GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: İŞ KANUNU İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI İLE BAZI ALACAKLARIN YENİDEN YAPILANDIRILMASINA DAİR KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
Yasama Yılı:4
Birleşim:120
Tarih:19.07.2014

HDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) - Değerli arkadaşlar, demokrasilerde, gelişmiş ülkelerde demokrasinin belkemiği, omuriliği STK'lardır, emek ve meslek örgütleridir. Eğer emek ve meslek örgütleri doğru bir şekilde örgütlenebilse -sendikalar, odalar, barolar, dernekler- bunların hepsinin o ülkede demokratik siyaseti etkilemeleri, yönlendirmeleri ve görüş bildirmeleri o derece etkili olur. 12 Eylülde 5 general gelip bu Meclisi kapattığı zaman ve apoletleriyle oturup buradaki parti gruplarının liderlerini, hepsini Zincirbozan'a, hükûmetin üyelerini Zincirbozan'a gönderdikten sonra ilk yaptıkları şey sendikaları kapatmaktı arkadaşlar, partilerden sonra ilk yaptıkları şey sendikaları kapatmaktı. DİSK'in binası uzun bir süre Anayasa Mahkemesi olarak görev yaptı, el koymuşlardı. İşçilerin, emekçilerin alın teriyle, kuruş kuruş topladıkları paralarla kurdukları kendi binalarının hepsine el konmuştu ve o sendikacıların büyük bir çoğunluğu mülteci oldu, yurt dışına gitti; kalanların birçoğu soruşturuldu, sıkıyönetim mahkemelerinden, devlet güvenlik mahkemelerinden geçirildi. Bugün de değişen bir şey yok arkadaşlar, azıcık "toplu sözleşme" deyin, "örgütlenme özgürlüğü" deyin, "demokratik hak ve özgürlükler" deyin, Kızılay Meydanı'na çıkın, TOMA'yı alnınıza dayarlar, sıkarlar gazı da, suyu da, copu da gösterirler, biraz daha öteye gittin mi plastik mermiler konuşmaya başlar.

Yani otuz dört yıl geçti darbenin üstünden. Otuz dört yıl sonra her iktidar kendi sendika ve konfederasyonlarını oluşturdu, kendi işveren konfederasyonlarını ve derneklerini oluşturdu. TÜSİAD vardı, MÜSİAD'ı çıkardılar. Arkasından, yok Anadolu Girişimcileri, yok illerde farklı şeyler kuruldu. Sendikal alanda da iktidarlar kendi yandaş iktidarlarını kurdular. HAK-İŞ bunun örneğidir. İktidarın yanında giderek sayısını artırmıştır. İş güvencesi korkusuyla da birçok insan sendikasını bırakıp oraya geçmiştir. Peki, TÜRK-İŞ? TÜRK-İŞ ile DİSK 12 Eylül öncesi iki ana sendika olarak, birisi merkez sağda, birisi solda iki emek örgütü olarak bir mücadelenin içindeydi; en azından bir fren-denge sistemi vardı.

Bakın, geldiğimiz noktanın ne kadar vahim olduğunu sizlere anlatabilmem için sizleri Soma'ya götürmem lazım. Soma'da 301 maden işçisi can verirken ve bu acılar yaşanırken en az konuşanlar sendikalar oldu, sendikacılar oldu. Sendikacılar konuşmadı, sendikacılar çıkmadı. "Burada iş güvenliği yoktur. Burada şu şu şu şu eksiktir. Burada bunlar olmadığı için bunlar oldu. Bakanlıklar denetimi yapmadı, ruhsatları verirken iltimas ettiler, bunun için bunlar oldu." diyeceği bir günde herkes konuştu, Hükûmet konuştu, partiler konuştu, liderler konuştu ama Soma'da bir tek -TÜRKİYE MADEN-İŞ olması lazım isminin herhâlde, TÜRK-İŞ'e bağlı- sendikacılar konuşmadı ve en sonunda halk, sendika işçileri isyan etti ve sendikacıların bir kısmı yönetimden istifa etmek zorunda kaldı.

Geçen hafta Meclise gelenler, işte bu düzen sendikacılığına karşı bir başkaldırı ortamında geldiler, Meclisin kapısına sarı çizmeleri ve tulumlarıyla dayandılar. Sarı çizmelerinden, tulumlarından çekindiniz, utandınız; onların buraya girmesine izin vermediniz. Tıpkı Roboski aileleri katliamdan geçtiği zaman mahallî kıyafetleriyle geldikleri zaman Meclise, yerel kıyafetleriyle geldikleri zaman Meclise, bize gelip "Alamayız..." Çünkü bunlar başka kıyafetler giymişti. Evet, halkın kıyafetleri yerelde farklı olabiliyor. İşçilerin tulumları, çizmeleri ve Orhan Veli Kanık'ın "Kömür Karası" şiirinde dediği gibi, onuru temsil eden, emeği temsil eden bu insanların eğer örgütlü bir sendikal mücadelesi, örgütlü bir mücadelesi olsaydı, 12 Eylül öncesi gibi, MADEN-İŞ Sendikasındaki örgütlenme gibi meydanları sallayan, Zonguldak'tan o çizmeleri ve baretleriyle yürüyüp Türkiye'yi sallayan maden işçileri yürüyüşü ve direnişi olsaydı bugün Soma bu kadar rahat ve ucuz atlatılıp bunun hesabı ortada bırakılmayacaktı.

