, taşeronları, partizan kadrolaşmayı, sermayenin, yolsuzluğun, kasa alacaklarının affını, kara paranın, kayıt dışılığın özendirilmesini, işçilerin örgütlenme hak ve özgürlüklerinin yok edilmesini, güvencelerin ortadan kaldırılmasını, yargı kararlarının uygulanmamasını, hukukun yok sayılmasını konuşamadık. Anayasa'nın 138'inci maddesi dedik, kimse dinlemedi. Anlattık: Niye mahkeme kararı varken siz Seydişehir'i, ETİ Alüminyumu, Kuşadası Limanı'nı, Balıkesir SEKA'yı, TÜPRAŞ'ın yüzde 14,76'sını, mahkeme kararlarını sektör lehine uygulamıyorsunuz? Cevabını alamadık.
Arsayı taşınmaz yaptınız. Büyükşehirler, Türkiye'nin yüzde 70 coğrafyasını oluşturuyor. Kırk dokuz yıllığına kiralama, doksan dokuz yıllığına hatta. Hatta tescil... Verin babanızın malı gibi -valilik de size, Hükûmete bağlı- istediğiniz vakfa, TÜRGEV mi olur, başka vakıf mı olur, istediğinize verirsiniz. İstanbul'un belediyelerinin çok güzel kültür merkezleri var arkadaşlar, tarihî binaları var. Verin babam, verin. Vermişsiniz limanları, vermişsiniz ormanları, vermişsiniz denizleri, vermişsiniz petrolü, vermişsiniz madenleri, kurmuşsunuz termik santralleri, nükleer santralleri, her taraftan ithal enerji, her taraftan açık enerji, isteyen istediğini yapıyor bu ülkede. Soma maden işçisinin, Şırnak'ta kuyuya çıkrıkla inen işçinin acıları üzerinden enerji üretileceğini zanneden anlayışlara uyarılarımız oluyor ama bir türlü anlatamıyoruz.
Bakın arkadaşlar, kamulaştırma alanına girdiniz, torba kanuna teklif verdiniz. Bu, Anayasa'da var. Anayasa'yı değiştirmeye kalktınız kanunla. Size anlattım, mülkiyet hakkı kutsaldır -Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Ek 1 no.lu Protokol: Mülkiyet hakkı, Anayasa Mahkemesi- ama siz "hayır" dediniz. Acele kamulaştırma... 2014'te 39 HES, 5 baraj ve 35 tane RES -rüzgâr enerjisi- 41 enerji iletim hattı, toplam 165; acele kamulaştırma alanına giriyorsunuz. Kimin için? Bu kanunlar özel değil mi? Bu, şirketlere özel değil mi arkadaşlar, bu kurumlara? Kimi kandırıyorsunuz?
Şimdi, bunların 65'ini Maliye, 56'sını TEİAŞ, 15'ini EPDK karar almış. Ayrıca DSİ, TOKİ, BOTAŞ, TSE, valilik, mülkiyet... Bunların hepsi yapıyor. Bunların dökümleri var. Fakat bu dökümlere girecek vaktimiz kalmadı.
Pırlanta mücevherlere istediğiniz zaman vergi getiriyorsunuz, istediğiniz zaman kaldırıyorsunuz. İşinize geldiğince.
Risale-i Nur'a el attınız. Allah'tan korkun, Saidi Nursi Norşinli, onu zindanlarda çürüttünüz, mezarını kaybettirdiniz. Zindancısı, kalkmış şimdi mirasçısı olmaya, kitabını basmaya çalışıyor.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Hasip Bey, kim bastı onu?
HASİP KAPLAN (Devamla) - Kitabını devlet basamaz. Devlet basamaz, bunu unutmayın. Devlet, mirasçısı değil, zindancısıdır.
RECEP ÖZEL (Isparta) - O, aslını korumak, aslını....
HASİP KAPLAN (Devamla) - Siz öyle anlayın.
G20 zirvesine para harcanacak, ihalesiz, denetimsiz, keyfinize göre. Vallahi çok güzel arkadaşlar, her şey ihalesiz. 1 milyar, 2 milyar, harca da harca. Kimin parası? Vatandaşın.
Şimdi, alt işveren ilişkisinde, üst işveren ilişkisinde yaşadığımız bütün hataları görüyorsunuz.
Yine, AFAD'da toplanan yardımları resmî yardım gibi yutturmayın. Şeffaf olun, kim yaptı bunu, anlatın. Maaşları verin.
Bakın, kasa alacaklarını affa aldınız, yolsuzlukları af kapsamına aldınız. Yanlış yaptınız.
Avukatlara yönelik düzenlemeler yanlış. Mahkeme kararlarını iki yıl erteleyemezsiniz. Böyle kanun olmaz. Barolar Birliği Staj Yönetmeliği'ne müdahale ettiniz ve hiç yetmiyormuş gibi, bu tüketici hakem heyetinde bile haklarını aramasın diye avukat ücretini kaldırdınız. Ya böyle bir şey olabilir mi arkadaşlar?
İnternet'e erişimi yine yirmi dört saatten dört saate indirdiniz. Galiba bu ara İnternet'te bir şeyler olacak gibi geliyor. Ama şunu bilin: Şu torbaya "Soma torba tasarısı" demeyin. Bu torba, torbası dolanların torbasıdır. Biz bu torbaya karşı muhalefetimizi yapmaya devam edeceğiz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)