Şimdi, geliyorum, burada 3-4 tane önerge var. Bizim bir önergemiz var "İş kolu örgütlenmesindeki binde 5 baraj kalksın." diye. "Baraj kalksın." diyoruz. Barajın her türlüsüne karşıyız arkadaşlar; siyasi barajlara, seçim barajlarına, hazine barajlarına karşıyız. Biz bunları yıka yıka geldik, 2007'de bağımsız aday olduk, 2011'de bağımsız aday olduk, geldik, o barajlarınız artık bize vız geliyor. Allah'ın izniyle bu 2015 seçimlerinde o barajı, barajları başınıza geçireceğiz ama sendikal iş kolunda, emek iş kolunda, alın terinde, Avrupa Birliğinin, gelişmiş ülkelerin, çağdaş ülkelerin getirdiği düzenlemelere, ILO'nun şartlarına uyacaksınız. "Yok, bilmem ne ekonomik sosyal başkanlar konseyi üyesi olacak, onun için de yüzde 1'den yararlanacak, olmayanlar yüzde 3'ten yararlanacak, bilmem ne olanlar şu kadardan yararlanacak." Hâlâ 12 Eylülün, darbe anayasasının darbe mevzuatıyla yönetmeye kalkmak bu ülkeyi, bu ülkenin işçisine, emekçisine yapılacak en kötü davranış biçimidir.

Arkadaşlar, Türkiye'de 12 Eylülden önce 2 milyona yakın sendikalı işçi vardı biliyor musunuz? Toplu iş sözleşmelerinden yararlanan işçi sayısı 1 milyonun üstündeydi. Şimdilik özelleştirmeyle, taşeronlaştırmayla Türkiye'de 1 milyon 700 bin civarında sendikalı işçi var ama toplu sözleşme yapabilenlerin sayısı 600 bindir. Biz, işçinin, emekçinin düşmanı olan zihniyetlerin karşısında işçinin, emekçinin haklarını sonuna kadar savunacağız. Biz öyle maslahat idaresi değil, köklü radikal dönüşümden yanayız. Halkların Demokratik Partisi olarak biz, emeğin sesi olacağımıza dair meydanlarda söz verdik, söz vere vere geldik.

Şimdi, bu ibareyi dikkate aldığımız zaman Sayın Bakanın çabalarıyla burada -Çalışma Bakanımız da geldi yanıma- bir madde ihdası, değişikliği öngördüler. Şimdi, ondan önceki önergeye bakıyoruz, AK PARTİ'nin Grup Başkan Vekili Canikli imzalamış: "Üye olmayan işçi sendikaları için yüzde 3." Niye kardeşim? Millet mecbur mu TÜRK-İŞ'e, millet mecbur mu HAK-İŞ'e, belki de DİSK'e? Bırak kendi sendikalarını kursun. Belki kendi konfederasyonlarını kurarlar, belki en iyisini yaratırlar. Aynen siyasette de barajları kaldırın, belki bu 4 partiye mahkûm olmaz Türkiye'nin insanları, yeni partiler kurarlar, yeni iradeleriyle yeni güzel insanlar gelir, bu kahrolası kaderi değiştirirler. Yani, her şeye sınır, her şeye fren, her şeye sistemin çarkını koymak ve depolitizasyon politikasını uygulamak kabul edilemez.

Şimdi, arkadaşlar, bunun yanında bir de ana muhalefetin verdiği bir önerge var, iş kolunda yine buna yakın, en az yüzde 3 üye şartı; işçi sendikaları için de binde 5, binde 5'te birleşiyoruz. Fakat, Sayın Bakan hemen bir tane önerge getirdi, yeni madde ihdası.

Arkadaşlar, bu Ekonomik ve Sosyal Konseye üye olan konfederasyonlar Millî Güvenlik Konseyinin değişmez üyeleri midir? Millî Birlik Komiteleri midir? 1960 darbesini yapıp ömür boyu senatör olanlar mıdır? Bunlar mı hükmedecek? Bunlar olmadan hiç kimse konfederasyon kuramayacak mı? Böyle bir zihniyeti kabul etmiyoruz, isyan ediyoruz, reddediyoruz. İsteyen istediğini yapsın bakalım. Anlatacağız meydanlarda, işçilerin haklarını nasıl engellediğinizi, örgütlenmenin önündeki engelleri böyle koyduğunuzu tek tek anlatacağız. Buna karşıyız ve sizleri uyarıyoruz arkadaşlar. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)